18 Eylül 1934 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8

18 Eylül 1934 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

GR e , 18 Eylal 1934 Yazan: SULEYMAN KÂNI “Vesikanın ne olduğunu anlıyacaksınz, muvaffak olursanız size yok, yoktur,, Skalieri hakkında takibat bir kat daha şiddetlendi. Sarayca el- de edilen yeğeni evrakı aşırmak maksadile Skalierinin . oturduğu apartımanda bir yangın ikama ça- hştış muvaffak olamadı, Elçi Feridun bey ile başkonso- los Dakes efendi de bu evrakı el de etmek için ti çarelere teves- sül eylediler. Fakat Skalieri bün- İsrıemin bir mahalde hifzediyor- du. Onlar da bir şey becereme diler, Nihayet Sultan Hamit saray tereiimamı İbrahim Hakkı bey ile « sadrazam Hakkı paşa - sarayda doğramacı Karlo efendiyi - Alman. Karl Yensseni - Alinaya gönder. fayda hasıl Sefarete casusluk eden bir Rum. evrakı bulacağını idin ediyor, se- faretten birçok para çekiyordu. Bu. adam konsoloshane tercümanı Ni- efendi ile birlikte Hstan- bula gönderildi. istanbula çıkar çıkmaz her ikisi Beşiktaş vauhafı- zi Hasan paşa tarafından kara- kolda hapsedildiler. Nikolayidis | efendi bir kaç gün sonra Atinaya avdet ettise de casus Rum bir da- | ha görünmedi. Ali Nuri bey ikinci bir mezu- | niyetle dstanbula gelince Hacı Mahmut efendiyi görerek Skalieri | ile Nakşibendin çelikleri sıkıntı ları ve sefaleti iyice anlattı, Bu defa Abdülhamit kalfann Medi. meye gitmesi şartından da feragat | etti, Bundan sonra Skalicri ile Nak şibent hiç bir suretle taciz edil. mediler, Hacı Mahmut efendi Ali Nuri beyden usnet» halkında - Mithat paşanın Sultan Murat akla avdet eyler ise Abdülhamidin tahttan fe- ragat edeceğine dair verdiği söy- lehilen mahut senet - malümat sor. du. Ali Nuri bey: — Zatı şahaneye arzeyleyiniz ki Klcanti bu kâğudı eline geçir. memiş olduğunu katiyen beyan et. mektedir. Yalnız Mithat paşanın Bunu mahvetmediğini, nezdinde İngiltereye götürdüğünü biliyor, Müsbet olarak bunu söylüyor, başka bir şey bilmediğini ifade ediyor. Hacı Mahmut efenili bu cevabi Ablülhamide arzeyledikten sonra şu irade ve talimat ile avdet etti: — Bu senet şimdi ancak tarihi bir kıymeti haiz olmakla beraber zatı şahanenin bunu bulmağa bü. yük ehemmiyet vermesi pek tabfi- dir. Bu vesikanın ne olduğunu keş- fetmeğe çalışmamız irnde iktizi sındandır. Muvaffak olursanız si- ze yok yoktur! Ali Nuri bey Atinaya avdetin- 'den bir müddet sonra Kafkasy, ya tayin edildi. Veda esasında Nakşibent kalfa kendisine hatıra olarak ressam Ayvazofıkinin ese- Ti olen Sultan Muradın bir tasvi- zini hediye etti, Skalieri bir müddet sonra Ati. da metrukiyet ve sefalet içinde öldü; Nakşibent te Mısıra giderek bir kaç sehe sonra orada vefat etti.) İ| elini şekağına götürür, bir kaç sa- Skalierinin bu kadar ehemmi: | SARAY ve BABIÂLİNİN İÇYÜZÜ 5 “Tercüme, fEtibas halkı mabfuzdar yet verilen evrakı da bulunama» 'dan kaldı. Pariste vefat eden Ali Şefkati beyin evrakı (Meşveret) gazetesi- ni çıkaran Ahmet Rıza beyin elin de kaldığını evvelce yazmıştı. Murat bey (Tatlı emeller ve aci hakikatler) eserinde Ahmet Rıza beyin Ali Şefkati bey tarafından. “Abdülhamide hitaben yazılmış de- Zerli ve beliğ bir nasihat mektu- bunu asıl muharri, itermeden meşreyle Bumu zikrediyor. İşte ikinci Çırağan vakası hak- İlanda tophıyabildiğim malümat burada bitiyor. Teessüf ederim ki bu yakanın her noktasını vesil ların noksanı, ve malümat almak için müracaat edilebilecek zeva- tin meçhuliyet ve fıkdanı yüzüne den istediğim derecede tenvire ve izaha çare bulamadım, Bu meselede mestur ve meşkük kalan noktaları Ali Şefkati ve Se- yit beylerin Skalieri ve Stavridi- sin ailelerinden veya hariçten ten- vir zahmetini ihtiyar eden olürsa 'bu sütunlar bittabi verecekleri izahata açıktır. Ali Nuri bey hülâsaten naklet- itiğim yazısında Abdülhamidin ma- hut saltanatından feragat senedi- nin mevcudiyetini ve İngiltereye nakledilmiş bulunduğunu Skalie- bildiriyor. Bu se- net hakkında tetkikatımı evvelce yazmış bulunduğum için burada daha fazla bir şey demeğe lüzum görmüyorum, Ancak bir gün Skalierinin met- ruk evrakı meydana çıkarsa şi diye kadar rnektum kalmış bazi noktalar hakkında merakaver ma- lümat alacağımıza süphe edilemez. Bu ikinci Çırağan vakası tarihi Dir romana ne mükemmel bir ze min olur! Muhtelit milletlerden adamlar, kadınlar, saray ricali ve diplomat. lar, casuşlar; saltanat seririnde bu- lunan bir padişah ile tahtından mahrum kalmış mahpus diğer bir padişah; Çırağan sarayına giden su yolları; Sultan Muradı kaçırma. teşebbüsleri; mahkümiyetler; fi- rarlar; mühim vesikalar; zehir ve yangınlı suikastler! Velhasıl tari- hi bir romanın bütün unsurları varl Abdülhamidin takdirleri “Abdülhamit vükelâ ve rical hal. 'kmda kendi tecrübesine göre mu- hakemeler, tarifler yürütür, mah- rem kurünasma söylerdi. — Mürai, iki yüzlü idiz her şe- Yi yapacak gibi yaltaklanr, fakat elinden bir şey gelmezdi; bütün hareketleri sahte id Hüseyin Avni paşa ni tin menfaati değildir. Mütalcasını irat ederdi, Mithat paşa İsmini telâffuz etliği zaman niye dalgın durur, (1) sonrat — Farfara idi! Ne yaptığımı bil. Jlihat paşıya yaptığım tahabtur ettikçe vicdanının kandisini Cazip etme- Di Tetrika No. 386 mezdi; zamanini takdir edemez. di, derdi. (2) Tercüman delirmişl Osmanlı « Rus muharebesi de- vam ediyordu, İngiltere sefareti baş tercüma- runa vekâlet eden ikinci tercüman bir gece sabaha karşı sadriazam. Ethem paşanın (21 muharrem 1294 - 7 muharrem 1295) konağı- 'na gelir, Ethem paşa uyandırır. Tercüman — İngiltere devleti Rusyaya harp ilân etti. Sefarete telgraf geldi. Tebşir ederim. Der. Ethem paşa hemen sara; ider, Keyfiyeti Abdülhamide bar eder. Son derece memnun olan padi- şah daha sabah açılmadan sabır- sızlıkla İngiliz sefaretine yaverler- den birini gönderir. Elçi uyandı. rılar, Elçinin ne harp ilânından, telgraftan haberi yök! Mesele tahkik ve tetkik olunur. Meğer i ne inci tercüman o gece tecennün çimiş! Size de bir ada bulunur! Ali Suavi vakası kendilerinde rildikleri menfalarda kalmalarını intaç eylemiştir. (3) Sadrıazam Hamdi paşa Suriye- 'de (vefatı Birotta H. 1301), b vekil Sadık paşa Akdeniz ada rında (Limnide 1319), şeyhi 1âm Hasan Fehmi efendi (Medi nede 1319), Hasan Hayrullah efendi (Taifte 1316), sertarı ek- rem Abdülkerim Nadir paşa (Ab- 'di paşa. Rodosta H. 1301), Süley- oran paşa (Bağdete).serasker Rez dif paşa Rodos menfasında sh me. feslerini vermişlerdir. Harbiye mektebinden çıkarak kuraları beşinci orduya düşen bir kaç feng zabit Şama giderken va- purları Rodosa uğrar; karaya karlar; hürmet ve nezaket eseri olarak Redif paşayı ziyarete gi- derler. Redif paşa bundan pek hoç- lanır; genc zabitleri taltif ve teş vik eder; devlet ve millet uğurüna can ve başla hizmetten Fariğ ol mâmalarına dair nasihatler, feyiz. lerine dair temenniler ve dualar eyler; sonunda şu sözlerile kalbi. nin bütün acısını döker: — Çalşmız, efendiler, çalışiniz! Elbette sizi de oturtacak bir nda (Arkası var) LE) Tarih üsahabeleri Tari ALEMİ Bu meraklı, eğlensli kitabı okulamuz zu? Tiyet; Taşra için pesi Heryerde 160 El kurüştar. Genre üi Tevzi ve satış merkezi yah AKŞAM KIYAPHANESİ ADL, Ankara caddesi, İstanbul Para yerine posta pulu da gbnderebilireiniz. sinden olalı Tetrika No.13 Tenis kortunun yannda sazlı damile bir kulübe vardı, Burada esvap değiştirilirdi. Çok kere yal maz kalırdık, Leylâ, lâstik beyaz iskarpinle rini giymek, yahut çıkarmak bir tahta iskemlenin üzerine otu- Yur, bacağını bacağının üstüne atardı. Beyaz keten entarisi diz. kapaklarından yukarıya çıkardı. Ben aldırmazdım. Genç çocuk- lar dalgın olurlar, Fakat karşımda Leylâ © kadar güzeldi, zevk ve iştiha uyandırmak için o ka- dar istidathı idi ki bakılmaması lâzım olan yere bakmamak be nim için imkânsızdı. Bu yarı ka #anlik kulübede yapayalnız bur lunduğumuz zamanlarda, bazan, bir ayağını dizimin üzerine za- tır, bulanık bir setle: — Al, Bebi. İyi bağla, derdi. ii düğümü. Etlerimin üzerine dayadığı ba- cağının ılıklığı bana pek lezzetli gelirdi. Buna pek dikkat edemi- yordum. Çünkü saf bir çocuktum. Kendisinin böyle düğüm yapma- yı bilmediğine sahiden inanıyor. 'dum, Maamefih ipek çöraplar içindeki ince, uzun ve biçimli bar caklarına bakardım. Bakıyordum, çünkü güzeldiler, kusursuzdular, Bazan, oyunda galip gelip te iter içinde kulübeye kendimizi at- tığımız zaman, tesadüfen orada Yalnız isek, Leylâ bir havlu alır, (göğsümü, © arkamı, omuzlarımı oğuşturur, döğmesi çözülmü; gönleğimin içine elini sökardı. Gülerek: — Bak, Bebi, derdi, Güzel bir koşu beşiri gibi san bakıyorum. Aman Allah aşkına, soğuk alma! Ekseriya alndan bir saç külesi savkardı. Leylâ, ince parmaklarile onu kaldırır, saçlarıma yapıştır. mak için bastarızdı, Bir gün, oyunda yalnızdık. iki saat karşı karşıya, ikimiz oynadık. Leylâ galip gelmişti. Maamafih ben de artile iyi bir tenisçi sayılı- yordum, Ona rakip olmağa baş lamıştım. Akşam oluyordu. Orta- hik müphem bir aydırılık İçinde kalmıştı. Kulübeye girdik, İçeti- si biraz serindi, Leylâ, birdenbi- Te, iki elini omuzlarına koydu. Boyumuzu ölçmek bahanesile vü- cudunu vüsudumun yanıma getir- di, yapıştırdı. Leylâ çok uzun boylu idi. Fakat vücudunun hat- ları o kadar harikulâde surette aherikli idi ki bu uzunluğu farke- dilmiyordu. Haykırdı: — O! Ne tuhaf gey! Benden uzunsun. Yabani otlar gibi çarça- buk büyüyorsun. Tıpkı ssrrgan gi bi... Onun gibi haşlıyorsun da... O banları söylerken, ben, he- men hemen ineydanda denilebile- cek olan göğsünün sıcaklığın du- yuyordum, Benim düğmeleri çö- zük gömleğime dayanmış, nefes alıyordu. Biraz değ laşmış mefeslerimiz. biribirlerine karışıyordu. Ortada itiraf edilme- iniş, anlatılamaz bir hal vardı. Adeta bir öpüşme tehlkiesi gibi bir şey. Leyl& oldukça uzun bir zamani göğsüme dayalı kaldı. Eğer yal miz boy ölçüşmek için bunu yaz Piyor idise bu kadarı fazla idi Sonra, sandalyeye oturdu, be yaz iskarpinlerini, biribiri ardınca, havaya fırlattı. ve sike İLK KADIN Yazan: Muallâ Hâmit sonra gittikçe daha fazla zorluk- lar karşısında kalıyordu. Aradan bir kaç ay geçmişti. Ben henüz pek genç olduğum için, bir çok âşıklar gibi, hususi bir aparlıman tedarik edememiştim. Zaten Ley- lâ da böyle bir şey yapmama ka- tiyen müsaade etmemişti. Âşık de- Hiştirdikçe, Beyoğlunun bütün ma- ballelerini ve sokaklarını dolaşan hanımlardan olmak istemediğini söylüyordu, — İstemem, diyordu, istemem ki bizim bu güzel aşkımız o Bey- oğlunun pis sokaklarında, Fasge- le döşenmiş odaların kirli kadife- üle yıpranıp git sin. İhtiyar bir zenginin, genç bir züppenin metresi olur gibi senin de metresin olmak istemem, Be- bi. Çünkü seni çok severim. Bebiciğim, seni ne kadar sevdi- ğimi sen bir türlü anlıyamazsın. Bilmezsin, içimde ne müthiş bir korku var. Ben her gün ihtiyar. lıyorum, sen her gün daha genç oluyorsun. ilk defa bana malik ol 'duğun zaman, henüz mahçup, gü- zel bir küçük çocuktun, Bugün be- nim dastumsun, kelimenin bütün manasile yegâne dostumsun. Hal buki şimdi başkaları gibi hareket etmeğe kalktin. Hani hususi apar. tımanı ölen erkekler gibi. Ben gek mediğim günler o apartımana ras- gele şilliklari da © çağıracuksın. Hayıt, Bebi, Bir apartıman tutarsan, bura- ya ben gelemem, başkaları gelir. Ben öyle gizli ve şüpheli evlere devam edebilecek bir kadın de- Zilim. İtiraz ediyordum, bir takım 30- bopler gösteriyordum: Beyhude. Leylâ fikrinden caymıyordu. Aş- Ikımızı gizliyecek muayyen bir yer bulmak tasavvuruna katiyen ya- naşmıyordu. O zamanlar buna pek kızıyordum. Fakat şimdi Ley- in bu inceliğine karşı büyi İbir hürmet duyuyorum. Bugün, lerine sürüle o hususi apartımanların zevk. liğini ve soğukluğunu pek iyi bil. 'diğim için, Leylânın bizim aşkı: mızı da oralarda sürüklendirmek istememesine minnettarım. Leylânın pek haklı şimdi teslim ediyorum. Herkesin aşk adını verdiği bir yalancı ke- iimeyi o kiralık odalarda dolaştır. misk kadar acı bir şey olamaz. Çünkü bu aşkım hakikaten aşk adını taşımağa lâyık olan © pek nadir ve hakikaten ulvi şey ile hiç bir münasebeti yoktur. Leylânm evinde kendisini bir ikerecik öpmeğe bile imkân bulu- namazdı. Bir çok hanımlar var. dır ki salonların sedirlerini ve koltuklarım türlü türlü işlerde kullanırlar, Bu âdetler on beşinci Lül tar. zındaki salonları berbat ederler. Hizmetçiler, yemekten sonra be- yefendinin de ayni sedir üzerin. de uzandığını gördükleri zaman, süphe yok ki içlerinden insan fıt- rabının tuhaflıklarına ve asri haya- tn cilvelerine dair bir takım fek sefeler yürütürler. Leylâ, etraftekilerden kimse- hakkımızda zerre kadar bir süpheye bile kapılmamasına pek ehemmiyet veriyordu. Onun için, kendilerinin evine gittiğim zaman, gayet ciddi davranmağa mecbur idim. Onu kapı ve perde kapanmazdı. olduğunu

Bu sayıdan diğer sayfalar: