6 Mart 1937 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8

6 Mart 1937 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Teşkilâtı esasiye kanununun bazı mad- delerindekideğişiklik Büyük Millet Meclisindeki müzakerenin zabıtlarını aynen neşrediyoruz “Dünkü nüshadan mabaad) kelimelerin mânasını anlıyamadığı- Fakat İstikbale bakarken ve | miz için birbirimizle kavga ederiz. bugün bütün dünyanın şuriş için- | Eğer kelimelerin mânasını iyi anlar- de bulunduğunu 'düşünerek, yarın | sak aramızdan kavga kalkar. benim milletim de birbirini boğacak bir hale gelir, yani bir İspanya olursa ben kabrinde rahat edemem, demiş ve bunları bir kitabı mukaddes halinde Teşkilâtı Esasiye kanununa koymağa karar vermiştir. Diyebilirsiniz ki ma- dem ki Fırka proğramında vardır, bu- na ne lüzum var? Fırka proğramına koymakla bütün milleti o Fırkaya gir- meğe davet etmiş değildir. O bugüne kadar başka fırkaların teşekkülüne de müsgade etti. Fakat dünyaya baktı ki artık bu fırkalar bu Türk miletini da- hi batırabilir, Teşkilâtı Esasiye kanu- nuna bunu koymakla bu umdeleri, bu memleketin müebbed hayatı için esas ittihaz ettiğimizi evlâtlarımıza da İlân etmiş olduk. Yarın bir hükümet te- şekkül eder de on sene yirmi sene son- Ta bir meclis gelir de Teşkilâtı Esasiye kanununun bu maddelerine dokun mak isterse içlerinden bazıları sen ne yapıyorsun.. Atatürkün koyduğu esas- ları gen nasıl bozabilirsin diyebilir. Ve Millet ne yapıyorlar Atatürkün koy- duğu esasları nasıl bozuyorlar?. diye- bilir. Ben bu maddelerle Türkün ve istik- balinin sigorta edilmiş olduğunu gö- rüyorum bugün Atatürk böyle istiyor, ne diyorsunuz? diye millete sorarsak, on sekiz milyon Türk müttefikan Teş- kilâtı Esasiye kanununun bu tadil Sonra Kütahya saylavı bir şey da- ha söylediler; bu Ana Yasada her kelimenin tarifi için uzun boylu sa tırlar yazılamaz, Ana Yesa bir me- celle heline sokulamaz, onu buradaki münkaşalar vazıh bir hale çıkarır ve herkese anlatır. Şimdi anlıyorum, hü- kümet programin: devlete mal edi- yor. Altı umde vardır. Bu altı um- deyi ben de edebiyat yapmaksızın, gözden geçireceğim. Hepimiz Cümhu- riyetçiyiz. Hiç şüphe yoktur ki bu memlekette hemen hemen herkes mil- Uyetçidir, milleidir. Babüsus amele en başta olmak üzere Milliyetçidir. Belki başka memleketlerde işçiler miliyetçilik fikrinden uzak kalmıştır. Fakat bizde onlar hepimizden fazla miliyetçidir. Montrö zaferini tram- vay amelesi gözleri yaşararak anlatır. Tramvaydaki biletçi Hatay dediğimiz zaman gözleri yaşanır. Bünlar çok güzel şeylerdir. Lâiklik: Lâikliği bu memleket ga- yet iyi anlamıştır. Bahusus bu mem- leketin dini olan islâmlık, gayet iyi düşünülürse lâik bir dindir. Geriye kalı- yor halkçılık, Bilmem, eğer halkçılık de- mokrosi demekse esasen, bu, Cümhuri- yetin ruhunda mündemliç bir şeydir. Halkçı olmiyan bir Cümhuriyet esa- sen bir Cümhuriyet demek değildir. Vaktile muhtelif şekillerde Cümhu- edilen maddelerini kabul ediyoruz. di- yeceklerdir. Atatürke bu münasebel- lede ebedi minnet ve şükranlarımı Arzederim. HALİL MENTEŞE (İzmir) — Arkas daşlar, zannederim hepiniz kabul eder- siniz ki Türkün tarihini ve Cümhuri- yet Halk fırkasının ümdelerini ve hizmetlerini exalter etmek lâzım gelirse| riyetler vardı; Esnaf Cümhuriyeti, Venedikte olduğu gibi.. fakat bunlar doğrudan doğruya başlarında bir hü- kümdar olmıyan oligarşik bir idareden başka bir şey değildi. İnkilâbcılık, yer yüzünde bir dev- let var mıdır ki ben olduğum yerde saplandım, kalacağım. Burâdan bir adım ileri gitmiyeceğim desin. Eğer hepinizin üstündeyim demek için çok pretansiyö olmak lâzım gelir. Fakat hiç birinizden de aşağı kalamam. Bunu söylemekten maksadım, ar- kadaşlarım benim bu faydalı müzake- reyi tahrik edişime cevab verirken, biraz Türkün tarihi üzerinde heye- canlı ve milliyet prensiplerine temas gittiler. Bunlarda hiç bir ihtilâfımız yok. Arzettiğim gibi onları eralter etmek lâzım gelse ben hiç birinizden aşağı kalmam. Ve bu kürsüde muh- telif vesilelerle bunu İfade etmişimdir, 'TEŞKİLÂTI ESASİYE ENCÜMENİ BAŞKANI ŞEMSEDDİN GÜNALTAY (Sivas) — Bunu size söylemedik. HALİL MENTEŞE «— (Devamla) Şu müzakereyi tahrik ettiğimden dolayı çok memnunum, Çünkü vaziyet tamamen sarahât peyda etmiştir. Benim endişem şudur: Devletçilik kelimesile Devletin şekli beyan ediliyor ve Devletçilik aleyhin- de propaganda edecek olanlar şekli Devleti tağyir etmek cürmü İle takib edilecek, sarih, Yalniz endişe ettiğim nokta teşkilâtı Esasiyenin diğer pren- #iplerile bunu nasıl telif etmek ka- bildir. Maahaza vaziyet sarahat pey- da etmiş ve ben bu müzakereyi tahrik ettiğimden dolayı çok mahzuz olarsk edile gelen bu umdeleri devlet progra» mı haline ifrağ etmekle ne kasd ne menfaat Güşündüm , Menteşe saylavı bu husustaki fikirle- rini döktü. Kütahya saylavı da açık surette izah etti, Her ikisinede te- gekkür ederim, Bilhassa esas teşki- Mın, Ana Yasanın değişmesi mesele- #inde biz reylerimizi verirken, kana- atlerimizi tam olarak edinmeli ye ona göre reylerimizi vermeliyiz. Bizi uzaktan seyreden, on yedi imilyon in- san vardır. Kelime bekelime ne İste- diğimizi anlatmalıyız. Çok defalar inkilâbelık bir evolüsyon mukabili ise her devlet inkilâbcıdır. Eğer inkı- lâbcılık revolüsyon mukabili ise hiç bir hükümet revolüsyonist olamaz. İnsanlar en kısa yollardan kendileri- nin teşkil ettikleri ekseriyetle, Meclis tarafından, kendi arzularını tatbik ederler, Her devlet inkılâbcıdır, Bina- enaleyh bizim memleketimiz niçin yerinde sayacak ki, niçin yerinde say- ması hatıra gelmiştir ki ona inkilâb vasfını ilâve etmek lüzumunu hiâsede- Jim? Fakat öyle olmasını isterseniz hiç bir itirazım yok. Geriye kaldı devletçilik. Zannedi- yorum Kİ şimdi işin en canlı ve en mühim noktasına geldik. Arkadaşımız Şükrü Kaya uzun ve güzel izahatı arasında, çok güzel bir | 141 da söyledi. Günün ihtiyaçlarına 'uymıyan, ben ilâve ediyorum, vaziyeti | duymıyan, duyacak kadar zekâsı ol- mıyan her ınillet, yine bu vaziyette olan her İnsan gibi sukuta mahküm- dur. Bugünkü şekilde, bugünkü eko- nominin icab ettirdiği ihtiyaçları duy- mıyan bir millet,.değil uzun seneler, saatlerce bile yaşıyamaz. İhtiyaç bir kaç saat sonra ona hakikati gösterme- ğe kâfi gelir ve sanra onu doğru yola sevkeder, Bugün ekonomik ihtiyaçlar olabilir. Fakat bir bugün var bir de hayatın delmi şekilleri var. Hayatın daimi şekillerini düşündüğümüz za- man benim çok genç yaştan beri duy» duğum bir kanaat var. Bir devlet tüc- car, bir devlet sanatkâr olamaz, Ben bugün dâhi bu fikrin doğru olduğuna kanlim. Pekâlâ, amma bir memleket- te sanatkâr olacak, fabrikatör ola- cak kimse bulunmazsa, memleketin ihtiyacını tatmin edecek tüccar bu- lunmazsa bunu kim yaspın? O halde şerrin ehvenini ihtiyar etmek lâzım, tabii devlet yapacaktır. Binaenaleyh hakikatin karşısında ne kadar inad edersek edelim bugünün zaruretleri bizi hak yoluna götürecek ve yaşıya- caktır veyahut veyahutta yaşamıya- caktır. Buna imkân yoktur, bu böy- le olacaktır. Yalnız bugünkü zaru- retler devam edecek mi? Mesele bun- dadır. “Arkdası var) | İ | ! AKŞAM Izmirde havacılık günü yapılacak |Sanat yürüyüşleri Türk kuşu plânörcüleri ve tayyarecileri uçuşlar yapacaklar İzmir (Akşam) — Bursadan uçan Türkkuşu filosu, iki saat kırk dakika da İzmire gelmiş ve şehri selAmladık- tan sonra Gazemir İâyyare meydanı. na İnmiştir, Türkkuşu filosile İzmire gelen yüzbaşı bay Zekinin kumanda- sındaki Türkkuşu öğretmenleri vilâ- yet, belediye, Türk Hava kurumu ve tayyare komutanlığı namına istikbal edilmişlerdir Filo, iki tayyare İle G - 9 tipinde bir plânörden ibarettir. Tay- yarelerden biri, yüzbaşı bay Zekinin kumandasında, diğeri de bay Vecihi *dâresinde idi. G - 9 plânörü, bay Ve- dibinin tayyaresinin arkasına takıl- maştı ve plânör de bay Ferid bulunu- yordu. Önümüzdeki pezar günü, İzmir Türk Have kurumu tarafından İzmir- de bir havacılık günü yaşatılacaktır. Gazemir tayyare meydanında Türk- kuşu plânöristleri ve: tayyaretileri uçuşlar yapacaklardır. Bütün İzmir halkının havacılık gününde Gazemir sında hususi tren ve otobüs İşletile- cektir. Sıvas nümune bastan Sivas (Akşam) - — Açık bulunan nümune hasta- nesi kulak, boğaz ve burun müte- hassıslığına Cer- Tahpaşa hastane- si doktorların - dan B. Ethem Yiğiter tayin edi- lerek Sivasa gel- miş ve vazifesine başlamıştır. Res- mimizdö müte -* hassıs görünüyor. Diyarıbekirde müskirat fabrikası Diyarbekir (Akşam) — Şehrimizde kurulan müskirat fabrikası ihtiyacı karşılıyacak fazla rakı imal ettiğinden şimdilik faaliyetini tatil etmiştir, Fab- rTikada çalışan kadınlar, buradan aldık- ları yevmiyeler ile geçinmelerini temin ettiklerinden fabrikanın yeniden işe başlamasını dört gözle bekliyorlar, Sohbet (Baş tarafı 3 üncü sahifede «muvakkato gözüküyor. Fakat gün- ler, yıllar geçiyor, o pulun üzerine bir «surcharge» bile vurulmuyor. Bize şimdi, ideallerimize uygun, hiç olmaz, sa onlarla tezad teşkil etmiyecek bir marş lâzım. Niçin yazılamasış? Bu- günkü şairlerimiz Mehmed Akit ka- dar da mı yazamazlar? İstiklâl marşı, bestesi ile de bir mil. 4 marş değildir. Musikiden anlama- dığımı kaç defa söyledim; bestenin sanat kıymeti hakkında bir hüküm veremem, Fakat musikişinaslarin da konuştum, o beste, «Zor» bir beste imiş; şöyle ortahallice söylenebilmesi için bile insanm hayli musiki terbi- yesi görmüş olması lâzımmış. Halbu ki hir milli marşın, dilsizlerden başka, bütün vatandaşlar tarafından, be. nim gibi musikiye istidadı olmıyanlar tarafından da söylenebilmesi lâzm- dır, Mint marş için kolaylık sadece bir meziyet değil, bir şarttır. Onuncu yü marşı'nı, iyi kötü o söyliyebiliyorum; hele kalabalık içinde pek Âlâ oluyor. İstiklâl marşı'nın, çok uğraştım, «Korkma» sını bile bir türlü söyliye. miyorum, Bu hususta yalnız değilim; vatandaşların bir çoğu bu hususta be güzelliğine de delii değildir, Deutsch. land ueber alles'in bestesi hem çok güzel, hem de çok kolaymış, onu Al manların, musiki istidadı olmıyanları da söyliyebilirmiş. İstiklâl marşı elbette kaldırılamaz, tarihimizin, inlalâb tarihimizin bir anını gösterir. Öyle ama milli marş- lardan biri olarak kalır; başlıca milli marşımız © değil, bir İstiklâl marşı olur, Nurullah Ataç SANAT BAHİSLERİ: Resim ne bir el ne de bir göz İşidir; musiki ve edebiyat gibi bir fikir ve duy- gu işidir. Birçoklarımız resmi görünen şeyleri olduğu gibi yapmaktan ve bu şeylerin hatırasını uyandırarak onla- ri tasavvur imkânını hasıl edecek çiz- gi ve renkleri tıpkı aslma benzer bir şekilde kâğıd veya muşamba üstüne g€- girmekten ibaret sanırız ve en ufak hurdalarına kağar aslına benzemiyen- lerini beğenmeyiz. Eri eski zamanlarda Türkler resme ankagu derlerdi ki bir şeyi andıran şekil manasina idi. Eğer & Mart 19 miz da yesim, heykel, mimari, mustkl, GE To, tezyinat gibi sanat şubelerinde 4 ha verimli neticeler elde edebilmmök Avrupanın sanat hareket ve tekniğini yurdumuza getirerek bedil çalışmal Tımıza Asri bir bız verebilrdek v6 &n büyük istidad sahibi olan Tü rin sırf çalışma yolunu bulamaz a yüzünden geri kalmalarının önün geçmek için garp ressamları, Tı, musikişinasları ve tiyatrocular? bilgi ve öğretimine müracaat © ği vacip görüyor; her şubede it tarınmış ecnebi sanatkârların çö! ğı resim bu olaydı, fotoğrafinin en büyük bir tekâmül derecesine vardığı ve ta- biattaki şeyleri bütün incelik ve renk- lerile hakiki gibi gösterdiği şu devirde ne ressamlara ne de resim akademile- rine lüzum kalmazdı. Halbuki resim bugünkü sanat mâna- sile bu değildir. Resim artık eşkâli tes- bit eden vesika ve hatıra vasfından çık- muş, insanların güzel ve güzelliğe kar- gı olan duygu ve incizaplarını arttıra- rak bedii heyecanlarının uyanması su- retile güzeli, iyiyi ve doğruyu seven ve çirkinlikle yalandan nefret duyan in- 'sânlar yapmağa hizmet öden bir ruh terbiyesi mahiyetini iktisap, etmiştir. Artık ona bu içtimai ve terbiyevi mev- klinl vermemek ve insanları ruhen yük- seltecek olan böyle bir vasıtadan isti- fade etmemek yanliş olur. Dil bir milletin düşündüklerini ifa- deye mahsus bir vasıta İse sanat da o- | nun bedii duygularını ifadeye mahsas bir lisandır. Dilsiz bir cemiyet olamı- yacağı gibi sanatsız da bir medeniyet | olamaz. Yüksek milletlere bakılacak olursa bunların sanatları da yüksek ol- duğu görülür, onun için gece gündüz | Türk milletini yükseltmekte başka | bir şey düşümmiyen büyük ATATÜRK-| 'ümüzün bize gösterdiği kurtuluş | ye yükseliş yollarından biri de sanat yoruz. Bunlar meyanında gelen üstadın biri de Fransız ressamı Leopold Levi Biz burada bu sanatkârın apoloj yapacak değiliz. Fransız sanat mü kidleri bu sanstkârm apolojisini 22! telif risâle ve mecmuzlarda yapım! dır. Bu ressam memleketimize gelir ge mez ona dair gazetelerde iyi kötü çok yhakaleler okuduk; aleyhinde ye lunahlar, onu beğenenler oldu. F v5 bahusus sanat gibi mutlak olmıyaf işle mütalaasını yürütmekte “ hürdü Nitekim dünyanın en büyük musikisi” nası olan Bellioven ve Wagner gibi & tadların sezan ve Renair gibi resi” rın da aleyhinde neler yazılmamışt” Biz burudu bu tenkidleri mü İ etmiyeceğiz: Düşündüğümüz şey! P* üstadin bize faldeli olup olmuyaciği dır, Bunu da bize elbet zaman göster” cektir. Bana kalırsa bize bu #faideyi v Trebilecek zat her şeyden evvel ne demek olduğunu ve felsefesini DİĞİ mMünevvr bir sanatkârdir ki, bu st biz bu evsafı tamamile buluyorus Şurasını düşünmek lâzımdır xi, re sina terbiyesi verecek akademilerd8 * yolu olmuştur. Ondan aldığı İlhamla sanata en büyük ehemmiyeti veren hükümetimiz ve Maarif bakanl'ığı Türk milletini sanat yürüyüşlerinde Avrupa milletlerinden geri kalmıyan bir mi Jet yapınağa azmetmiş ve milletin büt- çesine göte kültürü için büyük fedakâr Yıklar yapmakta bulunmuştur ki, Güzel Sanatlar Akademisine verdiği ehemmi- yet ve her sene açtığı sergiler bu azmi- nin bir delilidir. Artık resme günah gözile baktığımız zamanlardan çok uzağız. Her ilk mek- tep çocuğu resim yapıyor, her evin oda larında resimler görüyoruz. Resimle geçinen ressamılarımız, resme para ve- renlerimiz var. Fakat ne çare ki 2w- nata veda ettiğimiz devirlerden beri rTetme usulünün büyük bir ehem vardır. Şimdiye kadar Avrupa k akademilerinde malüm ve sabit KI$Sİ usuller takip edilmekte ve birçok 7" ressamlar tarafından bu usulün beyi mahdud bir çember içine beri suretile sanat istidadlarınmn $ ae sürette inkişmfına mâni olduğu ıd sürülmekte idi. Senelerce akadersiif çalışanı ressamların sxrf çalışm& yol bulamamak yüzünden orijinal SİZ vücude getirmeğe imkân bulamı, g kadar esirleşmeleri birçok ressama”. | bi bu üstadın da feryadını mucip © muş ve hattâ bu esaretten kurtul gayesile serbes çalışarak şu son 201 | larda vücude gelen kübizm, Fowizh surrealizm gibi aykırı mekteplerin eh bir akademizm esareti içine düştük ni beyan ederek ressamların mü: kendi duygu ve görüşleri dahilind* ge lışmaları lâzım geldiğini söylemişti" zamanları bu kadar küçük bir vakit zarfında telâfi etmek imkân | , 2i€rkesin kendi sanat duygu hasıl olamıyor. linde çalışması demek: Nasıl res pacağını, hangi boyaları kullanacığ” ışık ve ziyaları nasıl tertip edeceği tablosunu nasıl terkip edeceğini öğr mekten ziyade sanatte görüş ve duyu hürriyeti veren düşünüşleri aşama” tan ibaret'bir terbiyevi meseledir: vi ümid ediyoruz ki, mükemmel Bi sam olduğu kadar sanat psikolo) ve pedagojisi bilen ve ressam oldu kadarda bir fikir adamı olan bü Sm memleketimizde ressamların böyl” hür çalışma ile orijinal ve milli yi yaratmalarına ve bü veçhile siri kadar beklediğimiz milli sanat ve resmin doğmasına hizmet edecekti. a Celâl Esad A Buna âmil olan iktisadi güçlükler ya nında bir de cemiyetin zevkinde husu- le gelen düşüklüğü görürüz ki, bunun sebepleri de içtimaiyatçılarca malüm- dur. Bundan dolayıdır ki, sanat yürüyüş- lerimizde aksaklıklar görülüyor ve sa- nat sahasında Avrupa ile at başı bera- ber gidemiyoruz. Mili sanatimizi unut tuk. Dünya sanatlerinden uzak kaldık İşte bu sebeple artık gözlerimizi ilim İşlerinde olduğu gibi sanat işlerinde de daima garbe çevirmek lüzumunu his- sediyoruz. Bu lüzumu herkesten evvel duyan Maarif vekâleti memleketimiz- mmemelmiee 3 dd İnegöl (Akşam) — Kazamız Halkevi büyük bir faaliyetle çalışmakta V€ sil kolu sik sık müsamereler vermektedir. Hatay kurtuluş bayramında erit gençleri «Kozanoğlu: piyesini oynamışlar, çok muvaffakiyet göslermis! ş Resimde temsile iştirak eden gençler kıyafetlerile görülmeklödir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: