14 Şubat 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

14 Şubat 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Sahife 6 PAZARTESİ KONUŞMALARI: Beynelmilelleşmek | Bir ferdin ailesine bağlılığı, nasıl milletine bağlılığına engel olmuyorsa milletine bağlılığı da onda; bütün in- sanlığa şamil bir sevgi ve ilginin doğmasına engel olamaz. Bilmüka- bele ferdin kendi benliğinde mahpus kalması gibi bir milletin kendi varlı- ğında kapalılığı ondaki zaafın ve kudretsizliğin , delilinden başka bir mâna ifade etmez. Zaten bir milletin içinden hakikaten kuvvetli bir şahsi- yet yetişirse o, hemen beynelmilel bir kıymete namzed olur, Milleti gibi bütün insanlık onun adını duyar, kendini tanır. Eskiden din ve ananecilik, bizi bu bakımdan çok münzevi bir hale koy- muşlu, o Medeniyelin, münasebet- Jerde genişlik mânasına geldiğini an- Jamıyan taassub sahipleri, bilhassa Türk müneyverini tam münzevi bir duyuş ve. yaşayışa" matıklm etmişti, Bir zamanlar dünyaya medeniyet nü- anunesi olan Türk'milleti, bu. inziva ve kendine hapsolmak , yüzünden medeniyetçe çok geri kaldı. Cihanda olan biten işlerden haberi yoktu. Kör körüne yaşar bir vaziyete düştü. Ordusu yenilmiş, . silâhları eskimiş; medeni vasıtaları iptidai kalmıştı. İlim, fen sahasındaki yeni buluşları mal oldu. Devlet ve milli mevcudiyet, bu gerilik ve görgüsüzlük yüzünden yok olma tehlikesine uğramıştı. Tan- zimatla garp âlemine ilk yanaşma Bareketi başladı, Fakat bu harekette Mili şuur olmadığı için derhal başka bir hastalık kendini gösterdi. Milii- İeştikten sonra gelecek olan beyne milelleşme, garbi mutlak surette ve Ber sahada kendimizden üstün görüp Kendimizi her mânasile aşağı belleme şeklinde tecelli etti. Bu, tam bir koz- , hayran oldular. O yüksek eser- leri ve hayati, kendi yurdlarına geti- Tecekleri yerde yurdlarını ve kendile- rini oralara götürecek bir ruh halini ve dalâleti içine düştüler. Bu kârişık ve katışık zümrenin düsturu bu oldu: «Türkiyede de ya- şanır mı?» Kadın kapalı, içki mem- Du, eğlence bayağı... Ne ilim var, ne sanat! Epey zamanlar böyle du- yup düşünenler, hariciye mesleğinde güzel bir melce buldular. Paşazade- ler, sefarethanelerin devamlı misa- «Ne'güzel bir sayfiye evi. Bu kadar parayı nereden buluyorlar?» Etek sesi duydu, döndü. Bayan Porestlr ik elini uzattı lütfunuzu unutmıyacağım, Ve birdenbire Duroyu öptü. Sonra bakıştılar, pe Size yakın bangi oteli tavsiye edeceğiniz! bilmediğimden garda bi- Taktım. 14 Şubat 1038 firleri oldular ve saadeti ecnebi mem- leketlerinde, hettâ vatanlarını vatan dışında buldular. Ecnebi kadınların- dan metresleri, ne olduğunu anlama- dıkları ilimlerden, bilgilerden dersleri vardı. Güzel bir reverans ve çevik bir dans, Avrupalı olmakta bu zümreye kâfi geldi. 1908 inkılâbından ve bilhassa Bal- kan felâketinden sonra bizde de bir milliyet hareketi başladı. Fakat dey- le, büyük imparatorluğun kopmak üzere olan unsurlarını pamuk ipliğile bağlamış bir halde olduğu için tam milli bir vasıf kazanamadı. O devir- deki milliyet fikirleri, telfci kaldı. sİslğmlaşmak, türkleşmek, muasır- laşmak» düsturu bunun delilidir. Türkün 'Türk olduğuna göre tekar türkleşmesine ihtiyaç yoktu. Bu, yan- Mış bir görüştü, Onun, türklüğünü duyıası lâzımdı ve bu kâfi 1GI, Harbi umumi sonunu kadar buduyuş ve görüş hâkim oldu, Varlığımızın ve herğeyimizin başı olan İstiklâl mücadelesi, bizde tam milliyetciliğin başlangıcıdır. İstiklâl savaşiledir ki Türk devleti kuruldu ve budevlet hakikaten milliyetci oldu. Bu devletin harici ve dahili si- yaseti Türklük üzerine kuruldu, Bu devletin şiarı, muasır medeniyetin bütün ieriliklerini kendinde yarat- maktır. Artık Türk milletinin hiç bir yeniliğe ve iyiliğe kapalı ve kayıtsız kalması mümkün değildi. Bugün kendini bilen birinsanın etrafına bakması ve etrafile alâkalanması ne- vinden bir dünya görünüşü taşımak- tayız. Artık Türk mmünevverleri içinde | kör körüne ecnebiye tapan veya kör körüne ecnebi düşmaylığı yapan yok denilebilir. Türkçede, fransızların bu- gün bile kullandıkları Mötegue keli- mesine karşılık aramamalı, İyi, güzel ve doğru nerede varsa onu almak ve yurda getirmek her türkün en büyük zevki ve şerefidir. Her meslekte peh- Hivanlıktan âlimliğe kadar bütün ça- lışma şubelerinde kuvvetli ve ileri adımlar böyle çıkacak ve böyle yeti- şecektir, Umumi. hayatımızda ölçü- müz, beynelmileldir. (Bize göre) nin haddini bilmeliyiz. Teknikte, ilimde, sanatta (bize göre) ne demektir? Bize göre doktor, bize göre mühendis, bize göre muallim, bize göre asker, bize göre Hâkim, bize göre idareci de- mek, «eh, ne yapalım, bizimki de bu kadar olur!» şeklindeki miskin ve geri bir anlayış ifade eder. Biz bunu İste- meyiz. Bu zümrelerin içinde beynel- milel kıymette insanlar yetişmesi bi- zim en yüksek medeni gayemizdir. Beynelmilelleşmek, kendini tanı- mak ve kıymetini bütün dünyaya bil- dirmek, tasdik ettirmek demektir. Bunun yolu, kendimizi tanıtacak ha- le getirmek için durmadan, yorulma- dan çalışmak ve yükselmektir. Buna imkân veren ve bizi de kendisile be- ölebilir, eğer gece ölürse yalnız kalı- ram, Kayaların akırtayım, — Nasıl emiedersenizi — Haydi artık yukarı çıkalım, Peşisira yürüdü. Kadın birinci kat- ta bir kapı açtı, Duroy, bir pencere önündeki koltukta, örtülerine sarıl madı, her halde bu, arkadaşı olacaktı, Odada, veremlilerin nefes aldıkları odalarda duyulan 2ift, eter, ihlâmur, hastalık kokusu vardı. > Forestler küçlükle, ağır ağır kolunu kaldirdi: — Nihayet Ke > görmeğe gel din; teşekkür ederim.» Duroy gülümsedi: — Ölümünü mül.. Hoş bir manzara değildir, bunun için de kalkıp Cannes'a gelmezdim. — Otur. Hırhırlı, soluyarak nefes alıyor, bes Katın birr terodd0d giikderi ya zan da, ne kadar hasta olduğunu an- Jasınlar diye inler gibi bir ses çıkarı- — Burada, köşkte kalacaksmız, de- | yordu. di. Odanızı hazırladık. Bugün yarn Konuşmadığını görünce, karısı pen» , ». e i Avni Bayerin muhtelif ifadeleri arasında mübayenet var Müddeiumumilikteki ifadesi için «Ben böyle söylemedim.» diyor. Protesto ile ifadesi ara- daki mübayenet için de «Protestoyu makine ile yazarken yanlış yazmışlar» diyor Ahmed Emin Yalman: «Bana parayı verdiklerini söyledikleri tarihte ben Ankarada idim. sındaki mübayenet için de «Protestoyu makine ile yazarken yanlış yazmışlar.» diyor Otobüs ruhsatiyesi aldırmak Üzere Ahmed Emin Yalmana bin lira verdi- gini iddia ederek protesto çeken dişci Avni Bayer ile bu protesto işinde alâ- kadar olduğu söylenen Recai Nüzhet Baban öleyhlerine Ahmed Emin Yal man ve müddelumumilik taraflarından açılan hakaret davalarile, Recai Nüz- | het Baban ve Avni Bayer taraflarından | Ahmed Emin Yalman aleyhine açıl- | mış olan hakaret davalarının tevhiden | rüiyetine 10 şubat perşembe günü öğ- | leden sönran asliye birinci ceza mâhke-| mesinde devam edildi. Muhakeme #a- lonu yine kalabalık dinleyicilerle dol- muştu. İptida Ahmed Emin Yalmanın açtı- fh davaya başlandı ve davacı ile maz- nunlardân Avni Bayerin hüviyetleri tesbit edildikten sonra müddelumumi- liğin 5 kânunusani 938 tarihli iddia” namesi okundu. İddianamede; Av- ni Bayerin Ahmed Emin Yalma- | na binlira verdiğini iddia ederek madde tayinile ve halkın husumetine maruz bırakacak şekilde ve teşhir e- derek hakarette bulunduğu muhtelif gazetelerde intişar eden mektuplarile sabit olduğu kaydediliyor ve mazmun Avni Bayerin bu suçtan dolayı ceza kanununun 480 inci maddesine göre cezalandırılması isteniyordu. Protesto nerede yazılmış? İddianamenin okunmasından sonra reis B. Sadeddinin süali üzerine ma7- nun Avni Buyer şunları söyledi: — Behim protestom vazihtir. Ben onlara; siz sahtekârlık yaptınız, para- mı çaldınız, demedim. Verdiğim bin Ji- ranın İadesini istedim. Reis — Protestoyu nerede yazdınız? Avni Bayer — Vekilim Yusuf Kena- nın yazıhanesinde, o söyledi, ben, arap harflerile not ettim. Sonra bünu ma- kinede yazdık, altıncı notere götürüp tasdik ettirdik. Üç yüz kuruşu geçen EEE EEE EEE, raber yükseltmiş olan her Türk, han- gi meslekte olursa olsun, Türk milleti için bir iftihar mevzuudur. Hasan - Âli Yücel bü Tertip hatası varmış Geçen hafta Pazartesi Konuşmala- rında B. Hasan - Âli Yücel, “şiirden bahsederken B, Reşad Cemal Emeğin bir şiiri hakkında bazı tenkitlerde bu- Yunmuştu. B. Reşad Cemal Emekten aldığımız bir mektupta bu tenkide şiirin «Okuyorum uzaklarda ezan» şeklinde çıkmasının sebeb olduğu, halbuki (doğrusunun o «Okunuyor uzaklarda ezan» olduğu ve bu şekilde tashih edildiği bildirilmektedir, cereye yaklaştı, gözlerile ufukları gös- tererek: — Bak, ne güzel! dedi, Duroy, söna eren günün ilâhi görü- süyle mestolmuştu. — Harikulâde! diye söylendi. Forestier başını kaldırdı, karısına: .— Bana biraz hava ver, dedi, — Olmaz, güneş batıyor, hava 86 rin, kendini üşütürsün, sonra feng masrafını da ben verdim Reis — Siz evvelce Ahmed Emin Yalmanı tanır mıydınız? Avni Bayer — Evvelce benim husu- si otomobillerim vardı, Amatör olarak kullanırdım. O zaman Ahmed Emin Yalman lâstik şirketi işlettiği için 1âs- tik vesaire almak üzere o müteaddid defalar şirkete giderek kendisile görüş- tüm, Bu defa alacağım otobüsü anne- min namına işletecektim. Reis — Paruyı ne zaman verdiniz? Avni Bayer — 'Teşrinisaninin 5 veya 6 ncı günü matbansına telefon ettim, Santral çıktı. Ahmed Emin Yalmanı istedim. Kendisi telefona geldi. Ben de; siz Vekâlete otomobil ve otobüs sa- tıyormuşsünuz. Ben ruhsatiyeli bir 0- | tobüs almak istiyorum. Bunun için ba- na delâlet ediniz, dedim. Cevaben: «Bu işi, karşı karşıya konuşup görüşmek icabeder. Ben size geleyim de konuşa- hm.» dedi ve randevu verdi. İki gün sonra akşam üzeri saat yedi sıraların- da muayenehaneme geldi. Bin lirayı orada kendisine verdim, Parayı ken muayenehanemde kimse yoktu. İntizar odasında hastalarım vardı, Fa- kat bunların isimli şimdi söyle- mem: Çünkü, Ahmed Emin Yalman burada şahidlerimin isimlerini öğre- niyor, sonra gidip onları kandırıyor. İntizar odasında bulunan bu haslala- rım, Ahmed Emin Yalmanın o gür muayenehaneme geldiğini gördüler. Sonra bu şahidlerimi ben (kendim mahkemeye getiririm. Bin liranın cinsi Reis — Ahmed Emin Yalmana ver- diğiniz bin liranın cinsi ne İdi? Avni Bayer — Paranın içinde üç ta- ne yüz liralık, otuz, kırk tane on lira- lik, bir demet beş liralık ve, deste ha- İinde tek liralıklar vardı. Fakat bun- Jarın kaçar tane olduğunu bilmiyo- rum. Reis — Bu parsları saymadan mi Ahmed Emin Yalmana verdiniz? Ami Bayer — Para destelerinin ü- zerinde yüzer lirahk işaretler yazılı ol- duğu için saymadan verdim. Ahmed Emin Yalman da saymadan &ldı. Reis — Siz bu parayı Ahmed Emin 'Yalmana verince defterinize yazdınız- mi? Avni Bayer — Ben defter tutarım, Fakat bu deftere yalnız müayeneha- neme aid hesaplarımı yazarim. Ah- med Emin Yalmana verdiğim biri'lira anneme aid bir para olduğu için def- terime yazmadım. Reis — Senelik kazancınız nedir? Ami Bayer — Senede safi kazancım On, on iki bin lirayı bulur. çöküklüğünü, kemiklerinin sayıldığını, dudaklarının kansızlığını meydana koyan bir işmizazla, can çekişen biri» nin işmizaziyle: — Sana boğuluyorum diyorum diye mırıldandı. Nasıl olsa geberecek değil- miyim, ha bir gün evvel öleyim, ha bir gün sonra, sana ne... Kadın pencereyi açtı. Odaya dolan hava üçünü de okşadı, Forestier tırnaklarile koltuğun kolla- rını pençeledi, yavaş, kinci, ıslık çalan bir sesle; — Pencereyi kapa, dedi, İyi gelme- di. Keşki bu durumda ölsem... Karısı pencereyi kapadı, sonra alk nını cama dayayıp uzaklara daldı. 'Duroy ne yapacağını bilemiyor, hâs- ta ile konuşmak, onu teselli etmek İs- tiyordu. Ama teselli verecek söz bulamadı, Mırıldandı: — Buraya gelelidenberi hiç iyileş- medin mi? Forsetier bitkin bir sabırsızlıkla omuzlarını silkti; — İşte görüyorsun, dedi, ve gene başını önüne iğdi. Duroy devâm etti: — Parise nazaran burasi cennet gi- bi. Paris hâlâ soğuk. Kar yağıyor, do- Iu yağıyor, yağmur yağıyor, öğleden Sonra saat fiçle lâmba yakılacak ka» dar karanlık oluyor, ME Reis — Kimseye borcunuz yok mu? Avni Bayer — Bir otomobil satışı meselesinden dolayı dayımın oğlu Lütfiye 270 lira borcum vardır. Bun dan başka kimseye borcum yoktur. Reis — Mademki alacağınızı iste mek maksadile Ahmed Emin Yalmas na protesto çektiniz, bu protestonun bir suretini vilâyete niçin gönderdiniz? Avni Bayer — Protestoyu yazdığı mız zaman vekilim Yusuf OKenanın yazıhanesinde bulunan bir kaç kişi, 5 «mademki otobüs ruhsatiyesi için be- lediyeye müracaat edilmiş, şimdi pro- testonun bir nusbası vilâyele gönde- rilirse otobüs ruhsatiyesi işi kolayla şır, istediğiniz ruhsatiyeyi çabukça çıkarırlar» dediler, Ben de bu maks sadia protestonun. bir nüshasını vilâr yete gönderdim. Reis — Vekiliniz de bunun vilâyete gönderilmesini muvafık görmüş mü idi? Avnf9Bayer — Vekilim ertesi gün © Bursaya gidecekti. Yazıhanede ayak ü otestoyu bana hülâsa olarak gönderildiğinden vekilimin haberi o- Jup olmadığını bilmiyorum. İfadeleri biribirine uymuyor Bundan sonra Avni Bayerin evvelce müddelumumilikte verdiği ifadesi 0- kundu. Buifadede; «Ahmed Emin Yalman eskiden lâstik şirketinde olan bir adamdır. Ben, otobüs almak iste- yinee kendisinin bu işle meşgul bu- Junduğunu duydum. Ti inelayın 0- nuncu günü matbaasına telefon ettim, kendisini bulamadım. Ertesi gün tek- rar telefon ederek otobüs alacağımı tavassut etmesini söyledim. Teklifimi kabul etti, On birinci ayın on beşinci pazartesi günü akşam üzeri muaye- nehaneme geldi. O sırada Ali ve Ad- nan adlarında iki hastam da vardı. Ahmed Emin Yalman peşin olarak bin © lira istedi. Paralarım annemde oldu- ğu için ben de bin lirayı annemden &- hp getirdim ve kendisine verdim. Bu parayı depozit olarak vermiştim. Mat- bas sahibi olduğu için o kendisinden makbuz almadım. Verdiğim paralar arasında yirmi tane elli liralık, üç ta- ne yüz liralık ve bir mıkdar da tek Wi- ralıklar vardı. Bu parayı Ahmed Emin Yalmana verdiğimi annemden başka kimse bilmez. Ben gazetecilere ziyafet vermedim. Her sene dört beş bin lirâ safi kazancım vardır. Muntazam bir defterim yoktur. Protestom yanlış yâr zılmıştır. Bu parayı Ahmed Emin Yal mana verdiğimi, muayenehanemde bulunan Ali ile diğer iki kişi gördüler. demişti. (Devamı 11 inci sahifede) İ Forestler sordu: — Gazetede ne var ne yok? — Bildiğin gibi, Senin yerine Vok * talre gazetesinden ayrılan küçük Lar erin'i aldılar, ama olgun muharrir des © gil. Sen biran evvel gelmelisin. Hasta mırıldandı: — Benim mi? Yakında yedi kat ye rin dibinde fıkra yazacağım, Uzun, boğucu, derin bir sessizlik ol du. Bayan Forestier ayakta, alnını car * ma dayamış kimıldamıyordu. Forestier, kesik kesik, nefes nefes€, acmacak bir halle gene konuştu: f — Daha kaç güneş batışı görece“ im? Sekiz... On... On beş... Yirmi Belki de otuz. ancak bu kadar. Sizle Tin ise daha vaktiniz var.. Benim için artık bitti... Benden sonra, siz gene devam edeceksiniz, sanki ben yanı da imişim gibi... Bir dakika sustu, sonra gene devami etti: — Eer gördüğüm şey, bir kaç gün sonra bir daha göremiyeceğimi hatır latıyor... Ne fena... Hiç, hiç bir şey gö“ yele en ehemmiyetsiz eşya” ları, bardakları, tabakları, rahat edi“ len yatakları, arabaları, hiç bir şeyi göremiyeceğim... Akşamları araba “ gezmek ne hoştur... Duroy, bir gün Norbert de bezeli An söylediklerini hatırladı, o gün KAY“ rıyamamıştı, şimdi Forestier'ye bakıp anlıyordu, (Arkası var

Bu sayıdan diğer sayfalar: