16 Mayıs 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

16 Mayıs 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

AKŞAM 16 Mayıs 1938 PAZARTESİ KONUŞMALAR Yunanistanda 70 gün: 2 .. , se . z .. O. Refet Arbel'e Türk gazeteciler her tarafta görül- Galatasarayın geçen yıl mezunları tarafından neşredilen hatıra kitabı, pek geç, hemen bir iki gün önce elime geçti. Başında ve talim heyeti arasın- | da hocalarım, dostlarım; on yıl kadar evvel de içinde kendi hocalık hatırala- rım bulunan bu değerli irfan müesse- semizin hayalile her zaman yakından alâkadar olmuşumdur. muhab- betli ilgile bu kitabın sahifelerini ka- rışlırdım. Resimlerine zevkle baktım, yazılarıni dikkâtle okudum. Bunler arasında sizin, felsefe sınıfında yami- mış fransızca bir vazifeniz beni ihti mamla üstünde durdurdu. Hiç bir mu- kaddime yapmadan derhal tebrikleri- mi söylemeliyim Hilesiz, bir damla bile su katılma- mış, özlü bir süt kadar temi riniz, beni KE ARM bir fi zanızın ge: lâ hatırınıza gelmesin, Yazınızdaki ta- ze'ik, çocukluktan kalma hiç bir ipti- dailik izini faşımamaksızın, .bir za- manlâr felsefe hocalığı yapmış, ve sonra bırakmış, fakat felsefe talebe- Jiğinden bugün olduğu gibi yarın da ayrılmıyacak olan beni derin bir hay- rTanlık içinde bıraktı. İlim, tecrübenin inbiğinden süzülen mefhum katralarıdır, İlim böyle oldu- ğuna göre felsefe, büyük bir kapta ay- rı ayrı kaynaklardan toplanan mai mu- kattardır diyebiliriz, Fikirlerinizi dam- Ja haline koymakta ve onları bir kapta! toplamakta insana takdir hissi veren bir maharetiniz var. Duymak, ruhun ünmek, bu his buharının mayi haline gelmesidir, Te- fekkürün ne güç birşey olduğunu, duygularımızı fikirleştirirken içimizde hissetiğimiz soğuk ürpermelerde gör- mez z? Satırlarınızda bu raşeler, dimağınızın ihtizazlarını çiziyor. Gene ayni kitapta kıymetli bir hoca- nızın, Alfred de Vigny'den, pek yerin- de irad ettiği bu sözü ben de burada tekrar edeceğim: Une grande vie est un röve de jJeu- nesse rönlisö dans T'âge mür, gerçekl nın rüy ki böyle olsun, Sizin yaşınızde bu dü- şüncelere varmak ve onları böyle gü- zel söyliyebilmek, istikbal için ve is- tikbaliniz için kıymettar bir valddir. Ferd ve cemiyet karşılaşması ve fer- din kendi varlığile cenkleşmesi, dediği- niz gibi, yeni ibdaların, belki ıztıraplı, fakat hakiki müjdecisidir. Yazınızda bu verimli cidali-haber veren fikir vu- Tuğlarına, sık Sık ve zevkle raslanıyor. Galatasaraylı, fikir sporculuğunda da muvaffak olmakta, Goethe, Spinöza ve Valöry gibi sanat ve fikir şampiyan- larını seçmenize ayrıca memnunluk duydum. Dehâ, mağlübiyet ksbul et- mez bir üstünlüktür, O, zekâ için öyle bir haddir ki onu aştıktan sonra mesa- haya vuracağımız bir ölçü yoktur. L. ik bir sanat de- nan mı?.., Bu namağlüp şampiyonlardan ken- dinize örnekler ayırmış olmanızı, on- lar gibi olabilmenin ilk işaretleri telâk- ki etmek; benim için vebenim gibi Türk gençliğini irfan yolunda da yük- selmiş görmek istiyenler için eşsiz bir zevk oluyor. İsterdim ki yazınızı bu sütunlarda hülâsa edip okuyucularıma da tanıta- yım. Fakat o kadar toplu ve o kadar teksif edilmiş ki onu tekrar kısaltmak, manasından kaybettirecek, Olduğu gi- yle tahmin ediyorüm: bu yazı- yı ana dilinizde düşünmüşsünüzdür. Bizzat düşünen siz olduğunuza ve türk- çenin ana diliniz bulunduğuna göre benim sizden daha iyi terçüme edemi- yeceğim muhakkaktır. Onun için her pazartesi, (Akşam)ın nezaketle bana | ayırdığı bu sütunları istediğiniz zaman size seve seve bırakmayı en doğru bir hal tarzı buluyorum. Bu, sizin için bir tecrübe; fakat okuyucularım ve sizin bir okuyucunuz olarak benim için bü- yük bir zevk olacaktır. Hasan - Âli YÜCEL Erzincan (Akşam) — Zrzincan mezbahası civarında ağaç dikme bayramı yapıldı ve mektepler talebelerinin iştirakile binlerce ağaç dikildi. Merasimde vali, kumandan, memurlar ve pek çok halk bulundu. Yukarıda bayramda bulunanlardan bir grup görünüyor, MAZİNİN YÜKÜ ALTINDA... Aşk ve macera romanı Nakleden: ( 'Vâ-.Nü) Lâmia o kadar saf, o kadar temiz, henüz o kadar çocuklu ki, aşkın ezeli ve malüm feranelerinin kendisine söylenildiği şu saat en mesud ânı ol- duğu halde cevap vermeğe utanıyor, | korkuyordu. Fakat delikanlı sıcak ve coşkun sesile yalvarmasına devam ediyordu: Mutlak ümid verici bir söz işitmek istiyordu! Artık Lâmianın kendini kontrol et- mek imkânı kalmadı. Gözleri karar” yor, başı dönüyor, kalbi çarpıyordu. Vücudü o kadar titriyor ki düşmemek için bir ağaca yaslandı. Kısık ve yavaş bir sesle mırıldandı: — Atıf bey! Ben de... Ben de sizi se yiyorum. Bu sö işiten genç mühendis, bü- yük bir coşkunlukla genç kıza büs- bütün yaklaştı. Kollarile belini sara- “ak ağız ağıza gibi mırıldandı: Bu an bana verdiğiniz saadeti re yapsam size bütün ömrümde öde- yemiyeceğim. Hayatım tamamen si- sindir. Her zaman, her afzunu yap- mağa, her emrini dinlemeğe Amade yim. 'Tefrika No, 10 Sonra nasıl olduğunu ikisi de bil- meden, dudakları birleşti. Bu ilk bu- se, Atıfla Lâmiayı en derin noktaları- | na kadar sarstı, Bir müddet öylece, yanak yanağa kaldılar, Sonra uzak- tan gelen bir kahkaha onları ayılttı. Görülmek korkusile hemen biribirle- rinden ayrıldılar. Atıf başka yoldan, Lâmia da başka taraftan meclisin arasına karıştılar, * “ Şevket paşanın bahçesinde arka ka» pı, her gece saat ona doğru açılıyor, yavaşça bir hayal dışarıya çıyordu. Bu gölge Lâmiaydı. Genç kızın böyle sıvışması pek ko- Jaydı. Zira Şevket paşa erken yatayor; ve çabucak derin uykusuna dalıyordu. Ev büyüktü. Kızın gizlice merdiven- lerden inerek kaçması mesele teşkil etmiyordu. Atıf ta zaten ona her zaman tembih ediyordu: — Güzelim! Gayet ihtiyatlı dav- ran. Ufak bir tehlike sezersen rande- vuya gelme. Ben seni beyhude yere beklemeğe razıyun. Maşallah bu | ! lardı. memiş tezahürlerle kiralandılir Insanlar arasında kardeşlik fikrinin ilk doğduğu bir yer sayılan Olimbiyayı ve Jüpiter mabedini ziyaret / ai J Atina — Yunanistanda misafir kaldığımız on günü âdeta bir bayram şeklinde geçirdik. Memleketi gezdirmek için Yunan hükümetinin bizi götürdüğü Li halkı, Türk güzetecilerini, önlerinde bayraklar, müzikalar, çiçek buketleri, belediye reisleri ve mahalli hükümet teşkilâtı mümessilleri de bulunduğu halde, hararetli merasimle karşılıyor; ateşli nutuklarla beyanı hoşâmedi ediyor, üzerimize çiçekler serpiyor, buketler veriyordu. Yunanistanda bu misli görülme- miş hararetli tezahürlerin en yüksek nümunesine bilhassa üç yerde, eski vatandaşımız Rum muhâcirlerin kur- muş oldukları Alaşehir ve Yeni İzmir mahallelerinde, Morede çok kiymetli Asarı âtikasile, bütün dünyaya şöh- reti yayılmı şolan Olimbiyâ kasabâsi- na paytaht nazırı B. Kociâsın mi- safiri olarak kendisinin refakatile gi- derken uğradığımız yirmi istasyonda ve Selânikten 80 - 90 kilometre uzak- ta bulunan Ağustos nahiyesinde, şa» hid olduk. Paytaht nazırı B. Koclas, Baş- vekilimiz Atinadan ayrıldıktan son- ra, bizi iki senedenberi 1 mayıs gecesi Yunanistanda tesidine başlanan çi- çek bayramına davet etmişti. Alaşehir ve Yeni İzmir mahallele- rine gittiğimiz zaman, halk bizi coş- kun tezahüratla karşıladı. Üzerimi- ze yeni açmış limon ve portakal çi- çekelri serpti, Atatürke ve türklüğe muhabbetini, bağlılığını göstermek İçin bizi izaz ve ikramlara boğdu. Alaşehir mahallesinden kalkıp ta gece yarısına doğru otomobillerle Ye- ni İzmir semtine vardığımız zaman da ayni coşkun ve candan tezahürle- re şahid olduk. Bu mahallenin halkı da Alaşehir semtinde oturanlardan geri kalmamak için misafirperverli- gin her türlüsünü gösterdiler. Bize saadet ve uğur tılsımı addedi- len çiçekten çelenkler hediye ettiler, iki millet arasındaki kardeşlik bağlar rını tebarüz ettirdiler. 1 Mayıs günü, gene paytaht nazırı B. Kociasın refakatinde &iki vagon- dan mürekkeb hususi bir irenle Mo- rede Olimbiya'ya hareket ettik. B. Kocias gerek âsarı âlikasının zengin- liği ve gerek tabiatinin harikulâde, güzelliği bakımından eşsiz bir sükü- net ve yeşillik köşesi olan Olimbiya kasabasını bizzat bize gezdirmek ve oradaki turistik otelde iki gün misa- fir ctmek nezaketini göstermişti. Erenköy hanımlarının diline düşecek olursan seni didik didik ederler. Lâmia teminat veriyordu: | — Mera ketme! Ben san derece ted- | birliyim. Evde herkes uyumadan dı- şarıya çıkmıyorum. Burada da ka ranlıkta bizi kim görecek? İki gencin birleşmelerinde de zaten bir çirkinlik yoktu. Bu tam manasile plâtonik bir aşktı. El ele tutuşup ko- rulukta bira zyürüyorlar, sonra, bir ağacın altında oturarak, konuşuyor- Kâh biribirlerine sarılarak o saatte gayet tenha olan deniz kenarına İni- yorlar; ve coşkun cümlelerinin ahen- gi denizin mırıltısına karışıyordu. 'Yaz gecelerinin güzelliği de bu baş- başa dolaşmaları âdetâ teşvik ediyor, yıldızlı semanın altında her âşığın, her âşığa söylediği sözler tekrarlanı- yor, tekrarlanıyordu... — Beni seviyor musun, Lâmla? — Bütün kalbimle Atıf! — Her zaman böyle sevecek misin? — Her zaman, her zaman! Buna emin ol! Sonra, gene tatlı tatlı konuşuyor- lar. Genç kız kısa ve çocukça mazi: nİ anlatıyor, delikanlı bu safiyetin, bu temizliğin önünde hayran oluyor...| Ve her akşam bu hel, böylece te- kerrür ediyordu. Olimbiyadan bir görünüş Ve Jüpiter mabedi Atinadan Olimbiya'ya kadar beş saat süren tren seyahalimizde Atatürke ve Türk milletine karşı gösterilen coşkun tezahürleri anltamak imkân- sızdır. Yalnız şu kadarını söyliyeyim ki, şimendifer güzergâhı üzerindeki şehir ve kasabaların bütün halkı, ön- lerinde belediye reisleri, muzikaları ve ellerinde Türk, Yunan bayrakları bulunduğu halde yollara döküldü, bize muazzam bir istikbal yaptı. O kadar çok çiçek buketleri verildi ki iki vagonun rafları, hattâ oturulacak koltukları bile çiçek ve gül yığınlari- le doldu. Eski Yunanlıların, Allahların Alla- lahı olarak telâkki ettikleri Jüpiterin mabedi buradadır. Olimbiya mabedi, Insanlar arasında tesanüd ve kar- deşlik fikrinin ilk doğduğu yer sayi- iyor. Paytaht nazırı B. Kocias, biz Türk gazelecilerini Yunan esatirin- Memduha hanım her gün dört göz- le Atıfı bekliyor; kendisini ihmal etti- İ dini gördükçe asabiyelle söyleni- yordu: «— Ne lâkyıdlık... Beni görmeğe hiç te can atmıyor.» Fekat delikanlının kendisini sev- me ne gene de hükmetmiyor: 4— Korkaklığından! Çekingenli ğinden!; diye teselli bulmağa çalışı- yordu. O sıralarda bir gün avukat Mahir Burhan kadını ziyarete gitti. Memdu- ha onu görünce, asabiyetle: — Kuzum! Kocam yokken ne diye buraya geliyorsunuz? — Huzurum sizi bu kadar taciz mi ediyor? - diye sordu. — Yooo... tamamile Jâkaydim... İster gelin, ister gelmeyin... Fakat bu münasebetsiz saatlerde ziyaret doğru bir şey değil, — Sizi son zamanlarda pek meyus görüyorum da teselli etmek istedim. Genç kadın isyan etti: — Hiçbir teselliye ihtiyacım yok. | Aldanıyorsunuz. Bilâkis pek mesu- dum. — Bu süzlerinizle ne beni, ne ken- dinizi kandırabilirsiniz. Siz yanlış bir yol tuttunuz. En büyük marifet, nın, hatasını anladıktan sonra inad | etmeyip vazgeçmesidir. Kadın, hain hain güldü; de mukaddes bir yer olarak tanınan bu tarihi yere getirirken Türk vü Yunan milletleri arasındaki kardeş” ik mefküresini sembolik bir jest ile tetviç etmek. istemiştir. Olimbiya, yalnız .âsarı âtikasının kıymet ve zenginliği bakımından de ğil, tabiatinin güzelliği bakımından da görülmeğe değer bir yerdir. Yem- yeşil tepelerin çerçevelediği zümrüd bir ovanın ortasında, iki nehrin bit- leşliği noktada yıkık Jüpiter mab& dinin enkazı ve tabiatin derin sükü- nu, insanı derin derin düşündürüyor. İlk Olimpiyad oyunları burada yi” pılmıştır, Olimbiya, Jüpitere ald bir mabed ile atletlerin çalışmasına v& hazırlanmasına mahsus bir çalışma yerinden, müsabaka esnasında hile ve münazaaya (kalkışan atletlerin (Devamı 9 uncu sahifede) Ahmed Hilâl — Hatam sizden ayrılmaklığım mı? Bu hususta sizinle hiç te hemfir kir değilim. — Ben kendimden bahsetmiyorurü, Memduha! Yalnız sizi nazarı dikka” te alıyorum. Bu meyus haliniz beni üzüyor. -— Merhametinize ihtiyacım yok. Zaten tekrar ediyorum: Ben mesud v8 rahatım. Hayır, hayır! Hissiyatınızı gizle“ mekte inad etmeyiniz. Lâyık olmadı” Eınız bir lâkaydiye maruz kalıyorsu- nuz. Böyle bir şeyin insanı ne kadaf muztarib ettiğini ben bilirim. | (o Kadın hayretle kekeledi: İ o— Ne?... Ne demek istiyorsunuz? | Anlamıyorum. | — Anladınız; lâkin ben de izah ede” yim. Bu köyün birçok hanımları gibi, Atıf beyi elde etmeğe siz de çalışıyor” sunuz, Zaten benden ayrılmanız O yüzdendir. Fakat arzumuza mufav* fak olamıyorsunuz. Zira bu çapkın, sizin güzelliğinizi lâyıkı veçhile tak“ dir etmiyor... Yahut ta... Kendisinö göre sizi çok yaşlı buluyor! Bu darbe, Memduhayı âdetâ kmçi- lamış gibi yerinden fırlattı. Kadın, bütün ihtiyetklrtığını unutarak bs İ dardı: (Arkası var) İ- Mi © SEBEFN ns8M4e8 TEFLON es BEFENY Ebisp Epa EE 22» ELSEN la

Bu sayıdan diğer sayfalar: