14 Kasım 1960 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 7

14 Kasım 1960 tarihli Akis Dergisi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

mayacaktı. Başol teklifi uygun bul- du. Ancak bu şurada, Fahri Atabeyin avukatlarından birinin söz istediği GOR Başkan sordu: e var efendim ?" lerim bir talebi vardı. Başol bu talebin neden bir celse evvel ya- pılmadığını sordu. Zira bu celse de- gişen bir şey olmamıştı ki.. Rapor gelmediğinden duruşma talik edile- cekti. O kadar! Avukat, bir celse evvel söz alamadığını, bildirince Ba- şol garipseyerek başını salladı, son- ra dilekçeyi okuttu. Avukat Bedri lözkaya, müvekkili Dr. Fahri Atabe- yin suçsuzluğunun anlaşıldığını, zi- ra bütün tanıkların kendisinin ölüm hâdisesinden sonra Ankaraya geldi- &i hususunda ittifak ettiklerini söy- lüyor, Adli Tıptan gelecek raporun mahiyeti ne olursa olsun müvekkilin durumunun değişmeyeceğini bildiri- yor ve tahliyesini istiyordu. Duruş- ma pek âlâ gayrımevkuf olarak da devam edebilirdi. Mütaleası istenilen Başsavcı, gelecek raporun dâvanın istikametini odeğiştirebileceğini, oo- nun için Atabeyin tevkif sebeplerin- de bir fark olmadığını belirtti, tale- bin reddini istedi. Başol, hâkimleriy- ie hemen orada, kısa bir müzakere yaptı. Bu sırada Atabey merak ve endişe, heyecan dolu gözlerle Diva- nı süzüyor, bu gece Yassıadada mı, yoksa evinde mi yatacağını düşünü- yordu. Kader Yassıadada yatmasını münasip buldu. Hâkimler heyeti, ittifak halinde, OÖzkayanın değil de in talebine uydu ve tahliyeyi reddett Celse sekiz dakika sürmüş ve bit- mişti. Başkan Başol, sanıkların gö- türülmesini söyledi. Muhafiz kıtası- nın upuzun boylu, yakışıklı üsteğme- ni düşük efendiye işaret etti, Yola revan olma zamanı gelmişti, Mende- resin yanına gene o 1.90'lık teğmen geçti ve yaşlı çapkın, bilhassa ha- nımların dikkatli nazarları altında, solgun halde ve dudaklarını ısırarak salonu terketti. Odasına kadar gide- cek, sonra tekrar 6/7 Eylüle sıra geldiğinde jJimnastikhaneden bozma duruşma salonuna dönecekti. Yürü- yüşü vaktiyle (sevdiğinden, bundan Şikâyete hakkı yoktu Böylece, programın bitti. “Komik film" uzura ikinci olarak, İki küçük ha- -ine faresi, tesadüfen ikisi de dü- şük Ticaret Bakanı sıfatını taşıyan Hayreddin Erkmenle Zeyyat Manda- linci alındılar. İkincinin borcunu bi- rincisi devlet kasasından ödemekte mahzur görmemişti. İhtimal ki bu, bir halef - selef dayanışmasıydı.A- AKİS, 14 KASIM 1960 “açık film"i ma küçük hazine fareleri mahkeme karşısında pek öyle dayanamadılar. İki sanıktan alâka uyandıranı kısacık boylu Hayreddin Erkmen ol- du. Salona pardesüsü elinde girdi ve çıkarken bunu, koyduğu sandalyası- nın üzerinde unutuverdi. İhtimal ki tanık olarak dinlenen bilirkişinin an- lattıkları aklını başından almış ve bir hapis cezası siftahlamanın mu- kadder bulunduğunu kendisine gös- termişti. Üzerinde çizgili gri, kruva- ze bir elbise vardı. Mandalinci ise, bir evvelki celsede giydiği kahveren- gi kostümüyleydi. Salona girerken alâkaya Erkmen çekti ama, konuş- ma faslı başladığında Mandalinci ha- lefini bastırdı. Mikrofon başına sık sık geliyor, Karagözün sesi ve eda- sıyla, hattâ jest ve eriyle ko- nuşuyordu. Bu arada, sanık mahal- linde olduğu gibi avukatlara ayrılan yerde de bir değişiklik yapılmış ve Menderesle Atabeyin avukatları yer- lerim Erkmenle Mandalincinin mü- dafilerine bırakmışlardı. Evvelâ Ticaret bakanlığından ge- len bir yazı okundu. Mandalinci, pa- rasını devlete ödettiği meşhur seya- hatine 20 Eylül 1956'da çıkmış, 9 E- kim 1956'da dönmüştü. Yâni, 19 gün için hazineden 19 bin lira para al- mıştı! paha sonra, bilirkişi tetkika- tını yapan Maliye müfettişi Sabin Gider tanık mikrofonunun basma ge- lip te hâdiseye ait teferruatı açıkla- dığında Mandalincinin işini pek balen bir zat olduğu ortaya çıktı. Bilirkişi- Hayreddin Erkmen Millet, malı deniz,yiyen domuz YASSIADA DURUŞMALARI nin açıkladığına göre Mandalinci- nin, seyahatinde H cetvelinin imkan verdiği en yüksele yevmiyeyi alma- -ı Bakanlar Kurulu tarafından karar laştınlmıştı. En yüksek yevmiye. Bakanlara yurt içinde verilen 50 li- raydı. Dışarıya gidenlere bunun üç misli, yani 150 lira ödeniyordu. Hal- buki bir evvelki celsede Mandalinci, Merkez Bankasına borcunu ödeme- mesine sebep diye kendisine haksız tahakkuk yaptıklarını, günde 180 li- ra harcırah, 40 lira da heyet başka- sı olduğundan temsil tahsisatı alma- sı gerektiğini göstermişti. Başol, dü- şük Bakanı mikrofon başıma çağırdı. "— Bak, öyle 180 lira, 40 lira yokmuş. Bakanlar günde 150 lira a- lıyorlarmış. Ne dersin?" dedi. Bütün salon gülmeye başladı. Mandalinci, "Bana öyle söylemiş- lerdi efendim" diye bir açıklama ya- pınca (gülüşmeler (O büsbütün arttı. Halbuki, Mandalincinin başka ma- rifetleri de olmuştu. Üstad, masraf- larının tamamını Dünya Bankasın- dan almıştı. Dünya Bankası kendi- sine, Amerikada geçirdiği her gün için 50, yoldaki zamanı için de 10 do- lar ile bazi zaruri masraflarını öde- Bilirkişi, bu meblağın 107O dolar 12 sent olduğunu açıklayınca salondaki herkesin gözü açıldı. Man dalinci Merkez Bankasının kendisine ikraz ettiği 19.050 lirayı 2.82'den do- lara tahvil ettirerek ceplemişti. Son- ra, Amerikada Dünya Bankasından da 1070 dolar 12 sent almıştı, bun- ları hemen son meteliğine kadar ye- mişti. -Dönüşte te aransay- dı kim bilir çantasında neler çıka- caktı-. Türkiyeye döndüğünde ise. Merkez Bankasına iade ede ede bi- let parası olarak kendisine verilen bir çekle bir kaç yüz dolar karşılığı para ödemişti ki (bunların yekünu 6.947 lira 74 kuruştan ibaretti. Böy- lece 12.102 lira 26 kuruşun üstüne yatmış oluyordu. Rakamlar ortaya dökülünce Baş kan Başol ve bilirkişi Sahih Gider kalemi kağıdı ellerine alıp hesaba gi- riştiler. Hesap şuydu: Mandalincinin kanuni istihkakı 3100 liraydı. Buna 6.191 lira 40 kuruşluk yol masrafı eklenince alacağı 9291 lira 40 kuruş oluyordu. Kendisine Amerikada 2996 lira 34 kuruş karşılığı dolar ile yol parasını vermişlerdi ki bu 9187 lira 74 kuruş ediyordu. Buna göre Man- dalinci 103 lira 66 kuruş alacaklı ha- le geliyordu. Ama bu da, kanunen, dönüşte beyanname veren memurlar için bir alacak manası taşıyordu. Gerçi Mandalinci, beyanname verme- diğinden bu 103 lira 60 kuruş üze- rindeki hakkını da kaybetmişti ama, ne ise...Alacağı da hesaplanmak su- 7

Bu sayıdan diğer sayfalar: