23 Haziran 1937 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

23 Haziran 1937 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

mere m Sahife 6 Türk mimarlarının şaheserleri AKŞAM Yalnız güzellik değil, sağlamlık "noktasından da fevkalâdedir Türk mimarisinin büyük eser Jeri son zamanlarda oAvrupada herkesin nazarı dikkatini çekmekte- dir. Bu eserlere yalnız güzellikleri noktasından değil, sağlamlıkları do- layısile de büyük ehemmiyet verili. yor. Alman gazetecilerinden Holzin- ger alelumüm Türk ırkının mimarisi hakkında yaptığı tedkik hakkında mühim bir makale yazmıştır. Türk mimarisinin birçok esrarını ve dehâ- sının harikalarını anlatan bu maka» leyi naklediyoruz: Garpten vapurla İstanbula yakla- şıldığı zaman sanat eserlerile dolu bir .gehrin tek bir cami binasi ve mina- releri Insanın gözüne çarpar, Ayasofya görünmez. Çünkü Sul- tanahmed camli garplen gelecekle. sının son mümessilidir. Mumaileyh- ten sonra baron (Barove) vediğer muhtelif Avrupai tarz ve üslübi taam- müm etmiştir. İstanbulun Marmara yüzünün en büyük zineti olan bu cami üstadane bir hesapla panoramanın tam orta- Sına kurulmuştur. Şu kadar var ki bü caminin kubbesi çok güzel ve mü- hib olmakla beraber beldenin çok uzun olan silhouettesi Üzerinde hâ- kim değildir. Bu hâkimiyeti dahi üstad minare- lerinin adedi ve çok ince düşünülmüş mevkilerinin tayini ile temin etmiş- tir. Âdeta camnin muhafızları bulu- nan altı minare dâhiyane bir hesap- Ja en bâkim noktalara tevzi edilmiş- tir. Zaten 'Türk şehirlerinde beldenin hususiyetini camilerin binalarından ziyade minsreleri gösterir. Camilerin binaları ile minareleri arasında sıkı ve ahenkdar münasebet vardır. Kli- seden camle çevrilmiş binalar ile bun- ların minareleri grasında bu ahenk bulunmadığı dalma göze çarpar. İstanbula (minareler beldesi) de- mek lâyıktır. Çünkü alelumüm mina- relerin inşası tarzı ancak bu şehirde hususiyet peyda etmiş ve tekâmül bulmuştur. Zaten (minare) tebiri de Türklere mahsustur. Arablar minare- ye (ezan okunan yer) manasını ifade eden mizene derler. Türkler minare- nin tenvirdeki mevkiine ehemmiyet verdiklerinden (ışık yeri) manasını İade eden bu kelimeyi kabul etmiş- İstanbulda (narin hat) ve minare- Esad Mahmud Karakurd SON Kızın tekrar ellerinden, yüzünden, saçlarından öpüyor... — Haydi Mariya; öğrenmek istedi- Mi üpvodn, artık!.. Beni yalnız bi- Kız, hiç cevap vermiyor... Sadece: — Peki diyor... Ellerini tahtaların üzerine koyarak doğruluyor... — Darılmadın ya bana?.. — Hayır Faruk bey; darılmadım!.. Darılmadım çünkü; bu dakikada çek- tiğiniz ıztırabın manasını herkesten #yi biliyorum şimdi!.. Darılmadım çünkü; nihayet ben de bir asker kızı. yımı.. Mariya; yanaklarında parlıyan göz yaşlarımı, parmaklarının tıcu fle sili- yor... Dudaklarında acı bir gülüş!.. — Hayrt hakikaten bazan çok mâ- nasız, gülünç bir varlık oluyor Faruk bey!. Vatanım kurtuluyor şimdi. Deli gibi sevineceğim değil mi?. Bakın ağlı Yorum işte!.. Niçin ağlıyorum, neden ağlıyorum, ağlamağa hakkım var #n1?., Bilmem kil, bile, İnanın, bana. Faruk bey; çok ideal derecesindeki komalini bulmuş- tur. Bu minareler olüklü ve öymelı olub stalactik (damla taşı) galerileri ile her biri kendi başına senatin şaheseridir. Bu camilerden başlıcaları büyük Sinanın selefi ve hocası Hayreddinin eseri Beyazıd ve Sinanın eserleri Sü- leymaniye ve Şehzade, Davut ağanın eseri Valde camisidir. Zelzeleden sarsılmıyan minareler Türk klâsik mimarisinin hususiyet ve orijinalitesi yalnız tarzına vo zar hiri şekline münhasır bulunmıyor. Teknik, malzemenin metanet ve hâ- kimiyeti, hesaplardaki sıhhati ve bi- naların sağlamlığı itibarile de Türk mimarisi fevkalâdedir. Meselâ Edirnedeki Sultanselim ca» misinin minareleri 80 metre irtifada bulundukları halde kaidelerinin kut- ru dört metreyi geçmez. Eski Türk inşa sanatının teknik cihetinden yüksek olan evsaf ve key- fiyeti Türk ırkının en kıymettar bir mirasıdır. Bugünkü Türkistendaki birçok şaheserlerin teknik sırları he- müz ldyıkile keşfedilmemiştir. Ancak son zamanlarda bunlardan bazılarının izleri obulundu. Bu izler bile Türk klâsik mimari sanatının ne kadar yüksek dehâ sahibi bulundu- ğunu Isbata kâfidir. 'Türkistanda ve bahusus Buharada on üçüncü, on altıncı ve on yedinci asırlarda yapılan Türk binalarının metaneti hayret edilecek derecededir. Buharada her sene bir kaç defa zel- zele olur. Hareketiarza en sağlam ye- ni binalar bile tahammül ve muks- vemet gösteremiyor. Halbuki yukarıda saydığımız asır- larda yapılan binalar zelzeleden zer- re kadar müteessir olmamaktadır. Bu binaların mefanetindeki esrar şimdi anlaşılıyor. ECE!.. Tefrika No. 75 şu miyet diye kurup önümüze koyduk- Jarı şey!.. Ayni gaye için senelerce di- dişecek, döğüşecek, belki ananızı, ba- banızı kaybedeceksiniz!.. Sonunda; ben mesud olacağım, siz bedbaht!., Ben güleceğim, siz ağlıyacaksınız!.. Kız, gözlerini karşıda bir noktaya dikerek, acı acı bakıyor... — Hayır!,. Ne ben sevineyim, ne de siz ağlayın Faruk bey!.. Yemin ederim değmez bu; ikimizin de çek- tiği ıztırabal.. Biz asil şimdi irade ve enerjimizi bir noktada toplıyarak ha- yatın bu maskara emri vakileri ile alay etmeğe çalışacağız!.. Aylarca ev- vel siz galiptiniz; sizin sevinmeniz, si- zin gülmeniz lâzımdı!, Gülmediniz, se- vinmeğiniz, bilâkis bizim ıztırapları- mıza ayni kuvvet, ayni üzüntü fle iş- tirak ettiniz!.. Şimdi sıra bizimi.. Ta- lih bu sefer yüzünü bizim tarafa çe- Yirdi. Ben de sevinmiyeceğim, ben de gülmiyeceğim Faruk bey!.. İnanın ba- na; şimdi bu dakikada duyduğunuz acıların &ynini kendi içimde hlssedi- KEM rail ig Meselâ hoca Ahmed Yesevinin munz- zam türbesi ahiren tamir edildiği za man tuğlaları birbirine bağlıyan har- cın bildiğimiz harçlardan büsbütün başka. olduğu anlaşılmıştır. Yapılan kimyevi tahlillerden şaldığı veçhile bu harcın terkibi açık reçine, loess yani (tabakatsız kilsi salsal) ve kumdur. Bu harç kaynar halde tuğla ve taşların arasına dö- külmüş ve binaya fevkalâde metanet ve aynı zamanda, elâstikiyet vermiş- tir. Eski Türk mimarları minare, cami ve türbe gibi muhteşem binaların zel zeleye mukavemet edebilmesi için barika sayılacak bir usul bulmuşlar- dır. Şöyle ki: Binanın temeli ile üst yapısının arasında kamış ve saz ve yosundan mürekkeb bir iki kat yas- tık koymuş oldukları Buharada ha- rab bir minarenin üzerinde mütehas- Sıslar ; tarafından yapılan tedkikat neticesi olarak anlaşılmıştır. Bu sürelle iki yumuşak yastığa da- yanan koca minare zelzelede sarsıl- dığı zaman sarsıntının tesirini bu yastıklar bertaraf etmektedir. Semerkand civarında Çapan ağa türbesinin de böyle yastıklı yapıldığı şimdi meydana çıkmıştır. On dördün- cü asırdaki Türk mimarisinin bir şaheseri olan bu bina yalçın bir kaya üzerinde kurulmuştur. Bunun mima- rı olan Türk ustası kayanın içine bir oyuk açtırmış ve.-bunun içine yu- karda tarif ettiğimiz veçhile bir yas- tık yerleştirdikten sonra üzerine bi- nayı kurmuştur. 1763 de altı gün ve 1666 da iki dakika devam eden bü- yük zelzelelesle bir çok camilerin kubbeleri ve diğer büyük binalar yı- kıldığı halde yüksek ve narin mina- relere hir şey olmaması Türk mima- risinin o dehasına diğer bir delildir. F. ler boşanıyar... Sizin için, ıztırabınız için, hattâ vatanınız için ağlıyorum!., — Teşekkür ederim Mariyal.. Kız kapıya doğru yürüyor... — Hakkınız var, sizi bu dakikada yalnız bırakmak lâzım!.. Vatan ıztı- rabı öyle bir ıztıraptır ki teselli bile kabul etmez!.. Bunu ben, her gün da- ha iyi biliyorum şimdi!.. Sizi bu büyük lıyacaksınız!.. Ağlayın; buna şimdi ihtiyacınız, hakkınız var!.. Yalnız tekrar ediyorum; kendinizi böyle büs- bütün harab etmeğe de sebep yok! Görüyorsunuz işte, netice meydandaf, Harap, nihayet bir talih işi yüzbaşı!,." Bugün biz isek, yarın gene sizsiniz!., Esmer yanaklarından Iki sıra yaş- lar boşanmaktağır... — Bize bedbahtlık, vatanıma sâa- det getirecek olan verdiğiniz bu müj-” deyi gidip halama söyleyim barll., sevinemiyorum, hiç olmazsa O sevin» sin!” Tek bir kelime söylemiyor... Yalnız yavaşça kapıyı açıyor ve bir gölge gi- bi sessiz sadasız çip gidiyor... se Bir hafta sonra!.. Fena haberler biribirini tekib et- mektedir... Dost düşman herkes he- yecan içinde bir netice bekliyor... Bu yorum. Bakın işte, gözlerimden yaş- | Elektrik hizile bütün şehri baştan | Jay, masasının üstünde duran bir tek & Kekin 4 isi FA 2 23 Haziran 1937 - Okuyucularımız 2 --<—Bize ne bildiriyor? mmm kimmanaaammizmn Terkos şirketinden kalma fena bir usul Evinizde su tesisatı vardır. Bir bakıyorsunuz ki su borusu de iş, su damlıyor. Tabii belediye- nin birkaç hafta evvel yaptığı ilânı okudunuz. Bu damlıyan veyahud ya- Yaş yavaş akan suler, aradan saatler veya günler geçtikçe sizin keseniz- den mühim bir mikdar paranın çık- masına sebeb olacak! Derhal bir us- ta çağırıyorsunuz; boruyu tamir et- tiriyorsunuz. Bu suretle boşuna bir sarardan kurtuluyorsunuz. Birkaç gün sonra bakıyorsunuz ki gene borudan sular damlıyor. Fakat bu defa akan sular sizin kesenize bir ziyan vermiyor. Çünkü delinen boru muaddid saatin haricindel... Ziyan sular idaresinin! Yani belediyenin. dolayısile şehir halkının ve sizin!... Biraz düşünüyorsunuz! Gerek vic- dani bir borç ve gerek milyonda bir “dahi olsa kesenizi zarardan vıkaye için derhal telefona yapışıyorsunuz veyahud bir tezköre yazarak sular idaresini haberdar ediyorsunuz. Te- sisat numaranızla adresinizi veriyor- sunuz. Birkaç saat sonra evinize bir memur geliyor ve ilk iş olarak suyu- nuzu kesiyor... Tabii su kesilmeden tamirat yapılamaz ya! Biraz sonra memurla aranızda şu muhavere ce- rTeyan ediyor: Memur: — Yapılacak tamiratın ... kuruş masrafı vardır. Tamir yapıldıktan sonra size faturası gelecek yalnız bu masrafı kabul ettiğinize dair şu kâ- gıda imza ediniz. Siz bu âni teklif karşısında biraz hayret biraz tereddüd ediyorsunuz. Derhal hatırınıza şu mantık geliyor. 4#Bu tamir yapılmazsa akan sudan ben zarar etmiyorum. Tamir masrafı niçin bana aid olsun? Vektinde ha- ber verdiğimin cezasını mı çekece- gim?> Bu fikrinizi memura söylüyor- sunuz. Alacağınız cevab şudur; — Ne yapalım usul, nizam böyle- dir. Ana borudan sizin evinize suyu getiren şubenin tamiri size alddir. Çarımaçar kabul ediyorsunuz ve soruyorsunuz: — Peki tamirat ne zaman yapıla cak? Suyumuz ne zaman gelecek? — Orasını biz bilmeyiz!... Merkeze yazacağız. Oradan usta gönderib yap- taracaklar. Siz hayret ve hiddet arasında ne yapacağınızı şaşırmış bir vaziyette iken memur &izi bırakıp gidiyor... Bir iki gün sonra başka bir memur geliyor. Tamiratı yapıyor. Tamir ya- pıldıktan sonra size tekrer bir kâğıd ibraz ediyor ve bu kâğıd üzerinde de KADIN KÖŞESİ Beyaz eldiven K Beyaz eldiven üzerine ve etrafına siyah biye geçmiştir. resi zamanında da böyledir. Yalnız şunu söylemek lâzımdır ki: Susuz kalma müddeti ile temirat be- deli eski şirket zamanına nisbetle daha mutedil!... Bu münasebetle tahlil etmek istedi- gimiz bir nokta vardır: Zararı bana aid olmuyan bir bozukluğu haber ver- diğim için bu kadar üzüntü çektik- ten, bir müddet susuz kaldıktan ve paraca masrafa uğradıktan sonra ikinci bir defa böyle bir ârızayı der- hal sular idaresine bildirir miyim?. O halde ne olacak? Zaten uzun müddettenberi tecdid edilmemiş olan şube boruları patladıkça, sular, hafta- larca hattâ bezan aylarca sular ida- resi müfettişlerinin gözüne ilişinciye kadar akacak! Bu vâziyet karşısında şu muhave- re hatıra gelir: — Ne çıkar!... Varsın aksın! Su- lar idaresi bizim gibi suyun metre mikâbını 17,5 kuruşa almıyor ki... — Fakat haber verilmiyen bozuk- Tuk bir değil müteaddid hattâ yüz- lerce de olabilir. — Varsın olsun! Terkos gölünün suyu bitmez yal — Şu halde, suyun İazyikini ve mikdarını arttırmak için yapılan ye- ni yeni tesisata ve binlerce liranın sarfına ne lüzum kalı: Netice olarak anlaşılıyor ki saatten hariç kalan şubelerdeki bozukluklar- dan idarenin bir zararı yardır. Bu 28 rarın önüne geçmek ve abonelerin, böyle bir bozukluğu derhal ihbar et- melerini temin etmek için bunun ta- mir masraflarını idarenin deruhde etmesi lâzımdır. Ayni zamanda, bo- zukluktan zarar gören büşkası, ta- mir masrafını veren başkası, olmak gibi bir mantıksızlık da göz önünden kalkmış olur, Eski idareler zamanında, ecnebi şirketlerin cerri menfaat için muhtelif vesile ve suretlerle hükümete kabul ettirdikleri, mukavele ahkâmı; sular idaresi belediyeye geçtikten sonra, mevzuubahis olamaz. Şu hâlde, ka- tamirin yapıldığını tasdik etmek mecburiyetindesiniz. Kâğıdı imza ediyorsunuz ve bu suretle musluk- larınızdan su da akmağa başlıyor. Bu vaziyet eski terkos şirketi za- manında da böyle idi; yeni sular ida» başa dolaşan bir haber, halkı biribi- rine katmıştır... — «Bulgarlar mütareke teklif et- mişler!..> Haber, ne dereceye kadar doğru, kimse bilmiyor... Yalnız Almanların da büyük bir telâş içinde oldukları görülmektedir... Hele bu sabah mu- hakkak ki, bir fevkalâdelik var!.. Ku- derdinizle başbaşa bırakacağım!.. Ağ- | mandanlığın önü asker ve zabit dolu... Sokaklarda süngülü devriyeler gez- meğe başladı... Alman polisleri, öte- de beride toplanan halkı dağıtmağa Sokaklar sevinçten gözleri yerinden fırlamış, sinirleri gerilmiş insan yı- ğanları ile dolu, ... Ayni gün devam ediyor... Öğle... Karargâhtayız... Firkanın ve karar. gâhın bütün zabitleri orada... Saat iki.., Birdenbire kumandanla, odaları ve büroları biribirine bağlıyan giller, te lefonlar hep birden çalmağa başlı. yor... Tek bir ses ve tek bir emir!,, — Çabuk kumandanın odasına... Bütün zabitler yerlerinden fırlıyor» Beş dakika... Kumandanın masa» sının önündeyiz şimdi... Yüzbaşı Fas Tuğu, sağ tarafta, iki Alman erkânı pitülâsyan - devirlerinin © «tahtında müstetir hüvvesli mukavelelerinin ah- kâmını hatırlatan bu mantıksız mus- melenin ortadan - kaldırılması için hiç bir mani yoktur kanaatindeyiz. Ş. Talaykurt grafı alarak ayağa kalkıyor... Sarı yüzünde korkunç bir manzara var... Gözlerinin altı simsiyah, — Arkadaşlar; diyor!.. Sesi öyle heyecanlı, öyle boğuk çı- kıyor ki, âdeta anlaşılmıyor... — Şimdi ordu kumandanından bir telgraf aldım. Bulgarların mütareke teklif ettikleri ve Fransızların göster- diği bütün şartları kabul ederek terki silâh eyledikleri tahakkuk etmiştir. itler, gayrihtiyari biribirlerinin yüzüne bakıyorlar... Çıt yok... Kimse tek bir kelime söylemiyor... Herkes ayakta dimdik; taştan bir heykel gi- bi... — Ordu kumandanı, derhal şehri terkederek, her türlü vasıtaya müra- caatle şimale doğru çekilmemizi em- rediyor... Ve bunun için de üç günlük * bir mühlet vermiştir... Emirde üç gün zarfında İbrail tahliye edilmiş ve fır- ka yola çıkmış olmalıdır deniyor... Miralay biran susuyor... Gözlerin- de buğulanan bir bakış... «Alnında büyük ter damlalarının parladığını görüyoruz... — Arkadaşlar; maatteessüf garp cephesinde çarpışan vatandaşlarımız da Fransızların önünde büyük bir he- zimete uğradılar... Artık itiraf etmek zamanı geldi, Talih bu sefer bize yar- dam etmedi; harbi kaybettik... Arkası var) - Uma Mm esnuıi

Bu sayıdan diğer sayfalar: