29 Mayıs 1961 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 31

29 Mayıs 1961 tarihli Akis Dergisi Sayfa 31
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

da, bir elin parmak sayısından az şiir üzerine düşünen ve yazan adam. İşte Birsel bu ikinci gruptan. Yal- nız kendince düşünmekle yetinmi- yor, oturup bunları yazıyor da. Bu Salah Birselin şair kişiliğinin yanı sıra bir de denemeci kişiliğini ya- pıyor. 1952 yılında yayınlanan "Şii- rin İlkeleri” adlı kitabı, kendi ala- nında bizde İlk kitaptır. “Şiirin İl- keleri"ni Salak Birsel şöyle anlat- tı: "1940-1960 arası hiç bir edebiyat tarihçisi, hiç bir eleştirmeci tara- fından nicelenmiş değildir. Kimin ne yaptığı, kimin ne yapmadığı hiç mi hiç bilinmiyor. Bu yıllar içinde benden aşırılmış bir iki şiirimin, be- nim aşırdığım şiirler olarak göste- rildiğini de gördüm. Bunun Üzerine 1947 de yeni şiir üzerine olan dü- şüncelerimi açıklamak zorunda kal- dım. ;Şiirin İlkeleri bu nedene daya- narak 1947-1952 arasında yazılmış- tır." Salah Birsel, bizde İlk "Günlük" tutan, yayınlayan sanatçıdır da. 1940 dan 1955 e kadar sürdürmüş bu "Günlük" tutmayı. Bunlar za- man zaman çeşitli dergilerde de ya- yınlanmıştı. Sonradan 1955 yılında "Günlük" adıyla kitap olarak da ya- yınlandı. "Sen Beni Sev" adlı kitabı da, içinde dört diyalog bulunan bir deneme kitabıdır, önümüzdeki Ey- lül ayında da "de Yayınları" sında «Kendinde Konuşmalar" yeni bir deneme kitabı çıkacak. Böy- lece Salâh Birselin şairliğinin yanı sıra, özellikle şiir üzerine düşünen ve yazan bir denemeci yanı da, kes- kin çizgileri belirmiş oluyor. Ken- disinde 1940 yılından bu yana, şiiri anlama ve kurma yönünden ufak tefek düşünce düzeltmeleri bir ya- na, önemli bir değişiklik ve ayrılma olmuyor. Birsel şiirinin niteliklerin- den ikisini de şöyle açıkladı: "Müm- kün olduğu kadar az sözle söyleme- ye çalışmak. Bir başka nitelik de, şairaneliğe arka dönmüş olmak. Bu niteliği 1940 yılından bu yana yetiş- miş başka şairlerde de bulabilirsi- niz. Ama buna en bağlı kalan da be- nim." Sözün burasına gelince, du- rup şöyle bir baktı bana, sonra gül- dü: «Konuşmamız tuhaf bir yön al- maya başladı" dedi. "Nerdeyse ken- dimi övmeğe başlıyacağım. Bu ise, benim yapmadığım, daha doğrusu fırsat çıkmadıkça yapmadığım şey- dir!" Kendisine fırsatı verdik ama bakmayın siz dediğine sağduyu öl- AKİS, 29 MAYIS 1961 çüsünden gene de çıkmadı! Salâh Birselin İlk şiir kitabı "Dünya İşle- ri" 1947 de yayınlanmış. Sonra 1955 de "Hacivatın Karısı" geliyor, onu 1960 yılının son ayında çıkan "A- ses", hemen bir kaç ay sonra ya- yınlanan "Kikirikname" takip edi- yor. Haziran başında kitap olarak yayınlanacak "Dört Köşeli Üçgen" adlı bir romanı 1958 de Ulus gazete- sinde tefrika edilmişti. Nedir bu “Dört Köşeli Üçgen"? Kendisi an- lattı bunu: "Bu romanda aydınların sıkıntısını anlatmaya çalıştım. İn- sanların, daha doğrusu aydınların bir takım üçgenler içinde yaşadıkla- rını söyledim. Fakat bu üçgenlerin kimse tarafından bilinmeyen bir dördüncü köşeleri vardı ve bu dör- düncü köşelerde oturan kişiler, üç- genlerin içindekilerin! boyuna ra- hatsız edecek işler çeviriyorlardı. "Dört Köşeli Üçgen" toplumla bağ- daşamıyan sanatçının da hikâyesi- dir. Ama bu hikâyeyi benim bütün şiirlerimde de bulabilirsiniz." Gerçekten, başta belirttiğim gi- bi o bağdaşmazlık, alay ve yergi bi- çiminde Salâh Birselin bütün gür- lerinde yer alır. Salâh Birsel 1919 da Bandırma- da doğmuş. Ailesi yedi göbek İz- mirli. 6 aylıkken İzmire gelmiş. Ba- bası tüccarmış. İlk ve orta okulu İzmir Saint Joseph Kolejinde oku- muş, İzmir Erkek Lisesini bitirmiş, İstanbul Hukukuna yazılmış. İki yıl sonra bırakmış Hukuk öğreni- mini. Çeşitli yerlerde memurluk et- miş. Fransızca öğretmenliği yap- mış. 1943 lerde bir kitapçı dükkâ- nı da açtığını hatırladım. Sordum. "Ya!" dedi, "Doğru. 1943 de Bur- kan Arpad, İhsan Devrim bir de ben ABC adlı bir kitabevi açmıştık. Üç kişi dörder bin lira sermaye koy- muştuk. Üçümüz birden kitabevin- den karnımızı doyuralım dedik. Ol- madı tabii. .Sonradan Burhan Ar- pad ayrıldı, yerine Naci Baysal or- tak girdi. İflâsımıza sebep Naci Baysaldır. Gelene gidene o kadar çok kahve ısmarladı ki, bir ogün geldi kahveciye parasını veremez olduk, dükkânı kapadık!" Salâh Birsel, çevrede "sakin a- dam" olarak bilinir, öyledir de ger- çekten. Şiirlerindeki alay, yergi gü- cü, konuşmalarında da vardır. , A- ma çok olağan, ciddi durur, bir bi- çimine getirir lâfını oturtur. En se- vimli yanı da budur zaten. Kitap- çılıktan iflas edince soluğu memur- lukta almış. Bu arada İstanbul E- debiyat Fakültesinin Felsefe bölü- münü bitirmiş. İstanbulda İş Mü- fettişliği yapmış. İki yıl da Gazian- tep, Urfa, Maraş bölgesi iş müfetti- şi olarak çalışmış» sonra İstanbul özlemi ağır basmış, Edebiyat Fa- kültesine Kitaplık Müdürü olmuş. Bir yıldan beri Ankarada. Ankara- lı şiirsevenler, Salah Birseli sık sık şiir günlerinde dinliyorlar. Ankara Üniversitesi Rektörlüğünde Fransız ca çevirmeni olarak çalışıyor. Ay- rıca Türk Dil Kurumu Yönetim Kurulu üyesi ve Yayın Kolu Başka- nı. Türk Dili dergisinin, okunur, ya- rarlanılır bir biçime getirilmesinde Salâh Birselin önde gelen emeği var. Türkiyenin en güzel sanat ede- biyat dergisini yayınlamayı başardı. Salâh Birsel bekâr. Görünüşe göre pek de memnun değil bu bekâr- lıktan. E, ne de olsa yaşlorta bul- muş. Bir aralık "aşkla aran ?" de- dim. Birselin dediğine göre kendisi- ne bu konuda en büyük kötülüğü İsmail Habib yapmış. 18-20 yaşla- rındayken bir kızı sevmiş. Ama o sıralarda liselerde İsmail Habibin Edebiyat Tarihi okumıyormuş. İs- mail Habib bey de Abdülhak Hâmi- di çok çapkın olarak tanıtıyormuş. “Kızcağız benim de şair olduğunu— öğrenince, olmaz dedi, senin, kimbi- lir ne kadar sevgilin vardır. Sen de şair değil misin? Bak Abdülhak Hamide..." Salâh Birselin ilk genç- lik yıllarında hep o kitap okunduğu işin "bütün şairler çaplan" olarak bilinirmiş genç kızlarca. "Ben onun kurbanı oldum" diyor, "kimi gözüm tuttuysa şairliğim engel oldu. Başı- ma iş açan hep İsmail Habib beyin öğrettikleri.." Şimdi Ankaraya gelmişken, İs- mail Habib beyin edebiyat tarihi de okullarda artık okutulmadığına gö- re, her şairin "dayanılmaz çapkın" olmadığına inanabilecek birisini bu- lup Birseli baş-göz etmek gereki- yor! Anladığıma göre gönlü esmer- lerden yana. "Marul yemek bir, güzel kadım bol kahvelerde oturmak iki, kendi yazdıklarımı okumak üç.. İşte be- ğendiklerim!" dedi son olarak... 31

Bu sayıdan diğer sayfalar: