7 Kasım 1960 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 26

7 Kasım 1960 tarihli Akis Dergisi Sayfa 26
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

YASSIADA DURUŞMALARI Kumpanyanın serencamı ygitanın sonundaki o gün, duruşma bitmek üzereyken dört kişilik kumpanya perişan haldeydi. Karar- namenin sapasağlam esasları ve açık- lanan hakikatlerin aşikârlığı Başola desteklerin en kuvvetlisini temin etti. Celse sona ererken Polatkan ve or- takları hezimete uğramışlardı. Düşük Maliye Bakanı bir menfaat sağladığı- nı vi ediyordu. Ona, Başolun suali şu oldu "— Peki, size açıkça rüşvet teklif eden, sizin, namınıza hisse senetleri tekrarlayan, nü- fuz ticareti yapmanızı isteyen, size patron vekili bulunduğu bir şirketin memuruymuşsunuz gibi hitap eden bu adamın mektuplarına karşı niçin bir vaziyet almadınız? Haydi, eski arkadaşınızdır, neden bunları kesme- sini ihtar etmediniz? Aslında, böyle teklifleri şiddetle reddetmeniz ve sa- hipleri hakkında takibat yaptırtma- nız gerekirdi ya. Söyleyin, tevali e- den bu mektuplara karşı, eğer mek- tuplarda açıklanan menfaat ortak- lığınız yoksa, niçin göz mdunuz, üstelik böyle tekliflerde bulunan bir firmanın işlerini, sanki onun ücretli memuruymuşsunuz gibi takip etti- iz?" Polatkanın bu suale verecek ceva- bı yoktu. Başkan: "— O halde, dedi, nız mücerret sözler oluyor.. mi?" Evet, öyle oluyordu. Ama, vaziyeti berbat olan Ragıp Sipahiydi. Hele ilk ifadeleri okundu- ğunda büsbütün güç duruma düştü. Zira o ifadelerinde, mektuplarındaki hususların tafsilâtını da veriyordu. Meselâ, 220 hisse senedini alıp Polat- kana bizzat götürmüştü. Polatkan, bunların kendisinde kalmasını mah- zurlu bulmuş ve emaneten Sipahiye vermişti. Bunun üzerine o da, senet mahiyetindeki mektubu yazmıştı. Ra- gıp Sipahi bu ifadeleri Okunduğunda şaşırmış bir tavır talandı. Zaten, o sizin inkârları- Değil sözlerini o istikamette o değiştiriyor- du. O kadar ki Polatkan kendisi hak- kında "Cahildir, bu işleri bilmiyor" deyince ve Başkan kendisine "Bak, ne diyor? Sen cahilmişsin ve bu işleri bilmiyormuşsun" diye sorunca düşük Maliye Bakanına hak verdi: "— Bunun böyle olduğunu ben de kabul ediyorum" dedi. Hisseler meselesi Polatkanın de- diği gibiydi, kredi işleri (oPolatkanın dediği gibiydi, komisyon dâvası Vini- 26 lekscilerin dediği ogibiydi.. Her şey, ötekilerin dediği gibiydi. Hata etmiş, mübalâğa etmişti. (Mektupları yaz- mıştı ama, işte, şaşırmıştı. İlk ifade- lerine gelince.. Sipahi evvelâ bunla- rın imzalarına bakmak istedi. Evet, kendisinindi. Sonra, söylediklerini ha- tırlayamadı. Son ifadelerini aç ve su- suz bırakıldıktan sonra vermişti. O zaman ukalâ tavırlı Dölay, kendisinin de "tabutluk"a konulup ifadesinin alındığını bildirdi. Bütün rezalet mey- dana çıktıktan sonra, bu tek savunma yoluydu. Peki, 1957 ile 1960 arasında kaleme alınmış ve reddedilen ifade- lerdeki hususların ilk açıklanması o- lan mektuplarda mı tabutluklarda ve- ya aç, susuz kalarak yazılmıştı? Bu suale hiç kimse cevap vereme- di, herkes önüne baktı. 6-7 Eylül Boşa dönen çark Ge haftanın ortalarında bir gün, sıkıcı 6/7 Eylül duruşmalarının hemen tek alâka uyandırıcı safhası Yassıadadaki duruşma salonunun i- çinde değil, dışında cereyan etti. Ama bu, pek garip bir alâka uyandırma. tarzı oldu. Zira, ortada dönen hiç bir hâdise yoktu. Sâdece Cumhurbaşkan- lığının eski obaşyaveri ve İstanbulun yeni valisi Refik Tulga salonun ka- palı kapıları arkasında ifade veriyor- du. Zaten gizli celse de Tulganın ta- lebi üzerine kabul edilmiş ve halk dı- Refik Tulga Mühim ifşaat şan çıkarılarak duruşmaya devam olunmuştu. Ancak sanıklar ve avu- katları, usul icabı içerde bırakılmış- lardı. O yüzden, celsenin sona erme- sinin üzerinden bir çeyrek saat geç- mişti ki "iyi haber alan çevreler" Tulganın ifşaatinin ne olduğunu he- men kelimesi kelimesine öğrenmişler- di. O zaman salonun dışında cereyan edenin salonun içinde cereyan eden- den daha alâka uyandırıcı bulunduğu hususu ortaya çıktı. Salonun dışında cereyan eden şuy- du: Haftanın ortasındaki o gün dinle- yiciler, saatin onikiye gelmek üzere olduğu bir sırada salondan çıkarıldık- larında, hattâ salonun civarından u- zaklaştırıldıklarında ve kapılar oto- matik tabancalı erler tarafından em- niyet altına alındığında bir merak dalgası Yassıadanın üzerinde esti. Acaba Refik Tulga ne söylüyordu? Acaba Refik Tulga ne anlatıyordu? Bahis konusu hâdisenin Selânikte pat- latılmış bombayla alâkalı olduğu açık- landığına ve "milli menfaat" mülâ- hazası ortaya atıldığına göre demek bu hususta cereyan etmiş bâzı temas- lar, muhavereler, hattâ bilgi vardı. Dışarda herkes meraktaydı. Dışarda herkes birbirine bunu soruyordu. Gizli celse, Selânikte bomba pat- lamasından bir gece evvel Büyük Ya- manlar kampında düşük Cumhur- başkanının böyle bir ihtimali ortaya atıp atmadığının tahkiki sırasında lüzum hasıl etti. Bir evvelki celsede İzmirdeki bu kampın müdürü böyle bir konuşmaya şahit olduğunu bildir- mişti. (Bk. AKİS-Sayı: 327) Mah- keme, konuşmanın cereyan ettiği ye- mek sofrasında bulunanlardan Refik kendisine atfedilen sözleri oyalanlar- ken, daha doğrusu reddederken Re- fik Tulganın çağırılıp sorulmasını is- temişti. "Vicdanı bu kadarını söyle- meye elvermeyecektir" demişti. İmâ, idealist Tümgeneralin ilk ifadesinde doğurduğu infialin neticesiydi. Tulga, Yassıadaya herkes gibi Fe- nerbahçe vapuruyla, sabahtan geldi. Ancak çağırılması öğleyi buldu. Üze- rinde lâcivert, kruvaze bir elbise var- dı. Askeri bir tavırla, ayaklarını bir- birine vurup başını sert şekilde eğe- rek hakimler heyetini selâmladı. Da- ha evvelce yemin etmiş bulunduğun- dan Başkan yeni bir yemine lüzum görmedi. Ancak tanığa, eski yeminin tesiri altında bulunduğunu hatırlat- tu. Bayar ve Menderes kendisini dik- katle -dinliyorlardı. Düşük Cumhur- başkanı elinde tuttuğu kulaklığı bir güzel kulağına yapıştırdı ve eski ya- AKİS, 7 KASIM 1960

Bu sayıdan diğer sayfalar: