9 Ekim 1934 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7

9 Ekim 1934 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

9 Teşrinieyvel 1934 AKŞAM Bahife 7 Şehirde garip bir tetkik.. İstanbulda lokantalar, şekerlemeci Çemberlitaştan Eminönüne kadar 67 lokanta, kebabçı ve köfteci var!, Tabii farkındasınız. Son gün- lerde Istanbulda şekerciler ve le- kantacılar o derece çoğaldı ki bayrettir. Adım başında bir şeker- ci ve pastacı, adım başında bir 1o- kanta, Babiâli caddesi eskiden yalnız gazeteler, kitapçılar, matbaalar caddesi idi, Halbuki bugün bu köhne yokuşun alt başından başlı- yan lokantalar yavaş yavaş yuka- Tıya doğru ilerliyor. O kadar ki Babrâli bir gün lokantacılar ve yazcılar yokuşu haline girecel Dikkat ediyorum, mütemadiyen kitapçı dükkânı kapanıyor, yerine lokanta veya börekçi açılıyor. Bi bıâli yokuşunda âdeta bir mide ve kafa mücadelesi var. Tabii mi- de işe galip gel Sirkeci derseniz âdeta lokanta- cılardan, piyazcılardan, kebapçı” lardan, şekerci ve. pastacılardan mürekkep bir semt haline gir: En büyük ticaret merkezi olan Vas kıf hanlarında bile bankalar ka- panıyor, onların yerine börekçi- ler, tatlıcılar, mahallebiciler açı: iyor, İstanbulun yirmi sene evvelki eski halini bi yordu: — Eskiden koskoca Sirkecide topu topu 3 tane lokanta vardı. Bir Ali efendi lokantası, Mariça iki Bongu üç... Sonra şekerci olârak ta Rifat efendi bir, Hacı Bekir iki, Hafız üç... Halbuki şimdi. Beyoğlunda ise Taksimden başlı. yan lokantacılar, piyazcılar, ke- bapçılar Sakız ağacına kadar gel di. Orada da fotoğrafçılar kapa- nıyor, kartpostalcı dükkânları ka- panıyor, lokanta açılıyor. Hele şekercilerin, pastacıların bini bir paraya. Dün üşenmedim. Çemberlitaş- çiden s0- .n bir dost anlatır bapçı, köfteci dül birer saydım. Tamam 67 lokanta ve kebapçı, 29 şekerci ve tatlıcı, 17 sütçü ve mahallebici... Bu arada birçok tavukçular, bö- rekçiler, başçılar, işkembeciler de caba 'Nuruosmaniyeden yola çıktım, Lokantacı Mehmet efendi, biraz ilerisinde kebapçı Nuri efendi, Sütçü ve tavukçu Kiril efendi, ya- nında lokantacı Abdullah efendi, | yanında kebapçı Sabri efendi, ka- inde bir kebapçı ve köf- teci daha: Vasfi efendi, karşısın: da bir lokanta «Kanaat lokant 50», onun yanında Hilâl lokantası, Kâmil efendi lokantası, Memurin lokantası, tatlıcı Emin efendi, tat- ıcı Hamza efendi, yanında meş- hur tatlıcı Bursalı Aşağı doğru inelim. İkbal hani- min «Ferah Doyum evin, yanında bir kebapçı daha: Esnaf kebap- hanesi, Şark lokanta ve kebapçısi, karşıda tatlıcı ve şekerci Mehmet | efendi, şekerleme ve pastacı Faik bey, Şark kebapçısı, yanında şe- | kerci İbrahim usta, tavukçu Ha- san efendi, Mükrimin lokantası, | kebapçı Recep efendi, Al bir ke- | bapçı daha: Turan kebapçısı. Ya- nında bir lokanta daha Şark lo- kontası, Bir şekerci dahası Şeker. ci Ramazan efendi. Karşıda şeker- le leme ve pastacı Rıza efendi, kantacı Fettah efendi, köfteci seyin efendi, sütçü kardeşler, pi- yazcı Sait efendi Dikkat ediyor musunuz? Daha henüz Sultanahmedi dönmedik.... Bundan sonra Eminöne kadar saydığım şekerci, lokantacı, pi birer yazcı ve kebapçıları yazmama gazetenin hacmi müsait değil... İkbal hanımın Doyum evi önün- de bir müddet durdum. İkbal ha- nıma bu lokanta bolluğunun sebe- bini sordum: — Eh. dedi, Allah bin bin be- - Beyefendi İstan- bulda başka ne eğlence var ki... Bir yemek... Gidilecek bir yer yok. Eğlenecek yer arama. Herke- zevki, eğlencesi yemeğe dö- küldü beyim, ikbal hanımın fekrinin ne dere- ceye kadar doğru olduğunu bilmi- yorum. Lokantaların, şekercilerin bu derece çoğalmasının. sebebi ne?. Acaba son günlerde hakika: ten eğlencesizlik yüzünden mide- reket versi mize mi düştük? Ağzımızın tadı- na fazla mı ehemmiyet veriyoruz. Canımız sıkıldıkça ağzımıza bir akide şekeri mi atıyoruz?. Sonra bir yerde okumuştum. Şe- ker inlerde sinir hastalığı kal mazmış. Çünkü şeker insani şiş manlatırmış, şişmanlayıp ye nınca da insana bir neşe, bir sü- künet gelirmiş., Bundan başka bu lokantaların çoğalması akla başka | bir mesele daha getiriyor: Acaba, evlerde yemek az kes lokantalarda mi yemek yiyor. Yoksa bekârlar mı fazlalaştı?, Fakat lokantalar, şekercile- rin adedi böyle çoğala çoğala İs- iyor da her- tanbulun alacağı şekil ömür ola cak; i Bir yanda, üstünde bütün birer 'domates buram buram tüterek dö- nen binlerce döner. Beyoğlu cad- desini öyle bir döner kokusu sar- maış ki bu arada lâvanta ve kolon- ya kokuları kaybolmuş. Bir yandan köftelerin dumani ile süzüle caddelere çıkıyor. Hangi tarafa baksanız arka taraf- ları sapsarı tavuklar camekânlar- da emrinize amade. Hiç durup dinlenmiyen işkem- be satırının acayip musikisi, Başçı dükkânlarının camekân- larında halimize güler gibi müte- madiyen sırıtan yüz binlerce ko- yun kellesi Gene camekânlarda milyonlar. ca zeytin. lığınız varsa sizin için ızkaraya boylu boyuna uzanmağa amade barbunya balıkları. Camın içinde sizin teşrifinizi bir sevgili sab sızhğile gözliyen şişman, neşeli üzlü karpuzlar, sizin için canını feda edip etini lokma lokma şişe dizdiren kılıç balıkları, Ve nihayet kayık tabağının iç de bütün bir halde muhterem mi- denize inmek şerefini bekliyeni aristokrat bir yemek; Istakoz. Karşıdaki camekânlerda ise ba- dem ezmeleri, akideler, şam fıs tıklı, fındıklı Istilokumlar, fon- danılar, çikolatalar, acı badem ku- rabiyele, Bu gidişle galiba İstanbul şehir. likten çıkacak ta muazzam, yek- pare bir şekerci ve lokanta haline girecek. Bu lokantalar beldesinde şekerler, lokumlar, kurabiyeler arasında meselâ 20 sene sonra he- pimiz yüzer, yüz yirmişer kiloluk vatandaşlar olmuşuz. İstanbul âdeta bir şişmanlar şehri hi girmiş, Artık tramvaylarda, de hepsi yüz kiloyu geçen vatan. daşların vay haline. Hikmet Feridun Deniz facıası tahkikati (Baş tarafı 1 inci sabife nı yapan Faik efendinin ehliyet- | namesi olmadığı da anlaşılmıştır. | Rapor; . Füruzan vapurunun. fenni riayet ederek tam zamanında manevra yap- tığim tesbit etmektedir. Rapor- daki kayıtlara göre, Füruzan va- puru motördeki hafif ışığı gö” Yür görmez derhal manevrasını yapmış fakat kayıkta hiç bir işik olmadığı için bu manevra ce masında kayığı motöre bağlıyan halata çarpmıştır. Kayığın hala- ma neticesi olarak sal- Jandığı ve bu suretle battığı an- Jaşılmaktadır. esaslara Hüsnü kaptanın ifadeleri rapor- da gösterilen bu vaziyetleri te- YİL etmektedir. Cesetler aranıyor Kınalıada sahillerine çıktığını yazdığımız Bursalı Emine ha- ıma defnedilmiştir. Bütün araştırmalara rağmen dün akşama kadar başka ceset bulu namamıştır. Firuzanın ikinci kaptanı ne diyor? Firuzan vapurunun in- ci kaptanı Mustafa efendinin de ifadesine müraacat (edilmesine lüzum görülmüştür. Mustafa ef- endi hâdise esnasında Firuzan vaprunun kaptan köşkünde bu- Tunuyordu, Dün bir muharririmiz Heybe- liadada Mustafa kaptanı bulmuş ve kendisile görüşmüştür. Hi seyi bir kere de Mustafa kaptan- dan dinliyelim. — Gece saat üç buçuktu. Ha- va karanlık... Hemen hemen yir- mi metro kadar yakinimizde bir- denbire gayet sönük ve tamami- le görünmez bir halde kırmızı bir ışık belirdi. Yanımda duran Hüs- kaptan âni bir hâdise karşısın- da bulunduğumuzu sezerek der- ait ceset hal düdüğü yakaladı ve üç defa çaldı. Uç düdük tornistan yani geri işaretidir. Makine derhal ge- ri çalışmağı başladı, vapurumuz durdu, Fakat bu durma esmasın- da müthiş bir feryat başladı — Aman! — Can kurtaran yok mu?... — Batıyoruz.... Bu saniye öyle bir saniye idi ki; hiç te ihmale gelmezdi. Bir ta tan tayfalar diğer taraftan ben derhal can kurtaran yeleklerine koştuk, denize elliden fazla yelek attık. Bir taraftan da sandal ii dirdik ve kazazedeleri toplamağ: başladık.. Topladığımız 18 yolcu idi, bunları vapura taşıdık, Yüz- mek bilen beş kişi de motöre ilti- ca etmiş, sonra bunları da vapura aldık. — Müsademe nasıl oldu? — Ortada müsademe diye bir şey yoktur. Biz kayığı motöre bağ- yan halata çarptık. Tabii halat zedeledi, koptu... Kopunca da sandal sarsıldı ve yolcular denize döküldü, Şayet bu esnada yolcu- lar telâş göstermiyerek rahat dur- muş olsalardı sandal alabura ol. mıyacakı Kazazedeleri vapurumuza al dıktan sonra hepsini kazan daire- ine İndirdik, ısındılar, elbisele, ni kuruttular.. İçlerinde elleri rılan, ehemmiyetsiz derecede ya- Talanan vardı, ilk tedavilerini yap- tık. Çay pişir: — Karnımız açı. yenler olmuştu. Yemek çıkar. dık. Bu kazazedelerden yirmisinin ifadelerini aldım ve imza eti 'dim, Hukule müşavirliğimize tev» di ettiğim bu ifadelerde görüle cektir kli, kazazedeler motörü ida- re edeni mesul tutmaktadırlar. Motörde ne bi ret, ne de bir fe- ner olmadığını ii ıkla ifade ede rek diyorlar ki: «Gerçi mot önünde bir kırmızı fener vardı. Fakat bunun da önüne tavuk ka. fesleri koymuşlardı. Kafes feneri görünmiyecek derecede kapat maş. Tabii yolcuları kayığa alanda da kabahat yok değildir. Çünkü haddi istiabisinden fazla yolcu al- mıştır. Buna rağmen kayıkta ne bir can kurtaran simiti, ne de ye- lek ve saire hiç bir şey yoktur. Hattâ motörde de... Liman idaresinin tahkikatı Dün sabah İstanbul deniz tica- reti müdürlüğünde li Hayreddin, fen heyeti reisi Hayri ve son hadisenin fenni tetkikleri- Bi yapan liman kontrolörü Sabri beylerin iştirakile bir toplantı yas pılarak kaza hakkında İktisat ves kâletine gönderilecek rapor hazır. lanmıştır. Hadisede mesuliyeti başlıca noktalar şunlardır: 1 — Faik efendi kaptanlık eh- Tiyetnamesi olmadığı halde mo- #örü idareye kalkışmıştır. 2 — Motörün fenerlerinin ne tavuk kafesi konulmak suretile uzaktan görülmesine imkân bıra- kılmamıştır. 3 — Motör yanlış manevralar yüzünden mütemadiyen zikzak bir şekilde yol almıştır. Bu cihet, zavallı yolcuların mü- teaddit defalar gözlerine ilişmiş ve bunlar: «Bizi batıracaksınız?| Dikkat edin!» diye bağırışmışa lardır. i 4 — Motörün sahibi ve kaptan olan Salih reis son sefere iştirali Fakat gemisini kanu ni salâhiyeti olmıyan Faik efene diye bıraktığı için mesul görüle mektedir. 3 5 — Afitap motörünün son mus ayenesi 933 senesinde yapılmıştır. Bu muayenenin verdiği seyrüses fer hakkı biteli bir sene olduğun dan nakliyata müsait olduğuna dair yeniden muayenesi lâzımdı. Bu müddet zarfında muayene içir edilmemişti, 6 — Faik efendinin, motör sers' mayesinin hissedarı olmaktan başsi ka mühim bir sıfatı yoktur. 7 — Geminin hamulesi için ha» reket kâğıdı vermekle mükellef memurun kontrol vazifesini yap- reisi mucip maması, ne gemi kaptanından, ne de yedeğinde bulunan kayığı ida- re eden İrfandan ruhsatname sor- maması mesuliyeti mucip görük mektedir. 8 — İstanbul liman idaresi, but faciadan evvel müteaddit defalar kaçak yolcu nakliyatının önüne geçilmesi için teşebbüste bulun» muştu, Fakat bu müracaatlaral rağmen kaçak vukuatı devam. miş,Akay ile vapurculuk sirketinin şikâyetlerinden müsbet bir neti- ce çıkmamıştır. 9 — Kaçak suretile yolcu kabul eden kayık sahibile bunları yede- ğine alan motör kaptanının hare- ketleri etrafında adli tahkikat de- vam etmekle baraber bu vaziyetin liman nizamlarına uygun olma tinden liman idaresi de ması işe el koymuştur. 10—Marmarada hiç bir faydasf” görülmiyen 3 sis düdüğünden başe ka tahlis vesaiti yoktur. Bu noksanın da tamamlanması lâzim gelmektedir. j j j A

Bu sayıdan diğer sayfalar: