31 Ekim 1932 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

31 Ekim 1932 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Akşam Sahife 2 31 Teşrinievvel 1932 Tetrika No. 18 — Tetihas'va SUMER KIZI | Yazan: İSKENDER FAHRETTİN ede hak Asırlardan beri Fırat ve Dicle kıyılarında saltanat süren Türkler, bir avuç Alam askerine esirmi olacaktı? Bilge, göğsünden kanlar akarak koşmağa başladı Hain (Cuglanhın cesedini sörük- liyerek çadırdan çıkardılar. Efsar başını önüne eğmiş, korku” dan dili tutulmuştu. Öyleya.. Herkesten ziyade onun korkması sımdı. Mademki, Efkarın hayatını kurtaran Bilge demki Efsar artık Bilget olmuştu. Onun çadırının etr: baha kadar dolaşması icap et- ez miydi? Bilge çadırında yalnız kalınca düşünmeğe başla Bu zabit “ken: dürmek istemişti? Sumer kızı, maneviyatı bozulan bir orduya cesaret vermiş, kınık- larının ölümile başlarını geriye geviren askeri | teşci | ederek Sumerlilere büyük zaferler kazan- dırmıştı, Bilge © gün kadar orduda biç kimsenin canını yakmamışken bu zabit, genç kızın hayatına neden nihayet vermek: istemişti ? Bilge (Cuglan) dan başka düş” manı yok zannediyordu. Halbuki Somer kızı gözlerini açarken (Çaplan)nın arkadaş firar etmiş. ilge onu görmemişti. Bilge yirmi dört sönelik haya tında ilk defa bir adam öldür. müştü. Elini öyle müfsit ve adamın kanile lekelediğine çok müteessirdi. Kendi kendine: — Bu adam Türk değildir. Türkler analarına. karılarına ve kız kardeşlerine silâh çekmezler. Diyordu. Sumerliler arasında kadına silâh uzatan erkekler telin edilir, sokakta kendisine selâm verilmezdi. Hatta © adam bir Satıcı i edenlere dahi selâm vermezlerdi. Sumerliler kadınlarına saygı ve muhabetle bağlıydılar. Bilge ibti- yar komşularından bile böyle bir vaka işitmemişti. — Cuglanı bana saldırtan kan, türk kanı olamaz... Diyerek çadırının kapısını örttü. Saçlarını topladi Tan yeri ağarmağa başlamıştı. Sabah oluyordu. Etrafta kişmemeye — başlayan atların ve hazırlık gören cengâ- verlerin sesleri işidiliyordu. Güneş doğarken Suz şehrine umumi taarruza başlayacaktı. Bilge, zırhlı gömle Göğsünü muayene eti Genç kızım göğsündeki yara ağır değildi. Fakat, sol mem. üstünde olduğu için, zaman geç- tikçe ıztırabı artmağa başlamıştı Kan, durmadan akıyordu. Bilge göksünü biraz daha açtı Iki memesinin arasında toplanıp pıbtılaşan kanı görünce benzi #arardı ve kendinden | korkmağa başladı. in bir açtı. Birgün, henüz sekiz on yaşlar rında bir çocuktu. Fırat sabille- rindeki çoban klübesi pasılsa bir avcınm elinden kurtu- lup kaçan yaralı bir ceylân yav- rusu bulmuştu. Bilge bu yavruyu çalıların arasında inlerken gördü. Kucağına aldı.. Yarasını muayene etti. Boynundan vurulmuştu. Fakat ceylân yavrusunun yarası çok zayifti. Onu kulübesine getirdi Sütle besledi. Yarasını sardı. Lâkin zavallı hayvancık bu ufak yarasının tahammül ede- memişti, İki gün sonra Bilgenin kucağında öldü. zoban ona: “Ok mutlaka zehirli imiş.., demişti. Bilge çadırda yarasını muayene ederken bu vakayı hatırladı. Ehemmiyetsiz gördü, insanı bazen ölüme götürebili ç,1) Guğlanın alcı da. zehirli Bilge ölümden korkmuyordu. Fakat, o esnada milletine faydalı olacağını düşünerek, kendi ölü- münü Sumerliler için tehlikeli Hakikaten, Bilgenin ölümü, Sumerliler için bir felâket ola- saklı, Yüzünü geriye çeviren bir ara orduyu düşman paytahtının kapısına kadar getiren ve meydan har- binde büyük zaferler temineden bir kadın, bu büyük cidalin s0- nuna kadar yaşamalıydı. Bilge (Suz) kapısı ölürse, Sümerler için hezimet muhakkaktı. Çünki Sitella hane- danının bir kısmı Alam paytahtına hücum etmek istemiyordu. Bu üç kolu bir hedefe sevketmeğe mu- vaffak olan kuvvet, sırf Bilgenin zekâsı ve şahsiyeti idi, Ordunun başına böyle cessur ve akıllı bir kadının geçişi, bütün itilâfları berteraf etmiş. Bütün hanedanı el ele verdirmişti, Bilye yalnız ordunun ve mem- leketin selâmet ve halâs nokta- sından kendi hayatını düşünmeğe başlamıştı. Bin senedenberi Firat ve Dicle Alam askerine mağlup ve esir mi olacaktı? Bilge, bir an için, kendisinin Alam askerleri eline düştüğünü, bir esir gibi saçlarından sürüke lenerek kükümdar (Beklan)ın hu- Zuruna götürüldüğünü düşündü, Tüyleri ürperdi. Yarasın. Ve bütün acılarını unuttu. Sağ kolunu bağrına vurarak: — Yaşıyacağım.. Diye bağırdı ve telâşla çadırın kapısını açtı. Ufuktan güneşin rı, penbe ziyasını gördü: m, beni bu yaca mil- lete bağışla! var) Matbaacılık şubesi Rekabet kabul etmez derecede ucuz fiatlerle iş yapar. Kitap, Mecmua bastırmak isteyenlerin bu ucuz fiatlerden istifade etmelerini tavsiye ederiz. Bundan başka en mektap we zarf başlıkları, makbuz, fatura, sirküler ve sair tap işleri yapılır. Telefon: 21434 müsait şeraitle kartvizit, adres kartı, e yaşarken, | tahmin edilmektedir. Heroin ve esrar kaçakçılığı Zabıta sıkı takipte bulunuyor, yeniden 2 kişi yakalandı Beyoğlunda bir müddettenberi gizli suretle piyasaya külliyetli miktarda heroin satan bir şebeke meydana çıkarıldığını yazmıştık. On: iki kişiden mürekkep olan bu şebeke hakkında ak dairesi adli tahkikata başlamıştır. iğer taraftan zabıta bu şebe- kenin heroinleri nerelere ve ne suretle sattığını tahkik etmektedir. Şebeke ile daha bazı kimselerin alâkadar bulundukları ve bunlar arasında bazı kadınlar da olduğu Zabıta bu hususta. yeniden ip uçları elde etmiş ve bazı kimselerin ifade- lerini almıştı. Heroinleri ötede beride satmak için şebekeye vasıtalık yapan bir kaç kişi isticvap altına alınmış lardır. Tahkikat devam ediyor. Kadıköyünde iki kişi yakalandı Kadıköy polis merkezi heroin ve esrar satan yeni bir şebeke meydana çıkarmıştır. Bunlar Sü- leyman ve Ismail isimlerinde iki ortaktırlar. Bunlar ütedenberi bir çok yerlerde esrar ve hercin satmışlar, nihayet zabıta işi haber almıştır. Kaçakçıların yakalanması için icap eden tertibat alınmış memurlar bu iki ikişiyi başlamıştır. Bunlardan Süleyman Haydarpaşada bir kahve işlet- mektedir. Evvelki akşam Ismail geç vakit Süleymanın kahvesine gelmiş ve uzun müddet | konuşmuşlardr. Gece ortalık kararınca bu iki ahpap kahveden çıkıp sahile doğru yürümüşler, memurlar da kendile- akibe başlamışlardı Söleymanla Tsmsil Haydarpaşa bulunan Bu sırada polisler de gemiye girerek tayfayı ve Süleymanla Ismaili yakalamışlardır. İki ar- kadaşın üzerleri arandığı zaman koyunlarından bir çok esrar ve heroin paketleri çıkmıştır. Bunun üzerine zabıta bunların evlerinde de araştırma yapmıştır. Süleymanın evinde torbalarda dolu kilolarla esrar, kabaklar, teraziler ve bir çok paketlere sarılı heroinler — bulunmuştur. Zabıta tahkikata devam etmektedir. Emlâk Sahipleri ile münasebeti olan Muktedir, Tecrübeli Bir Zat Aranıyor Kendisine muntazam ve daimi bir kazanç temin edebilecektir. 558 numaralı Istanbul posta kutusuna yazılması Her aşan | bir hikâye Muhterem kardeşim efendim. Size bu mektubumda fena bir haber vereceğimden dolayı çok müteessifim. Bu haber valdeniz hanımefendiye — taalluk (ediyor. Maamafi, merak etmeyiniz: Ken disi, lehülhamt berhayattır. Ancak rahatsızlanmıştır.. Tahtı tedavide bulunuyor. Herhalde, yakında kesbi afiyet etmesi beklenir. Bir güna iztirabatı yoktur. O cihetten de merak etmeyiniz. Valdeniz hanım, ne derece nükteperdazdır, Allah selâmet ver- sin, çok şen, şuh bir kadındır. Ne zaman bir eve misafirliğe gitse, meserretle karşılanır; oraya neşe- verir. Bundan üç ay kadar oldu efen- dim, bendehaneye geldi. O gün, yevcemle oldukça atışmış, tutuş” muştuk. Lâkin, ben, yelkenleri suya in- dirmiş bulunuyordum. Karımla ille barışmak istiyordum. Valdenize: — Aman Rabia hanımefendi! » dedim. - Çok rica ederim; bir çare bulunuz, şunun somurtkan Yüzünü azıçık güldürünüz. Zevcemin, valdenize ne kadar bayıldığını bilirsiniz. Rabia hanımefen: — Dur oğlum! - dedi. - ken dimi, delirmiş gibi göstereyim. Ve — Yapa bilirmiyim? Gözlerile, — kaşlarile oderece garip işaretler yaptı ki, ben bile, bir an, delirdiğine hükmettim. Şayet daha demin, hile yapacağını baber vermeseydi, şüphesizki ina- nacaktım, Veldenizin bu gibi komiklikleri olduğunu ve bunların son derece muvaffakiyet kazandığını siz de bilirsiniz. Meselâ, evvelki sene, hemşireyi — şehrimizin oldukça ağir nl ban rn dan birine — götürmüştük. Ral hanım da bizimle beraber gel Tam hemşirenin muayenesi bit ki, — doktorun — karşısına geçerel — Aman evlâdım, bir de beni muayene et bakalım! - dedi. olduğunu görerek yüzüne baktık. Birde ne görelim? Ağzı bir tarafta, bumu bir tarafta... İnme inmiş gibi bir hali var. Evvelâ şaşırdık, Sonra, hayretle ne olacak diye dikkate başladık. Meşbur doktor, valdenizi uzun uzadıya muayene- den sonra: — Efendim! -dedi- Bu hasta- lığın ismine antorlitemoroid der- ler, i ademi kifaye- reçete yaza iç, kerre birer Eğer olmazsa, radyoterapiye başlarız.. Hemşire durmaz. Hasta halinde kahkahayı kopardı, Kadınların kahkahası mi Zevce- me de geçti, Kıtır kıtır dışanya fırladılar. Fakat, Rabia hanım, yüzünde, falso verecek bir işmi. 7az yapmak şöyle dursun, inmeli balini bile değiştirmedi! Reçeteyi aldı. Doktordan çıktı. Eb, artık, evde alayı | seyredin. Doktorun hazakatine mi, hastanın mahare- tine mi hayran kalalım? Şaşırdık. Haftalarca bu hâdise ahbaplar arasmda anlaşıldı, alay mevzuu oldu. İşte, şimdi de, ikinci bir alay hazırlanıyordu. — Valdeniz, — deli taklidini öyle mükemmel yapıyor ki, zevcem, derhal inanmaktan geri kalmadı. Hem korkuyor, hem acıyor... Bu heyecanla, kavgalı olduğumuzu unuttu, Benimle konuştu. “Aman yapalım? Ne edelim? Çocuk- larına nasıl bildirelim? Derken, Rabia hanım, gülmeğe başladı. — Oh, hele, sizi barıştırmaya, muvaffak. oldum. Çocuklar! - Dedi. - Haydı bakalım! Bana bir şekerli kahve pişirin. Fakat, deli taklidi, gayet mu yaffak olduğu icin, zevcemin de, benim de son derece hoşumuza gitmişti, — Aman Rabia hanım! - dedik- haydi, Zafer hanımı korkutalım. O geldiği zamanda deli taki yapı. Zafer hanım öyle korktu öyle öyle inandı; evin içinde öyle çığlık çığlığa kaçtı ki, artık, valdenizin, deli taklidi yapması , muhitte günün belli başlı eğlencesi baline gelmişti. Sade ben ve zevcem onun deli olmadığını biliyorduk. Bizden başka bütün muhit, Rabia hanımefendi- nin aklını oynatlı ©, rolünü, cidden, en büyük artist- lere has bir maharetle yapıyordu. Aman yarebbil Neler, me muma ralar icadetmedi. “Deli olmak kolay, saçma bulmak güçl, diye bir darbımesel vardı saçma bulmakta denizin tabiatını bilirsiniz: Bir yerde dürmaz, ev ev dolaşır. O ahbap senin, bu ahbap benim. Kendisini tanıyan bütün muhit. lerde başa gelen felâket şuyu bulmuştu: Kimi ondan korkuyor; yi felâketine acıyor; kimi yap- tığı şeylere gülüyordu. irgün, erkenden Zafer çalmış. Zafer hanım, evinde yalnız miş. Valdeniz, ona: — A... Zafer hanım! - demiş - Sen, gayet titiz, temiz bir kadın diye meşhursun... Ayıp değil mi? Barn pili ye Deli ile karşı karşıya geldiğin- den fena halde korkan Zafer hanım, titreyerek surmuş: — Hangi pislik? — Bu ağacın pisliği! Yaprak- ar toz içide. Al for berinide 1 bakalım... Bir toz bezide na getir. — Aman, Rabia hanım! Amanı zamanı yok... Altoz Tırman arkam sıra Şu bezi Yaprakların birer birer tozunu almağa başlamışlar... Bu hal de, saatlerce devam etmiş. Konu komşu pencerelere toplanmış. Kı kabalar, kıyamet. Tabi dei miya? Düşünün: İki kadın, elle rinde toz bezi, yaprakları birer birer siliyor. Zafer hanım, valdenizin elinden. kurtulunca, bana şikâyete geldi. — Ah, korkuyorum! - de Şunun bir çaresine bakın.. Timar- haneye mi koyacaksınız, ne ya- pacasanız yapın. Ertesi gün, karar ver im, Artık Fakat, o, bana dilini çıkardı. Bir altın tabaka uzattı. — Kuzum, sunu, eniştenden aşırdım. Buna karşılık bana yedi buçuk kuruş ver, sakın eniştene de bırsızlığımı- haber verme! Yoksa, seni öldürürüm. — Artık bu şakalardan vaz geç, Rabia hanım. Cebinden üzerime yürüd Mucize ile elini tutmasaydım, saplıyacaktı. O derece şiddetli llamıştı. bıçak çıkardı, İşte vereceğim fena haber buydu, muhterem kardeşim efen- e telkin ede etmiş. Maalesef, şimdi, tam man: sile mütecennindir. Ahmet Şükrü ir. Bunun için İstanbula gelip te kendisini ziyaret etmeniz fena olmaz. Hatice Süreyya skala zn bik $

Bu sayıdan diğer sayfalar: