17 Şubat 1937 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8

17 Şubat 1937 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

17 Şubat 1937 Lİ R N a HEKİM ÖĞÜTLERİ WAS DEN ücüdümüzde Atletizm bahisleri muvazen el er Antrenör Levis giderken dedi ki: “Türk atletizminin istikbali federasyonun gâye ve metodlarında cezri ıslahata tabidir,, Fakat şehrimizde yapılan Balkan ne veçhile atletler antrenmanlarını bi işi oluruna bağlamağa mecbur ol- muşlu... Levisin pek kıymetli bir antrenör ol- madığını kabul etmekle beraber işin- den çıkarıldıktan sonra hakkında gör- meden, bilmiyerek, hatır için ve imza göstermek kaygusile yapılan neşriya» tın yersiz olduğumu söylemekten ken- dimizi alamıyacağız. Artık Türk spor kurumu Amerikalının vazifesine ni- hayet verdikten sonra ortâya çıkıp ta uluorta atıp tutmanın ne lüzumu var- d?.. ... Amerikalı antrenörü hareketinden bir akşam evvel Taksimdeki pansiyo- nunda bavullarını hazırlarken bul muştum. Beni görür görmez bir şey sormama vakit bırakmadan konuş- mağa başladı: — Memleketinizden cidden iyi inti- 'balar ve çok kiymetli hatıralarla iste- miye istemiye ayrılıyorum. Atletleri- nizin bana karşı olan samimi bağlı- ıklarını hiç bir zaman unutmiyaca- ğım. Bunun için her birine ayn ayrı teşekkür etmek isterim. — Memjeketimizdeki atletizm faa- — Ne soracağınızı biliyorum. Bu rasyonunun gaye ve metodlarında cezri ıslahata tâbidir. Şurasını unut- mayın ki atletizm her memlekette en- tellektüel zümrenin sporudur. Bu ya- pılmadıkça atletizm o yerde tutuna- maz, Bu sporu memleketin entellek- tüsl zümresine mal etmek için de lise ve yüksek mekteplerle üniversiteler üzerinde çalışmak lâzımdır. Halbuki federasyon erkânı olanla iktifaya öy- le alısmışlar ki müteaddid defalar bu şekilde çalısmamızı teklif etmeme rağmen hiç yanasan olmamıştı!, Düşüncelerimi size de tekrar ede yim: İlk iş olarak mekteplerde spor sahaları, spor levazımatı, temiz duş- lar ve işten iyi anlıyan spor hocaları temin edilmelidir. Bugün Amerikada bir talebe fizik dersini çalışmamış olabilir ve diyebi- lirim ki bu belki mazur görülür... Fa- kat günlük sporunu yapmaması ma- zur görülmez. Her gün muayyen sa- atlerde muhtelif sporlarla meşgul ol- © mağa mecburdur... Bu da bir ders ve * hayret etmeyin en mühim bir ders olarak telâkki edilir. Mekteplerinizde hâlâ devam eden jimnastik çoktan demode olmuş bir şeydir. Bunun yerine bizde olduğu gi- bi güzel bir program hazırlıyarak her talebeyi faraza günde bir saat spor yapmağa ve her sene veya her ay baş- ka başka sporlarla meşgul olmağa mecbur tutmanız çok daha hayırlı bir şeydir. Bunun neler temin edebi- leceğini siz de tahmin edersiniz. Hem Amerikadaki sporun bugünkü vaziye- ti size bu hususta canlı bir misal ola- | Bütün bunlar yapılırken bir taraf- tan da beynelmilel temaslara ehem- — Türk atletleri arasında Veysi, miyet verilmelidir. Bilhassa sizden | Pulad, İrfan, Semih, Sedad, Haydar, erinde pis kokulu sa- Atletizm antrenörü Levis onlarda pineklemekten Okurtulamı- yacaktır. — Atietlerimizden en fazla kimleri spor kısmımızda her nasılsa Sa- dun Galibin kontrolünden kaça- rak bu sebepler hakkında indi mü- görülmüştür. Doğru olmıyan bu mütalenlara Karakaş Rıza gibi Avrupada bile siv- rilecekler olduğu gibi Receb, Galib, ğu Amerika veya Avrupanın atletizm muhitinde yetişmiş olsalardı şimdi — Son bir sun! daha... Hakkımzda yapılan neşriyatı tabil düymuş ve oku- Hyeceğiniz var mi? — Buna hiç kıymet vermedim, çün- kü hakikatten öyle ayrıldılar ki oku- yanlar ve işi bilenler herhalde bunun saçmalığını anlamışlardır. Benim iyi bir antrenör olmadığımı ve bir varlık göteremediğimi iddia et- tiler... Ben belki iyi antrenör değilim. Pakat şurası da muhakkak ki dünys- nın eniyi antrenörü de bu şernitte bundan fazla bir şey yapamazdı. Pist- te çalıştıracak atlet bulamadıktan sonra antrenör ne yapabilir... Bahu- sus elinde hiç bir salâhiyet bulunmı- yan bir antrenör! Ne ise siz bana çok şey sordunuz, Ben de sizden bir şey istiyebilir miyim? — Hay hay buyrun... Bir boks maçı , ya şampiyonu Marcel Thül ile Kanada- lı Lon Broufllard arasndaki maçta muş olduğundan diskalifiye edilmiş, maç ta bu suretle bitmiştir. Varlığımız, sıhhatimiz daimi bir muvazene içinde devam edip gidiyor. Bu muvazen& bozuldukça, ne oldukla- rm, nasıl işlediklerini henüz bilmeğiği- miz bir takım sistemler sayesinde dü- zeliyor. Bunların çalışma tarzları ve gördükleri iş insana hayret verir. Ürk- meyiniz, derin biyoloji meseleleri ile sizi oyalamıyacağım. Bildiğiniz örneklerle keyfiyeti izah edeceğim. İki termometre, birisi dışarıdaki sı- * 40 yahut — 10 da olsa vücudün si- caklığında onda bir derecenin biri veya ikisi kadar bir fark görebilirsiniz. De- mek oluyor ki, vücudün bir yerinde sı- caklığa düzen veren bir nâzım var. Bu nâzım her ne ise ortalık soğuğu mu o- Cakları körüklüyor; ısındı mı ateşi küllüyor. Bu merkezleri biliyoruz, ama nasıl işliyorlar? İnceden inceye onu he- nüz öğrenemedik. vücudümüzün neresinde bulunur ve nasıl işliyorlar? İşte birçok sorgular ki, sorguya çekilmiş okullular gibi karşı- sında şaşırıyoruz. Bütün bunlar kaba saba şeyler. Fizi- yolojik hâdiselerin samimiyetine gir- diğimiz zaman daha ziyade hayret ve- Ten şeylerle karşılaşırız, Bakınız insan kanma bir kere, Kanımızda kırmızı yuvarlacıklar var. Bunlar her uzva ha- anın oksijenini taşırlar. Bir mikâp mi- Mmetre kanda beş milyon kırmızı yu- varlacık bulunuyor. Farzediniz bu nis- bet azalsın, kardaki yuvarlacıklarn bir kısmı kaybolsun. Onları azaltan s6- bep ortadan kalkar, kalkmaz, yuvar- lacıkların sayısı, birkaç saat içinde ta- bil miktarı bulur. Bu, en ziyade, kırmı- a yuvarlacıkları yapan kemik iliklerin. de aşikâr bir surette görülür. Kan bahsini kapamıyalım. Kanda | muayyen nisbette şeker bulunur. Bu şeker nereden geliyor, faydası ne? Her- hangi bir tesirle kanda şekerin miktarı artarsa iç uzuvlarından birisinin, pan- kreasın faaliyeti artar. Başlar ensülin nur, Üre; yediğimiz şeylerin bahusus etin inkılâp ede ede verdiği en son po- sa, Kandaki üre haldinden ziyade ar- tarsa hemen böbreklerin çalışması ar- tar, Fazlasını atarlar. Demek oluyor ki, kandaki üre ile böbreklerin işlemesi arasında bir nisbet var. Böbreklerin İş- lemesi tabil oldukça bu nisbet bozul- müuyor, Aksi takdirde kanda üre artı- yor ;ve üremi denilen tehlikeli hâdiselet patlak veriyor. İç ifrazları dediğimiz âleme girersek hayretiniz daha ziyade artar. İç ifraz- larını yapan uzuvlar biribirlerinden ne bulunuyorsa aralarında ki bağlar da 6 kadar sıkıdır. İçlerinden biri zâfa düştümü ayni maksadla ça lışan diğeri hemen onun yerini tutma- ğa çalışır. İç bezleri arasındaki ve yahud kanla bezler arasındaki bu intizamı düzelt mek için aradaki vasıta senpatik ve pa rarda şeker sıfırın biraz üstünde. Pek az bir miktara düşmüş. Hasta bu halde iken şekerin düşmesi şifaya delâlet eder mi? Şunu hatırlatalım. Şeker hastalı- gını başlıyalı hayli zaman olduktan sonra anlıyabiliyoruz, şüphe yok. Şe- ker hastalığı karaciğerin, pankreasın ve İfraz ettikleri maddeleri bedenin içine döken bazı bezlerin vazifelerindeki karışıklıklardan ileri geliyor. Bu hasta- lığın alâmetlerini ve bilhassa idrarda şekeri bu başlangıca nisbetle çok za- man sonra görüyoruz. Birçok zaman geçiyor, içeride olup biten şeylerden haberimiz olmuyor. Çünkü bu iç karı- şıklıkları yavaş yavaş flerliyor, dışarıya ; vurmuyor, Sıhhati yerinde olanlardaki gibi olmasa da vücudde bir nevi muva» gene teşekkül ediyor. Bu muvazene sa“ yesinde hasta da sağlamlar gibi yıp gidiyor; hem bazan ihtiyarlâyıncı- ya kadar önür sürüyor. Şeker hastali- ğina müptelâ bir zatı tanırım, yaşı sekseni geçmiştir. Bu yeni muvazene- yi bozmamak çin hastayı tedavi et- miyelim mi? Elbette etmeli, Ama kaş yapayım derken göz çıkarmamak şar- ile. Şeker hastalığını tedavi etmeli; tedbirlerle ve makul bir surette!.. Şişmanlarda böyle fazla yağları erit- mek için ihtiyatlı ve tedrici davranmak lâzım gelir, Birdenbire birçok kilo kay- beden şişmanlar bunun cezasını çeker- ler. Tansiyon da böyle. Bazı yaşlar var. dır ki, o yaşta insan yüksek tansiyonla pekâlâ uyuşabilir. Zaten o yaşta vücud yüksek tansiyona, dayanabilecek hale gelmiştir. Gençlikte olsaydı birdenbire yükselen tansiyon tehlikeli arızalar ya- pardı, İhtiyarlarda bir nevi muvazene teşekkül ediyor, Marazi, fakat ne de olsa, Insana faydası dokunan bir mu- vazene... Tansiyon birdenbire düşüve- rir ve ârıza da olkluğu yerde kalırsa Arızalar yüz göstermede geçikmez. Saglam insan bir muvazene sayesin- de sıhhatla bulunur. Hastalardan ba- zıları da başka bir müuvzene ile yaşar, Bu muvazenelerden birincisine tama- mile ve ikincisine bir hadde kadar rla- yet temeliyiz. Tablati insanların bul- dukları kaidelere göre zorlamamalı; tabiat esrarını henüz bize vermemiş va- sıtalarla hastalarda teessüs eden ma- razi müvazeneleri tadile muvaffak olur, Hekim de tabiati taklid eder; marazi bir muvazeneyi bozarken ihtiyatlı ve tedbirli davranır sağlamlara benzemek için telâş eden hastaların istegine bak- Dr. Rusçuklu Hakkı Belediye yalarlarda: siricir kull nılmasını yasak etti Seyyar satıcı ve sakaların beygirle- rindeki yularların hayvanın boyun ta rafına gelen kısmın zincirli olduğu ve bu suretle hayvana eziyet verdiği be- lediye tarafından görülmüştür. Belediye yularlarda zincir kullanıl masının şiddetle meni ve hayvanına eze yet edenler hakkında icap eden ceza- nın verilmesini alikaderlara bildirmiş- tir. Bir işçinin bir ayağı kesildi Dün Yedikuledeki Ermeni hastanesi- ne otomobille bir yaralı gelmiş ve has- tanede yatırılmasını istemiştir. Yaralı- nın bir bacağı bileğinden keşilmiş vazi- yette idi. Yaralı fazla kan zayi etmekte olduğundan derhal hastaneye alınmış, diğer taraftan zabıta da haberdar edil- miştir. Erzincanlı İsmail isminde olan bu yaralı, polisin suallerine, kireç ocakla- rında çalıştığını ve bir ray üzerinde gi- dip gelen romorek sistemi bir nakil va» sıtasının ayağını kestiğini söylemiştir. Zabıta bu, ifadeyi almakla beraber, hâ- disede kimsenin sunu taksiri olup ol- madığını etraflı surette araştırmakta dır. Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişi: Maçka, Taksim: İstiklâl caddesinde Kemal Rebul, Kurtu- Tomadis, Büyükada: Merkez, Fa- tih: Veznecilerde Üniversite, Ka- ragümrük: AH Kemal, Bakırköy: Hilâl, Sarıyer: Osman, Tarabya, zar: Necati, Samatya: Kocamus- Rıdvan, Alemdar: Ak Rıza, Şehremini; Topkapıda Na- am,

Bu sayıdan diğer sayfalar: