18 Mart 1937 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8

18 Mart 1937 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

| Bilmece değil | İz Domuz sahibi mi olmak iyidir, yoksa kadın sahibi mil... Bize mânasız gelen bu sual, bizim içini bilmeceye benziyen bu sual, Yeni- Hebridliler için çok basittir. .. Domuz ve kadın!... Aman ne kaba bir mukayese... Ne yapalım ki, Yeni- Hebridde kadın ve domuz meselesi. var» dır ve kadın domuzdan sonra gelir... Yeni-Hebrid'de zenginlik derecesi do- muz sayısı İle ölçülür. Çok domuzu 0- Jan' kişi çok zengindir ve bir domuza, mukabil bir kadın alır... Amma orada da bizdeki moda cari. Kadının zayıfı, ince bellisi makbul, Kadına mukabil verilen domuz ne ğ kadar şişman, ne kadar besli ise, alınan| 77 kadın o kadar zayıf, o kadar ince bel- Midir!:.. Sarhoş mu? — Evet canım, ben Pakizeyim... Anladın Pakize.. pırlanta gibi P, Hürün Reşit hir gün âvda' yolunu. | apartman gibi A, küpe'gibi K; imei giyi İ, zümrüd gibi Z, elmas gibi E, kaybetti bir oduncunün kulübesine gil GM isütirine bira peynirle : Reklâm hurma şarabr"ikram etil, Halife'yedi,'| © Hindistanda yerillerdeni biri idâma içti vededi ki; mahküm edildi. Hükmün infaz edilece- «—- Sen benim kim olduğumu biliyor.) gi sırada, bir İngiliz geldi, elinde mah- sun?.: Ben halifenin bendesiyim. kümla görüşmek izni var .. Ödüncü bunun fzering bir kadeh şa) ( Bıraktılar, mahküma yaklaştı, kula- rap daha ikram etti. Halife bu kadehi | ğına bir şeyler mırıldandı. Mahküm: de içti ve gene: — Peki, dedi, amma karımla çocuk- — Sen benim kim olduğumu biliyor. | 922 yüz lira vereceksiniz, AMİ Mİ yledim, ben hal sunun üzerine mahküm kalabalığa ö döndü ve gür bir sesle haykırdı: Oduncunun ikram ettiği üçüncü ka» dehi de yuvarladıktan sonra; — Ben halifeyim! dedi, Oduncu hemen şarap şişesini kaldır- dı: — Eğer bir kadeh daha içecek olur- san peygamberim diyeceksin!. Öğüt Konferansçı sözlerini şöyle bitirdi: — Bir bardak su verene cenabıhak öbür dünyada yüz bardak su verir. Bu konferansı dinleyenlerden biri e- rine gidince hizmetçisine tenbih etti: — Bundan sonra her gün yoldan ge çen birine bir kadeh rakı ver!... - — Dünyanın en güzel, en lezzetli çikolatası, Brown çikolalarıdır!... İngiliz fabrikatörü yeni bir reklâm usulü keşfetmişti!... Tembel Erken, çok erken kalkan bir zat, genç şair Kemalin Kadıköyündeki pan- siyonunda misafir kaldı. O her sabah kalkıyor ve şairi uyan- âırıyordu: — Kalk yahu, uyuma... — Uyumuyorum, yazacağım manzu- meyi düşünüyorum, çalışıyorum... Bir gün öğleye doğru sair hâlâ ya- taydı. Arkadaşı girdi: — Kema), dedi, çok yoruluyorsun, hasta olacaksın, bu kadar çalışma!... SEBEBİ Muharrirlerimizden biri -ya Os- man Cemal ya Sermed Muhtar- ikisinden biri geçenlerde emlâk | sordu; — Büyük bir apartımanın. satı- hık olduğunu ilân ediyorsunuz. Bu aparlımanı bana tarif edebilir mi- İğ siniz? — Almak mu istiyorsunuz?. mn vakastnt o apartımanda geçir- mek istiyorum da Pacağız? Bay — Telâş etme, geceyi başka bir odada if Melek Bir gün ressamlarımızdan biri; tabii cebi delik biri; kiliselerden birine girdi ve baş papazı bulup dedi ki: — Sizin kilisenin duvarlarında resim yok ,duvarlara bir kaç melek resmi ya- payını mı?, Papaz bu teklifi kabul etti, ressam resimleri yaptı. Papaz baktı ve-şaştı: — Al... Meleklerin ayaklarında i8- kürpin var. iz hiç ayağı iskarpinli me lek gördünüz mü?, — Hayır, iskarpinli melek görmedim amma, iskarpinsiz melek de görme- dim!... Anlaşılıyor — Ben çocuklara dayak atılmasının çok aleyhindeyim. Çocukken bir defa dayak yedim, sebebide doğruyu söyle- diğim içindi... Biri fısıldadı: olmadığını, yağmur durup ta şemsi. — Anlaşılıyor, o gün bugündür bir | yeyi kapamak istediğim zaman anla- daha doğru söylemeğe tövbe etmiş!... | dım! Güzel bayan; yanımda on vir ya ji: şında kizile misafirliğe gitti Kef # da güzel bir kızdı. Bir aralık ba- şna annesinin şapkasını giydi, aynaya baktı: — Tıpkı anneme benziyorum! dedi. Annesi kaşlarını çatıp ihtar et- ti: ğ — Ayıptır, insan güzelliği ile ö- vinmez!., i Boynussuz inek Genç kız birinci defa dlarak amca- sının çifliğini ziyaret ediyordu. Sordu: — Aman ne güzel inek!... Fakat ni- çin boynuzları yok?. — Anlatayım, inekler iki sebepten boynuzsuz olur: Birinci sebep cinsinin boynuzsuz olmasıdır; ikinci sebep de boynuzsuz. doğmalarıdır. Boynuzları sonradan çıkar. Fakat bu senin gördü- gün hayvanın boynuzsuz olması bu se- beplerden ileri gelmiyor, çünkü inek de-| gil kısraktır.. — Sakin, sessiz, gürültüsüz bir oda istiyorum!.. Şükür — Ahmed, Ahmed kalk! Merdiven- den biri çıkıyor!... — Saat kaç?... — İki buçuk. — Çok şükür! Bu saatte eve gelen ben değilim.. Şerefe İzak hayretle gözlerini açtı: — David be ne yoruyorum? Yozleri- me inanayım mı? Bu ne müsriflik?, — Ne var ne yordun?, — Baksana Salamon - çorbasına iki tutam tuz koydu. — Buyun bayram be unuttun mu?, Nişan Sıraya dizilmişler tiyatro gişesinden bilet alacaklardı, Ortada bir genç önün- deki ihtiyarın arkasma dokundu. İhti- yar hayretle geri döndü: — Ne istiyorsunuz?. — Sigaram kalmadı, şuradan gidip bir paket sigara alıp geleceğim!, — Bana ne? Sizin sigara almanız be- Nİ alâkadar etmez kl... — Hayır, sıramı kaybetmemek için arkanıza tebeşirle nişan koydum. Perşembe müsahabeleri Nasıl 1 güzelleşilir? Güzel çiçek! Güzel i çocuk! Güzel Kız Güzel Kız! ; Güzel resim! Güzel şiir! Güzel ses! Hü-/ Yâsa eşkâl ve tenasübün ahenginden | doğan bütün güzellikler zevkimizi ok- şer, bizde hayranlık hisleri uyandırır. Bu güzellik bazan bir kısma aid 0- Jursa o zaman güzel baş! Güzel göz! Güzel ağız! Güzel eli Güzel : ayak! deriz. Bazan da bütün bir ırki şamil olur. Türk güzeli! Arap güzeli! Acem güzeli! Yunan güzeli! deriz. İnsan güzelindeni umumiyetle kas- dettiğimiz mâna sıhhat, tenasüp, can- lık, tavır ve hareketlerde Zerafet ahenk, başın omuzlar üzerinde biçimli duruşu, bel kemiğinin işlekliği, hatla- rın tebarüzü, göğsün ve kalçaların bi- | çimi, bacakların düzgünlüğü ve iş Zİ, el ve ayakların tenasübü, kemik! Tin ve kemikleri örten adalelerin iyi te şekkül etmiş olması, derinin inceliği, Şşeffatiyeti, rengi, saçların, kaşların, kir- piklerin vücüde yakışan bir renk ve şekilde olması, boyunun, omuzların, belin boya nisbetle tenasübüdür, Şimidi bü tarifter'sonra güzetiikiçin bütün dünyayi ölmek olabiletekbir Up vir aidir? Diye'sörsanız; çabucak söys Myebilirim ki;'ANah bütü “düriydya model ölacak bir güzel yaratmamıştır. Estetik hissi insanların sanat terbiye- sinin bir neticesidir, Alınan terbiyeye göre bu ölçü değiştiği gibi muhitin, ik- limin, mizacın hattâ şahsi zevkin bun- de çok tesiri vardır. Gene bu sebepledir ki, her devrin insanlarının güzelden kasdettikleri nina başka, başkadır. Yalnız umumi bir kanaata göre en çok güzeller Kafkas cinsi yani beyaz irktadır. Orlalılar, zenciler, Sudaniler, Dahomeliler, Zulular arasında da çok biçimli endamlı ve canlı vücudlere te- sadüf edilir, Ve kendileri için yani o iklim ve muhit insanları için bunlar çok güzeldirler, Sonra İspanyollar biraz! yağlı olmakla beraber vücudleri işlek ve canlıdır, İtalyanın şimalinde güzel- ler İri, cenubunda ufak tefek olmakla, beraber hepsi de tenasübü endama ma- liktirler. Anglosakson güzelleri umu- miyetle uzun bacaklı, mevzun kametli ve kalçasızdırlar, 'Tuna havalisinin gü- zelleri etli, canlıdır, Görülüyor ki, muh- telif iklimlerin, ırkların hususiyetleri vardır, Yalnız bütün dünya güzellik vasıfları hakkında üç noktada birleşir- ler. Sıhhat! Tenasüp! Ahenk!, Güzellikte sıhhat birinci şarttır. Son- Ta vücudü teşkil eden uzuvların tena- sübü, hatların temizliği sarahati de lâ zımdır. şimdi bütü bütün bu güzellik kayd ve şartlarını okuduktan sonra acaba in- San güzelleşebilir mi? Meselâ bacak- ları gövdesine nisbetle kısa veya boy- nu kısık veya burnu fazla büyük, göz- leri patlak bir insanın bu kusurları dü“ zelir mi?, Hayır doğuşunda böyle nisbetsizlik- ler bulunan bir insanın biçimsizlikleri terbiye sayesinde düzelemez, Ancak ba cakları biraz kalın veya kolları biraz ine ce, kalçaları büyücek, vücudü biraz yağlı, ya çok zayıf veya hantal kimse- ler kendilerine bakmasını bilirlerse bu kusurlardan kurtulurlar ve güzelleşir- ler. işlek ve canlı bir vücud güzeldi: Öyle ise ilk yapılacak şey vücudü işlek | ve canlı bir hale getirmek. Bunun için de vücudün her gün sabahları hareket gıdasını vermek muntazaman enaz or beş dakika kolları, bacakları gövdeyi bis program dahilinde işletmek, duş ve İriksiyon yapmak yazin denize girmek kürek çekmek, ava gitmek, tenis öğna- mük, ata binmek bunları yapmak mitinkün değilse "açık Mavadi geziridir kirldt'da 'üzlmi 'üzün Şiirümiek vücüde sihhat, teflâsüiğ ve' Hâreketlere e verir bu sağdde vüğdü güzeldir Bilhassa bayanlarımıza tavsiye dde rim. Güzelleşiniz!, Bu hüm kendi şah- sınıza karşı bir börç, hem sizir için bir servettir. Güzellik borsa” piyasasının krizlerinden müteessir olmıyan bir ka- pitaldir. Derler ki en büyük zenginlik, en büyük devlet sıhhattir, «Olmaya derlet cihanda bir nejes sıhhat gibi.» İşte bu sıhhat güzelliğin üç şartın- dan en ehemmiyetlisi Yüzünüze gösterdiğiniz ihtimamı esirgemezseniz vücudünüzü her sabali işlemiye alıştırırsanız günden güne gü- zelleşirsiniz. Boyunuzun fazla uzun veya fazla kk sa olmasından, vücudünüzün biraz yağ Mh veya fazla kuru olmasından dolayı gaile çekmeyiniz. Canlı, neşeli, çevik, biçimli ve sıh- hatli olmağa bakınız. Bu vasıfları el- de ederseniz mutlak güzelleşirsiniz. Güzelleşmek ve çirkinleşmek biliniz ki, sizin elinizdedir. Vücudlerini ihmal eden pek çok kimseler tanırım kİ, esas hatları pek düzgün olduğu halde yağ tabakası onları örtmüş ve güzellikleri kaybolmuştur, Güzelleşmeğe azmedi- niz. Kendinize itimad ediniz. Güzelle- şebilirsiniz, Yalnız bu itimada istihkak kazanmak için vücudünüzü ihmal et- meyiniz, Selim Sırrı Tarcan Urla civarında vurulan kaplan İzmir (Akşam) — Urla kazasının Gö | mundan şaşırarak bir ağaca tırmân- dence köyünde çoban Mustafa oğlu Ali adında bir genç, köy civarında koyun- Jarımı otlatırken iki kaplanın hücumu- na uğramıştır. Kaplanlardan birisi yavru, diğeri ana idi, Çalılıklar arâsın- dan ansızın koyunlara hücum eden bu iki kaplan, bir anda dört koyunu par- çalamıştır. Çoban Ali hiç bir vakit yanından ek sik etmediği mavzerini doldurarak pu- suya yatmış ve evvelâ ana kaplana iki el ateş etmiştir. Boyunun uzunluğu iki metreye yakın olgn ana kaplan, boğa- ından ve ciğerlerinden yaralanarak ye re yuvarlanmış, can çekişmeğe başla- mıştır. O sırada yavru kaplan; ansızın etrafı saran çoban köpeklerinin hücu- mıştır, Çoban Ali, bundan istifade ederek ağç üzerindeki yavru kaplanı da telef etmiştir. İyi atıcılığı sayesinde hemi sür rüsünü, hem de kendi hayatını kürtart mış olan çoban Ali, vurduğu kaplan- lan İzmire getirmiş, derilerini (40) H- raya salmıştır. Kırkağaçta pehlivan güreşleri Kırkağaç (Akşam) — Kırkağecin Bıkır köyünde bir emri hayır için 21/3/93T pazar günü muhitte tamlan büyük pehlivanların iştirakile güreş yas pilacaktır. Güreşe iştirak edecek olün- lara aşağıda yazılı mükâfat ver ecek- tir. Başa 70, başaltı 40, orta 25; içük orta 10, desde 5 lira,

Bu sayıdan diğer sayfalar: