16 Haziran 1932 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8

16 Haziran 1932 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Y kadın... Ne zaman yüzüne baksam: Bu adam bir şeye benziyor, derdim, amma neye? Nihayet buldum. Mümin bey leyleğe W benziyordu. Upuzun bacakları, sipsivri burnu ile tıpkı leyleğe benziyordu. (o Aralarında bir | fark vardı, leylek gözlüksüzdür, ) Mümin bey ise gözlüklü. Am- ma deyeceksiniz, ki (leylek kanatlıdır ve uçar. Bendeniz uçmıyan leylek de gördüm. ( Bilmem hâlâ duruyor mu? W Diyarıbekir belediye bahçesin- de uçmıyan bir leylek vardı. ) Işte Mümin bey bu leyleğe benziyordu. Kanatları için de ) artık uzun ettiniz!... Kollarını kanat farzediverin... Mümin beyin anası babası ölmüştü amma, büyük anası sağdı. Mübarek ve uğurlu Boy boy evlât ( gömmüş, kendisi dünyaya ka- İY zık kakmıştı.. Müminin ölme: diğini görünce evlendirmeğe ) kalktı ve ona, elinde - nasılsa öldürmeden - büyüttügü Hani- feyi nikâh etti. Lâfı uzatmıyalım değil mi? Mümin, iki ayı bal gibi geçirdi. (Balayı tabiri bu bal gibi ge- çen iki aydan kinayedir.| Akşam işinden çıkıp eve girdi miydi, karısı bülbül gibi şakımaya başlıyordu: — Bonjur kocacığım!. Niha- yet gelebildin!. Karnın aç mı? Sana nefis yemekler hazırla- dım.. Amma canım da çıktı.. Biliyor musun, bizim ahçı du- daklarını boyuyor! Kendine bir çift de ipekli çorap almış. Hem de ucuz.. Ben de aldım. Bilmezsin ne güzel, ne uçuz kumaşlar var... Parayı israf etmemek için bir kaç elbiselik aldım... Doğrusu Ayşe de al- malıdır.. Ayşeye bugün ras- geldim... Sinemaya gitmiş... Güzel bir filim gösteriliyor- muş.. Amma çok güzel. Bir genç daktilo, bir genç kâtibe rasgeliyor. biraz konuş!.. Ve karısı, bu minval üzere, nefes almadan konuşuyor, arada sirada da soruyordu: “Canıni sıkmıyorum ya?.. Ben senin bülbülünüm!,, * Lİ Hanife, parayı israf etme- mek için öyle elbiselikler, şap- kalar, eldivenler, iskarpinler vesaire, vesaire, vesaire, aldı, ki Müminin elinde 'avucunda bir para kalmadı... Karısı, artık, bir ilham pe- risi gibi Müminin tepesinde duruyor, başından eksik olmı- yordu. Filvaki Hanife ilham perisi idi amma, geveze bir “ilham perisi idi... — Iyisin ya kocacığım!.. Keyfin yerinde ya.. Eksiğin, gediğin var mı?.. Kurşun kale- minin ucu yassılanmış. Ben olsam yazamam doğrusul, Sana da acıyorum, gece yarılarına kadar yazıyorsun.. İpi ucunu bir musun, ki soğan kırk para fırladı? Ekmek de iki kuruş artacakmış.. Hayat pahalılığı. Çalış kocacığım çalış.. Allah gayret, kuvvet versinl.. Bugün Cemileye rasgeldim. o Senin çalışmandan, gayretinden bah- settim.. Bana küçük bir kun- duracı tavsiye etti.. Fevkalâde ucuz iskarpin yapıyor muş.. Yarın gideceğim.. Olur değil mi?.. Çalış kocacığım çalış.. Yaz!.. Her gece, sana gayret yermek için yanında oturaca- gım. Ben de Hanife gibi lâfı uzatmıyayım. Karı koca niha- yet ayrıldılar. Mümin, bekâr kalınca, iki balayı geçirdi. * .* Büyük anne durur mu? Mü- 'min'i gene evlendirdi. Bu sefer torununa sessiz sadasız, kendi halinde bir kız aldı. Mümin bu sefer, Hanife'nin bütçede açtığı rahneyi kapatmak için gene gece gündüz çalışıyordu. Yeni karısı Hicran hiç ses çıkarmıyordu. - Bazan Mümin başını kaldırıyor, sessizliği bozmak için “Hicrana“ bir iki şey soruyor; «tek kelime ile cevap alıyordu: Hicran, kendi- liğinden bir söz bile söyle- miyor, söylenenlere sadece, “evet,, veya “hayır,, la muka- bele ediyordu. Bu sessizlik, Mümin'in omuz- larına bir buz kütlesi gibi çöküyordu. Artık o konuşmak ihtiyacını hissediyordu : — Neden konuşmuyorsun yavrum ? Bugün ne yaptın?.. Kimi gördün? Bir şey yap- madın mı? Yarın ne yâpa- caksın ?.. Nihayet iki ay, zehir gibi yaşadıktan sonra tahammülü kalmadı. Bir gece, karısının gırtlağına sarıldı. Hanife, bu facıa karşısında da, dut yemiş bülbül gibi susuyordu... Selâmi İzzet Bu genç araya getirmek güç!. Biliyor | Konuşmıya vesile... Mendiliniz düşüyor!.. İ Affedin küçük hanım, Fazla geride kalsam, | Avlanır bile bile, Kafes — Bütün bu resimleri siz mi yapıyorsunuz? — Evet efendim. — Bari satabiliyor musunuz? — Hepsini. — Öyleyse benim dükkâna gelip satıcılık yapın, : müşteriye mal yutturup kafese koymakta mahir olduğunuz anlaşılıyor! Çaresi Iki hanımefendi, hararetli hara- retli konuşuyorlardı. Elbiseden, kumaştan bahsedi- yorlardı. — Kocamın korkusundan ku- maş alıp elbise diktiremiyorum, kızıyor, kavya ediyor, israf edi- yorsun diyor.. — Ben kavga etmemenin çare- sini buldum: — Aman nedir bana da söyle? — Ipekiş kumaşı alıyorum; afe- Mektup Azizim Nurullah Ata, Iki aydır yazıyorsun, iki çam devirdin. Peyami: Etem İzzetin romanlarını şifahen zemmediyor, tahriren methediyor, dedi. Uya- nışın anketçisine de Vâ- Nü ve Cenap Şahabeddin beyler için söylediklerini yazmamasını tenbih etmişsin. OO gene söylediklerini yazdıktan maada, bu tenbihini de yazmış. Sen azçok dil meselesi ile- de meşgul bir muharrirsin. Bil- mez misin ki dilin uzunu insanlarda makbul değildir? Dilini neye tut- muyorsun? Yoksa mektepte sana gırtlağın yedi boğum olduğunu da okutmadılar mı?.. Ayda bir çam devirmek fazladır. Eğer belediye- nin “çamları koruma komisyonu,, haber alırsa senin bu sene Büyük- adaya gitmene mani olur. Sana, tavsiye ederim, yazıda değil, sözde Mendiliniz düşüyor.. Eğilip yerden alsam; Bulmalı böyle hile; Kızmayın aman, canım; Gönlümü size, salmam!.. Konuşmaya vesile, Mendiliniz “düşüyor!.. Mendiliniz düşüyor!.. | Mendiliniz düşüyor!.. İmset YEMİN USANMAZ Mühim bir müna- Zorla değil ya, kaşaya girmişlerdi. eFhmiyi evlendirmek Bir musevi vatan- fi istiyordum. daşla hesabi müna- — Yahu evlen- kaşa mühimdir. sene ? Karabet hesap * — Evlenmem. yanlış diyordu, Sa- Ben ısrar ediyor- lamon doğru oldu- dum, o ısrar edi- gunu söylüyordu. yordu. Imkânsız, bir , türlü izdivaca razı olmuyordu. Bir gün sıkıştırdım : — Yahu evlen- ii sene? — Yemin ede- rim, namusum bakkı » için doğrudur. > i — Namusundan mı bahsediyorsun, yemin mi ediyor- gene ketum ol. Filvaki fransızlar: “Söz- | sun? elenme rin, iyi ettin, diyor. ler kanatlanır, yazılar kalır, derler | (o Salamon biraz — Amma neye? Alışkanlık i amma, bu Fransaya göre. Bizde | düşündü, sonra asıl yazılar kanatlanıyor da sözler | dedi ki: kalıyor... Süleyman Nazif merhu- — Bak beni iyi mun tek cümlesini, Yahya Kema- | dinle, eğer bir şey — Çocuğum ka- dınlar bıkarlar, usa- “nırlar, bana bıkıp Eskiden garsondu. Tramvaya kontrol memuru oldu. Bir gün hem biletleri kontrol ediyor, hem n birini ileti eti lin bir mısrainı hatırlamıyanlar, | için: Namusumun ee ie ie e Paie sözlerini unutmamışlardır. hakkı için doğru- — Bulurum. Bir — Iki Harbi & bir Parmak- Yazdığın yazılardan geride bir | dur dersem inan- tanıdığım var, üç | kapı kes.. ie şey kalacak mı bilmem, fakat | ma. Amma yemin senedir her gün Beyin biri Şişliyi ihtisar etti: muhakkak, ki bu sözlerin uzun | edersem, namusum — Tramvay beklemeyin küçükhanımlar, sizi otomobille gelip: Bana bir — Iki Şiş... müddet unutulmıyacaktır. Hörmetler azizim. — 5S. 7 ! hakkı için doğru- dur... koca bul! demek- ten bıkıp usanmadı! götüreyim... — Olur, amma şoförün yanında oturmanız şartiyle !.. Eski alışkanlıkla haykırdı : — Iki şiş!.. Bir döner kes!.. ge a z Örümcek ağı N Sizin de vardır elbette. Eğer varsa, derdiniz var demektir. Çünkü benim var, derdim de var. Hani: Hanımefendi öğleye doğru Bir de bakmış radyonun köşesinde koca bir örümçek ağı. Derhal hizmet- çisine seslenmiş: — Peyman. — Efendim.” salona girmiş. — Bir alan pişman, bir al- mıyan pişman! demişler. Kimden bahsettiğimi anla- dınız ya?.. Hizmetçilerden. Bir gün piyanoyu açtım, ki içi toz içinde. — Bu ne bu? dedim. Derhal cevap verdi: — Dişlerin kimi beyaz, kimi siyah.. Bu tozlar da iki- sinin ortası renkleri göstermek için bırakılmış sandımdı! — Bu odanın tozunu aldın mı? — Aldım efendim. Hanımefendi örümceği gös- termiş: — Ya bu nedir? Kız bakmış ve soğuk kanlı- lıkla cevap vermiş: — Bunu ben telsizin telle- ÇK 7 — Şimdi beni seviyorsun, bu muhakkak. Fakat söyle bakıyım, beni ibtiyarladığım ve çirkinleştiğim zaman da sevecek misin? Ferdiye hanımın hizüietçisi ike Kadınların gençleşmesi mümkün olmıyacakmış, mazeretin bundan alâsını bul- ibtiyarların yüreğine inecek.. ) muş — Öyleyse sana biraz lokmanruhu vereyimli küme zannettim rinden bir efendim! Bunlar için söylenmiş olacak. (

Bu sayıdan diğer sayfalar: