14 Kasım 1960 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 8

14 Kasım 1960 tarihli Akis Dergisi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

YASSIADA DURUŞMALARI retiyle Mandalinciye düşen, Merkez Bankasından çektiği (o 19.050 lirayı, içinden sâdece 103 lira 66 kuruşunu keserek olduğu gibi iade etmekti. Bilirkişi, düşük Mandalincinin yü- zünü kızartması gereken bir başka bilgi verdi. e Başkanlığı altında A- mer ikaya giden heyetin diğer azala- rı dönüşlerinde, ilk iş olarak hesap- larını yapmışlar ve Merkez Banka- sının kendilerine verdiği parayı ol- duğu gibi ödemişlerdi. Mahsubu yap- mayan sâdece Mandalinciden ibaret-, ti. Eh, onun yerine mahsubu, hâdise- den üç sene sonra Erkmen yapıver- miş ve paraları Petrol Ofisle Toprak Mahsulleri Ofisine (o ödettirivermişti. Bilirkişi de bir evvelki celsede diğer tanıkların ifadelerini tekrarladı: Pet- rol Ofisle Toprak M. Ofisi bu parayı bir gün Mandalinciden alabilmek ümi diyle ödememişler, kendi masrafları faslına işlemişler, yâni kabullenmiş- lerdi. Bu suretle, bütün marifet orta- ya çıkıyor, küçük hazine farelerinin nelere tenezzül ettikleri gözler önü- ne seriliyordu. Böyle marifetleri bu- lunduğuna göre, bir zamanlar Yayla- cı diye geçinen Mandalincinin D.P. nin son bütçesi görüşülürken niçin sözcü diye kürsüye çıkıp Mendere- sin icraatını gerine gerine savundu- gu, bir sır olmaktan çıkıverdi. Zira küçük hazine farelerinin marifetleri Menderesin malümuydu ve bu bilgi, dosyalanıp kasaya konmuştu. Man- dalinci bunca teferruat ortaya dökü- lünce şaşaladı. işin içinde "ağır an- laşmazlık" vardı. Parayı verememe- sinin sebebi, tahakkuku yapacak a- lâkalı bakanlığı bir türlü (o bulama- ması neticesiydü Bu mazeret, Başo- lu bile bol bol güldürdü. Bu dâva da bitmişti. üçüncü filmin sonunda yapılacak kısa bir celsede iddianamesini ha- zırlayabileceğini söyledi. Hakikaten de, 6/7 Eylül bitip te iki küçük hazi- ne faresi yeniden huzura alındıkla- rında güzel cümleler İhtiva eden kı- sa iddianamesini söyledi. Kanaatinçe Türk milleti bir daha başına böyle Bakanlardan müteşekkil bir hükü- metin gelmemesi için her şeyi ya- pacaktı. Zira böyle Bakanları olan bir Hükümet Türk tarihi içinde gö- rülmemişti. Bu kadar aşağılık ada- mın bir araya gelmesi sâdece kadere atfedilemezdi. Egesel Erkmenin irti- kâptan, Mandalincinin zimmetten hapsedilmelerini istedi. Küçük hazine fareleri, salonu ter- kederlerken, başlarını öne eğmişler- di. Dinleyiciler kendilerine iğrenerek bakıyorlardı. "Cinayet filmi" İM filmlerin daima en son gösteril- mesi âdetine Yassıadada da uyul- Başsavcı, 8 du ve 6/7 Eylülün sanıkları salona öteki dâvalar bitince alındılar. Başı, gene Bayar çekiyordu. Onun arka- sında Menderes ikinci girişini yapı- yordu. Düşük Cumhurbaşkanı da- malı, gri elbisesini giymişti. Hava güneşli olduğundan pardesüsüzdü. Zorlu, Köprülü, Gökay, Eriş, Hadım- lı ve ötekiler artık alıştıkları san- dalyalarma yerleştiler. Celse, âdeta bir tek tanık için hazırlanmıştı: Me- lâhat Gedik. Namık Gedikin eşi salona ikinci tanık olarak alındı. Adı söylenerek çağırıldığında bütün mırıltılar dindi ve herkesin gözü, tanıkların girdiği deniz tarafındaki kapıya (o çevrildi. Biraz sonra uzun boylu, vaktiyle ca- zip olduğu belli, mevzun bir kadın vazifeli gediklinin refakatinde belir- di.İyi günlerde Bayan Gedikin pla- tine olan saçları artık kendi beyaz renklerini taşıyorlardı. 1331 doğum- lu olduğunu söyleyen bu 45 yaşında- ki kadının yüzünde hiç makyaj yoktu ve başına gelen felâketten sonra çökmüş bulunduğu anlaşılı- yordu. Üzerinde gri bir manto, elin- de çok büyük beyaz bir çanta vardı. Ayakkabıları da beyazdı. Gözlerine siyah gözlükler takmıştı. Fakat bun- ları yemin ederken çıkardı, sonra da sağ eline alarak öyle konuştu. Sol e- linde beyaz eldiven bulunuyordu. Melâhat Gedik evvelâ derin bir şefkat hissi yarattı, si kendisine acındırdı. şamadı, salonda herke- Bir an konu- sâdece içini derin bir şekil- Zeyyat Mandalinci Samanın altından su yürütmüş de çekmekle yetindi. Kibar bir ha- nım intibaı uyandırıyordu. İlk söz- leri duraklaya duraklaya oldu. Fa- kat mazbut ve insicamlı konuşuyor- du. Sesinde belirli bir hüzün vardı. Salonda pek çok kimse, boğazına bir şeylerin taküdiığını, gözlerine yaşla- rın geldiğini ister istemez hissetti. 6/7 Eylül hâdiselerinin mürettep ol- duğuna bir an inanmamıştı. Zira bu hâdiselerden evvel Namık Gedik- le, istenilen nümayiş müsaadelerinin niçin verilmediği o hususunu görüş- müştü. Namık Gedik Kıbrıs mesele- sini hükümetin mitinglerden çok da- ha asil yollarla halledeceğini söyle- mişti. Mitingleri bile asil bulmayan bir hükümet, 6/7 Eylülü nasıl, olur da tertipleyebilirdi? Başkan Melâ- hat Gedikten tahsilini sordu. Hukuk mezunuydu ve üç sene hâkimlik yap- mıştı. Başol devam etmesini söyledi. Melâhat Gedik eşinden "Merhum Namık" diye bahsediyordu. O konu- şurken Bayar, kulaklığı elinde, dik- kâtle dinliyordu. Menderes işin ba- şında biraz endişeliydi. Fakat sonra- dan sükünet bulduğu görüldü. Hat- tâ bir ara beyaz mendilini gözlerine ötürdü ve ağladığını pek dramatik tarzda belli etti. Zorlu ise, bir ara gözlerini elinin tersiyle silmekle ye- tindi. Melâhat Gedik, 6/7 Eylül ge- cesini acıklı bir lisanla anlatıyordu. Kocasıyla birlikte İstanbula, bir kongre dolayısıyla gelmişti. günü "Merhum Namık" telefon et- miş, "Reisicumhur hazretleri"nin ve "Başvekil (o Beyfendi"nin oOAnkaraya döneceklerini söylemiş, belki kendi- sinin bâr kaç gün daha kalacağını bildirmişti. | Melâhat Gedik bütün ifadesi boyunca düşük Bayardan el "Reisicumhur Hazretleri", odüşük a "Başvekil Beyfendi" di- ye bahsett 6/7 rl gecesi eşi hep vilâyette kalmış, ancak ertesi akşam "uyku- suz ve üzgün" eve dönmüştü. Dönün- ce de, hâdiseler için "Büyük şans- sızlık" demişti. Sonra, hâdiseleri an- latmıştı. Bunlar tertip değildi. Talih- sizlik eseriydi. Melâhat Gedik için talihsizlik ise ağzından "Kocam Namık Gedik çok titiz ve vazifesine son derece bağlı bir insandı" cümlesinin çıkmasıyla başladı. Menderesin dehşetli İçişleri Bakanı hakkında, eşi tarafından da- hi olsa böyle bir hükmün ifade olun- ması dinleyicileri güldürdü. Melâhat Gedik buna fena halde kızdı ve "Ha- kikatleri söylüyorum. Yüce Divanda gülünecek ne var?" diye çıkıştı. Baş- kan, salonla alâkadar olmamasını, ifadesine devam etmesini istedi. Me- lâhat Gedik ısrarla tekrarladı: "— Evet, çok dürüst ve vazifesi- AKİS 14 KASIM 1960

Bu sayıdan diğer sayfalar: