18 Eylül 1937 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8

18 Eylül 1937 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Hindistan da müthiş bir âdet T Kocası öldükten sonra kendilerini AKŞAM yakan kadınlar el'ân vardır Hindistanda iki bin senedenberi de- vam eden bir âdet vardır. Bütün deh- şetine ve kanunun şiddetle yasak et- mesine rağmen bugün bile Hintliler bu âdetten vazgeçmemişlerdir. Evli bir erkek öldüğü zaman karısı meza- Ta kadar onu takib etmek mecburiye- tindedir. Ölü kocasının cesedi ile yan- mağa razı olmıyan bir kadın Hind di- nine göre mekruhtur. Ölü kocanın cesedi alevler arasında yanarken ken- dini fırlatıp ateşe atan kadın ise ilâh- lar arasına geçmiş addedilir. Onun için mabedler inşa edilir. Böyle bir fe- dakâr kadına malik olmayı her aile kendine bir şeref addettiğinden koca ölür ölmez kadını teşvike başlarlar. İngilizler Hindistana geldikleri va- kit bu yüzden bir çok genç kadınlara yazık olduğunu görmüşler ve bu üdeti yasak etmişlerdir. Fakat dindar hal- kın muhalefetine maruz kalmamak için kanunları oldükça alâstiki yap- | mişlar ve bir çok vakalara göz yum- | mak mecburiyetinde kalmışlardır. Son zamanlarda kendini ateşe atan kadınlar azalmıştır. Fakat gene var- | dır. Geçenlerde Bombay civarında ko- cası ölen bir kadın sütte ismi verilen bu âdete tâbi olarak kendini ateşe at- mıştır, Ölen aile nezdinde o esnada misafireten bulunmuş olan bir gaze- teci « genç bir kadıhın * kendini nasıl yaktığını şöyle hikâye ediyor. Ölünün ayak ucunda Doktor, kocasının öldüğünü söyle- yince yeni dul yerinden kımıldamadı. Ses çıkarmadı. Doktorun gitmesini bekledi. Yabancı dışarı çıkar çıkmaz, akrabalarına döndü: Ölü yarına kadar yakılmasın, dedi, Sütte için hazırlanmak İstiyo- ya v Ş Za 4 Hopa (Akşam) — Hopa belediyesi, şehrir. Karadenizin azgın dalgalarından Bir gazeteci bu suretle yapılan âyinde Çünkü sütte derhal infaz edilemez yirmi dört saatlik hazırlığa ihtiyaç | gösterir. | Kadın sözünü bitirir bitirmez, hiz- | metçiye varıncıya kadar herkes itiraz etti. Fakat bu itiraz sözden ibaretti. Muhakemede itiraz ettiklerine dair yemin edebilmek için yapılmıştı. Ora- dakilerin hepsi kadının kendini ya- | karak ailelerine şeref vermesini içten arzuluyorlardı. Kadın bu itiraza dini kitaptan ba- zı ibareler okuyarak cevap verdi. Dİ- nin bunu emrettiğini ileri sürdü. Bu husustaki kanunu gayet iyi bilen ai- le efradı başını salladı, ve: — Maatteessüf hükümete haber vermeye mecburuz... dedi, Aile efradının böyle bir hal karşı- sında hükümeti haberdar etmesi ka- nuni bir vazife idi. Bunun için arala rından birini intihap ettiler. Bu vazi- feyi ona verdiler.. fakat yolda bu mü- messil hasta olmıya, veya ayâğıni | bürkmağa dikkat etti. Bu hal ile hü- kümete gidemiyeceğinden başkasını kendine vekil intihab etti. Fakat bu yabancı yakinen alâkadar olmadığı için haber vermeyi unuttu. Aile de bu suretle mesuliyetten kurtulmuş oldu. Yeni dul ise sütte hazırlığına girişti. Genç dulün hazırlığı Gelinlik elbisesini çıkardı, giydi, Al- nına zevcelik alâmeti olanı al markayı taktı. Bununla kendini bir dul addet- mediğini gösteriyordu. Cenazenin ef- rafında herkes ağlaşırken parlak ge- Hinlik elbiseleri içinde genç kadın zer- re kadar keder alâmeti göstermeden, bilâkis gayet şen ve heyecanlı, âdeta | yeni bir gelin gibi dolaşıyordu. Sanki | yeni geline kocası tatlı bir bal ayma | çıkmalarını teklif etmişti, kurtarmak mâksadile mükemmel bir sed japtırmıştır. Sed gümrük önünden hükümet konağı önüne kadar devam etmektedir. Yukarıda bu sed ve iskele gö- rünüyor. Böyle bir halde ağlamak doğru ola- mazdı. Zerre kadar keder göstermesi günahtı. Çünkü kocasından ayrılıyor değildi. Bilâkis ona kavuşacaktı. Genç kadın bütün gece ölü kocası- nın yanıbaşında kaldı, Ölünün başını kucağına koyarak sabaha kadar İşit- miyen kulaklarına âşıkane kelimeler fikıldadı. Odaya başkasının adım bile atması yasaktı. Bu acaip aşk sahnesi inkitaa uğratılamazdı. Arasıra ölünün vücudüne gül suyu serpiyordu. Niha- yet kapı vuruldu, dışarıdan bir ses: — Şafak söküyor, dedi. Genç kadın itina ile ölüyü giydirdi. Sonra kendi üst başını düzeltti. Gelin- lik elbisesini rengârenk çiçeklerle süs- ledi. Elmaslarını taktı, Alnındaki al markayı düzeltti. Şen ve şakrak oda- dan dışan fırladı. Ateşi kendisi yakıyor Kanunun sütteyi men'i kadının va zifesini oldükça müşkülleştiriyordu. Sütte için iki misli büyük bir ateş lâ- zımdı. Çünkü iki kişi yakılacaktı. Bu âteşi yakmak cezayı istilzam ettire- cekti. Bunun için kadının kendini ya- kacak üteşi kendisinin yakması lâ- zım geliyordu. Genç kadın cenazeden evvel sokağa fırladı. Dolambaçlı fa- Kaf kestirme sokâklardan koşa koşa geçerek cenazenin yakılacağı mahal- Je geldi. Esasen cenazeyi getirenler mümkün mertebe yavaş hareket edi- yorlardı. Genç dul odunları iki misli- ne İfrağ etmekle . kalmadı, ayni za- manda bol bol da gazladı. Cenazenin davulları yaklaşmağa, para ile tutul- muş ağlayıcıların sesleri işitilmiye baş- layınca bir kenara saklandı. Cenazeyi getirdiler, yığının üzerine koydular. Rahip son sözlerini söyledi. Duasını etti. Tam ateşliyecekleri es- nadâ - yerden fırlar gibi - kadın gö- züktü. Rahibin ayaklarına iğildi. Onun içinde dua etmesini söyledi. Kocasına son vazifesini yerine getirdi ğini ilâve etti. Bu esnada bir gürültü oldu. Her nasılsa polis haber almıştı, Derhal yetişmişti. Fakat kadının ak- rabalarından dokuz genç bir halka teşkil ederek polisin müdahalesine mâni oldular. Genç kadın acele kendini yağladı. Bir odun kaptı, bunu alevledi. Üç de- fa başının üzerinde döndürdü. Garip bir çığlık ile yığını ateşledi. Üzerine çı- karak kocasının vücudüne sarıldı. Seyircilere, alevler kadının vücudünü sarıncıya . kadar sanki asırlar geçti gibi geldi. Herkes zavallının o âna ka- dar dumandan boğulduğunu zannedi. yordu. Fakat bir çığlık göne dfrattaki süküneti yırttı. Demek ilâhlar, arala- rna kavuşmağa gelenleride s0n bir kaka a uğ b aa) | devlet teşkilâtında Türkler birinci de- | recede ümil olmuşlardır. Bunu da bil- 18 Eylül 1997 arih Kurultayına gelen profesörlerin sözleri Tarih kurultayına iştirak edecek | profesörlerden üçü daha gelmiştir. Bunlar,Macar, Fransız ve Yunan âlim- | leridir, Muharririmiz, kendilerile gö- rTüşmekten hasıl olan intibalarını şu suretle anlatınaktadı Macar profesörünün sözleri Macar profesörü doktor Feher Geza, Türk tarihi üzerinde araştırmalar yapmakla şöhret kazanmış bir zattır. Macar Maarif Nezareti on beş sene ev- vel kendisini Proto - Bulgarların yani eski Türk - Bulgarların menşelerine, kültürlerine ve tarihlerine dair araş” tırmada bulunmak üzere Sofyaya gön- dermişti. Profesör, şimdiye kadar Ma- car ve Bulgar Müze mecmualarında Alman ve Fransız İlim mecmualarında. birçok orijinal neşriyatta bulunmuş- tur. Eski Türk - Bulgarların bir dini merkezi olan Madara'da (Şumnu ci- varında) Kurum Hana ve Omurtak Hana aid vesikalar üzerinde araştır- malarda bulunduğu gibi Bulgar Türk- lerinin payıtahtı olup hâlâ Pliska adı verilen yerde hafriyat - yapmıştır, Bu hafriyat devam etmektedir. Şimdiye kadar intişar eden 29 muh- telif eserinde Bulgar devletinin doğ- rudan doğruya Türk teşkilât dehâsı- nın mahsulü olduğunu müdafaa et- miştir. — Matbaaya verdiğim yeni eserimde eski Bulgar Türklerinin harb tekniği- ni ve tabiye usulünü tanıtıyorum ve umumiyetle Türk kavimlerinin Avru- pa kültürüne yaptıkları hizmeti teş- rih ediyorum. Bunlar, askerlikte, ta- biyede, süvarilikte, askeri kıyafette, teşkilâtçılıkta ve ziraat kültüründe, ticaret sahasında müessir olmuşlardır ki, ben bilhassa Balkanlarda tesirleri- ni göz önünde bulundurdum. Eski Bul- gar Türklerinin kültürü deyince yal- niz Tuna anlaşılmamalı. Volga civarın- da fik İslâmiyeti kabul eden ve Asya ile Avrupa arasında Pekin ile Ligon arasında ticari münasebete vasıta olan Bulgar Türklerini kastediyorum. Volga kenarında, o devrin en büyük merkezlerinden biri Bulgar isimli şe- hirdi, Burada Milâddan sonraki do- kuzuncu ve onuncu asırlarda basılan sikkeleri İskandinavyada da buluyo- ruz. Bulgarlar bilhassa kürk - deri ti- caretinde meşhurdular, Eski Osman- heada «bulgari» sözü sahtiyana veri- leh addır. Bu kelime Afganistanda, İranda ve İtalyada aynen yaşar. Esa- sen kurultaydaki konferansımda da bu mevğün temas edeceğim. Slâvların hassa kaydetmek isterim. Profesöre tezinin ismini sorduk: — (Bulgar Türklerinin, Macarların ve diğer Türk kavimlerinin Avrupa kültürüne tesiri) - dedi. Ve ilâve etti: — Bu kongrenin pek büyük ehem- miyeti vardır. Şimdiye kadar dağınık surette Türkiyat etrafında yapılan tedkikleri bir araya getirecek. Moza- yık bir lâvha husule gelecektir. Her- kes, başkasının mesaisi neticesini öğ- renecektir, Entemasyonal ilim için bu- nun faydası pek büyüktür, Sentez çı- karmak kabil olâcaktır. Fransız profesörünün anlattıkları Fransız profesörü bir ordu papazı- dır. Resmi üniformasile seyahat et- mektedir. Ömrünü ilim peşinde, keş- fiyatın pişdar steş hatlarında geçir. miştir; İlk defa on dört sene, sonra- dan da on altı sene Habeşistanda kal- mıştır, Habeşistanın birçok eyaletleri- ni adım adım gezmiş, oralara dair top- ladığı eserler, yazdığı yazılar çektiği resimler ve söylediği konferanslar, ilim sahasında birinci derecede bir alâka celbetmiştir. Meselâ Habeşista- na Müslümanlığın on altıncı asırda yayıldığı sanılırken onun keşfiyatı sa- yesinde anlaşılmış ki meğer onuncu asırda ilk yayılma olmuş. Pere Azais smile tanınan bu âlim Kapüsen cins papazdır. Habeşistan dan maada Arnavutlukta da bulun- muş, harpte Verdun cephesinde hiz- met etmiştir, Mütarekede Türkiyeye gelmiş ve garbi Trakyaya tarihi vesaik araştırmaları için gönderilmiştir. Se- negal askerlerile birlikte höyükleri -es- kıymettar eserleri Frânsaya, zesine göndermiştir. Bu eserler, İsadan 4 - 3 bin sene evvele aiddi. Topr yapılmış bü- yük vazolar içinde yakılmış adakların külleri vardı. Ayrıca ve bunlarla alâ- kasi olmıyan bir de alaca renkli züca- ci vazo buldum. Bu saha, Dedeağaçla Poftoleğos arasıdır. Şimdi, Ege deni- zinde suyun içinde kalmış bir şehrin kenarıdır ki, bundan Adise'de bahso- Yunmuştur, Sahili gezdim, maiyetim- deki Senegalliyi kazılarda çalıştı- Tarak yedi kasa muhtelif masnuat topladım. Profesöre, kongrede neye dair söz söyliyeceğini sordum, Henüz bunun kararlaşmadığını bildirdi. Fakat, me- selâ «Güneş - din. e dair söyliyebilir- miş. Bundan bahsederken, gözlerin- de bir şule yanıyordu. Biran sanki ka- tolik papazı olduğunu unuttu. Habeş seması altında çok iyi tanıdığı eski mabuddan, güneşten, o eski dinin Tu- hanisi huşu ile bahsetti: — Güneş, güneş -dedi. - Onun dini OGüneşindini Her halde As- yadan çıkıp Afrikaya da yayılmış olan bu din Basel mabudu Balebek Hindistan o ve Habeşistanın cenubun- da, Mârgorik gölünün kenarındaki üçüzlü Kemer üstünde güneş ve şule saçan yıldız tezyinatı var. Otuz binden fazla faler (o Bunlar hep o dinin eser- leri o Yanımda fotoğrafilerini de ge- tirdim. İcab ederse bu dinin yarattığı &serleri perdeye aksettirerek gösetre- ceğim, Yunan profesörünün dedikleri Yunan profesörü doktor Marinotos Yunanistan tarihi âbideleri ve arkeo- lojl şubesi müdürüdür. Kandiye müze- sinin de müdürüdür, Muhtelif yerlerde konferanslar ver- mek üzere Avrupaya ne zaman seya- hat etmesi icab etse çok sevdiği mem- leketimizden geçmekte imiş. Girid zel. zelelere maruz bir ada olduğu için, şimdi orada, aynı tarzdaki bir mem- leket olan Japonyada tatbik edilen bip tarzı mimari ile zelzelelere mukavim betonarme bir müze binası yapılıyor- muş. Bunda, Türk devrine sid âsar pek kıymetiimiş: Silâhlar, mezar taş- ları, âlât vesaire. — Girltie ön Asyadaki Hitit kral likları arasında Milâddan 1000 ilâ 2000, senelerine “ald münasebata dair bir konferans vereceğim. Ben öyle sanıyo- rüm ki, Kibrisın karşısındaki Asya toprakları o sıralarda Oiritlilerin müs- temlekesiydi. Zira, âsarın üslubu biri. birine fevkalâde benzer, Mütekabil tesirat hüsüle gelmiştir. Hititlerin de buraya geldikleri vakit, orada Giridin tesirini bulduklarını sanıyorum, Veli Nuri İkinci Türk Tarih kurultayına mebuslarımız davet ediliyor Ankara * ÇAA. ) — Cümhuriyet Halik Partisi sekreterliğinden: 20 eylül 1937 tarihinde Dolmabah- çe sarayında açılacak olan ikinci Türk Tarih Kurultayı ve sergisine bütün mebus arkadaşlar davetlidir. Girmek için hüviyet varakaların göstermek kâfidir. Sokaklara konulacak yeni elektrik lâmbaları Belediye şehir. meclisinin kararile şehrin mühtelif semtlerine yeniden 2000 elektrik lâmbası koymak için €lektrik şirketi ile bir mukavele imza- lamıştı. Bu mukaveleye istinaden bir de kroki hazırlanmış, lâmbaların ko- nacağı yerler tesbit edilmişti. Ancak lâmbaların tesisi için direk ve diğer mah zemenin hariçten getirilmesine ihti- yaç olduğundan bu malzemenin getir» tilmesi için belediye Nafıa vekâletin- den müsaade istiyecektir, Üniversite doçentlerinin ya- bancı dil imtihanları İmithana tâbi olan üniversite do- çentlerinin dün yabancı dil imtihan- ları yapılmıştır. İmtihanlara bugün de devam edilecektir. Yabancı dil imtiha- nunda muvaffak olanlar, kendi tezle» rini vereceklerdir. Tezini veren doçent, talimatnamedeki hükmünü ifa etmiş olacaktır,

Bu sayıdan diğer sayfalar: