9 Nisan 1932 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

9 Nisan 1932 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

9 Nisan 1932 Teirika No. 29 | SEBA MELİKESİ İ BELES 9 Nisan 1932 Yazan BI AİFRET'TİN Belkıs halka ilân etmişti: “Herkes bilmelidir ki, bu mukaddes abidenin tepesinde (Cinler padişahı)nın tılsımli tahtı vardır. Oraya fena nazarla bakanların gözleri kör olur!,, Gelen zatın ifadesine. göre, Imam benden çok memnunmuş. — “Memleketine, günün birin- de, büyük bir servetle dönecek, demiş. Servetten vaz geçtik.. Dünyanın en uzak ve en esrarengiz bir köşesinde açlıktan ölmeyelim de.. Imamın murahhası dün gitti. Ben de, kaç günden beri, bir kurt gibi içimi yiyen, Belkısın kasrını görmek arzusunu bu sabah tatmin ettim. Medeniyet âleminin ve tarih, etnografya mütehassıslarının henüz keşfedemedikleri . bu iklimin es- rarını ve bilhassa Be/kıs in ecda- dının yaptırdığı SEBA sarayındaki cin ve peri efsanelerinin iç yü- zünü - üzerlerindeki binlerce sene- lik tozları silkip - meydana çıka- racağım. Yanımda, bana hizmet eden delikanlı, hiç şüphe yok ki, benim için - günün birinde- en büyük tarihşinaslardan çok daha kıymetli olacaktır. Seba kasrında neler gördüm.. Muhafız Hüseyin uzun mermer bir sütunun dibinde anlatıyordu : — Evvelâ, size Seba hakkında biraz izahat vereyim. Ondan | yani Belkisten) on üç hükümdar evvel gelen Abit Şemis tarafından vü- cuda getirilen bu saray dünyanın eh esrarengiz binalarından biridir. Her direğinin dibinde insan ses- lerine benziyen garip ve korkunç ibtizozlar vardır. Bakınız! Şu direkten ne tuhaf sesler aksediyor. bu cesur Kulağımı direğe koydum: — Anlayamadığım bir lisanla bir kişi konuşuyor gibiydi. Birdenbire tüylerim ürperdi. Hüseyin sözüne devam etti: — Abit Şemis, gazaları çok, muharebelerde müteyakkız, asker- lerine mükrim azametli bir hükümdar idi. Yeniden tesis ettiği Seba şehrinden muazzam bir ordu ile Mısıra sefer yaparak, şehri baştanbaşa stil â etmiş ve Mısır topraklarında yaptığı bütün hücum ve muharebelerde muştu. Bu harplerde on binden fazla esir alarak Yemene getir- miştir. Kahtanilerin bu meşhur torunu, Mısır gibi muazzam bir ölkeyi islilâ ve birçok müesseseleri mahvi- perişan ettiği için, kendisine Sea ismi verilmişti. ve muvaffak ol Tetrika No 56 9 Nisan 1932 Aşk, macera ve fen romanı Nakili : (Vâ - Na) Mecimlle LAM için, lik sevki tabiileri ydı... Velit, Bütün Suriyeli'ler gibi, o da erkek evlât arzu ediyordu. Velit, S , Servet beyin rand vakit, ona, ne A) ğim' efendim. Suriyeli, barit bir tavurla; — Dinliyorum! - dedi. Avukat, anlattı: — Bizim için en esaslı olan cihet, Vesime hanımın namus ve gır bir şey söyliyece- | Şemis) in o sulbünden gelmiştir. Bilâhara bu kabilelerin tarümar olmasını gören müteakip kabile efradı arasında felâkete darbı- mesel olarak Seba kelimesini nefretle istimal ederlerdi. Abit Şemis, Mısırda (Ayni Şemis) den- mekle maruf beldeyi bina ettirip, oğullarından o Babilyonu vali tayin etmişti. Abit Şemis Mısırdan beraberinde getirdiği on bin esiri Maarip havalisine yerleştirmiş ve kendi ordularında köle gibi kullanmıştır. Kahtaniler, torunu Abit Şemisin zuburuna kadar kabaili bedeviye gibi dairei medeniyet haricinde yaşarlardı. Kahtanın lisanı aslisi (Süryani idi. Bilâhara muasırları araplarla birleşmiş olduklarından arapçayı kabul etmişler ve arapça Yemende lisanı umumi olmuştu. Sebanın yani oraya kadının zuhuruna kadar Kahtani- lerle araplar o birbirlerile çok iyi kaynaşmışlardır. Fakat, o meşum kadın tahta geçince... — Tahta geçince ne olmuş? Bana en ziyade ondan bahset... Onun hayatını öğrenmek istiyo- rum. — O, musikiyi çok severdi. Evvelâ kabileler arasında ne ka- dar güzel sesli erkek ve kadın Şimdi önünde bulunduğumuz bu muazzam kasrın etrafında o vakit güzel sesli (o delikanlılar nöbet beklerler ve genç kızlar Hurma ağaçlarının dalları arasına çıkarak - vücudlarını göstermeden - hazin şarkılar söylerlermiş. Aradan bir kaç sene geçtikten sonra, kabail arasında cin ve peri hikâyeleri çoğalmağa başla- mış. o Önünde durduğumuz ku kırmızı (o mermer sütunun te pesinde, o vakit (Cinler padişahı) otururmuş. Bir gün Melike halka şu iradeyi tebliğ etmiş: “ Kimin ne haceti bu | direğin dibinde ağlayarak, mu- damlı yaş | akıttığı ande arzusu husul bulur, Başkalarının fenalığını istiyen- we dölalee ep en 1 maruz kalırlar. Herkes bilmeli- dir ki, bu mukaddes abidenin İ eille (Omloyelidahr sarp varsa, kaddes toprağa üç | haysiyetini kurt ktır, deği İ efendim? “M..., zadelerin gay İ de bu mudur? Münhasıran kendi | namuslarım kurtarmak mu? n | Velit: | — Bilhassa Vesime © hanımın İ evlendikten sonraki (o hayatının dürüst “ olduğunu “ispat, “borcu muzdur. — Evlen dürüs him bir şey tevdi edec etmişti. | lediği sözlerde haklı olduğunu mu iddia etmek istiyorsunuz ? - dedi. — Sizden istediğim şudur, bey- efendi: Size hakikati söylemeğe borçlu bulunduğumu idrak buyur- | | — Sakiha hanının vaktile söy- | | Bütün Yemen kaba (Abi | Abit Şemisin vefatından sonra, oğlu | Hamir Şemis makamı saltanata | kopuk | varsa hepsini Seba sarayına aldı. | geçmiş ve torunu olan o meşum | Sö/lerini | mana i ben oldum; Aliye, sahiden de oradaydı... | Aliye başım ağrıyor. Vah zavallı halbuki li sinemaya götürecektim, n mi : Bunun ü çocuk şu cevabi yerir: — Babacığım elmeden evvel a riyordu, şimdi g Muzaffer — 473 Bir. Ar Ist gelmiş. buluz Mühtelif yerleri sokra rinden satıldığını işidince A, demiş, Istanbullular larınış; m oldu mu dellâi ç in yok; alınca, sile ak cevabını der ki: 1 yök mu? Ya, p olduğu vakit neyini rehin ediy: a lâzım sun? Ramiz — 4715 — Haylaz bir ço cuk bir kapının önünde durm — Saa fakat muv olamıyordu. Ora: dan me bir efendi Kuzum şu Zili , dedi, Adam yaklaştı ve çaldı. O zaman ço. amm kolundan çekerek, haydi elendi amca, şimdi kaçalım, dedi. sma İ. Fıkra mükâlatları Fıkraları -dercedilen- kari'lerimizin müracaatla mükâfak 2g) Oraya isa olunur vardır. tahtı fena nazarla baken ve suiniyetle gelen - her kim olursa olsun - o ande gözleri kör olur... , Hüseyin yere eğildi: tılısımlz — Ben şimdi bile, bu tılısımlı direğin tepesine bakamam... Gözle- rimin derhal akıp kör olacağından korkarım. Şuradaki toprağa dikkat ediyor musunuz? Bakınız: Birk karışlık şu küçü saha üzerinde oo devrin ün tarihi vakayii canlanıyor... ( Arkası var) bütün çıplak- Z artik, ç var. Zenci nuş Tolabilece- olan âlim, ş, okükmünü ai Zmuş olmaması, meselesidir, bir /elegonie Velit bey, âli mektep bitiren b. hakiki o münevverler sözüne ta cı değildi Lâkin bu bir te esrarı, onun aça- mazdı. Net da... Avukatın, daha fazla tafsilât ver- mesini bekledi. Avukat, — lâzımgelen bütün telegonie tafsilâtı ! büyük bir vukufla verdi. Servet bey konuştuğu esnada, yüzü keder ifadeleri arzediyordu. Gözlerinde derin bir hüzün oku- nuyordu, Nihayet şu sözleri söyledi: nazarına | ; Velid'in | bir hikâye | mi Her akşam | Gece yarısı komşudan acı acı sesler işittik: — Hortladı! Hortladı... hortladı!.. Aliye hortladı. Elimize ne geçirdikse, - batta- ! niye, hırka, yorgan, - sırtlıyarak sokaklara fırladık. O müthiş manzarayı ilk gören Aliye | Aliye?... | Daha o gün gömdüğümüz kadın. | Evet, Aliye, birdenbire hastalan- | maştı; iki gün evvel, sizlere ömür, | vefat etmişti; namazmı kılmıştık; onu; benim gözlerim (önünde | toprağa koymuşlardı! Ve şimdi, Aliye, sırtında beyaz - | kefeni, evinin kapısı önündeydi... Ağzından, çenesine ve göğsüne doğru kan akıyordu. Bet beniz balmumu gibi... Tam manasile bir hortlak man- zarasıl.. Aman yarabbi ! Tüylerim diken diken kabardı... Fakat, ilk cesaretimi gösterip kadının yanına yaklaşan gene ben oldum. | Evindekiler, o komşuları, o hep | uzak duruyorlardı. Kim yaklaşırsa çarpılacağından korkuyordu. | Fakat, hortlak beni çarpmadı... Rüya görüp görmediğimi anla- mak için, elini tuttm. Hayır, gördüğüm rüya değildi. Canlı bir elle temas etmiştim. Lâkin, genç kadın, sırtında yalnız bir kefenle üşüyordu. Dişleri ka- kırdayarak : — Beni... diri diri... mezara koymuşlar... sonra... çıkarmışlar... ağzımda.mütbiş..bir ağrı hissederek... uyandım... Yanımda üç kişi vardı.. Uyandığımı... görünce... hetladı diyerek... bağıra bağıra kaçıştı- Ben de... çıldırasıya... kork- lar. tum... Buraya kadar koşa koşa... ! geldim... Benim kendisini tutup da çarpılmamam ve dirilen | ölünün verdiği bu tafsilât üzerine, Aliye'nin akarabası, kapıları açtı. Genç kadını içeri aldılar... Ben de, komşularla ahbap olduğum için girdim. Ihtiyar annesi: | Ah evlâdım! Allah bana bağışladı... - diye boynuna sarıldı. Kardeşleri de aynı muhabbeit gösterdiler. Fakat, ne de olsa, herkeste, ona karşı bir soğukluk vardı... Ölüm soğuk şey... Ölme- miş olduğunu reyelâyın isbat et- mek bile, insanın üzerinden ceset | soğukluğunu izale etmiyor... Aliyenin sırtından kefeni çıka- rıp onu iki kalın battaniyeye sardılar. yaklaşmam, seni — Demek ki, Saliha hanım haklıymış? Vesime hanımın, izdi- vaçtan evel bir aşıkı varmış? Avukat: — Evet! - dedi, t şu cümleleri ilâve için istical gösterdi. işte bu sebepledirki, demin, Vsime hanımın izdi n evvelki | tan sonraki namusların- ttik, Bunların hangisini ve izd nin kocası, bariz bir | surette sıkılmışlı. Avukat, bunun üzerine, şeyh | | Sadi Şirazi'nin “dürugu masla- İ hat amiz, dediği yalanlardan birini! söylemek mecburiyetinde kaldı. Bu nevi yalanlar, öyle yalanlardır | ki, hikmeti o vücutlarını ancak, büyük yürekli insanlar anlıya- bilirler. Velit beye dedi ki: Hortlak k lâzım olduğunu konştuk. | — Bu yüzündeki kan ne? Kan, ağzından akıyordu. V ASabevei: Kız, ağzını açtı. Kan, bir dişten akmıştı, Aliye: — Bir dişim eksik! - dedi. Muamma zihnimizde halledelir gibi olmuştu. — Hangi dişin, Aliye? - diye sordum. — Son kaplattığım kronlardan bir tanesi... Ertesi sabah, mezarı muaye- neye gittik, Orada, açılmış kabrin yanında atilmış vaziyette bir kerpeten bulduk. Mesele anlaşı- liyordu: Mezar soyucuları, Aliye- nin dişindeki o atınlara (tamah | etmişler. Onun ağzından altın dişlerini sökmek istemişler. Lâkin, meğer Aliye ölmemişmiş. Yalnız onu “kan tutmuş,, muş... Malüm olduğu üzere, bu hastalık, insanı ölüye benzetir; çok defa, bu yüzden insanları ölmeden gömerler. Fakat vücuttan azıcık kan akıtılırsa, insan kendine gelir. Aliye de, dişinden kan akınca kendine gelmiş... (Hatice Süreyya) Fransada beş casusun tevkifi Paris, 7 (A. A.) — Gazetelere nazaran cumartesi günü hepsi de aynı aileye mensup beş İtalyan casusu Marsilyada tevkif edilmiş- tir. Bunların bir ecnebi hükümetine Creusot fabrikalarında imal edil- miş olan tayyarelere karşı istimal edilecek yeni fransız topunun eşkâli ve sairesi hakkında ki ma- lümatı bir çecnebi hükümetine teslim ettiklerini itirf eyledikleri söylenmektedir. Fransada mebusan intihabatı Paris 7 (A.A.) — M. Tardieu, teşrii | intihabatın icrasını tesbit eden kararnameyi arzetmiştir. Bu karar, yarın resmi gazete intişar ve intihabat devre- sinin başlamış olduğunu ilân ede- cetir. fava faciası Larisa ( Yunanistanda) 7 (A. A.) — Uçuş talimleri yapmakta olan iki askeri tayyare havada birbirlerile müsademe etmişlerdir. Bu feci kaza neticesinde 3 tay- yareci zabit ölmüştür. Bir idam kararı sabık nişanlısile nikâhlısını vuran Marmarisli Ramazanın muhake- mesi neticesinde idama mahküm, fakat esbabı muhaffefe dolayısile cezası 24 sene hapse tahvil edil miştir. a —Unutmamalı ki, Vesime hanım: kızlığı esnasında bir nevi sui- kasta marüz kalmıştır. Fazıl Alkasdi onun üzerinde cebir istimal (o etmiştir. Fakat, genç kadın, sonra, evlenince, sadık, | vakur, o muhabbetli bir ( zevce İ olmuştur. Sözlerini şöyle bitirdi: | — Zannedersem siz de benimle hemfikirsinizi o Müdahale etmek ıztırarında bulunduğumuz namus, Vesime hanımın evlendikten son- İ raki namusudur. Öyle değil mi? Velit, yerinden kalkmıştı : — Bu bahsı evvelâ zevcemle görüşmeliyim. Servet bey: | — Vaktimiz müsaittir! - dedi. - | Mütehassıs, raporunu henüz ver- İ medi. Benim mahkemedeki söz- lerimle bu rapor telif edilmiş bulunacaktır (Arkası var) 1-8 mayısta reisicumhurun tasvip ve imzasina © Muğla 7 (A.A.) — Marmariste. a pe EN

Bu sayıdan diğer sayfalar: