16 Ocak 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 12

16 Ocak 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Sahife 12 HER BİR HİKÂYE Arkadaşım - Şevkötin - oturduğu aparlımanın hemen yanıbaşına ta- şındığım için pek memnundum. Çünkü Şevket benim iyi, en samimi | Gosllarımdan biri idi, Yeni apartımana taşındığımın ilk gecesi idi. Pencere kenarındaki kol- tuğa olurmuş dinleniyordum. Bir- denbire karşıda, yani arkadaşım Şevketin apartımanında bir gürük tü koptu, Bizim Şevköt cıyak cıyak bağırıyordu” — Allah aşkina yapma karıcığım, Allah aşkına. Şevketin karısı Fatma; diyordu, söyle bakayım... mantoluk kumaşı ala- — Vallahi param yok karıcığım... Seni temin ederim ki param yok. — Ehhh... Almıyor müusun?.. Dur öyle ise... — Aman vazgeçtim, vazgeçtim. Alıyorum karıcığım... Alıyorum... Doğrusu bu işe hayretler içinde kal- Mıştım. Şevket tanıdıklarımın için- de en güçlü kuvvetli erkekti. Pek iri yarı idi. Güreşe merakı vardı. Değ- me pehlivanların sırtlarını yere ge- tirmişti. Bir zamanlâr da boksa ça- lışmıştı. Böyle herkül 'gibi kuvvetli bir adamın karısından bu derece korkması!... bö Pencerelerin kapalı perdeleri üze- rinde onların, karı, koca gölgelerini görüyordum. Fatmarln .zayıf, çelim- Siz, sıka gölgesi Şev dağlar gi- bi, iri yarı gölgesiği,, kovalıyordu. Şevketin öyle bir kaçı yardı ki... Kendi kendime: $$ — O zayıf, çelimsiz kadın Şevket gibi güçlü kuvveti! biz örkeği bu ka- dar nası! korkutmuş?... Muhakkak ki dostum Şevket kuy- vetini karısına karşı kullanacak de- ğildi. Fakat karısı Şevketin üzerine hücum edince o fevkâlâde kuvveti- le kendisini pek iyi müdafaa edebi- Mirdi. Demek kılıbıklık insanın bü- tün gücüne, kuvvetine rağmen ken- disini müdafaa etmesine bile mâni oluyordu. Halbuki Şevket daima: — Ben karımdan korkmamı,. der dururdu. Artık bugünden sonra haftada bir İki gece uzaktan arkadaşımın evinde geçen bir komedi (seyrediyordum. Şevketin gölgesi oradan oraya ka çiyor, Falınanın zayıf gölgesi onu kovalıyordu. Nihayet bir gün dayamadım. Şey- kete sofdum; — Yahu senin bazı geceler o ha- lin ne öyle?... Karından fellik fellik kaçıyorsun... Pencerenizde gölgele- Tİnizi seyrediyorum. Hani sen karın- dan hiç korkmazdın? Aramız © kadar iyi, birbirimizle o derece samimi idik ki ben ona her şeyi sorabilirdim. .. Şevket boynunu bü- kerek: — Evet, dedi, eskiden hiç korkmaz- dım amma şimdi kazın ayağı öyle değil... Korkuyorum. — Peki öyle oradan oraya kapacak ne var?... Güçlü kuvvetli adamsın, Pehlivansm.. O kadar kuvvetinle kendini müdafaa edemiyor musun?., En güçlü kuvvetli adâm senin üzeri ne hücum etse şöyle ellerini bir tut- san kımıldayamaz. Bu kadar kuv- velinle dayak yemek ayıp değii mi? Şevket derin derin -iki defa «ahi» çekti. Sonra; ii — Azizim... dedi, karımdan da- yak yemek korkusile' “kaçmıyorum. İş senin bildiğin gibi değil. Benim karıma karşı kılıbıklığım pek tuhaf bir şeyden ileri göliyor. Anlatayım da dinle... ? Falma ile eyvlendiğimiz zaman ben belki dünyanın en kazak kocala- rından biri idim. Evin içinde dedi- ğim dedikti, Fakat bir gün küçük bir fare bu saltanatıma nihayet ver- di. Herkesin hayatta korktuğu bir şey vardır. Benimde fareden, ker- tenkeleden, örümceklen, karâfatma- dan, bir takım küçük böceklerden ödüm patlar, Fareyi görünce bir çığ- lık kopardım. O kadar kuvvetli ba- ğırmışım ki Fatma koşup yanıma geldi: — Ne var?.. dedi. Ben dehşet içinde: — Ne olacak? Fare... diyerek gös- ilerdim. Bu esnada benim bağır Korkutulan mamdan korkan küçük fare bir ke narda duran kapanın içine girmiş, kapanın kapısı da kapanmıştı. Fat- ma: — Ay... dedi, sen fareden bu de- rece korkar mısın? Ben de hiç kork- mam... Küçükken farelerin kuyru- guna sicim bağlayıp oynamak en bü- yük eğlencemdi. — Ben yalnız fareden değil, kerten- keleden, küçük böceklerden de kor- karım; ödüm patlar... demiş bulun- dum. Ha ağzım, dilim tutulaydı da bunları söylemez olaydım. Ertesi akşam eve döndüm; Karım ne zamandanberi benden bir kürk manto istiyordu. Daha kapıdan gi- Ter girmez sordu: — Bana o beğendiğim kürk man- toyu alacak mısın?... Ben kestirme cevap verdim: — Fatma... Rica ederim, şimdi 0 vaktimiz mi? Fatma gözlerini açtı: — Ne? Almiyor musun? Böyle söyliyerek © zamana kadar arkasında tuttuğu elini birdenbire bana doğru uzattı. Evvelâ farkına varmadım. Fakat bir de ne göreyim? Karımın elinde bir sicim va. Siei- min ucunda ise en korktuğum bir böcek bağlı değil mi?... İşte o zaman çığlığı kopardım: — Aman... Rica ederim Fatma. Onu benim üzerime yaklaştırma... Fatma sakin sakin gülüyor: — Haana... Söyle bakalım... Ala- cak mısın mantoyu... Alacak mısın?.. Diyerek * böceği bana doğru uzatı- yordu. Kaçmağa başladım. Ben kaç- tıkça o kovalıyordu. Zaman zaman | elindeki uzun ipi sallıyarak böceği üzerime değdirdikçe ben feryadı ba- | sıyordum. Nihayet baktım ki olacak | gibi değil, razı oldum: | — Peki, peki... Allah müstahakını | vermesin. alacağım.. alacağım.. çek | şu hayvanı... Alacağım diyorum ya- | hu... Çek... Alacağım... Bir iki gün sonra arkadaşlarım be- | ni bir içki ziyafetine çağırdılar. Ge- ce geç vakte kadar eğlenecektik. | Fatma böyle geç vakitlere kadar sü- ren ziyafetlere gitmemi hiç İstemez. O günü de: Bu akşam ziyafete gitmiyecek- sin!.. diye kestirip attı. Ben: — Yapma karıcığım. arkadaşla- rım çağırdı. Hep birlikte eğlenece- giz... dedim. — Ehhhh?. diye köpürdü. Hâlâ mı ısrar ediyorsun? Fatma böyle söyliyerek o mutfağa koştu. Meğer gündüzden küçücük bir kertenkele yavrusu yakalayıp kuyruğuna ip bağlamış... İpi sallıya sallıya odaya girdi: — Hâlâ ziyafete gitmek fikrinde misin bakalım... diye üzerime yü- rüyünce ben bucak bucak kaçmağa başladım. Bir yandan kaçıyor, bir yandan yalvarıyordu! — Yâpma kârıcığım.. yapma no- noşum... Ay üstüme değecek!... Çek Şu pisi... Fatma söz anlar mı? Kertenke- leyi habire üstüme doğru sallıyor. — Gidecek misin? — Gitmiyeceğim... Gitmiyeceğim... Vazgeçtim. — Söz veriyor musun? — Veriyorum ... — Ziyafete gitmedim diye beni dır dır yiyecek misin? NE AKŞAM koca — Yemiyeceğim karıcığım, yemi- yeceğim... Sen tek şu elindeki mur- darı dişan götür. İşte azizim. Falma benim bu kor- kunu öğrendikten sönta dizginle- rimi avucuna aldı. Sakalımı ele ge- girdi. Biliyorum, koskoca, iri yarı, güçlü kuvvetli bir adamın küçük bir böcekten,.mini mini bir kerten- kele yavrusundan, bir fındık faresin- den korkarak odanın içinde bucak bucak kaçması çok komik bir Şey amma... Ne yapayım?*Elimde değil... Yer yüzünde daha benim gibi böyle fareden, kertenkeleden, böceklerden korkan nice nice insanler, nlics'nice erkekler vürdir. Fakat karıları ön ların bu korkularımı muhakkak bil. miyorlardır. - Yoksa bilseler bundan Çok istifade ederlör.”. Şimdi umacıdan korkan çocuğa döndüm. No zaman kârımin arzula- rna âykırı bir hareket yapmağa kalkışsam Fatma: — Ehhhh?., diyor, getiririm ker- tenkel& yavrusunu... Hani oçocukların o «çağırıyorum umacıyız diye korkululmaları “gibi bir şey... Dostuma fena halde acı dım. Onu bir müddet görmedim. Fa- kat dikkat ettim. Karşıda, Şevketin evinde eski gürültüler, bağırmelar kesildi. Merak etmiştim. Şevketi ilk gördüğüm zaman, sordum: — Hayrola Şevket... Artık sesin filân işitilmiyor, dışandan iri yan gölgenin bucak Şucak kaçtığını gö- remiyorum. : Şevket menun gülümsedi: — Azizim dünyada neyin çâresi bulunmaz ki... İnsan oğlu meleri | | keşfetmemiştir ki... Ben de bir keşif | sayesinde kurtuldum. Gayet avci bir kedi buldum. Karımın elindeki sici- | min ucunda fare, kertenkele yavru- su, küçük böcek ne görse hemen atı- ıp kapıyor, Fatmanın beni korkut- masına mâni olüyor, * Karım işlerini bozan bu kediyi bir kaç kere kapı- dışarı etti. Fâkat ciğer ve saire İle ben hayvanı kendime adamâkılı alıştırdım. Evden koğulan kedi her akşam üslü beni sokağın başında | bekliyor. Beni görünce mıyavlıyarak yanıma yaklaşıyor, biz eve berüber giriyoruz. Karım evvelâ kedi ile bir- likte beni eve sokmak istemedi. Fa- kat baktı ki komşulara karşı pek re- zalet olacak... Bundan vazgeçti. Şim- di ben kedim sayesinde eski hürriye- timi elde ettim. Böyle konuşarak sokağın başına kadar gelmiştik. Baktım. Hakikaten köşede bir kedi bekliyor. Dostum onu şevkatle kucağına aldı. Evinin kapısından içeri girdi... (Bir yıldız) Bursada ( Akşam ) ın satış yeri sAKŞAM» gazetesi ve «AKŞAM neş- riyatı. Bursada münhasıran Atatürk caddesi Okullar Pazarında satılmak- tadır. «AKŞANO abonelerine hususi tenzilât yapılır. Sahibi Bay Esada mürnemat, İzmitte Şark Pazarı Sadeddin Yalım Ticarethanesi Kocaeli vilâyeti mektep kitapları satış yeri. Het nevi kırtasiye çeşitleri, Nauman dikiş ve yazı makineleri, Ko- dak folograf makine ve levazmı saire bulunur. LMiNA Grip, Baş, ve Diş ağrıları Nevrajjl, Artritizm, Romatizma NEVROZIN Baş, diş, nezle, grip romatizma ve bütün ağrılarınizi derhal keser. İcabında günde 3 kaşe alınabilir. Tarihi KAPTAN PAŞA GELİYOR Deniz Romanı Yazan: İskender F. Sertel mmm Tefrika No. 117 Kuşcubaşı Kâmil bey, o gün Kılıç Ali paşaya söz verdi. Hacerle görüşmek üzere Eyübe gidecekti İbrahim, zindanda, kendisini ida- ma gelen cellâda; — Kaptan paşaya bir çift sözüm var, Beni onun huzuruna çıkarıni Gözlerimle gördüğüm bir cinayetin iç yüzünü bir kere de ona anlatayım. Ondan sonra asınız beni..! Diye yalvarıyordu. Ahmed relsin ölümünden üçüncü Murad 'da * çok müteessir olmuştu. Padişahın halası Mihrimah sultan: — Katili hemen cezalandır! Diye haber üstüne haber gönde- riyordu. Ahmed reisin ölümü Türk denizci- leri arasında da büyük heyecan uyandırmıştı. Ahmed reisi herkes severdi. 'Türk denizcileri Tersanede topla» narak: Katil hâlâ - neden idam edilmi- yor. Diye toplantılar yapıyorlardı. Kaptan paşa o gün saraya geldiği zaman cellâdın padişah tarafından Yedikule zindâhına gönderildiğini duydu. Bu sırada Yedikulöden gelen bir nöbetçi, Kılıç Ali paşaya Deli İbrahi- min sözlerini söyledise de, kaptan paşa: — Tez vurun başını melünun! Dert dinlemeğe vaktim yok. Diye haber göndermişti. Zavallı İbrahim o gün kimseye derdini an- Jatmak imkânını bulamadı. Cellâd Kara Halil zaten dert din- lemeğ alışık değildi. — Her ölüm mahkümu senin gibi böyle sızlanır durur! Diyerek yağlı urganı İbrahimin boynuna taktı. ve bir kaç dakika içinde zavallının işini bitiriverdi, İbrahim son nefesinden bir şeyler söylemişti. Cellâd saraya döndüğü kaptan paşa ile karşılaştı. — İşimi bitirdim, devletlim! Diyerek geçip gidecekti: Kılıç Ali paşa; — Bana söyliyecek sözü neymiş teresin? Diye sordu. Kara Halil: — Son nefesinde: «Ben katil de- ğilim. Ahmed relsi, Eyüplü Çolak Hüseyin öldürdü, Haceri sıkışlırırsa- nız, o size hakikati söyler!» dedi. — Başka bir şey söylemedi mi? — Hayır. Ayni sözleri bir kaç kere tekrarladı. Ondan sonra can verdi, Çarçabuk boğdum melünu. Kılıç Ali paşa Kara Halilden ayrıl- dıktan"sonra kuşçubaşının odasına girdi. Düşünmeğ başladı. Acaba Deli İbrahimin söjledik- zaman İ leri doğru mu? Hacer denilen bu ka- dın da kim? biliyormuş, O sırada saraya gelen asesbaşıya sordu: — Ahmed reisin katlinde Hacer adlı bir kadın da alâkadar mıdır? — İsmi geçti amma, cinayetle bir alâkası yoktur, devletlim! — Kimdir bü kadın? — Edirnekapı kolbaşısının ifade- sine göre Hacer, Eyüplü Çolak Hü- seyin isminde bir arabacının karısı- dır.. Cinayet gecesi onlar da o t&- rafta imişler.. şahid olarak kapıal- tına getirilmişler.. cinayetle bir alâ- kaları olmadığından serbes bırakıl- maşlar, Asesbaşı gittikten sonra, Kılıç Ali paşa, kuşçubaşıya sordu: — Ahmed reis evli miydi? — Hayır. Bekârdı.. Mihrimah sul- tan kendisini bugünlerde evlendir. mek istiyordu. — Edirnekâapıdaki evde yalnız m otururdu? — Evet. Orası anasının evi imiş. Anası Mudanyaya gitmiş. Ahmed Tels evde yalnız kalmış. — İbrahim ölürken: «Hacer her şeyi biliyori> demiş. Ben bu sözden şüphelendim. Hacer mademki Çolak - Hüseyin adlı bir arabacının karısı- Bütün hakikatleri o “dır. Onu bir kere.el altından sor. eğ MA saz AİN İN guya çeksek, belki bilmediğimiz bir hakikat meydana çıkar: Sen ne der- sin? Kâmil bey, Ahmed-reisi çok sevdi. ği için ölümünden çok mütöessirdi. — Ölen öldü. Fakat, hakikatin de onunla beraber gömülüp gitmesini bende razı değilim, Asesbaşı burada iken, ferman buyurunuz da bu işi bizzat kendisi incelesin. — Hayır, Kâmil bey! Bu mesele- Yi - vakit bulursan - sen takip et, Be- nim ona itimadım yoktur. Bir ars- lık Eyübe kadar zahmet et.. o ara- bacıyı bul ve yahut arabacıdan gizli olarak karısile görüş. Kendisine pa ra vadet, Hakikati ondan öğrenme. ğe çalış! Belki bu cinayetle alâke- dar olan başkaları da vardır. Bu suretle diğer katilleri de meydana çıkarmış oluruz. Kuşçubaşı Kâmli bey o gün öğle den sonra Eyübe gitmeğe karar ver- mişti, Kilıç Ali paşa: — Neticeyi yarın bana bildirirsin! Diyerek saraydan ayrıldı. * b Kadın ağzında bakla ıslanır mı? Kâmil bey Eyübe vardığı zaman merakından çalıyordu. Acab Hacer neler söyliyecek? Kuşçubaşı da bu işe merak sar- muşta. Haceri çabuk bulmak için ilk önce Çolak - Hüseyinin evini bulacaktı. Hüseyin mezarlık dibinde bir küçük evde oturuyordu. Kâmil bey bunu öğrenince “me- zarlığa doğru yürüdü. Yürüdü amma, yolda Çolak Hüseyinin de ne azılı bir canavar olduğunu bir tesadüfle öğrenivermişti. Eğer, Deli İbrahimin dediği gibi, Hacer bir şeyler biliyorsa, bunu ko- casının yanında nasil söyliyebilirdi? Bereket versin ki, Kâmil bey boş bulunup ta Hüseyinin evine gitme- mişti, Evi uzaktan gördüğü halde bu işte kendisi için bir tehlike sez- mekte gecikmedi. Bu kadar azılı bir canavarın ka rısile kolay kolay nasıl konuşacaktı? İşte bir tesadüf daha. Yolda bir kaç çocuğun oynadığı- nı gördü. Bunların önüne biraz para serpti, Çacuklardan biri gülerek: — Amca, sen çok zengin bir ada- ma benziyorsun! Diye söyleniyordu. Kâmil bey bu çocuğun yanına sokuldu: — Oğlum! Sana daha fazla para vereceğim.. fakat, bir şartla, Evi göstererek: — Şu karşıki kulübede kim otu- Tuyor.. biliyor musun? Dedi. Çocuk düşünmeden verdi: — Çolak Hüseyinin evidir orası. Amma kendisi gündüzün evde bu- lunmaz... — Şimdi evde olmadığından emin misin? i — Sabahleyin arabasını koştu. müşteri alıp gitti. Bütün mahalle çocukları gördüler onun gittiğini... — Evinde başka kim var şimdi? Çocuk önüne bakarak gülümsedi; — Bir kapatması varmış diyorlar, Fakat, yüzünü daha kimse görmedi, Çok güzel bir malmış... — Karısı yok mu onun? — Ona kim varır, amca?! Sen onu tanımıyorsun galiba... — Hayır. Tanımıyorum. Demek evdeki kadın, onun kapatması, öyle mi? — Herkes böyle söylüyor. Çünkü, biz doğduk doğalı onu bekâr biliriz, Şimdi o kadınla nikâhlanacakmış di. yorlar... Kâmil bey çocuğa bir daha para vererk, kimseye bir şey söylememe- sini tembih ett. Kulübeye doğru ilerledi. «(Arkası var) cevap e

Bu sayıdan diğer sayfalar: