16 Ağustos 1937 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

16 Ağustos 1937 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Sacid Sami bu sefer hakikaten âşık- tı. Şefikayı çılgın gibi seviyordu. Fa- kat Sacid Sami bu asırda pek bulun- hçup delikanlılardandı. Aşkı- yemiyecek derecede Sözlerine belki de kahkahülarla güle- cekti, Belki de acid Seminin aşkı Şe- fika için günlerce bir alay mevzuu ola- caktı, Biribirlerinin akrabası idiler. Sacid Sami o yazı geçirmek için Şefikaların Bostancıdaki küne gelmişti. Sacid Sami odanın içinde bir aşağı, bir yukarı dolaşıyordu. Aşağıdan bah- çeden çılgın kahkahalar geliyordu. Genç adam pencereye yaklaştı. Dı- şarıya baktı. Şefika başına kâğıttan kocaman bir külâh yapmıştı. Çenesi- ni sakal gibi boyamış, köşkteki çocuk- Yarı korkutuyor, kovalıyordu. Nini görün- tarafından alan, en ciddi meseleleri bile komik bulan genç kıza oturup ta nasıl şaira- ne âşk kelimeleri söyliyebilirdi. Mu- hakkak ki Şefika, Sacid Saminin dak ha ilk cümlesinin ka ında kahks- hayı basacak, delikanlıyı bütün köşk halkına rezil edecekti. Birdenbire Sacid Saminin gözleri parladı. Şefikaya aşkını anlatmak için güzel bir fırsat aklına gelmişti, Şimdi oturacak, güya bir arkadaşına hita- ben uzun bir mektup yazacaktı. Bu samimi arkadaşına Şefikayı nasıl de- Mi divane gibi sevdiğinden bahsede- cekti. Ve bu mektubu bilhassa masa- sının üstünde unutacaktı. Şefikanın ne kadar haşarı, meraklı bir kız olduğunu biliyordu. Şefika mu- hâkkak bu yalancıktan. unutulmuş mektubu okuyacak, Sacld Saminin kendisine karşı olan hislerini öğrene- cekti, Sacid Sami oturdu. Samimi bir ar- Kadaşına gönderecekmiş gibi şu mek- tubu yazmağa başladı: «Kardeşim Hakkı, Sana bu mektubumda kalbimin en karmakarışık hislerinden bahsedece- gim, biliyorsun ki tatilimi geçirmek için buraya geldim. Şimdiye kadar cidâi bir aşk rabıtam olmadığını sen gok iyi bilirsin.. Hattâ: «Dünyada Aşık olmıyacağım!> diye verdiğim müthiş karardan da haberin vardır, Fakat azizim, benim bu cüretkâra- D6 kararım dört haftadanberi suya çor: Âşığım dostum... şıkl... Acaba Verterin Şarlota karşı olan aşkı, Ferhadın Şi- rine, Leylânın Mecnuna, Dentenin Beatrise karşı olan meşhur sevdaları benimkinin yanında bir şey midir? Şefikayı, âşık olmak kabiliyetimin bütün kuvvetile seviyorum. Fakat kör Olasıca tablatimi bilirsin. Bunu on& #üylememe imkân yok... Onun karşı- #ınâ ne zaman çıksam imtihanda mü- Meyyiz önüne çıkmış tembel bir tale- be gibi sıkılıyorum. Söyliyemiyorum., İçimdekileri anlatamıyorum. Lâkin bu his bende o derece kuvvet- M ki hislerimi mutlaka birisine an- latmak istiyorum ve işte derdimi sa- Ra döküyorum.» Ve mektup böylece devam edip gi- diyordu, Sacid Sami, Şefikaya karşı duyduklarını gayet mübalâğalı bir tarzda anlatıyordu. Mektubu açık olar Tak masanın üstüne bıraktı, Güya ar- kadaşına yazdığı bu mahrem mektü- bu masasının üzerinde unuttu. Artık heyecan içinde idi. Şimdi Şe- fika odaya girecek, Sacid Saminin sö- yüm ona masa üzerinde unuttuğu mektubu okuyacaktı. O zaman genç , her şeyi, her şeyi öğrenecekti. Bacid Sami, Şefikanın odadan oda- Ya dolaştığını görüyordu. Şefika hâlâ €ski komik halde idi. HAJâ başında kâ- bttan külâh ve çenesinde boyadan izi sakal vardı. Bacid Sami içinden: — Bu kıyafetle aşk mektubu oku- Ması amma da tuhaf olacak ha., dedi. Nihayet Şefika elini, yüzünü yıka- di. Ve bir aralık ta Sacid Saminin #dasına girdi. Delikanlı heyecandan boğulacaktı. * Betik odada uzun müddet kalmıştı Mutlaka kendisinin mektubunu okü: Yordu. Sacid Sami kendi kendine: «Ne iyi ettim de dedi, şu mektubu unutma hi- Jesini buldum...» Aradan uzun zaman geçti. Nihayet Şefika odadan çıktı. Genç kızın yüzü değişmişti. Hafif sararmıştı. Bacid Sami içinden: — Okudu. dedi O gece Şefikanın hâli, Sâcid Sami- ye karşı vaziyeti çok başka idi, Genç kız sofrada gayet dalgın görünüyor- du. Sacid Sami, ondaki bu değişikliğe baktıkça bulduğu hileye pek memr- nun oluyordu. Ertesi günü Sacid Sami, Şefikanm odasına girdi, Maksadı genç kızı yal- niz bulmaktı. Fakat Şefika odada yoktu. Birden- bire Sacid Saminin gözü Şefikanın masası üstünde duran açık bir mek- tuba ilişti. Bu Şefikanın ya: di, Genç kız ar- kadaşlarından birine bir mektup yaz- mış, fakat masasının üstünde unuf- muştu. Sacid Sami mektuba yaklaştı. Şu satırlar gözüne ilişti; «Muhakkak ki Sacidi biraz seviyorum... Bundan hiç şüphem yok... Fakat böyle bir adam- Ja hayatımı birleştirmeme imkân yok- tur. Arkadaşına yazdığı en mahrem, en gizli mektubunu misafir bulundu- ğu küşkte unutacak derecede dalgın ve unutkan olan bir adama insan na- sıl bülün bir hayatını, bütün mukad- deratını teslim edebilir?.. Bu derece unutkan bir adam muhakkak ki, in- sanı nikâh memurunun önünde unu- tup gidebilir. Bunun için Sacid Sami- den artık tamamile ümidimi kesiyo- rum. Beni Faruk İstiyor. Vakıa onu sev- miyorum amma, Faruk, Sacide naza- ran çok daha heyat adamı... Hem de onun gibi en gizli mektuplarını herke- sin içinde unutmuyor... Bunun için zannederim ki bu ay içinde Farukla nişanlanacağız...> (Bir yıldız) Bu skşam Nöbetçi eczaneler Şişli: Osmanbeyde Şark Merkez, Taksim; İstiklâl caddesinde Kemal Rebul, Beyoğlu: Tünelde Matkoviç, Yüksekkaldırımda Venikopulo, Gala- : Halıctoğlun- Kemal, EH : “Tomadis, Büyükada: Merkez, Fatih: Veşnecilerde Üniversi- te, Karagümrük: Ali Kemal, Bakır- köy: Bilâl, Sarıyer: Osman, Tarabya, Yeniköy, Emirgin ve Rumelihisarm- daki eczaneler, Aksaray: Cerrahpaşa- da Şeref, Beşiktaş: Süleyman Recep, Kadıköy: Söğütlüçeşmede Hulüsi Os- man, le caddesinde Sendet, Üs- küdar: İmrahor, Fener; Balatla Hü- sameddin, Beyazıd: Asadorşan, Kü- çükpazar;: Necati, Samatya: Koca- mustafapaşada Rıdvan, Alemdar: Ali Rıza, Şehremini: Topkapıda Nâzım, Başlarda başlıyan yap- rak dökümünü durdu- ran ve saçlara can Ve- ren yegâne eksirdir ! yi Ar çok kuvvetlidir. Hergün «Optamin» Je yıkanan ve taranan saçlarda dökük 16 Ağustos 937 Pazartesi İstanbul — Öğle neşriyatı; 1230: PJAK- la Türk musikisi, 1250: Havadis, 1300: Muhtelif plâk neşriyatı, 14: SON. Akşam neşriyatı: 1830: Plâkla dans musikisi, 1930: Afrika av hatıraları; 8 Balâhaddin oCihanoğlu tarafından, 20: Rıfat ve arkadaşları tarafından Türk mu- #ikisi ve hal kşarkıları, 2030: Örer Rım tarafından arabca söyler, 2045: Sefiye ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve balk şarkıları (Saat ayarı), 2118: OR- KESTRA; 22,15: Ajans ve borsa haberleri Ye ertesi günün programı, 2230: Plâkla #ololar, opera ve operet parçaları, 23: SON. Ecnebi islasyonların en müntehap programı Londra (saat 1835) - 206 - Wagner - Çaykorski - Schbeluls, Londra (saat 20.00), - 347 « Wagnerin eserlerinden, Lelpsig (saat 20,00) - 382 - Wazmer - Reger - Ver- di, Budapeşte (saat 20/00) - 650 - Macar Gperalarından, Berromunster (saat 2036) > 240 - Carelli Cöncerlo Grosso, Prank- fert (saat 21,15) - 251 - Alman operala- Kından, Dans musikisi Brüksel (saat 22,00) - 484 -, Poste - Pa- rislen (sast 22,05) - 313 -, Toulouse (saat 22,00) - 386 -, Roma (saat 22,10) - 421 -, Milâno (sast 2246) - 369 -, Londra (saat 2230) -342 Istanbul Harici Askeri kıtaatı ilânları Sıvas Merkez kıtaatı için 700 ton odun kapalı zarf usulü ile eksiltmeye konulmuştur. Bedeli 15750 lira ve ilk teminatı 1181 lira 25 kuruştur. İha- lesi 25 ağustos 1937 Çarşamba günü saat 15 te Sıvasta Tüğ. Ko, binasın- daki komisyonda yapılacaktır. Şart- namesi her gün komisyonda görülebi- lir. İsteklilerin 2490 sayılı kanunun 2, 3 ve 32 nci maddeleri dairesinde hazır- lanmış teklif mektuplarını ihale saa- tinden en az bir saat evveline kadar Komisyoha vermiş bulunmaları. (4961) * Tümen birlikleri için 37 ton sade ya- ğı kapalı zarfla ahnacaktır. Eksiltme- si 27/Ağustos/1937 saat 16 dadır. Mu- hammen bedeli 33300 lira, ilk temina- ta 2497 lira 50 kuruştur. Teklif mek- tupları belli saatten bir saat evveline kadar kabul olunur. Şartnamesi 168 kuruş mukabilinde komisyondan alı- nabilir, İsteklilerin belli gün ve saatte teklif mektuplarını ve kanuni v larile Lüleburgaz Tümen satınalma ko-| misyonunda bulunmaları. (264) (5129) | * Sivas garnizonundaki kıtaatın ihti- yacı olarak kapalı.zarf usulile eksilt- meye konulan 328 bin kilo ekmeklik ün 31/8/937 salı günü saat 15 de iha- le edilecektir. Bedeli 38704 Jira ve mu- vakkat teminatı 2902 lira 80 kuruş- tur. Şartnamesi her gün öğleden son- ra komisyonda görülebilir. İsteklile- rin kanunun 2 ve 3 cü maddelerinde- ki vesaiki ve teminat makbuzunu ha- vi teklif mektuplarını 32 inci madde- ye göre tertip ederek ihale saatinden bir saat evvelisine kadar komisyona vermiş bulunmaları. (260) (5126) m me derhal durur, zayıflıyan saç kök- leri yeniden kudret kazanır, kepekler düşer, ve saçlar sıklaşarak gençliğini, güzelliğini muhafaza eder, Bir tecrübe kâfidir a EN GELE YAMA 27 EEE RE KUBİLÂY HAN Yazan: İskender F. Sertelli No. 143 “İranda Imparatorlar gibi yaşıyan bir valinin dizginlerini çekmek sırası gelmiştir, onu boş bırakmak yarın bizim başımızı tehlikeye düşürür!,, — Hayır, 0 bir insan değil, cana- yardı. Hayatında hiç kimseye fenalık yapmamış namuslu bir erkeğin ka- | rısını baştan çıkardı. Bir yuvanın | kökünden yıkılmasına sebep oldu. Üç çocuk öksüz ve sokakta kaldı. Ben hâ- kimlerin yerinde olsaydım, onun gi lerine mil çektirdikten sonra, vücu- dünü aslanların pençesinde parçala- tardım, Ve bu hükmü verirken vicda- nımda zerre kadar âzap duymazdım. Bir ihtiyar Çinli söze karıştı; — Hakkın var, oğul! Yuva yıkan- ların cesedini toprağa gömmek bile günahtır. Onları geberttikten sonra köpeklerin ağzına atmalı, Bakın şu yanımdaki yavrucuklara... İkisi de anasız kaldılar. Canavar ruhlu bir erkek, gelinimi baştan çıkarmıştı. Pe- kinden uzak bir köye kaçırdı. Oğ- lum haber alınca mahkemeye baş- vurdu. Gelinimi kaçıranı yakalayıp Pekine getirdiler. Herif geçen yıl idam edildi. Fakat, neye yarar bu ceza? Gelinim orospu oldu. Torunlarım ök- süz ve perişan kaldılar. Oğlum yeisin- den evden dışarı çıkmıyor. Kimse ile görüşmüyor. Halk bu gibi suçlulara idam ceza“ Sını bile hafif görüyordu. Fakat, mu- hakkak olan bir şey varsa, bu kanu- nun Çinde tatbik edildiği gündenbe- ri aile facialarının önü alınmış ol- masıdır. Çinde Kubilây devrinde hiç bir er- kek, kendisine ait olmıyan bir kadına kötü gözle bakamazdı. Bakmaktan korkardı. Kubilây aile müesseselerini çok sağlam esaslar ve müeyyidelerle tak- viye etmişti. Japonlar ve Hindliler- den bir çok mahraceler bile Moğol 'Tyrklerinin bu kanununu hemen he- men aynen kabul etmişlerdi. Japon- yada Mikadonun emrile ve: «Büyük Moğolistanda olduğu gibi...» kaydile, evli kadınlara el ve dil uzatmak ya- sak edilmişti. Buna cüret edenlerin idam edileceği de ilân olunmuş, bu suretle cemiyetin hüzür ve nizamı düzelmişti. Hindistanın bir çok yerlerinde de ayni suçun cezası ölümdü. Mahrace- ler bunu daha ileri götürerek, suçlu yu (vahşi hayvanlar kuyusu) na at- tırıp korkunç işkencelerle öldürtür- Terdi. Pekinde bu gibi suçlular idam edi- lince, sadece gözlerine mil çekilirdi. Yalnız bir adam, ayni suçtan ölüm cezasına mâhküm olunca, mahkeme- de: «— Beni aslanların ağzına atınız! verdiğiniz cezayı çok hafif görüyo rumi...» Demişti. Mahkeme suçlunun tale- bini kabul ve hakan da hükmü tas- dik etmiş, suçlu aç aslanların koynu- na atılarak, müthiş bir azap ve he- yecan içinde parçalanıp gitmişti, Ergun, Kubilây hanı niçin tahttan indirmek or?! Mirza Kulinin ölümü o gün Pekin- de bir çok dedikodular uyandırdı. Halk onu telin ederken, kibar köşk- lerinde ve zengin mahallelerinde gizli gizli toplantılar yapılıyordu. Çinli asilzadelerden biri ortaya şöy- le bir dedikodu atmıştı; «— Ergun bahadır çok yakında İrandan Pekine gelecek ve Kubilâyı tahtından indirip, yerine kendisi otu- racakmış!» Çinliler bu dedikoduya çok inan- mışlardı. Kara haber, her yerde nasıl çar. çabuk yurdun her köşesine yayılırsa, bu dedikodu da Pekinde dilden dile dolaşarak, Kubilâyın kulağına ka- dar ulaşmıştı. Kubilây şimdi Mirza Kuliden 34- yade Ergun bahadıra kızıyordu. Te- kinboğa, hakana: — Ergun bahadırı Pekine davet ediniz. onu da sorguya çekelim. Demişti. 'Tekinboğa bu fikrinde MAJA ısrar ediyor ve: — İranda imparatorlar gibi yapı- yan bir valinin dizginlerini çekmek sırası gelmiştir. Onun başım boş bi- rakmak, yarın bizim başımızı tehli- keye düşürecektir! Diyordu. Mirza Kulinin koynundan çıkan Ergunun mektubu, Kubilâyı da dü- şündürmeğe başlamıştı. 'Tekinboğahın ısrarı üzerine, bir gün İrana bir elçi gönderilmeğe ka- rar verildi, Kubilây hah, elçi ile Ergun baha- dıra günderdiği bir buyrukta şöyle diyordu: «Çok yakında bir çok valiler ve prenslerle Pekinde bir ko- nuşma yapmak İstiyorum. Şi- mal memleketlerine ve Tuna civarında geçen hadiselere alt yeni kararlar vermek üzere . toplanacak olan bu heyete sen başkanlık yapacaksın. Sonba- harda Pekinde bulunmağa ça- lişi» Sonbahar mevsimine üç ay vardı. Bu müddet içinde Ergun İrandan Pe- kine gelebilirdi. Kubilây - Ergun bahadır şüphelen- mesin diye - bir kaç valiyi birden Pe- kine davet etmişti. * Semga bahadır o gece evine git- mişti, İhtiyar vezirin artık Kubilâya hiz- met etmeğe kudret ve kuvveti yoktu. Vüculçe çok düşkün değilse de çok ihtiyarlamış ve bütün ömrünce he- men hemen hiç dinlenmemişti. Kubilây ona: — Ben seni ölünceye kadar yanım- dan ayırmıyacağım! Diyordu. - Semga bahadır bu iltifat ve tevec- cühten memnun olmuyor değildi. Bunca Moğol generalleri ve devlet adamları dururken, Kubilâyın Sem- gayı veziriikkten ayırmaması elbette hoşa giderdi. Fakat, Semga bahadır okadar yorgun, okadar üzgündü ki... Çoluğu çocuğu ile bir gece bile Başbaşa kalamıyordu. İşte o gece de yeni bir iş... Semga eve gelir gelmez - Mirza Kulinin hiz- metine bakan - Gökçe ile karşılaştı. Gökçe, efendisine çok mühim şey- ler söylemek istiyordu. Kendisini, Ku- linin idam edildiği gündenberi göre- memişti. * Semga: — Hiç bir şey dinlemeğe vaktim yok. Hemen yemek yiyip yatacağım. Dediyse de, Gökçe veziri önledi: — Anlatacağım şeyleri bir kere dinlerseniz, yemeği bile unutursunuz! Size Mirza Kulinin esrarını söyliye- ceğim. Ve Mirza Kulinin arkasında gizlenenleri haber vereceğim. Semga gene aldırmadı. — Bütün bunları yarın da dinliye- bilirim. Dedi, Yürüdü. Gökçe arkasından koştu: — Bu iş yalnız hakana değil, size de dokunuyor. Canınızı severseniz, beni dinleyiniz! Ve Pekinde bir çok (dirza Kuli) ler dolaştığını unutma- yınız! Semga birdenbire durdu. — Sen ne şeytan kızsın! dedi, Sö- zünü dinletmek için, insanın kafasi- na kolayca girmeyi biliyorsun! Hay- di, söyle bakalım. Ne var, ne yok? Salona girdiler. Semga kapıda duran haremağası- na seslendi: : Bizi biraz yalnız bıraksınlar, — Çocuklar gelirse)... — Hiç kimse girmesin yanımıza, ; a salonun kapısını ka ökçe, vezirin dizinin dibine otur- du: eva A — Hayır... — Eğer ona yardım edersem, size den beni istiyeceğini ve müslümen nikâhile alıp İrana götüreceğini söye (Arkası var) — Mirza Kuli bana, saran Jİ BA mm AR RE,

Bu sayıdan diğer sayfalar: