14 Temmuz 1932 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 10

14 Temmuz 1932 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Akşam Güzellik! Amerika intihabatının garip tarafları © rini kendi tevabiine hasreylemekle Sahife 10 Tarih sahifeleri Siyaset dolabında dönen rüşvetler Dirayetsiz deye Muhsin zade azlolundu. Kacık Hamza sadarete getirildi! Osmanlı tarihinde pek mühim bir mükâleme. Harbin ilânı Sadrazam Muhsin zade Mehmet Paşa Üçüncü Sultan Mustafanın neye mal olursa olsun harp açmağa taraftar olduğunu görerek ne ya- pacağını bilemiyordu. Padişah ta harba karar vermiş olduğu için onu ahvalin ciddiyetile mütenasip “iktidar ve kiyaset göstermemek ve devlet hizmetle- ittiham eyliyordu. Muhsin zade nihayet (7 ağustos 1768 23 rebiülevvel 1182) tari- hinde azledildi; infisalini ocana minnet bildi. Yerine Aydın muha- sibi Silihtar Mahir Hamza paşa tayin olundu. Hamza paşa bir kaç aylık bir çocuk iken evlendirilerek üç ya- şında ölen Hibetullah Sultanın sözde kocası olmuştul Hasta idi. Mısır valisi iken mütegallibe ümeranın katil kastile üstüne hücum etmeleri dimağını biraz muhtel etmişti. Vakit geçtikçe kaçıklığı sükünet bulmuş olduğu gibi dairesinde bu- lunan bazı daniş ve dirayet sa- hipleri de paşalarının bu hâlini kimseye (o duyurmıyarak işlerini düzgünce idare ediyordu. Hamza Paşa sadarete tayinini kendisine iksir tesirini yapmış gibi gördü. Sadaret merasimi esnasında ende- runda, birunda avuç, avuç altın saçtı, Babıâlide arz odasında da Cem'i devlet der perişan Okerdemi simü zeresti Meddi ihsan riştei şirazei in defteresti Gibi farisi beyitler okuyarak samahatler gösterdi. Halefinin bu hâlini işidince haris Muhsin zade kimbilir bu israfa içinden neler demiştir! Hamza paşa icraat kılıcını iptida kansız olarak, reisülküttap Osman efendide denedi. Çünki Osman divan kâtibi olduğu Muhsin zade Abdullah paşadan oğluna mün- tekil intisabinı riyaseti esnasında arttırmıştır ; sefer hususunda da Mehmet paşanın reyini terviç eyliyordu; sefer tekarrür edince riyasette kalması “derdest olan sefer maslahatına, Oo uyamazdı. Tersane emini Recai Mehmet Emin efendi ikinci defa reis naspedildi. Hamza paşanın İstanbula geldi- ğinin onuncu günü -4 teşrinievvel 1768 - “sefer maslahatı,, için hu- zuru hümayunda bir meşveret meclisi akdedildi. Bu mecliste moskofların hareketleri nakzıaht olduğuna, Lehistandan sonra “islâm divarına da suikastları tezahür eylediğinden üzerlerine sefer meşru,, bulunduğuna karar verildi. Ancak sadrazam yeni gelmiş olmak dolayısile bir defa rus maslahatgüzarını nezdine davet etmesi münasip görüldü; bu mü- lâkatta maslahatgüzara Rusyanın Lehistandaki askerini tamamen çekmesi, lehlilerin işlerine müda- hâle etmemesi, uhuda riayet ede- ceğine Danimarka, Rusya, Ingiltere, Isveç devletleri tarafından tekeffül olunması ve bu devletlerin bu yolda bir tasdikname vermeleri hususatı tefhim ve ifade edilecekti! Aksi taktirde “nakzıaht Rusya tarafından zuhur ettiği için “şer, şerif müktezası üzere sefer müsam- mem,, olduğu da ilâve olunacaktı! Bu mecliste Hamza paşa padişah karşisında kendisinde hastalıktan hiç eser göstermiyerek iki saat “koçan gibi, durdu; kabadayıca sözler söyleyerek bu halinde bile mizaçgirlik (edebileceğini isbat etti! Obreşkof sadrıazam ile mahre- mane bir mülâkat istemişti; buna mahal görülmedi; aleni mükâle- meye davet edildi. O da yeni sadrıazama tebrikât arzedeceğim deye yanında dört tercüman, dört sefaret muhafızı yeniçeri, resmi libaslarile yirmi kadar hizmetkâr, dört yedek atlı alayile Babıâliye geldi; misafir odasında yarım saat bekledildi. Sadrıazam nezdinde bu gibi merasimde huzuru mutat zevat bulunduğu halde Obreşkofu mağ- rurane olduğundan ziyade müs- tehziyane bir tavır ile ve kıyam etmiyerek kabul etti, Obreşkofa arzı tazimat ve tehnizete meydan bırakmadı; kuru bir eda ile söze başladı: — Sizi buraya çoktanberi sü- rüklenen bir işi bitirmek için cel- bettim. Reis efendi ile mütevaliyen (birçok müzakerede bulunmuş oldu- ğumuz için artık mükâleme ede- cek degiliz. Anladık ki aldadıcı vaitlerle bizi avutmak maksadını takip etmişsiniz. Bu cumleyi bitirince Hamza paşa cebinden çıkardığı muhtıra gibi bir varakaya gözgezdirdi; tarihler ve meddeler zikrederek şunu da ilâve etti: — Nişancı paşaya - Hindi Emin paşa - Lehistan da topsuz ancak 7000 asker bırakacağınızı teahhüt etmiş değil miydiniz? (Halbuki şimdi Lehistanda 30000 den fazla askeriniz var. Obreşkof — Bu doğrudur; ahval ve şerait asker mikdarının tezyi- dini icabetti. Hamza paşa — Bugün Lehis- tanda ne kadar askeriniz var? O. — 27000 den fazlaca. H. P. — Vay hainl Vay hânisl Yalancılığınızı itiraf ediyorsun! Kendinizin olmıyan bir memlekette askerlerinizin ika ettikleri vahşet- lerden Allaha ve insanlara karşı utanmıyor musunuz ? Bu insaniyet namına ayıptır! Toplarınız hudu- dumuzda tatar Hanımın bir sara- yını harap ettiğini de bilmiyor musun ? Obreşkof bunu da itiraf mec- buriyetinde (kaldı; (o hükümetini mazur göstermek için bazı sözler mırıldandı. Hamza paşa — Bütün bunları bırakalım. Askeriniz Lehistanı ne vakit tahliye edecek? Obreşkof — İşler bitince! H. P. — Bize lâzım olan bu değildir. Göndereceğiniz bir mek- tup üzerini askerinizin Lehistanı tahliye edeceğini taahhüt edebilir misiniz? Taahhüdünüze müttefi- kiniz olan devletleri kefil verebilir misiniz? O. — Benim salâhiyetim mah- duttur. Bu maddelere murahhas değilim. Devleti aliye tarafından iki ay kadar mühlet verilirse hükümetime yazarım; ne cevap gelirse zatı fahimanenize ifade ederim. Mümkün olduğu kadar kuvvetli yazacağımı umarım ki Prusya elçisi kefil olur. H. P. — Anlamak istemiyor- sunuz. Yazmak ve cevap bekle- mek mevzuubahs değildir. Ben Güzellik müsabakasında birinci gelen Mis Sullivan Amerika Reisiçcumhur intihabı münasebetile iki büyük fırka, cumhuriyetçilerle demokratlar ara- sında şiddetli mücadeleler olur. İki taraf, namzedi üzerine nazarı dikkati celbetmek için elinden gelen gayreti sarfeder. Bu hususta akıla gelen her şey yapılır. Bu sene demokratların kong- resi nümayiş cihetinden cumhu- riyetçilerinkine tefevvuk etmiştir. Bir defa kongrede müteaddit güvercinler uçurtularak bir yeni- lik yapılmıştır. Bundan başka bir güzellik müsabakası tertip edilerek müsabakayı kazananlar büyük bir stadda toplanan kongrede hazır bulunmuşlardır. Bir çok kimseler güzelleri gör- mek için süslenerek kongreye gelmişler, bu suretle demokrat namzedinin nutuklarını dinlemişler, bu namzedi tanımışlardır. Demok- rat namzedi bundan istifade ile intihapta kazanırsa neler yapa- cağını uzun uzadıya anlatmıştır. Güzellik müsabakasında birin- ciliği kazanan Mis Sullivan da kısa bir nutukla herkesi demokrat namzedi lehine rey vermeğe da- vet etmiştir. Amerikan ihracatı Waşhington 12 (A.A.) — 932 senesinin ilk beş ayında Amerika ihracatında geçen senenin aynı devresine (nisbeten (80 milyon dolardan fazla tenakus görül- müştü! bir taahhüt ile müt- tefiklerin kefaletini istiyorum. O— Benim yapabileceğim şey işler bitince askerimizin Lehistanı tahliye edeceklerine bu sefirlerin kefaletini istemektir. Daha fazla bir şey vadedemem. H.P.— Öyle ise size beyan ederim ki muazzam ve ziiktidar padişahımız efendimiz hazretleri size ilânıharp zaruretinde kalmış- tırl Fermanı hümayünlarına misa- fir odasında intizar ediniz! O— Rusya harbı istemedi; fa- kat buna dayanmak için bütün kuvvetlerini imâl eyleyecektir. Divan tercümanı Obreşkofun bu son sözlerini - Rusyanın dost- luğu daimdir; harp isteniliyor ise o başkal Mealinde tercüme etti. Obreşkof sözlerinin aynen tercümesinde ısrar etti; tercüman bildiginden şaş- madı, Devleti aliyeyi en feci akıbet- lere sevkedecek bir harbın ilânını intaç eden bu mühim mükâleme Abreşkofun misafir odasına geçi- rilmesile bittil Süleyman Kâni Tefrika No. 14 Temmuz 1932 14 Temmuz 1932 Ana - Kız Rakabeti Nakil: Meşhur darbımeseldir : “ Akrabanın akrabaya akrep etmez ittiğin!,, Ressam Ahmet Ramiz bey, Tokatliyan'daki ön salonun git- tikçe kalabalıklaştığını ve şebrin maruf simalarile dolmağa başla- dığını görünce, kimseye karşı hürmetsizlik olmasın diye, fesini başına giydi. Ruhan hiç te alaturka olma- makla beraber, bu gibi zevahire uymak mecburiyetindeydi. Zira, ressam, hayatını, zengin insanla- rın yağlı boya portrelerini yap- makla kazanıyordu. Müşterileri ise, bu mubhitteydi. Esasen, Tokatlıyana devam etmesinin sebebi, tablosunu yaptırtacak o insanların (arasına sokulmak endişesiydi. Şimdi de, Japon sefaretinin ikinci kâtibini kolluyordu. Yoksa, bu güzel ha- vada, bu kapalı yeri değil, açık bir kır kahvesini yüz bin kere tercih ederdi doğrusu... Bu esnada, gözüne, kapıdan içeri girip de birini arar gibi etrafına sarsak sarsak bakınan Orhan ilişti. Sesini sade ona du- yurtacak kadar yükseltti : — Orhan bey! Orhan bey... Şuraya teşrif edin, beyefendi... Orhan, saçları fesinin altından püskürmüş, boynuna siyah plâs- tron bir boyun bağı bağlamış, sırtına açık renk bir bonjur giymiş, uzun boylu, asabi hareketli bir adamdı. Onun, Ahmet Ramiz derecesinde bile bu yerin insanı olmadığı gerek kılığından gerek acemice halinden anlaşılıyordu. Ahmet Ramiz, âleme karşı, yu- kariki nazikâne hitapla, Orhan'ı yanına kadar çağırdıktan sonra: — Vay beyim vayl.. - diye onunla alay etti. - Böyle mahafili âliyede dolaşıyorsunuz?.. Kibar- laşmışsınız maşallah... Orhan: — Haydi oradan sende.. - Diye terslendi. - kibar muhitlerini baş- larına çalsınlar,. Ne kibarlaşması?. Burada bu gün bir düğün varmış ta, beni piyano çaldırmak için çağırdılar.. Marche nuptiale (—is- divaç marşı ) dınğırdatacakmışız.. Anlıyorsun ya ahvali? Artistlikten çalgıcılığa düştük! Paranın sesi tatlı geldi.. Fakat, bu iş bana ne derece ağır geliyor bilsen.. Musikişinas, ressamın gösterdiği iskemleye oturdu. Mektep arkda- şiydiler. Dostluklarını o zamandan beri muhafaza ediyorlardı. Ressam: — Aldırma, birader! - diyerek asabi ve müteessir arkadaşını teskine uğraştı. - Bu gibi işlerde sanatkâr gururu rol oynamamali- dır... Yoksa, aç kaldığının resmi- dir... Bak bana... Resmini yapacak adam buluncaya kadar akla karayı seçiyorum... Hah hah... Herkesin evinde bir tane yağlıboya tablosu bulunması icabettiğini kibar ze- vata anlatayım diye akla karayı seçiyorum.. Sen de, sanatkârlık gururundan vaz geç.. Artist oldu- ğunu kendin bil.. Hissiyatından uzaklaşma.. Varsın başkasi sana çalgıcı nazarile baksın... Herkesin” seni artist telâkki edip de meta- liksiz kalmana kıyasla, bu, mürec- cahtır.. o Bahusus, bugün epice sızdıracaksın... Ben, düğün yapan iki tarafı da tanıyorum... Zengin insanlar.. Müthiş zengin, müthiş... — Ya?... Tanıyorsun demekl.. Kimmiş bakalım?.. Ben, Vallahi hiç birini bilmiyorum... Bizim Aleksi dedi ki: Sizin müslümanlar da | ği artık eski üsul düğün yapmaktan yavaş yavaş vaz geçiyorlar. Ala- (Va - Na) turka saz yerine alafranga istet- tiler... o Hem de ( Tokatliyanda evleniyorlar... Piyano da Marche Naptıale'yi gel de sen çal..,,Köfte- hor Aleksi'nin kızı evlendiği gün beni dâvet etmişti de, ona keyifle bu marşı çalmıştım... Hoşuna git- miş... Amma o gün, gelinle güveyi biri birine pek yakıştırmıştım, se- viştiklerini elimle tutar gibi gör- müş, hissetmiştim de, piyanoyu pek fazla duyarak çaldım... Tadı dımağında kalmış ... Bu esnada, garson yaklaştı. — Ne içersin, Orhan ?.. - diye Ahmet Ramiz sordu. — Bir kave söyle...Ha...Nediyor- dum?.. Aleksinin tadı damağında kalmış; parasızlığımı biliyor, ibti- mal de yardım olsun diye kendi arkadaşlariyle beraber, çalgıya çagırdı... Amma, bilmem, bu se- ferki çalışım o seferkine benzi- yecek mi?... Malumya, benimkisi esintiye bağlı... Bakarsın ki inti- bam fena olur, gelinle güveyi biribirine hiç yakıştırmam.. Hiç çalamam.. Esinti. — Haydi sen de deli fişek... - diye ressam güldü.- hâlâ ne kafadasın!.. Allah Allah.. Esinti ne demekmiş?.. Çalarsın istediklerini, alırsın paranı, gidersin işine.. Hem bu evlenen çift biribirine yakış- mayacak insanlarda değil, merak- lanma.. Gelin, güvey, Istanbul'un en yakışıklı gençlerinden Ahmet paşa zade Hasan bey.. Trabuluslu zadelerin kızı Meliha hanım.. Hani şu afeti canlılığile meşhur prenses Leylâ hanımefendi yok mu?.. Trabuluslu zadelerin gelini.. Onun kızı.. —Ha.. Bildim!. Tanıdım.. Vaaaayl.. Onun düğünü demek?.. Meşhurelerden.. Tanıyorum, tanı- yorum.. Tunus beylerinden birinin Kızı mıymış, neymiş... — Ayağını kaldır, üstüne bas- tın... — Vay kâfir Alek Beni kimin düğününe getirdiğini söy- lemedil... Ben, anneyi de kızı da, uzaktan tanırım... Bebekte yalıları vardır... o Komşuyduk... (Fakat bence, kızı annesinden daha gü- zel olacak. — Hayır, anne daha güzeldir! — Kız daha güzeldir | Ressam : — Fransızca bir darbı mesel vardır: “Zevk ve renk meselesi münakaşa edilmez!,, derler. -dedi.- Biz de hangisinin güzel olduğunu münakaşa etmeyelim... Yalnız, anne - kızın (güzellikte (rakip oldukları muhakkak... Manalı manalı, kıs kıs gülerek ilâve etti. — Sade güzellikte rakip olsalar, gene öp de başına koy... Damat da rakip... Damat Hüsnü beyde de... Şey, öhhö öhhö... — Ne? — Ne yahu... sustun?.. Söylesene, ( Arkası var ) Bu asırda Ticaretin ruhu Reklâm! dır Malınızı çok satmak için Akşam'a ilân vermeniz kâfidir. Zira: AKŞAM Bütün Türkiyede en fazla satışı olan gazetedir

Bu sayıdan diğer sayfalar: