12 Eylül 1934 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

12 Eylül 1934 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

12 Eylül 1934 Sahife 9 AKDENİZDE TÜRK AKINCILARI Yazan; Murat, odadan akseden sesleri dinliyordu: “Ben sensiz İSKENDER FAHREDDİN Tetrika No, 170 yaşıyamam, Jüzatta! Beni bu boş kubbenin altında neden yalnız bıraktın?,, Sinyor (Skonto) ile karşı karşıya Murat reis Kumkapıda, sinyor Skontonun köşkü önünde dur- muşlu. Alından inerek derhal kapıya koştu. Ve evin anahtarını koynundan çıkarırken, kapının açık olduğu- nu hayretle gördü. Anahtarı kendisinde olan bir evin kapısını kim açabili Murat reis kapıyı muayene etti Kapının kanatları zedelenmiş ve zorla açılmıştı. Kilidin kırıldığı Belliy: Murat reis bir tehlike karşısın- hançerini çeki Pıya bağlıyarak yavaş yavaş mer- divenlerden yukarıya çıktı Köşkte kimseler yoktu. Venedik tacirinin bu evde (Jü- zetta) ile beraber yaşadığı ve başka kimseye itimadı. olmadığı için, eve bir hizmetçi bile getirme- diği anlaşılıyordu. Muradın içinde sebebi anlaşıl. | maz bir keder vardı... (Jüzetta) nın izini bulduğu halde şimdi bu miyordu. Murat muztaripti.. Göğsünü tutarak yürüdü. İkinci kata çıkmıştı. Geniş bir dan birinin İçeriden huşkırıklarla. karşi bir ses — Seni çok seviyordum, Jüzet- 4a! Ben artık sensiz yaşıyamam..! Bu bir erkek sesiydi... Sinyor Skontonüm sesiydi. Murat bu sözleri duyunca, don- muş bir yığın et ve kemik halinde sofanın ortasında yıkılıp kalmıştı. Dizleri tutmuyor.. Kalbi koparca- sına çarpıyordu. (Jüzetta) ölmüş müydü? . Venedik taciri neden dövüne dövüne Murat — Dünyaya gözlerini kapama- 'dan, seni bir defa daha görsey- dim, Jüzeti Odadan sinyorun Feryadı akse- diyordu: — Seninle aramızda geçen on | günlük hatırayı ölünceye kadar unutmıyacağım, Jüzetla! Biliyo- rum. Beni sevmiyordun.. Sevemi- yordun! Çünkü ben Murat gibi gösterişli bir erkek değildim. Fa- kat, seni bir çılgın gibi sevmiştim. Bana biç iltifat etmedin, Jüzetta! Ve nihayet beni bu boş kubbenin | altında gene yalnız bıraktın. Benden mücbbeden ayrıldın! Se bir defacık olsun kollarımın ara- sina alıp sıkamadım, Jüzetta! Ya- tağımda yattığın zaman, seni bir köle gibi ayağının dibinde sabaha kadar bekledim, Bana tırnağının ucunu öpmek cesaretini bile ver- memişti Sinyor Skonto | üzetta) nın | cesedi önünde ağlıyordu.. Dövü. | müygrdu.. On günlük hatıralarını | sayarak inliyordu. Demek ki (Jüzetta) Venedik tacirinin koynuna girmemiş, onun. kolları arasında yatmamıştı 4 «— Bana, tırma; mek cesaretini bile vermemşitin!a Sözü Muradı canlandırmıştı. Sinyorun: «— Seni bir defacık olsun kol- larımın arasına alıp sıkamadım!» Diyerek inlemesinden de belliy- di ki, (Jüzetta) düşük ruhlu kadın değildi. O, mert ve sevimli bir erkek olarak Muradı tanımış, ve ona sadık onu candan sevm kalmıştı. Sinyor Skonto hakikati söylü- yordu. Bu itiraf, Muradın nazarında (Jüzetta) yı büsbütün yükselt miş, kiymetlendirmişti. Murat heyecan ve tereddüt için- de bunalmışi Odadan içeriye (Güzetta) nın öl mak.. Onu ölü görmek, Muradı çileden çıkarma- miyordu. le karşılaş- #a kâfi gelebilirdi. Murat kendinden de emin de- gildi.. İçeriye girerse: * «— Seni deli gibi Tüzetta' Diyerek ağlıyan Venedik taci- rinin canını yakmadan durabile- cek miydi? Murat, ölmüş bir kadın sevmiştim, için, sinyor Skonto gibi dişli bir ada- zam kanil& elini boyamaktan çe- iniyordu. Murat için en kestirme yol, ya- Yaş yavaş dönüp gitmekti, Fakat, bu da kolay bir iş de- Muradın vicdanı buna razı ol. muyordu. (Jüzetta) nın cesedi odasında bırakıp nasıl Murat oda kapısı önünde vic- danile, hislerile mücadele eder. ken, birden, Venedik tacirinin s0- faya çıktığını gördü. Sinyor Skonte korkudan ne ile- i, ne geri gidebiliyordu. Bu karşılaşma pek hazin ol- Muştu. Murat: — Karım ne vakit öldü? Diye sorabildi.. Çok müteessir. di.. Heyecanlıydı.. Venediklinin yüzüne bakamıyordu. yor Skonto: — Bilmiyorum... bilmiyorum. Diyerek odanın kapısını açtı. — içeri giriniz..! Evimi araştı” Tınz..! Benim bir şeyden haberim yek. Murat Venediklinin sözlerini hayretle dinledi.. Kapıdan içeri- ye girdi.. Odada kimseler yoktu. Yatak bomboş duruyordu. Ve oda- nim içinde Jüzettaya ait en ufak bir hatıra bile göze çarpmıyordu. Murat kendini yokladı.. Kulak- Rüya görme- mişti, Sinyorun sözleri hâlâ kula- ğında çınlıyorduz «— Nihayet beni bu boş kub- benin altında neden yalnız bırak- tın. Benden müebbeden ayrıldın? Beni sevmiyordun, Jüzetta! Bunu biliyordum, Fakat ben, seni çok sevmiştim, Şimdi sensiz nasıl va- şıyacağım?» Muradın tahammülü. taşmıştı Hançerini sallıyarak Venedik ta- cirini nüzerine yürüdü: Ben bir şey larından emindi. — Karımın cesedini nereye sak- ladın, alçak düzenbaz? (Arkası vari Her akşam bir bikâye “Avni bey açık bir çehre ile eve döndü, Karısı Ayşe hanım merak ediyordu: — Nen var? Ne oldun ayol? — Ne olacak, anan evleniyo, Ayşe hanım kocasının yüzüne baktı, Ikisi de sustular. Sonr Ayşe hanım odadan fırladı, i kemleleri devirerek, çocuklara çarparak mutfağa gitti, Deli gibi haykırıyordu: — Annem çıldırmış! Mutlaka çıldırmış! “Çocuklar ağlaşmağa başladılar. — Sus! Sus! Bak büyük anne saldırmış, diyordu. O gece Ayşe hanım kocasını uyutmadı. Sabaha kadar söylen- di durdu. Ertesi sabah, Avni bey, Ayşe hanım, çocuklar, hizmetçi, pa muk kedi erkenden yolu tuttular. Aceleden çocukların yüzünü, gi zünü bile yıkamamışlardı. Anne- leri yolda menedilin ucunu tükrüği- i bi le ıslatarak yüzlerini biraz temiz- ledi. Kızıltoprağa vardıkları zaman, büyük anne daha yataktan kalk- mamıştı.. Odasına çıktılar, Kızı, damadı, torunları, hizmelçi, paz muk kedi, hep beraber. Evde bir kızılca kıyamettir koptu. İptida kızı başladı: — Sen çıldırdın mi ayol anne? Büyük ana olduğunu unuttun mu? Bak torunlarına! Çocukları esvaplarından yaka- İlyor, yatağının kenarına atıyor du, — Bunları ne yapacaksın? To- runlarından hiç utanmıyacak mı sın? Damadı bir şey söylemiyordu. Kaynanası Feride hanım lâkırdı söylerken yorgan açılıyordu, kol- ları yuvarlak, pembe ve sıkı idi. Göğsü beyazdı, Damat bey bakış- larını belli etmemek için odanın içinde aşağı yukarı dolaşıyordu. Kaynanasını karısı ile mukayese ediyordu. Doğrusu aranırsa «bi yük annen ancak kırk dört yaşın- da idi. Saçlarında daha bir ak tel yoktu, Tıpkı bir genç kız gibi. Öteki damat ile baldızı kaç ke- yeler annelerinin yanında kızları: nın çirkin ve sönük kaldıklarını söylememişler mi idi? Anneleri kızlarından daha genç görünüyor. du. Kadıncağız bu kadar genç iken ömrünü gününü torunlarına hırka örmekle geçiremezdi ya! Avni bey kaynanasına baktık- &n karısının hiddeti haksız oldu- ğuna hükmediyordu. Fakat Ayşe hanım bunları düşünemezdi. O annesi evlenirse çocuklara hedi- yenin kesileceğini, eskisi gibi günlerce çoluk çocuk annesinin evinde haftalarca misafir kalamı- yacaklarını hesap ediyordu, Herkes bize gülecek. Ah za- vallı babacığım olsaydı! Bunu söylerken de yüzünü ek- erek ağlamağa başladı. Avni bey karısını çekerek dışarı çıkar- dı, Feride hanım yataktan çıkma mağa karar verdi. Ayşe hanım ko. casına kızdı: — Gidelim mi? Nereye? Ben şuradan şuraya kımıldamam. An- nem vaz geçinciye kadar bura” da kalacağım! dedi. Yemek hazırlamak için hizmet. çiye emir verdi. Kız kardeşine ça- buk gelmesi için telefon ettikten sonra tekrar annesinin yanına kavga etmeğe çıktı. Naile hanım da kocasın: sürük- liyerek ağlıya rağa koştu. İki kardeş dertleşiyor- ları büyük annenin evlendi nerede görülmüş? Romanlar bile yazmıyor! Iki damat susuyorlardı. Böyle zamanlarda kim bir şey söyle mezse işi hoş görüyor demektir. Onun için kız kardeşler kocalı na da bulaştılar. Sonra gene deri leşmeğe başladılar: — Bari bir ihtiyar adama var- saydı... Evlâdı yerinde birine va- riyor, Niha: Otuzunda var yek, Naile hanım da annes ma çıktı, O da ağzımı açtı, gözünü yumdu. Büyük anne olan bir ka- dının artık bir ayağı çukurda de- mektir. Bu yaşta artık abreti dü- şünmek lâzım iken, zamane genç- leri gibi azıp evlenmek onun ne- sine lâzımdı? Kız kardeşler annelerini yalnız bırakmamağa karar verdiler. Hat- tâ eve gelen Nihat beye de ka- Piyı açmadılar. Çocuklar yaramaz, arsız, evin içini altüst ediyorlardı. Yağlı el- lerile her tarafı kirletiyorlardı. İki kız kardeş eve yerleştiler. Kileri boşalttılar. Yiyip içtiler. Arada sirada: — Ah, babacığım sağ olsaydı! demekten vaz geçmiyorlardı. Feride hanım, bazan yukarı kattan hiç aşağı inmiyordu. Kız- lar aldırmıyorlar, iştihası kaçaca- ğına evlenmek iştihası kaçsa da- ha iy Arada, çocukları büyük annele- rinden haber almağa yukarı yol- luyorlardı. — Büyük annen ne yapıyordu? — Aynaya bakiyordu. Bunu işitince hep birden kah- kaha ile gülüyorlardı. Bu lâkırdı- nın büyükleri güldürdüğünü gö- ren çocuklar artık büyük anmele- rini hep ayna karşısında gördük- lerini söylüyorlardı. — Vallahi aklını oynatmış... lur, diyorlardı, yuyor. Hiç annemi bu kadar renk- li görmedimdi. Kocalardan biri kendini tuta- mıyarak: — O her zaman böyle idi! de- di Evin içindeki bu curcuna bir haftadanberi Artık «Büyük anne» hiç aşağı in- miyor, yemeği yukarı aldırıyordu. O yukarı katta, kızları lelerile aşağı katta vaziyetinde oturun devam rer düşman lerini görmekten müçtenip davra- | miyorlardı. Nihat bey de iki gündenberi kendisini o civarlarda göstermi- yordu. Kızlar artık bu hale taham- mül edemiyeceklerini anladılar. Hizmelçiyi yukarıya annelerinin yanına gönderdiler, Hizmetçi yalnız çıkmağa kork. tu. Öteki hizmetçiyi de yanına al- dı. kapısına vurdular. Kimse ses ver- Yavaş yavaş büyük hanımın medi, Bunu duyunca, kızlar ve ediyordu. | ırdı, Biribir. | tafa beyler ve Vecihe, Semiha hani Kaynağa doğru | — (Baş tarafı 5 inci dine hayran olmalıdır. O bir hü- 'kuk adamıdır, darülfünunda ede- Galatasarayda türkçe rauallim- inde pek muktedir bir edebiyat ve lisan âlimi olarak temayüz et- kalemi sahibi- ederken onları ihmal Kendisile- yakından refakatte bu- Tundum, ken darülfünun edebiyat” şubesinde meelisi müderrisin riz, yasetinde bulunurken senelerce © da yanı başımda meclisin kita- tüne almıştı. Da- heyetinde gene beraber çalıştık. Ekseriyet üzere pek karı şık meselelerde pek dolaşık geçen Ta bunlari zapt ve tesbit hususun nun nasıl çalıştığını, çalışmak eğil, çalışmaya nasıl mantı- bir mecra verdi göre göre onun işlerin toplantı merkezinde ne mühim bi olduğuna kanaat hasıl etmi; Onun içindir ki her türlü evsa- fını bırakarak yalnız işte başlıca muvaffakıyet âmili olan te tensik kudretine malikiyetinde te- vakkuf edeceğim. Kurultayda izahat verirken bir noktaya işaret etti: Dil savaşının ameli cihetten bakılınca en mür him noktası da budur. Bu sa muvaffakıyetin csas müess tün yazı âleminde çalışanların, hü- susile matbuat âlemi mensupları: nın, Türk dilini kaynağına doğru götürmek için en müfit amele ola- cağından bahsetti; ve bütün ka- lem sahiplerini yazılarile kurultay. etrafında toplanmağa davet etti. Dili yapacak olanlar kimlerdir, onlar, şunlar ve bunlardır; fakat yayacak olanlar yazıcılardır. Bun- da hiç süphe yok. Bugün elde tara- ma dergisi kabilinden bir yol gös- teren de var, İfrat ile değil, fakat sıra getirerek, tümsekleri törpüle: ye törpüleye, yenilikleri sindire, bu eser yazıcılar içi gin bir lügatir. Dil savaşının en ziyade kıymeti ve ehemmiyeti haiz eseri olan bu kitaba ve ondan edilecek irtifa usulüne başka bir makale ile av- det etmek isterim. Halit Ziya Uşşakizade Radyo 12 Eylül çarşamba İstanbul : 18,30 Fransızca dem, 19 Plâk neşriyatı, 19,30 Türk musiki ge riat: (Ekrem, Ruşen, Cevdet Mi lar), 21.20 Ajans ve borsa haberi 21,30 Stüdyo caz ve tanmo orkestr arova (1345 m) man konseri. (Piyano konferans, 20 kahvel Müsahabe, 20,30 konserin devamı > 20,45 mültekif sözler, 21 Dajos Bela takımının. plâklar, 21,45 haberler, 22 Ghepinin eserlerinden mürekkep pi ne kon reklâm ve musiki, 23,13 dana Viyana (3 5, m) — 2110 anat ayan, haberler ve saire, 20.25 Kore konseri, 21. Dollumun hatıraları (Bap vekil Sehusehnise tarafından) hitabe) Osvald Kabantanın idaresinde konser, 2245 Holzer yadyo orkestrası, 2330) son haberler, 23,50 konserin devamı, damatlar hep birden yukarı çık- | 2430 dans musikisi tilar, Kapıyı vurdular, Çit yok. Endişe ile biribirlerine bakıştılar. diler, Nihayet, kapıyı itip Kızlar haykırıyorlardı. — Arme! Kimseler yok. Oda karmakari: şıletı. Her tarafı aradılar, karyo- lanın altına baktılar. Avni bey tuvaletin üstünde bir kâğıt buldu. «Benim kurda 13 Eylül perşembe İstanbul : 18,30 plâk neşriyatı, 19,20 haberleri; 19,30 Türk musiki meş yalı: (kemal Niyazi, Azmi beyler ve Hayriye, Müzeyyen hanımlar), 21, Selim. Siri bey tarafından konferans, dyo arkestrı yiniz, Ben nasıl keyfime bakıyor» bakınız, sam, siz de keyfinize Allaha ısmarladık, Büyük annen anne bir genç kız gibi ei

Bu sayıdan diğer sayfalar: