January 13, 1932 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

January 13, 1932 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ww. amme 13 Künunusani 1932 Tefrika No: 33 İngiliz Cas “Harp casusu olduğu tahakkuk eden bir ik annem veya kız kardeşim de olsa, idam hükmünü tereddüt etmem! — vermekte Ceneral (o Allenby'nin ( yaveri gülerek dedi ki: | — Habibe şimdi kurşuna dizil- | di , görmediniz mi? | Genç yaver trende vakit geçir- mek için, benimle konuşmak istiyordu. — Perdesi kapanmış bir sah- neyi tekrar temaşa etmek hiç hoşuma gitmez... , Dedim ve elimdeki gazeteleri karıştırmğa başladım. Yaver, meraktan kurtulmak için bu mevzu üzerinde benimle ko- nuşmakta ısrar ediyordu: — Azizim, dedi, sizi çok iyi tanıyan bu kadınla görüşmekten niçin çekindiğinizi bir törlü anla- yamadım . Habibe, bir dakika sizinle (görüşmek istedi .. Iki defa haber gönderdik, ogelmedi- niz | casus kadının bu ısrarı, di- vanı harp reisinin bile nazarı- dıkkatini celbetti... — Benim o kadınla bir alış verişim yok ki.. Bana söyliyeceği sözü size de söyliyebilirdi. Idam esnasında yanında bulunmadınız mı? — Yanında bulunduğum için anlamak istiyorum ya.. Kulağımla duyduğum) bazı sözler beni çok tethiş etti — Tethiş mi? — Evet.. Onunla İconuşmuş olsaydınız, kendisinden biraz daha malumat alabilirdiniz! Gelmediği- nizi görünce çok müteessir oldu. Yanına sokuldum: “Ona söyli- yeceklerinizi bana söyleyiniz! ,, dedim. — Ne cevap verdi? — Kudüste Mizrahinin pansi- yonunda bıraktığı eşya çantasının içinde biraz parası ve mücevheri bulunduğunu söyledi. Bu çantanın yabudinin elinden kurtarılmasını ve İstanbuldaki hemşiresine gön- dermesini rica etti, — istanbuldaki hemşiresinin adresini söylemedi mi? — Çantanın içindeki mektup- larda yazılı imiş.. Genç zabitle muhaveremiz fazla devam etmedi. Kırk beş dakika sonra telsiz istasyonuna gelmiştik. Yaverden ayrılarak ondan evel yokuşu tırmandım ve tepedeki istasyon binasına geldim. Artık, o dakikadan itibaren, hükümetim tarafından bana tevdi edilen vazifeye filen başlamıştım. Otelde on dakiadan fazla a Tefrika numarası: 103 Denizlere dehş sal Bir Alman bahriyelisinin hatıratı Muharriri: Max Valentiner Bu vapurların kumandanlarına nasıl | bücum edileceğini öğretmem lâ- | um geliyor. Uzun harp seneleri | imtidadınca, ben de bazı hususi metotlar keşfetmiştim. Bilhassa, | dalmış bir halde torpilin nasıl | atılması icap ettiğini öğrenmiştim. Işte bunları genç ve tecrübesiz | arkadaşlarıma da öğretiyordum. Tecrübelerimi nişangâlılar üzerinde yaparak daha esaslandırıyordum, | nazariye haline sokuyordum. Bütün gün, batmış bir halde, | bücumlar (o yapıyorduk. Zikzak | giden gemilere hücum ediyorduk. Aynı şeyleri, geceleyin, satıhta | LAVRENS İSTANBULDA? ! giştirdim. — sama 13 Kânunusani 1932 usv madım. Mister Kuka teslim etti- ğim Avusturyalı zabit elbisesini giyerek, kıyafetimi tamamile de- Önüme çıkacak bütün mania- ları atlayıp (Kudüs)e girmeğe azmetmiştim,. Telsiz istasyon memuru olan Mister Kuka veda ediyordum. Arkadaşımı pek neşesiz gördum. Eski arkadaşım: — Ne var? Diye sormama meydan verme- den kolumdan tuttu: — Kudüse Türkler, yeni asker getirmişler. Hududu takviye edi- yorlarmış. Bu elbise ile nereye gideceğinizi anlamak istiyorum! Mister Kuk'la ayakta konuşı- yorduk: — Yeni kuvvetlerle benim ne alâkam olabilir?! — Yaptığınız hazırlığa bakılırsa, otarafta cevelane gidiyorsunuz, değilmi? — Belki.. Fakat, ben bu daki- kadan itibaren bir Avusturyalı zabitim.. Yüzbaşı (Kres) için Türk topraklarında. hiç bir tehlike yoktur. Şimdi doğruca Kudüse mi gidi- yorsunuz? — Sen, benim, hayatta yegâne mabremi esrarım olan samimi bir arkadaşımsın: Evet..Kudüse gide- ceğim. Mister öptü: — Aziz dostum, seni emanet ediyorum! Kadüste (Lavrens)i aramak, ele geçirmek için İstanbuldan yeni memurlar 3elmiş.. Ordu ve fırka kumandanları çok şiddetli tedabir ittihaz etmişler, Kendini korul — Habibenin idamı haberi Türklere uçuruldu mu? — Derhal... Fakat, dostum, sen ne müthiş bir adamsın! Sevdiğin bir kadını kendi elinle nasıl kur- şuna dizdirebildin? — Casus olduğu tahakkuk eden bir kadın, annem veya kız kardaşım da olsa, idam hükmünü vermekte tereddüt etmem. Bu, artık tarihe karışmış bir hadisedir. Ben gidiyorum. Allaba ısmarladık. (Arkası var) Kuk © yanaklarımdan Allaha Istanbul müddei umumiliğinden: Daktilo vazifesine tayin edil- mek için müracaatta bulunup evrak ve vesaiki müsbitelerini ibraz etmiş olanların oberayı imtihan 18/1/9532 tarihine müsadif Pazartesi günü saat 10,30 ta adliye encümenine muracaatları, 13 Kânunusani 1932 e an tahtelbahir Mütercimi : (Vâ - Nü) tecrübe ediyorduk. İ Bu suretle gece gündüz çalışma | beni epice yoruyordu. Fakat, manevi memnuniyetler duyuyordum. Bu işi herkesten daha iyi bildiği- mi, anladığımı görmek, koltukla- rımı kabartıyordu. Son zamanlarda yapılan tahtel- bahirlerin hepisini birer kerre | muayene ediyordum. Ben muayene eltikten sonra, tabtelbahirler cep- İ beye gönderiliyordu. Bu tahtelba- birler, ekserya küçük gemilerdi. Fakat seridiler ve manevra edil- İ meleri kolaydı. Ası/ şayanı ehem- miyet olan cihetleri, otuz saniye | ! Bu sualler Sade “ Sarı odanın esrarı ,, ol- maz a... Bazan de “Yeşil odanın olur... Dinleyin “ Yeşil odanın esrarı,, Di... Harbin en nubusetli zamanla- rındaydi. Askerler, çiftliği işgal etmiş- lerdi. Çiftlik binası, epice büyük bir binadı. Adeta şato gibi bir şeydi. Bir taraftan gölü seyredi- yordu; diğer taraftan da ormana bakıyordu. Çiftliğin sahibi olan zengin zat, ailesile bir tek, uzun seneler bu binada yaşamış. Bu sebeple, binanın ici asri tertibat ile mücehhezdi. Civarda ancak köylüler olduğu için, askeri kumandanlık, bu çift- lik sını, kendisi için işğal etmişti. Burada, üç oda, kalem dairesi gibi kullanılıyordu. Diğer odada zabitan, portatif karyola- larda misafir ediliyordu. Ogün, erkânı harbiye. binba- şısı “C... ,ledoktor “K...,, cebhede teftişte bulunduktan sonra çiflik odasına nazil oldular. Yatacak yer istediler. Her yer dolu imiş. Evrak odaları bile hincahincti. Her birinde dörder binbaşı üçer miralay yatıyordu. Nerede kalmış ki, diğer odalarda yer bulunsun. — Nerede geceleyeceğiz? Mut- fakta yatacak halımız yok ya... Diye, binbaşı, çizmelerini asabi- yetle kamçılayarak dolaşıyordu. — Ne yapalım eföndim.. Ken- dinizde bizzat gürdünüz.. Doktorla birlikte, binanın her yerini hakikaten bizzat görmüş- lerdi. Hakikaten yer yoktu. Binbaşı “C...,, bu esnada, bir kapının önünde durmuştu. Sordu: — Burası neresi? Burada kim yatıyor? Kâtip: — Burası “yeşil oda,, efendim! -diye cevap verdi. — Pek iyi ne olurse olsun.. Bana ne?.. Burada kim yatıyor?.. Burası ne işe yarayor? — Kimse yatmıyor. Bir işe yaramıyor. Öylece halile terk edilmiş efendim. — Allah allah! Sebep?.. — Perili diyorlarda onun için! Bu sırada, doktor da yaklaş- mıştı : — Kim perili diyen? — Herkes... Efendim, bu oda- mu oğursuz olduğu hakkında ötedenberi bir rivayet vardı. Çiftlik sakinleri ve köylüler iddia ediyorlardı ki, bu “yeşil oda,,da kimse sabahlıyamaz. Sabahlıya- cak olursa, mutlaka cenazesi çıkar .. Bu peri hikâyesi ef- sane addedildiği için, mart bidayetinde binbaşı “F.F.., dalabilmek imkânını Bu gemilerle, hücum etmek, zarfında gösterdikleriydi. batmış şekilde İ çocuk oyuncağı mesabesindeydi. Yeni kumandanıydı. Böylelikle, Imperatorun ziyafet ( esnasında " bütün konuştuklarını dinliyebildim. Bittabi, mevzu, sadece tahtel- babirlere aitti. İmparator, müte- madiyen yeni sualler soruyordu. aldığı cevaplar onu tatbik ediyor gibi görüniyordu. Neşesi fevkalâde yerindeydi. Ziyafetten sonra İmprator, gö- verteye çıktı. Süni muharebeyi seyredecektir: Meteor'un torpiil- lenmesinde son derce muvaffak olundu, Sonra, orijinal bir geçit resmi yapıldı. İmperator, su sathında bulunan bütün tabtelbahirlerin önünden geçti. Meteon gemisi, hizalarına geldiği vakit, selâm vermek mesabesinde olarak, tab- telbahır, tanıyorlardı. Yeşil odanın esrarı . | Yeşil odanmesranı | burada yattı. Sabahleyin, hakika- ten cenazesi bulundu. Ertesi hafta baytar yüzbaşısı “L, M..., de bu- rada yatmak teşebbüsüne girişti. Masallara inanmazmış. Onun da cenazesi çıktı, Hülâsa, üç zabit daha ayni iddia ile, yeşil odada gecelemeğe kalkıştılar. Hiçbiri sağ kalmadı. Artık, oda boş du- ruyor, efendim. Her yerde zabitan tıklım Gklim yattığı halde, kimse bu perili odada gecelemeğe cesa- ret gösteremiyor. Binbaşı “C...., Güldü. Doktor “K..., de onun müstehzi tebes- sümüne iştirak etti. Kâtibin itira- zına ve diğer zabitlerinin nasihat- larına rağmen, “ Yeşil oda , da geceyi geçirmeğe karar verdiler: Onlarki cephede bunca tehlikeye melelik vermemişlerdi... Onlar ki... onlar ki... Gece... Yeşil odada iki portatif kar- yola... Birinde binbaşı “C ötekinde doktor “K...,, Göz kapaklarına birer ağır kurşun asılmış kadar uykuları gelmekle beraber, uyumıyorlar. İçeri biri gelecek te onları bo- gacak diye için için korkuyorlar. Zira, biliyorlar ki, bu odada ölen- ler, boğularak ölmüşlerdir : Kas- katı ve yemyeşil kesilerek... Yok, yok... Ne erkânı harp binbaşısı, nede doktor peri efsa- nesine inanmıyorlar... Sadece, bir cinayete kurban gitmelerinden çekiniyorlar. Bunun içindir ki, pencereleri sımsıkı kapatmışlardır. kapıyı kilitlemişlerdi. Duvarları, tavanı, ayrı muavene etmişlerdi. Hiç bir yerde bir bileli methal yok. Hattâ, içeriye hava bile sızmayor.. Mamafih, içlerinde bir örperme var: uyuyamıyorlar işte... bir şey olacak, başlarına bir harikulâdelik gelecek diye bekleyorlar. Gece yarısından sonra, ses kesildi. Koridordaki saat on ikiyi müteakip, uzun fasılalarla teker teker üç darba vurdu. — Doktor.. — Efendim. — Uyumadın mı? — Bilmem vallâhi... madı... — Niçin? — Başımda bir ağırlık varda... Gündüz pek yorolmuşuz galiba... n yatıyor, Uyku tut- — Evet, benim de başım ağrıyor... Yanında bir aspirinin varsa ver kuzum. — Evet.. Bir aspirin alsak, fena kaçmayacak... Dur, ceketi- min cebinde vardır, çıkarayım... Doktor yatağından doğruldu. Bir tahtelbahırın otuz saniye esnasında suyun altında kaybolu- şunu seyretmek ne lâtif manza- raydı. Tahtelbahirciler üzerine en fazla tesir icra eden havalardı: Meşhur korsan şarkısı ile Biz /ngiltereyi yenmek istiyoruz!.. Şarkısı. Imperator, bizim ziyaretimize, seri ve canlı adımlarla geldi. Evelâ, karada duran talebe zabitleri gözden geçirdi. Herkes, I her şeyle alâkadar olarak mua- yeneye tabi tuttu. Sonra, Meteora çıktı. Vapurun tertibatını muayene etti. Sonra Neteor yola düzüldü. Eckernfoeder limanının haricinde bir kafile teşkil edilecekti. Meteor bu deniz altı vapurları kafilesinin en başıma geçecekti. Bu kafile, tecrübe torpillerile hücuma maruz bırakılacaktı. Yolda yürüdüğümüz esnada bir Ayağa kalktı. Sendeliyerek adım attı, —Ayay.. — Neo? — Bilmem, fena halde başım döndü. Buğazım... Daba fazla sendeliyerek bir adım attı, Berrak gökden ve oda pencere- sinin tam altındaki mücellâ gölden odaya çarpan ışıklar saye'inde, binbaşı, (o yatağından, doktorun barekâlını korku içinde takip beri . Buğazım sıkılıyor gibi gi seyler oluyor. Doktur diz östü d Boğuk bir sesle: vir — Boğuluyorum, boğuluyorum! - diye inildedi. Ve yere yığıldı. - ah, buğazımı sıkıyorlar sanki ,. Ciğerime hava girmiyor... Hava, hava, hava... Bu “hava, hava, haval,, Feryadı üzerine, şaşkın bir halde bulunan binbaşı, ne yaptığını bilmiyerek, yatağının tam yanındaki pencereyi açtı. Zira, azıcık kımıldanınca, onun da başı, öyle dönmüştü ki, midesi öyle bulanmıştı ki, ayağa kalkarsa doktorların akıbetine uğramaktan korkmuştu, Açtığı pencereden: — Imdat! diye haykırdı. Ve, yıkıldı. Odaya koşuşanlar, ikisini de baygın bir halde buldular. Periler O boğamadan, imdada yetiştiklerine kail oldular. Doktor , hastahanede on beş gün tedaviye tabi tutulduktan sonra, “yeşil oda, da tetkikatta bulundu ve tetkikatının neticesini, diğer bir cepheye gönderilen binbaşıya şu satırlarla yazdı : “.. Peri meselesi, | bittabi, efsane, azizim... Biz, o gece zehirlenmişiz. o Zehirlenmemizin sebebi de odanın koyu yeşile boyanmış olmasıdır. Koyu yeşil boyanın bir nevinde zehir mev- cuttur. Boya, eskimiş, zehrin şiddeti artınıştır. “Yeşil oda,, göl kenarında bulunduğu için, saboha karşı,rütubet fazlalaşıyor, ve zehrin tesiri: hava vasıtasile ciğerlere o sirayet ediyor. Sen, pençereyi açmak suretile, ikimi- zi de muhakkak bir ölümden kurtarmışsın. o “ Yeşil oda , yı beyaz badanalattım.,, Uh ilh.. Nâkili: (Hatice Süreyya) Masör Danyal bey Sıhhiye vekâletinin ruhsatname- sini haiz Masör Danyal bey Bey- oğlunda Tokatlıyan oteli karşısın- da, Suterazisi sokağında 12 nu- marada yeni bir kabine açmıştır. Uzun müddet Galatasaray klü- bünde sporcularımıza masöj yapa- rak büyük bir ihtisas kesbetmiş olan Danyal bey her türlü masaj maktadır. öğle yemeği ziyafeti verildi. Bizzat ben de bu ziyafette hazır bulundum. lmparatorla benim aramda, sade amiral Nichelson oturuyordu. bu zat, tahtelbahirlerin maalesef, bu yeni icadlardan istifade edemedi. Dev- letin inhidamı, alimlerin fennine tekaddüm etti, Bu gibi esrarı askeriyenin taf- Glüiür burada overmemekliğimi haklı (o bulursunuz (o zannederim. Mamafih, bukadar malumat ver- dim işte... Tahtelbabircilikte epice ileri adımlar atılmıştır. Alman imperatoru Başmetlu Vilbelim hazretlerinin tahtelbahir- lerle çok alâkadar olduğunu biliyorduk. Tahtelbahir mecmu- asına, (o haşmetmaap abone idi. Hepsini kemali dikkatle okurdu. Mecmuaların kenarına, okuduğu makalelere dair not alırdı. bu notları gördüm Gayet makulane idi. (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: