22 Mart 1932 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8

22 Mart 1932 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

AN iş Sahife 8 Akşam Eski defterdekiler “Pehlivanı gafil avladım ve kaz kandı oyunu ile derhal yendim! ,, < Apartımanda beş dakika duramam. Bence ev Pek değerli bir asker, bilhassa çok kıymetli bir topçu zabiti olan mütekait miralay Mehmet bey, Göztepe komşu- larımızdandır. Zabitlerimiz ara- sında yetişen sporcuların en kıdemlilerinden - dendir. Çocukluğunda peblivanlığa me- rak sarmış, genç- liğinde (o dürüst, maharetli güleş- lerile şöhret kazanmış, çevikliği, çalâkliği yü- zünden Pire mehmet lâkabımı bile almıştır. Dört defa geçirdiği apandisit ameliyatına rağmen, zavallı, ara- sıra iltisakat sancısı çekiyor ve muztarip oluyor. Sair zamanlar, gene zinde, kavi, sıhhatli. Hem görüşmek, hem de son geçirdiği 'rakatsızlığına geçmiş olsun demek “ Akşam ,, da neşrettiğim (Eski defterdekiler ) den Hazır karşısında iken, fırsat bu fırsat diyerek suallerimi sırala- mağa başladım. Mehmet bey cevaplarını şöyle veriyor : 1 — Aksaray, Direklerarası, Beyazıt (omıntakalarında gezer, eğlenirdik. Pehlivanlığa fevkalâde meraklı idim. Buralarda, bu mes- leke hevesli arkadaşlar vardı. Mevkileri söyliyeyim: Aksarayda Kadifeli kahve; Ye- şiltulumbada Çavuşun © kahvesi; Çenberlitaşta Mürteza pehlivanın kahvesi; Fatihte Pehlivanlar kah- vesi; Küçükmustafapaşada gene Pehlivanlar kahvesi. Yaz, kış, fırsat buldukça bu kahveleri mutlaka sıralardık. Bu- rada pehlivanlık (omusahabeleri olurdu. Bu meyanda, yiğitlik da- iyesi güden bazı kimseler de bulunurdu ki bunlar Aksarayın on ikileri diye ismi çıkmış deli- kanlılardı. Eski on ikiler, yaşlanıp devir- lerini geçirdikten sonra yerlerine yeni gençler kaim olmuştu: Gümüş Ihsan, Kel Tevfik, Aksaraylı Ata gibi... Bunlar hakikaten mert delikan- hlardı. e Mahallenin (gençlerine, kızlarına himayekâr vaziyette bu- lunurlardı. Meşhur Arap Aptullah, hepsinin yaşlısı olup sözü nafiz, hakikaten hizmet eder tınette idi. Tabii kuvvetli istinat ettiği yerleri de vardı. ve Beyazıt taraflarıdır. Apartıman, ev meselesi, alışmak meselesidir. Ben apartımanda beş dakika dura- mam, Bence ev insanın kendi yuvası demektir; apartıman iğreti gibidir. 3 — Başlıca merakım pehlivan- lığa, cimnastik ve gülle kaldırmağa, meç ve kılıç mübarezelerine idi. 14, 15 yaşlarında, Gülhane rüştiyesinin odördüncü sınıfında iken güleşmeye merak sardım. Evvelâ emsallerimle tecrübelere koyuldum. o Kulelide, kendimde kudret ve istidat sezmeğe başla- yınca kispet yaptırıp işe atıldım. Istanbulda, kispeti iki kişi ya- pardı. Birisi Eyipli Nazif hoca, öbürü He Sehreminli Yesil hafız. için “uğramıştım. | söz açıldı. | Bandırmalı Mehmet ile mektepli P. Mehmet bey (Ortadaki cihan pehlivanı Kara Ahmettir. ) Miralay mütekaidi Mehmet beyin son resimlerinden biri Zabit çıkıncaya kadar, her cuma pehlivanlık yapılan yerlere gider, icabında iştirak ederdim. Fakat, malüm a, köy düğünleri çarşanbadan başlar. Bir yolunu bulup mektepten izin koparmak dertli var. Misâl olarak bir tane- sini söyliyeyim: Esbak Serasker Rıza paşa zade Şükrü paşa güleşe meraklı birgün mektepte iken bana bir mektup gönderiyor. Dudulluda büyük bir düğün var; Koca, Kara Ahmet, Kurtdereli Yaşar, Adalı Halil pehlivanlar bulunacaklar; sizin de behemehal gelmenizi arzu ediyo- rum. Bunu bana bildirmekle beraber müdürden izin istemeği hatırlasa ya. Seraskerin oğlu, rütbesi kay- makam. Ne ise geçelim. Mektep- ten ne suretle izin alacağımı dü- şündüm, taşındım. Valide veya pederden birinin vefatından gayri çare yok. Hemen Çenberlitaşta, Mürteza pehlivana bir mektup yazarak müdiriyete çekilmek üzre şu telgrafı karaladım: “Üçüncü sınıftan 115 numaralı Mehmet ;efendinin pederi vefat etmiştir. Cenazesinde bulunması için, kendisine hissettirmeden, alessabah müsaade buyurulması.,, Telgrafın vürudu üzerine, ertesi sabah izni alıp doğru Dudulluyu boyladım. Geç kaldığım için benim emsa- lim olan pehlivanlar güleşmiş, sıra büyüklere gelmiş. Bunlarla tutuşmak imkânını göremediğim- den kahrımdan ölecekim. Halbuki orada, behemehal birini yenmek istevorum. Çok büyük rutbeli insanın kendi yuvası demektir ,, adamlar seyre gelmiş; onlara karşı kendimi göstermeğe can atıyorum. Nihayet Mürteza pehlivana yak- laştım; sana on lira vereyim, bana yenil! diye bir teklifte bulundum. Mürteza, ben para ile arka üstü yatamam! cevabını verince, mey- danda gezinen ve benden birkaç derece fazla olan Pomak Kâmil isminde birisile güleşmeyi göze aldım; hemen kisbeti giyip yanına sokuldum. Pomak, beni süzerek: git ak- ranını bul, be çocuk! Dedi. Ben seninle güleşeceğim, dedim. Adın ne ve nerelisin? diye sordu. Adım Tevfik, babriyeliyim diyip asıl is- mimi söylemeyince Pomak mey- dana atıldı. Çünkü benim kendi- me mahsus, (Kaz kanadı) namile maruf bir oyunum vardı. Bu oyun- la yabancıları derhal yenerdim. işte bunun için ismimi söyleme- miştim. Pomak gafil avlandı; çok ani olarak, benim (kaz kanadı) oyu- numla yenildi. Hemen ayağa kalkıp, sen Pire Mehmetsin, beni aldattın! diye ağlayarak tekrar tutuşmağı rica ettisede faydası olmadı. Hayatımda yaptığım güleşlerin içinde lezzet aldığım bu güleştir. Bu vaka, 1314de, Topçu mektebinin son sınıfında bulundu- ğum esnada cereyan etmiştir. Biz, Dudulluda, düğünde iken, gelelim mektepte geçen menkabeye: İzinli çıkmadığım haftalar babam cuma günü beni aramaya gelir ve pek sevdiğim zeytin yağlı dolma ile çavuş üzümü getirirdi. O Cuma gene gelirdi. Beni bulamayıp ararken, dahiliye zabiti: Onun pederi bugünlerde vefat etmedimi? Diye sorar. Babam şaşalayıp hayır der ve getirdikleri şeyi bırakıp gider. Cuma akşamı, o galebemden memnun, mesrur mektebe girer girmez, zabit karşıma çıktı. Pede- rin vefat etmiş dedi ve teselliye başladı. ,Ne dersiniz, o inanarak gözlerim yaşardı, fena oldum. O esnada dolabı açtı. Bizim dolma tabağını görür görmez tanıdım ve aklım başıma geldi. Derhal, zabit ağzını açmadan, bir maruzatım var! Diyerek, hakikati olduğu gibi anlattım. Zabit pişkin erkeklerdendi. Seni ağır (o cezalandıracaktım (fakat doğruyu söylediğin için çok mem- nun oldum, dedi ve ilâve etti: Merak etme; baban geldi, dolma, üzüm getirdi. Al, ye; bir dahada izinsiz gitme. 4 — Pehlivanlığa, idmana he- vesim olduğu için kadın meselesile hiç alâkadar olmadım. 5 — Gençlik anındaki cev- berin, insanın en büyük varlığı olan kuvvet, kudret ve neşenin hasretini çekiyorum. 6 — Bugün 25 yaşında olsay- dım, ordumuzun en tekemmül ettiği şu zamanda, gene onun sinesinde bulunmak ve azami bir surette çalışmak isterdim. İki oğlumun zabit olması, bu mu- kaddes mesleğe dahil bulunması beni teselliden hali kalmıyor ve müsterih yaşıyorum. Sermet Muhtar Gi) mlmhal” 22 Mart 1932 Birdenbire başlıyan hastalıklar... Hat hastalıklarda hararet uzviyetin mikropla mücadelesini gösterir Marazın menbaı, vücutta has- talıkların teşekkülünde mühim bir rol oynar. Hat bir hastalık bir- denbire başladığı gibi birdenbire kaybolur. Zaten tababette alel- umum bir kaide wardır. Birden- bire gelen hastalıklar (hat hasta- lıklar) birdenbire gider.. Yavaş yavaş gelen hastalıklar ( müzmin hastalıklar ) yavaş yavaş gider. Birdenbire gelen bu hastalıklar ekseriya hariçten vücuda giren mikropların tesirile' olur ki vücu- dun buna karşı bir cevabı, bir müdafaası vardır, ve işte bu hal derecesi hararetin yükselmesini temin eder. Hat hastalıklarda derecei hara- retin yükselmesi tabiatın, bünye- nin bir müdafaasıdır. Bu ateş mikopbla tabiatin muharebesinden hasıl olan bir aksülameldir. Bu harbte ya tabiat, ya hariçten ge- len mikrop harbi kazanacaktır. Tabiat kazanırsa sonu ölümdür. Biz bu harpta daima tabiatın, hastanın (o kazanmasına (yardım ederiz. Ateşli ve hat hastalıklarda çok defa ateşi düşürmeğe çalışmak tabiatın o mukavemetini (Okırmak demektir ki hiç doğru değildir. Tabiat bu mücadelede vücudu bu düşmanların elinden kurtarmak, bunlardan bünyeyi halâs edip temizlemek için uğraşır. Bu yolda tabiate yardım etmek lâzımdır. Vücut çok dafa bu mücadelede kazanmak için bizzat oldukça mücehhez ve mükemmeldir. Fakat bazı vakayide tabiata karşı büyük tehlikelerin de zuhur ettiği vardır. Hat hastalıklar birden bire teh- likeli bir şekil alabilir. Ya ölümü mucip olur, yahutta ruhi ve akli bir zaaf, körlük ve sağırlık, felç gibi bir takım haleti maraziye ile mucibi esef bir şekilde neticelenir. Lâkin ekseriya makbul bir tedavi vücudu bu hastalıklardan ( idrar, defi tabii, ter) ile temizler, kur- tarır. Bu veçhile vücut yeniden kesbi kuvvet ve hayat eder. Taravet, tazelik ve saadeti hal pek aşikâr bir surette derhal tezahür eder, biz bu hali bilhassa çocukların hat hastalıklarından sonra çocuklarda pek güzel gö- rürüz. Çocukların genç ve yorulmamış bünyeleri had hastalıklara çok mukavemet eder ve hastalığı daha kolay vücutlarından atarlar. Keza gençlerde hâd hastalıkları (Zatür- ree, Zatülcenp, Tifo, boğazda bademciklerin iltihabı ve saire gibi... ) kolaylıkla geçirirler. Çocuklara mahsus ve büyük- lerde pek nadir görülen hâd hastalıklar oda vardır. Bunlar (boğmaca öksürüğü, kızıl, kızamık, difteri, su çiçeği, kabakulak, v.s.) dir. Bunların büyüklerde nadir görülmesi insanın o yaşa kadar bu hastalığı ekseriya geçirmiş olmasındandır. Bu hastalıkların bir kısmının bugün bile hususi tedavileri yoktur. Hastalığın iyi olması mukavemeti © uzviyeye bağlıdır. Fakat bir kısmının da erken teşhis edilip yapılacak bususi te- davileri vardır. (Bilhassa difteri gibi) burada valdelere düşen vazife büyüktür. Çocuklar için anneler ilk doktordur. Bu ilk doktorun çocuğun hastalığından kurtulması için yapacak vazifesi çok mühim ve ciddidir. Bir ana- nn bütün nazarları çocuğunun sıhhati üzerinde olmalıdır.. Hat bir hastalığın başlangıcını çocukta ilk farkedecek göz ana gözüdür. Çocuğunun ufak bir neşesizliğinde ateşi olup olmadığını tetkik etmeli, iyi derece koyup yazmasını öğ- renmeli, çocuğunun ateşi varsa yatağa yatırıp hemen doktora koşmalıdır. Hat, birdenbire başlıyan has- talıklarda mukavemeti uzviyenin esas olduğu düşünülerek hasta büyük olsun, küçük olsun muka- vemeti uzviyesini arttıracak, dü- şürmiyecek (esasa (o bakmalıdır. Kendi kendine hastayı tedaviye uğraşmamalı, bilhassa hat hasta- lıkların başında hastalara lüzum- suz yere müshiller vermemelidir. Lüzumsuz omüshiller (hastaların yorgun ve halsiz düşmelerini mucip olarak mukavemeti uzvi- yelerini azaltır. Bilâkis hastaların alabileceği, alması icap eden gıdalara ehemmiyet vererek onları pek muntazam bir surette hasta- lara vermeğe çalışmalıdır. Hat hastalıklara karşı çocuk- ların, gençlerin mukavemeti uzvi- yelerinin fazla olduğunu, bunların bu hastalıkları kolaylıkla keçir- diklerini, ve fazla mukavemet ettiklerini (o yukarıda (söyledik. Fakat ibtiyarlar hat hastalıklar- dan çok korkmalıdırlar. Zaman, yorgunluk, sui istimaller bunların mukavemeti uzviyelerini azaltınış- tır. Bunlar hat hastalıklara çocuk- "lar ve gençler kadar mukavemet edemezler, hastalığını vücutların- dan pek güçlükle terkederler... Dr. Ekrem Emin Amca mevcut karilerimize veya hediyeyi alıniz! Güzel bir albumunu meccanen almak isterseniz AKŞAM'a abone olunuz! Cemal Nadir bey arkadaşımız Amca Bey'in gazetemizde intişar etmiş en güzel karikatürlerini biraraya topladı; bunları renkli, zarif bir kapak içinde güzel bir album halinde neşretmiştir. Yy Mart ve Nisan 1932 zarfında gazetemize bir senelik, 6 aylık, abonesini bu iki ay içinde asgari 3ay için temdit ettirecek olan abonelerimize bu güzel album'dan bir nüsha hediye edilecek ve posta ileadreslerine gönderilecektir. ——— Bütün Türkiye'de en fazla satış yapan AKŞAM gazetesine siz de abone olunuz ve bu güzel Bey'in ee< 3 aylık abone kaydedilecek EREN GM

Bu sayıdan diğer sayfalar: