19 Ağustos 1937 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 5

19 Ağustos 1937 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

— ustos 1937 SIYASI İCMAL: İlânı harbsiz harb İ Çinin şimalinde ve ortasında karar da, havada ve suda şiddetli muhare- beler oluyor. Lâkin hâlâ ortada ilânt | harp yoktur. Bu gidişle hiç te ves- men harp ilân edilmiyecektir. Japon» ya ek P. in şimali garbisindeki Nankou dağ ve Seddi Ç'in geçidi hava- lisinde, gerek orta Çinin bulunduğu ağzındaki Şanghay için- da yapılan muharebeleri hasıran mahalli hadiseler telâk- mektedir. Hattâ Çin cumhuriye- in merkezi Nankinin. Japon tayya- releri tarafından bombardıman edil- mesi ve Çin hükümetinin bu şehri terke hazırlanmağa mecbur kalması iki tarfça da büyük bir iş sayılmamak- tadır. Japonya gerek şimalde, gerek Şang- hayda 1932 senesinde akdolunan an- laşma ve muahedelerin ahkâmi, ma- halli Çin memur ve kuvvetleri tara- kından ihlâl edildiğini ve gayri Gs- | keri mıntakalara Çin askeri kuvvet lerinin getirildiğini ve Nankin hilkü- metinin Du memur ve kuvvetler üze- Tinde hüküm. ve nüfuzu bulunmadı- ğından, kendi deniz ve hava ve ordu Plâjlara kim hayat verir? Güzel bir kadın, bir kral, bir artist veya bir gazeteci... Karadenizde, Marmarada, Akde- nizde büyük, küçük her plâj kalaba lık, Yer yüzünde milyonlarca kişi de- nize giriyor. Truvil, Dovil, Kaburg, Etreta, Diep, Trepor, Kap - Fera, Dinar, Biariç plâjları dillerde destan- dır. Bu kıyılar nasıl meşhur oldu. Truvili, Aleksandr Duma meşhur etti, Üç silâhşorlar müellifi bir ese- rinde midye ve yengeç balıkçılarının yaşadığı Truvilden bahsetti. Bu yazı öyle bir reklâm oldu ki, Dumanın karileri Truvile akın ettiler, Kaburg ismi haritada bile yoktu. 250 nüfuslu bir köydü. 1855 de Teofil Gotye, Gızavie dö Mantepen ve bir kaç arkadaşı Kaburga gidip bir kaç gün kaldılar. Etreta bugünkü şöhretini 1845 de misafir kalan Alfons Kar ile Ofen- baha borçludur. Ressam İzabey ile Kurbede Etretanm resmini yaptı. Diepi, 1671 de madam Sevinye dö keşfetti. Berri düşesi bu plâjı ihya etti. Fransada ilk deniz hamamlarmı yaptıran da bu düşestir. © Orlean prensi olmasaydı Trepor plâjı mevcud olmıyacaktı. Nasıl ki, in, Sent - Adres, Belçika Leopold da Kap - Ferra bur etti Çin hükümeti ise, Japonların her iki sahada sebepli, sebepsiz anlaşma ve müühede ile tayin edilmiş hududları geçmiş olduklarını iddia etmekte ve lâkin harp ân etmeğe ve büyük 0s- keri kuvvetler set 'meğe cesaret ede- memektedir. Çinin umi seferberlik ön ederek kırk milyon asker topltya- cağına dair Çinli nastrların yaptıkları ilânlar Japonya ve devletlerin üzerin- de bir tesir yapmamaktadır. Çünkü Çin hükümetinin sözünü birkaç eyalet müstesna olarak, hiçbir yere geçire- mediği Japonlara ve Uzak Şark işle- rile yakından alâkadar Avrupallar ve Amerikalılarca malümdur. Devletler, âciz Çin hükümetine müzaheretten bir fayda gelmiyeceğini bildiklerinden tebaalrını Şanghaydan ve diğer şehir- | ierden çekerek, istemiyerek, kendile- rinin harbe girmeleri ihtimaline mey- dan bırakmıyorlar. Japonya, Şanghay civarında topla- dığı kuvvetlerle orta Çini ve Nankini işgal ile tehdid etmekte ve sıkıştır- makta olduğundan, Şimali Çindeki vaziyetini hafifletmiştir. Çünkü tu rada harbelmekte olan Çinli çeteler cenuptan artık yardım alamıyorlar. Şimdilik vaziyet budur. Feyzullah Kazan | Dinarı meşhur eden Martemar dü- kasıdır. Biariç, o imparatoriçe Öjeni İle 13 üncü Alfons sayesinde bugünkü mevkiini kazandı. Arkaşon, İtalyanın milli ve resmi şairi Annunçio oturuyor diye ismi çıktı. Yer yüzünün bir çok meşhur plâj- larını güzel bir kadının, bir kralın, bir artistin veya bir gazetecinin he- vesi meşhur etmiştir. Ecnebiler Cemiyeti Akvam mesai bürosunun neşrettiği bir istatistiğe göre: 1931 senesine kadar en fazla ccne- bi bulunan memleketler: - İspanya, Yunanistan, Fransa, Hollânda, Ar- jantin, Kanada, Neerlandez adaları, İngiliz Malezyası ve Kore imiş. 1930 yılında, Ruşya hariç, Avrupa- da her 1,000 nüfusta 15 kişi yaban- cı idi. İngiltere, İspanya, İtalya, Polonya, Sovyet Rusya, Arjantin ve Fransada yaşıyan ecnebiler, hariçle yaşıyan Fransız, Arjantinli, Sovyet, Polonyalı, İtalyan, İspanyol ve İngilizden faz- | ladır. / pure yüklenirken hav Baikan festivaline iştirak edecek 27 kişilik bir Rumen heyeti evvelki gün İstan- bula gelmşiti. Dün de 19 kişiden mürekkep Yunan ve 24 kişiden mürekkep Bulgar heyetleri gelmiştir. Yukarda Yunan ve Bulgar heyetleri görünüyor. AKŞAM Arif Oruç Istanbula geldi Polis kendisini yakaladı adliyede sorguya çekildi Arif Oruç: «Müruru zaman var sanıyordum» diyor 930 senesinde İstanbulda (Ya rın) adlı bir ga- zete çıkaran ve hakkında ka“ nuni takibata başlanması üze rine hudud ha- ricine kaçan Arif Oruç İstanbula gelmiştir. Arif Oruç Ave Tupanın birçok yerlerinde do- laşmış, bir ara- lık Pariste yine Yarın isimli ve Arap harflerile bir de mecmua çıkar- mıştı. Son zamanlarda Bulgaristan- da bulunuyordu. Arif Oruç evvelki gün Romanya va» purile. Istanbula gelmiş ve elinde muntazam pasaportu olduğu cihetle kolayca vapurdan çıkıp Sirkecide bir ye Arif Oruç İ otele inmiştir. Fakat müteyakkız dav- ranan zabıta memurları müddelumu- miliğin yakalama müzekkeresine İs- tinaden derhal Kendisini yaklamışlar ve dün Adliyeye teslim etmişlerdir. Arif Oruç hakkında gerek İstanbul- da çıkardığı Yarın gazetesindeki neş- riyatla işlediği suçtan ve gerekse Pa- riste Arap hârflerile çıkararak Tür- kiye Cumhuriyet hükümeti aleyhinde neşriyat yaptığı yine «Yarın» isimli mecmuayı Türkiyeye sokmak suçla” rından kanuni takibata girişilmiştir. Müddeiumumilikte yapılan isticva- bında Arif Oruç: — Ben, Türkiyeden çıkalı yedi sene oldu. Aradan bu kadar müddet geç- mesile hakkımda takibatı mucib olan cürümlerin müruru zamana uğramış olacağını ve artık takibata maruz kal- mıyacağımı tahmin ederek İstanbula geldim... Demiştir. Arif Oruç dördüncü sorgu hâkimi tarafından sorguya çekilerek hakkın- da tevkif kararı verilmiş ve Tevkif- haneye gönderilmiştir. Bu husutaki tahkikata da müddetumumi muavin- lerinden B. Orhan Köni elkoymuştur. Fındık mahsulü İlk parti merasimle vapura yüklendi Trabzon 18 (Akşam) — 937 yılı fındık mahsulünün İlk partisi bü- yük merasimle Güneysu vapuruna yüklendi. Törene ticaret borsası sa- lonunda vali B, Yahya Sezai Uzayın bir nutkile başlandı. Merasimde par- ti ve belediye erkânı banka müdürle- rl ecnebi konsolos ve tacirleri, ik- tişadi müesseseler mümessilleri ve tacirler hazır bulundı Fındık mahsulünün partisi va» fişenkler atıl- dı, Vali atlas bir çuval içine konan ilk fındıkların kurşununu bizzat damgaladı, resmi muameleyi imza» ladı. Çekoslovakya, İsviçre ve Maca- ristana ilk'parti olarak 238 çuval gönderilmiştir. Güneysu vapurunda yapılan şenliklerle törene nihayet verilmiştir. Şekerci Yani yakalandı Lağvedilen, İstanbul ikinci noterli- ğine ald evrakın altıncı notere devir muamelesine dün başlanmıştır, Diğer taraftan ikici noter B. Hasan hakkında takibat ve tevkifi icabetti- Ten sahte vasiyetname tanzimi işinde alâkadar bulunmaktan suçlu Şeker- ci Yani adında bir adam hakkında da, kanuni takibat yapılmış < fakat kendisi bulunup sorğuya çekileme- miştir. Bir hafta devam eden sıkı bir araş- tırma neticesinde dün Şekerci Yani- nin gizlendiği yer meydana çıkanıl mış ve kendisi yakalanarak adliyeye teslim edilmiştir, Suçlu Yani de hâkim tarafından sorguya çekildikten sonra tevkif edil- miştir. Sahife $ Istanbul Mektupları | Devlet sandalyelerini işgal edenler cüssesinin iriliği nisbetinde itibar görürlerdi Atalarımızın Boğaziçine rağbetleri yalnız havasının güzelliğinden, man- zarasının letafetinden, sularının meb- zül ve nefis olmasından, gezecek yerlerinin çokluğundan dolayı değildi, Onlar, iyi pişmiş, leziz bir yeme- ğin, insanların mizaçları üzerinde hüsnü tesir yaptığına kanidiler. 'Tıb ilerledikçe, ortalığı velveleye veren bir takım korkunç isimler de duyar olduk: Arteryoskleroz, toksin, tansiyon, vs... Bunlar, uykumuzu ve rahatımızı kaçıran bu umacılar, bü- yük babalarımızın ve kadın ninleri- mizin meçhulü idi. Kendilerinde, endamın inceliğini muhafaza etmek endişesi de yoktu. Bilâkis: «Bir dir- hem et bin ayıp örter.» ve «iyi koca- nın karısı kurna başında belli olur» gibi, insanları yemeğe ve semizleme- ğe teşvik eden darbı meseller kulla” nırlardı. Devlet sandalyelerini işgal edenler, vükelâ, vüzera, vali, muta- sarf takımi, cüssesinin iriliği nisbe- tinde itibar görürdü. Böylesine: Kerli, ferli.. iskermhlesini dolduruyor! dâr- lerdi, Şaka bertaraf: O eski zamanlarda, kafalar mı daha dinçti, mjdeler ve hazım cihazları mı daha sağlamdı, nedir? Yemek, bugünkü gibi derecel tâliyede, fuzuli bir iş değil, en birin- “ci plânda, hayati bir zevk telâkki edi- Tirdi. Bunun içindir ki, ağızlarının tadı- nı bilenler, leziz ve taze balık, nefis meyva ve sebze yemek, üzerine de bardak bardak, buz gibi Hünkâr, Çır- çır, Karakulak, Göztepe suyu İçmek üzere yazın Boğaziçine göçerlerdi, Onların, bu belki biricik hâzlarını temin eden Boğaziçi mahsullerinden denize ait olanlarını geçen mektu- bumda gözden geçirmiştik. Bugünkü yazımı da kara mahsullerine, sulara, meyvalara ve sebzelere hasredece- ğim. Benim çocukluğumda, Boğaza mi- safir gidenlere, oranın yerlileri en birinci ikram olarak, başlıca mesire- lerin birinde bir ziyafet çekerlerdi. Bostanların - birinde, su başında, çardak altında kır silkmesi, zeytin- yağlı patllean veya biber dolması, bir de helvadan ibaret olan en basit ve mütevazi yemekten tutun da, Sa- rıyer sularında Bendlerde, Sultaniye çayırında, Abraham paşa çifliğinde, Sultan suyunda, Beykozda Kaymak- donduranda “çekilen kuzu çevirmeli, | paçalı, elmasiyeli mükellef ziyafete | kadar, bütün bu yiyintiler, Boğaziçi- nin mübarek topraklarında yetiş- miş, birbirlerinden lezzetli sebze ve meyvalardan vücud bülurdu. Anadolu yakasından başlıyarak: Çengelköyünün ayvası, lop inciri, fa- yesi, domatesi... Göksuyun mısırı, patlıcanı. Kanlıcanın yoğurdu... Paşabahçesinin inciri . Beykozun c8- vizi, kaymağı, paçası... Kavağın yo- Rurdu, inciri... Sonra, Rumelide Sa- rıyerin böreği, güveci, kestanesi, kı- zılcığı... Büyükderede, : Karakihya bahçesinin kantar topu armutları... İstinyenin Tarabyanın ahu dutu beyaz dütü... Arni yada benzeri ol «Osmanlı> çileği... Ve bütün bunla- rın yanında temiz, berrak ve tatlı su- larla sulanmış bostan ve bahçelerin körpe, leziz mevsim sebzeleri meş. hurdu. Gene İstinyenin Çayır başında, ki- reç ocaklarına nazır yamaçlarda ye- tişen, içleri kayısı renginde, dış ka- bukları pürtük pürtük, etli, kokulu, yerli kavunların yemesine doyum ol- mazdı, © Şimdi bu mevsimde, halkın akın ettiği yer «Yuşatepesin idi. Her cu ma, her köyün halkı harifane ile tut- tukları pazar kayıklarını donatıp, iç- lerine dolar, davullar, zurnalar ça- larak, yemeklerle Beykoza, Sütlüce- ye giderler, oradan da tepeye tırma- nırlardı, Tepede, öbek öbek ateşler yanar, doğranmış et parçaları, zerzevat yı- kanır, toprak güvecin içine istif edi- lir, ve nihayet ateşin yandığı çukura gömülerek, öylece pişirilirdi. Ekseriyet, yemeğini yedikten son- ra tepede dönüş vaktini bekler, diğer Bu âlemler Boğazın diğer mevkile- rinde de tekrar olunurdu. Ve en çok rağbet, Sarıyer sularına idi. Bu su- lardan her birinin ayrı ayrı hususi. yetleri vardır: Çırçır, böbrek, mesa- ne ve karaciğer hastalıklarına fay- dalı, müdrir bir su olmakla tanın- mıştır. Hünkür suyu da, en leziz ve en hafif sudur diye şöhret almıştır. Her halde, biri diğerinden güzel, fe- rah, iç açıcı mesirelerdir. Bir vakit- ler, cuma, pazar, buralara pek erken giderek bir ağaç altı ve bir hasır te- min edememiş olanlar, ilişecek bir yet dahi bulamayıp, dönmek mecburi- etinde kalırlardı. Sırf bu suların hslurı için Büyük- dereye ve Sarıyere yerleşmiş ekâbir pek çoktu, Çırçırın ve Hünkür suyu- nun şifai hassalarından istifade eden o devrin büyük simaları arasında sadresbak Said paşa, Viyana sefiri Sadullah paşanın biraderi, senedab müdürü, antika meraklısı Said bey, 'Mecelleci Büyük Haydar efendi, tah riratı hariciye kâtibi Şatonöf Nuri bey, âyandan Abraham paşa, Rocal zade Ekrem bey (bu makale sahibi- nin pederi), doktor Ferdinand paşa, ve saireyi hatırlarım. Said paşanın Sarıyer Maden ma- hallesinde bir köşkü, Büyükdere Pi- yasa yerinde de bir yalısı vardı, Fa- kat öyle sanırım ki kendisine bi- rinde, nede ötekinde oturabilmiş, yazları sadece ailesini gönderirdi. Senedat müdürü Said beyin yalısı Sarıyerde, Kumsalda idi. Gayet şiş- man vücudü ile, kapısının iç tarafın- da oturur, bir yandan geleni, geçeni seyreder, bir yandan da bardak bar- dak su içerdi. Haydar efendinin, köy içinde Çır- çır yolunda bir köşkü vardı. Kısacık boyu ile, sabahları erkenden buradan çıkar, yaya olarak Çırçıra gidip, bir testiye yakın su içtikten sonra araba ile iskeleye iner, İstanbula giderdi, Babanun zevki, Büyükderede Fıs- yolile, yaya, Hünkâr suyuna gitmek ve orada kendi elile doldurduğu sü rahiyi, yudum yudum, bir saatte iÇ mekti, Ekseriya bu tenezzühlerinde, kom- şumuz doktor Ferdinand paşa da ken- disine refakat eder, oraya kadar git- mesine, güç belâ gider, fakat dönüş- te - çok mülahham olduğu için « ara» bayı tercih eylerdi. Ercümend Ekrem Taht — Avukat bay Kemal Hikmet Haşim oğluna: Fund paşanın mahud nüktesi bahsinde? Paşanm ikazına muhatap olan zatın bü- yük elçi olmasına mâni yoktur. (Babıâli, Avrupanın indinde yalnız Osmanlı hükü- metini değil, mabeyini «Cour Ottomans» de ifade eder ve büyük elçiler, nezdine memur edilmekle, Dos dine memur edilmiş sayılırlardı. İlâve bu- yurduğunuz: Vazifteniz burada bitmiştir, cümlesi de, teslim buyurursunuz ki mülke tenin mahiyeti üzerinde müessir bulun» madığından, olsa da olur, olmasa da, Her halde, değersiz yazılarıma yüksek alâkanızı göstermekle beni taltif ettiğinizden dolayı teşekkürlerimle ber derin sâygılarımı sunarım. OE.BTE li rm ARMA 7 PAN MA e

Bu sayıdan diğer sayfalar: