23 Haziran 1937 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

23 Haziran 1937 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Her Akşam Bir Hikâye — Biraz dikkatli davranmalısınız, | küçük hanim, En evvel, yanından geçmek lütfunda bulunduğunuz er- keklere dikkatli bakınız. — Hangi erkeklerden bahsediyor- sunuz? — Yalnız bir tanesinden, kendim- den! Nermin ciddiyetini bozmadı: — Muarefe peyda etmek için pek garib bir usul tatbik ediyorsunuz, de- di, — Bilseniz bunu buluncıya kadar neler çektim — Bana lâkırdı söylemek için mi? — Hayır. Lâkırdı söylemenin mü- nasip şeklini bulmak için çok düşün- düm. — Demek bunun pek muvafık bir tarz olduğunu zannediyorsunuz?, — Fikrinizi anlıyamıyorum. Genç kız cevap vermedi. Adımları- .Bi sıklaştırarak uzaklaşmak istedi. O da arkasından takibde devam ediyordu. — Rica ederim... Koşmayınız böy- le... Azıcık dinleyiniz beni... Nermin cevap vermedi. Şimdi daha hızlı yürüyordu. Delkanlı da yanısıra gidiyordu! — Affedersiniz... Genç kız durdu. Lâkaydane baktı. —Nei sunuz benden canım... Gidiniz buradan rica ederim. — Ama ben sizi seviyorum, — Buna karışamam ben. — Sizi tekrar görmek isterim. — Olmaz. — Size mektup yazarim, — İsmimi bile-bilmiyorsunuz. — Evinize kadar takib edeceğim. Nermin korktu. — Hayır, dedi, rica ederim... — Kim olduğunuzu öğrenmek iste- — Rica ederim, peşimi bırakınız... İstemem ben böyle şeyler. — O halde büna bir randevu veri- niz. — Ru âdeta bir şantaj! — İnsan severse şantaj filân yok- tur. Delikanlı güldü. Nermin bu tatlı gülüşü hayretle seyretti. — Ey, razi oluyor musunuz? K — Peki... Gelirim. — Ne vakit? — Yarın akşam beni Park Otelde, antrede bekleyiniz. Delikanlı veda için elini uzattı. ... Bülend otelin antresinde bekliyor- du. Sinirli bir halde saate baktı. On bir olmuştu. Nermin muhakkak gel- miyecekti artık. Kalkıp gitmeyi dü- şündüğü sırada kapıda iki otomobil durdu. Lâkırdılar, kahkahalar ara- sında kadınlar ve erkekler otomobil lerden indiler. İçeri girdiler, Bülend canı sıkılmış bir halde bu yeni gelen- leri seyrederken birdenbire araların- da Nermini gördü. Siyah bir gece esvabı omuzlarını çıplak bırakıyordu. İki arjante tilki bir tarafından sarkıyordu. Güzel kumral saçları biraz perişandı, Gelen gençlerden biri: — Artık Nermin muammayı bize izah edecek, dedi. — Haydi Nermin anlat, meraktan patlıyacağız! dedi. Nermin gülüyordu: — Ne anlatayım, canım? Alelâde bir hikâye. Dün akşam oldu, Gencin biri sokakta peşime düştü, yanıma s0- kuldu. O kadar komikti ki gülmek- ten kırılacaktım. Sonra bir sürü bu- alaca Vâflar söyledi. Seviyormuş be- ni, tekrar görmek istiyormuş beni, bir randevu vermeliymişim ona... — Ey, sen ne yaptın? — Ben ciddi ciddi düruyörum. O kadar komikti ki... — Son” Nermin cevap vermek için biraz te-x| reddüt etti, — Sonra mı? Ona bir ratidövü ver- dim. — Nerede? Ne vakit? — Bureda, otelin antresinde, Bütün gelenler etrafa bakmağa baş- Jadılar, — Nerede? Kim Nermini bekliyen? Bülend ayağa kalkmıştı. Yüzü ga yet ciddi idi. — İşte benim, dedi, Her tarsfta süküt. Hepsi ona bakı- yordu. Sonra hafif bir gülme sesi işi- ömer tildi. Bunu başka gülüşmeler takib etti. Nihayet hep birden kahkahayı salıverdiler, Yalnız Nermin ciddi dü- ruyofdu. Bülend elini üzetirken tit- dyordu. Nihayet kekeliyebildi: — Bonsuvar... Bülend: — Yalnız gelmediğinize esef ediyo- Tum, dedi. — Mukavelemizde böyle bir şey yok- tu. — Biliyorum. Fakat görenler ol- mamasın: tercih ederdim, — Neden? — Sizin sıkılmamanız için... Ben zabıta memuruyum. Vazifemi yap- mak mecburiyetindeyim, Benimle be- Taber geleceksiniz. Herkesin neşesi kaçmıştı. Merak fle biribirlerine bakıyorlardı. Bülend yürüdü, arkasından Nermin çıktı, ... Otomobil bir aparlımanın önünde durdu. Yolda hiç konuşmamışlardı. İçeri girdikleri zaman Bülend genç kıza bir koltuk uzaltı. Genç kiz: — Bu tatsız bir şaka, dedi. — Hakkınız var. Fakat başka çare yoktu. — Ya ben arkanızdan gelmemiş olsaydım? — O zaman evlenemezdik. Çünkü, tam benim istediğim bir kadın olmı- yacaktın. Tikâyeci İstanbul 22 Haziran 1937 (AKŞAM KAPANIŞ FİATLERİ) Esham ve 'Tahvilât İst. dahili ç 95,—fİş. B. Hamiline 9,90 Kuponsuz 1933 » Müessis 77,— istikrazı 95, |T.C. Merkez 86,— MN 17,80,—| Anadolu his. 24,10) » M 1775,—) Telefon 6,50 Mümessil (43,80) Terkos 9,50 » ON 4040) Çimento (— 13/25 ». N İttihat değir. 10— İş Bankası (© 9,80) Şark o» 0,80 Para (Çek fiatleri) Paris oo 17,71,25) Prag o 226230 Londra 626,—| Berlin 1,96,84 iz 78,77,50) Madrid — 13,89,75) iâno © 14,99,68| petgrad | Akim 7 Mİ e anl Cenevre (o 3,44,25) “©“ 40, Brüksel | 4,67.25) Pengo (| 3,9850 Amsterdam 1,43,50| Bükreş | 107,18,84 Sofya (o—o 63,89,75İ Moskova 23,98,50 İSTANBUL TİCARET ve ZAHİRE BORSASI 22/6/937 FİATLER CINSI Aşağı Yukarı Kr. Pa. Kr.Pa. Buğday yumuşak 54 6 5 > ser e, Arpa 310 355 Çavdar Mya Mısır san 453 ,—— Yulaf pe 2 Kuşyemi gg. Susam 510 16 — Yapak Anadol 47 — 4820 > Trakya ine an Susam yağı ME Peynir beyaz 025 2720 GELEN Buğday 470 Ton Arpa 0 >» Tiftik 4 > B. peynir M > kaşar 18 » Z. Yağı 16 » Un 67 » Misir 6 > İç fındık 5 > Pamuk 21.2 RR GİDEN ii m ma hemme Razmol 198 Ton İç fındık 3» DIŞ FİATLER Buğday: Liverpul 5,90 Kr. > : Şikago 5,22 >» »> : Vinipek 5.83 » Arpa: Anvesr 5,09 >» Mısır: Londra 352 » Keten T. : Londra 293 » Fındık G. : Hamburg 9449 > Fındık L. » Hamburg © 9449 23 Haziran 937 Çarşamba İstanbul — Öğle neşriyatı: 12,30: Plâkla Türk musikisi; 12,50: Havadis, 13,05 Muhtelif plâik yeşriyatı, 14 son. Akşam neşriyatı — 18,30: Plâkla dans musikisi, 19,30 Konferans: Emin: önü Halkevi neşriyat kolu namına Nusret Safa, 20: Nezihe ve arkadaşlar rı tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, 20,30: Ömer Riza tarafından arapça söylev, 20,45: Bimen Şen ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, (Saat âyarı), 21,16: Orkestra, 22,15: Ajans ve borsa haber- leri ve etresi günün programı, 22,30: Plâkla sololar, opera ve operet parça» ları, 23: Son, Ecnebi istasyonların bu akşamki en müntahap programı Milâno (368) sanat 22 Konser, Nis (253) 28 «Miyosotis» operet. Prag (470) 21,15 Konser. Strasburg (849) 21,30 Konser. Monako (405) 22,10 Modem İtalyan musikisi. Lüksemburg (1293) 22.50 İngiliz musikisi. Varşova (1339) 22 Piyano konseri. Bükreş (364) 22,10 Koro. Peşte (549) 0,10 'Tzigan orkestrası, Dans musikisi Peşte (549) saat 22,30, Lüksemburg (1293) 24, Londra (kısa dalga) 18,35, 23,50. 24 Haziran 937 Perşembe İstanbul — Öğle neşriyatı: 12,80: Plâkla 'Türk musikisi, 12,50: Havadis, 13,05 Muhtelif plâk neşriyatı, 14 son. Akşam neşriyatı — 18,30 Plâkla dans musikisi, 19,30 Spor müsahabe- leri: Eşref Şefik tarafından. 20 Sadi ve, arkadaşları tarafından Türk mu- sikisi ve Halk şarkıları. 20,30 Ömer Riza tarafından Arabca söylev. 20,45 Safiye ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve Halk şarkıları (Saat âya- ri) 21,15 Orkestra: 22.15 Ajans ve borsa haberleri ve ertesi günün prog- ramı. 2230 Plâkla sololar, opera ve operet parçaları. 23 Sor. Yoklamaya davet Kadıköy Askerlik Şubesinden: i o 333 doğumluların son yoklamasına | WTemmuz/937 den itibaren başlana- caktır. Bunlar ve bunlarla muameleye tâbi diğer doğumluların yoklamaları ya- pılmak üzere Kadıköy bül atleri lüzumu ilân olunur. * Kadıköy Askerlik Şubesinden: İ Kısa hizmetli ve orta ehliyetnameyi haiz olup ta 1/Temmuz/937 de yedek subay okuluna sevkedilecek yerli ve ya- bancı şobemizde kayıtlı - bulunanların 28/6/937 gününe kadar ellerindeki as- ehliyetnamelerile Kadınların gençleştiri!- melerinde bir mücize: Dünyanın en büyük profesörleri genç ve kuvvetli hayvanların hüceytelerin- den çıkardıkları insanlara aşılıya- rak ölen kuvvetli, kuvveti ve hayatı inde ediyorlar. Ayni esas üzerine genç ve dinç hayvanların cildlerini besleyen hüceyrelerin ifraz ettikleri © kıymetli özü vesaiti fenniye ile ikinci bir koru. yucusu olan acıbadem yağı ile imtizaç ettirilir. Yağlı ve yağsız Hasan Acıba- dem kremleri elde edilir. Yüze, cilde sürüldüğü zaman mucize denilecek yük değişiklik görülür. Gevşeyen ada- İsler gerilir. yüzdeki çukurlar büyük düzen alır. Açılan mesamat kapanır. Cild elâstikiyetini kazanır. Çil ve leke- leri kökünden temizler 60 yaşında bir kadının bu krem ile buruşuk yüzünü genç bir kızın cildi kadar tazeleştirir, ve düzgünleştirir. Bu hal tecrübe sabittir. Hasan acıbadem kremleri çir- kinleri güzelleştirir ve ihtiyarları genç- eştirir. Kadınlara inkâr, tatl omcak bir cazibe verir. Cinsi cazibeyi ziyade- leştirir, fakat: acıbadem yağı kremini yapmak çok güç olup bu bir hakikat ve fen meselesidir. Bazı itriyatçılar Acıba- dem sansını vazelin ve buna benzer yağlarla karıştırarak acıbadem yağı kre- mi alünda satmak isterler cildinizi asla malüm olmiyan acibadem yağı kremlerinden koruyun. Aksi halde yü- zün esmerleştiğini ve tüylendiğini gö- rürsünüz. Yağlı Hasan acıbadem kre- mini gece yatarken yağsız Hasan acı- badem kremini sabahları kalkınca yüz- lerine süren her Bayan cildlerinde bu büyük değişi göreceklerdir. Her gece Bayan teninin güzelliğini ancak bu Hasan kremlerile idame ettirebileceğini unutmasın, sinde nikâh salonunda meclise müraca- | Şansi birkaç kelime ile bu tehlikeli oyunun içinden kolayca sıyrılmanın yoluftu buldu: — Hakanım, dedi, Tekinboğa çok- tanberi beni sizin gözünüzden düşür- | mek için sebeb ve vesileler aramakla İ meşguldür. Tiyen - Fonun yaşadığını ortaya yayan ve herkesi biribirine tu- tuşturan da kendisidir. Köylüyü be- nim aleyhime kışkırtarak, saraydan ayağımı kaydırmağa azmetmiştir. Te- kinboğu yalan söylüyor, hakanım! Saray muhafızı da başını sallıyarak: — Şansinin söyledikleri doğrudur, hakanım!... Demişti. 'Tekinboğa, hasımlarının kendi aleyhinde derhal nasıl bir cephe ala- rak, söz birliğile hakanı kandırmağa yeltendiklerini hayretle gördü. Bir müddet şaşkın şaşkın ikisinin de yüz- lerine bakarak başını salladı.. sonra Kubilâyın ayağına kapanarak: — Ben insanlardan korkuyorum, hakanım, diye yalvardı, vicdan ve adaletin göklere çıktığı bir saatte ko- nuşmak doğru değildir. Bu işin mu- hakemesini yarın görmemize müsaa- de ediniz! Kubilây han oğlunun en mesud bir gecesinde misafirlerini bırukıp böyle bir mesele üzerinde daha fazla dura- mazdı. Tekinboğanın teklifini makul gördü.. ğ Elile işaret ederek: — Haydi çekil.. Diye nurıldandı. Lâhur mahracesi hâdisenin içyüzü- 'nü bilmediği için, ortada rakseden genç kızlardan gözünü ayırmıyordu. 'Tekinboğa hakanın yanından ge riye çekildi. I4hur mahracesi, Kubilâya anlatı- İ yordu: — Eğlence zamanınızda da adam» Jarınışın derdini dinlemek için vakit bulabiliyorsunuz! Halbuki ben Lâö- hurda geceleri - ölüm hâdisesi olma- dıkça - kimsenin derdini dinlemem, Kubilây: — Ben de sizin gibi yaparım, Ra- ma! Diye cevap verdi. Mahrace hayretle sordu: —O halde bir ölüm hâdisesi var de- mek?1.. Kubilây-yavaşça başını salladı: — Evet. Fakat, ehemmiyetsiz... Bir köylü kendi kendini zehirlemiş, Bunu haber vermeğe gelmişlerdi. Mahrsce güldü: — Oğlunuz uğruna temiz kanlı bir kurban gitmiş.. Lâhurda benim oğ- Tum evlenseydi, yüzlerce Hintli seve seve kanını akıtırdı. — Ölen adamın temiz kanlı oldu- ğunu nereden anladınız? — Köylülerin hepsi temiz kanlı olurlar... Biz Hindistanda köylülere «kanına şeytan karışmamış insan- Jar> deriz. Bizim inanışımıza göre bü- yük şehirlerin halkı, bulaşık hasta- lıklar gibi dalma tehlikeli insanlar- dır. — O halde bizim büyük şehirleri- miz bu hastalığa tutulmamakla öğü- nebilirler. Çünkü bizde şehir halkını da köylüler teşkli eder, — Pekinde hiç kimse doğmamış mı- dır? — Doğmuştur ama, babâsı mu- hakkak köyden şehre gelip yerleşmiş. tir, Elbette oğlu da köylü sayılır. — Hindistanda bir rahip bana, yo- Ja çıkarken: «Kanı temiz insanlarla dolu bir fllkeye gidiyorsunuz!» de- mişti. Rahip boşuna söylememiş. Mahrace bir kaç saniye sustuktan sonra, Kubilâya sordu: — Büyük Moğol imparatoru da köylü müdürler? — Büyük babam Timuçin bir kabi- le relsi idi.. kendisi bir dağın yama- cında konaklıyan küçük bir kabile içinden yetişmiştir. Hepimiz, şehirler- den uzak yaşıyan helk kümeleri ara- sında doğduk.. ve onların içinde bü- yüdük. Kubilây han Lâhur mahracesile konuşurken, biraz geride ayakta du- Yazan: İskender F. Sertelli No. 89 Şansi ile hassa kumandanı “Tekinboğayı saraydan uzaklaştıracağız!, diye and Iiçmişlerdi Tan Şansi, hâssa kumandanın ku- lağına fısıldadı 'Tekinboğayı atlattık ama.:. Ha- kanın bu meselede bu derece soğuk kanlı davranacağını ummuyordum. — Misafirlerinden çekinmiş olma- lıdır. Tekinboğayı kolay kolay sav- mazdı. — Yarın ne yapacağını tahmin © ediyorsun? — İşi mahkemeye ( vereceğinde şüphe yok. Çünkü, bu sefer de Tekin- boğa adalet istiyecek!.. — Adalet istiyenler ikileşecek de sene?!., — Şakiyı bırak ama, şu ihtiyarın ölümü çok hayırlı oldu. — Neden? — Tekinboğa o bunağın sözlerini parmağına dolayıp ortalığı altüst edecek ve bir çok kimselerin başını yakscaktı. ... Düğünden sonra Düğünün ertesi günü Kubilây, ih- tiyar Çinlinin ölüm davasını ve ada» let istiyen köylüyü, bu hâdise ile alâ- kadar olanlarla birlikte imparator. Juk mahkemesine vermişti. Şansi, saray teşrifatçısı ve hâssa kumandanı gibi üç mühim adamın ittifak ettiği bu hâdise (karşısında 'Tekinboğa yalnız kalmıştı, Gerçi mey« danda ölen köylünün damadı varsa da, bu adam-doğrudan doğruya da- vacı olduğundan Kendisinden şahit aranıyor ve mahkeme Tekinboğanın sözlerine ehemmiyet vermiyordu. 'Tekinboğa her ne kadar ihtiyar Çin- Mnin son, mefesinde söylediği sözleri mahkemede tekrarlamışsa da, hasım taraf bu sözleri iftira telâkki ederek reddediyor ve meselede şabit arıyordu. 'Tekinboğanın vaziyeti çok müş- küldü.. derdini kimseye anlatamıyor- du. Tekinboğa bu kuvvetli hesımlar karşısında ne yapacağını şaşırmıştı. Şansi, hâssa kumandanile birleş- mişti: «— Tekinboğayı saraydan uzaklaş- tıracağız!» Diye and içmişlerdi. O günlerde Koradan gelen haber. ler Kubilâyın caami sıkacak kadar mühimdi, Kora prensinin: «Moğol tal tanı yıkacağım!» dediğini herkes duy- muştu. Bu söz halk arasında hayli dedikodu uyandırmıştı. , Kubilây bir sabah gözlerini çar açmaz, karısı Gökçine: — Bu gece bir rüya gördüm.. Cin- Kini tekrar Koraya göndereceğim, Dedi. Gökçin, hakanın bu kararın- dan memnun olmamış değlidi. — Eğer Korada bir tehlike görüyor- sanız, bu tehlikeyi ancak CinKin Diye cevap verdi, Gökçin, Cin-Kinin Üvey anasıydı.. görünüşte - Cin-Kine çok şefkatli - davranıyorsa da, onun veliahdliğinden kalben hiç te mem- nun değildi. O, öz oğlu Timurun Ka- rTakurumdan Pekine gelmesini ve ve- ahd olmasını bekliyordu. Bunun tahakkuku için de Cin-Kin- nin Koraya gitmesi, hattâ oralarda telef olması gerekti. Gerçi Gökçin hatun bu kadar insaf- sz bir kadın değildi. Cin-Kine çok iyilikleri şde, vardı. Meselâ Kubilây oğlunu bir kaç kere tekdir ettiği hal- de Gükçin, Cin-Kini haklı çıkarmak suretile himaye etmişti, Fakat, ne oluf« sa olsun, öz evlâdı dururken elbette üvey oğlunu bundan fazla koruya- Kubilây. karısından da teşvik gö- Tünce, “yatağından kalktı. “Cin-Kini — Oğlum,dedi, “yurdumuzun bir kısmında devam eden karışıklıklar benim huzur ve rahatımı bozuyor, Kora prensi gene atıp tutmağa baş- lamış, Anlaşılıyor ki, orada senin ye rinde kalan Tangut bir iş becereme- di. Herhalde örsya senin gitmen ge- rek. Düğününü kutladık. İstirahat ettin.. artık hazırlanıp yola çıkmalı sın! a eği rkası var),

Bu sayıdan diğer sayfalar: