16 Mayıs 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7

16 Mayıs 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

zle" adı” su” daf uz? gibi, yor” , 0 fav tak sin? çi” dın, ar) 16 Mayıs 1938 Hollivud eğleniyor! | En büyük eğlence çöle giderek orada bir gece geçirmektir : > Çöle gelince kadınlar iskarpinlerini çıkarıp atıyorlar, kumlar üzerinde yalın ayak geziyorlar. Çölde En büyük zevklerden biri de eşekle gezmektir Yeni bir dans: Büyük elma! Hollivud eğleniyor... Bu şehrin eğ- Tenmesi bile gariptir... Burada en mü- him eğlencelerden biri civardaki Kali- fotniyanm meşhur «Ölüm çölünne git mektir. Dünyada bundan da garip bir çöl olâmaz. Çöl denilince insanın aklına susuzluk, mahrumiyet, bir ucundan ö- teki ucuna bin bir zahmetle gidilen, baltâ bazen kumları arasında ölünen bir'yen akla gelir. Halbuki Hollivuda İki saat uzakta, olan «Ölüm çölün, yer- Yüzühde bir eşi daha olmiyan bir çöl- dür. Susuzluk, mahrumiyet, zahmet öyle bir yanda dursun Hollivud'un ya- Mindaki çöl bilâkis eğlence ve zevk yes Tidir. Bu çölde istediğiniz konforu bu- iniz. Çöl ve konfor!.. Bu iki ke- imenin yanyana © duruşu bile acaib birşey, Hollivudda pazar günleri asfalt cad- deler birer otomobil nehri halinde çöle &kâr. Amerikadaki bu garip çöle ga- Yet geniş bir asfalt yoldan gidilir. Ame- Xikâlılar için çölde bir gün geçirmek dünyanın en zevkine doyum olmaz, en -Barib bir eğlencesidir. Otomobilimiz asfalt yolun üzerinde kayarken birdenbire, tepeden inmece- #ihe müthiş bir sıcak bastı. Alnımız- dâ ter taneleri birer leblebi haline gir- di. Uzaktan kızgın güneşin altında pi- Mİ pırıl yanan kum tepeleri belirdi... Yanımızdaki Amerikalılar daha bu Manzarayı görünce kendilerinden geç- tiler; — Çöl... Çöl... diye bağrışmalar baş- İadı. Tahtadan bir kapının önünde dur- duk, Burası çölün gazinosu... Delicesi- Me neşeli bir rumba ayuka çıkıyor... Si hangi çölde rumba dinlemek ka- ir, Yola doğru uzanan gazinonun bal- konunda sinirleri bozulmuş, saraları tutmuş gibi rumba oynıyan çiftler... in gazinoya girince hayretten ağ- im açıkta kaldı. O şık tuvaletli ka- nn hepsinin ayakları çıplak, Ali baba ve Ayşe Sonra burada garip bir âdet daha gözüme ilişti. Çöle gelen bütün kadın- Jar erkeklerini, kocalarını, nişanlıları- Ni ayni İsimle çağırıyorlar; — Al babal., Çölde bütün erkeklerin ismi'uAli ba» ».. Ali baba Amerikalıların başla- Mnın içindeki meçhul bir çöl adamı... Meçhul ve ayni zamanda da meşhur, tü herkesin ağzında bir Ali baba- Bidiyor Genç ve güzel kadınlar bu SAli baba» ismini de o kadar güzel söy- Yüyorlar ki... Sonra çölde bütün kadınların ismi de le Daha doğrusu «Ayşe» değil de Genç kadınlar yanlarındaki erkeği; si — Ali baba... diye çağırırken erkek- soruyorlar; — Ne var Ayşa?. Ayşa olmak da öyle pek ko- İAY bir işdeğil.. Bir kere mutlaka Mys) Hollivud civarı ndaki çöl ayakkabılarınızı çıkaracak, kızgın ku- mun üzerinde tırnakları boyalı zarif Ayaklarınızla dolaşacaksınız.. Sonra erkeğiniz yani «Alı babâsnız ne söy- lerse hemen yapacaksınız... Ağzında kalın yaprak sigaraları ve yüzleri tamamile matruş Al! babalar- la, ayak parmakları boyalı Ayşaların kolkola bu acaip çölde dolaşmaları ha- kikaten görülecek şey... Eşekle gezinti Ölüm çölünde 10-12 eşek var, Aca- ip çöl zevkini tam mânasile çıkarmak isteyen kadın, erkek birçok insan bu eşeklere binmek için sırasını bekliyor... Bir aralık eşekçi ile bir kadının konuş- malarına kulak misafiri oldum. Yarım saatlik eşek kirası için adam iki dolar para istiyordu. Yani bir eşe- ğin yarım saati 250 kuruştan fazla... Bir saati beş lirayı geçiyor... Amma da kibar eşeklermiş ba... Aklıma bizim Büyükadadaki saati 25 kuruşa biçare emektar eşekler gel- di, Âdeta bu çölde onların hasretini içimde duydum. Sonra da buradakiler ne kadar kibar şeyler... Bir çocuk eşeklerden birine çürük bir muz uzattı. Çocuk değil mi? Aklınca hayvana muz ikram edecek... Fakat eşekçi bunu görür görmez uzak- tan bağırdı: — Sen çıldırdın mı? Hayvana çürük muz verilir mi hiç?.. Midesi bozulur... Ne de nazik midesi varmiş... Fakat her ne hikmetse - Amerikada eşeğe itibar pek fazladır. Amerikalılar- ca eşek kelimesi katiyen küfür addedil- mek şöyle dursun bilâkisbu kelime söylenince akıllarına sevimli, güzel, ca- na yakın bir mahlük gelir. «4 aylık taze 'eşeğim!» Ben onların bu telâkkilerini Ameri- kaya ilk geldiğim zaman bilmiyordum. Nevyorkta bir gece klübünde varyete yapan bir genç kadının, yanındaki ya- kışıklı delikanlıya: — Benim henüz 4 aylık taze eşeğim!. Diye iltifatını görünce şaşırmıştım. İn- san İsntezi kabilinden bile olsa sevgi- Misine «Benim henüz 4 aylık taze eşe- LİAM ale i Eba > Hollivudun Şarlo, Greta Gar bo kadar meşur bir siması; Höllivudun oğlu adı verilen eşek ğim'» cümlesinden başka söyliyecek şey bulamaz mı? Diye düşünmüştüm. Fakat sonra burada eşeğin gördüğü itibari anlayınea fikrimi değiştirdim... Daha tuhafı Hollivudun asfalt sokak- larında, şık dükkânlarının, büyük sine- malarının, yıldızların birer sarayi an- dıran evlerinin önünde daima dolaşıp duran bir eşek yavrusu vardır. Bu gü- zel, sevimli mahlük Hollivudun Şarlo, Mey Vest, Greta Garbo,, Marlene Dit- İ rih kadar meşhur bir simasıdır, Sakın | bu benzeyişe kızmayınız, Bilirsiniz ki eski bir söz vardır. «Teşbihte hata ol- maz» derler... Halbuki bu benim ben- zetişimde ise hiç bir hata yoktur, Bu küçük eşek yavrusu Hollivudda o'derece meşhurdur ki büyük mağaza- | larda bu mesud hayvanın da poz poz kartpostalları satılır... Herkes onu ayni isimle çağırır: «Hollivudun oğlu» eğer klişede çıkmışsa beyaz yazı ile ingilizce onun adının yazılı olduğunu okursu- nuz «Son of Holiywoode yani Holli- vudun oğlu... Herkes bu hayvanı Adeta kuş südile besler... Uğura çok inanan Amerikalılar bu küçük eşek yavrusunu insana son de- rece uğur getiren bir mahlük addeder- ler. Ona elini değdiren bir adamın İşi o günü muhakkak çok uğurlu gider- miş... Bunun için meşhur Hollywood bulvarından geçerken birçok şık artist- lerin, ümid içinde yaşıyan figüran kız- ların bu küçük eşek yavrusunu tatlı tatlı okşadıklarını görürsünüz. Bazı genç adamlar bu dünyanın en güzel ka- dınları tarafından okşanan bahtiyar eşeğe âdeta gıpta ile bakarlar... Paza” günleri, gündüz vakitlerini çölde geçi- renlerden zengin olanlar omeşhut Hollywood oteline dolarlar. Çünkü ge- ce yarısından sonra birçok yıldızlar başları dumanlı olduğu halde buraya | bir kere uğrarlar... Büyük elma dansı Bu esnada barda Amerikayı şimdi baştan başa saran ve çaristonları, rumbaları gölgede bırakan dünyanın en çılgın dansı edilir, Bu yeni dansın ismi Big apple yani «Büyük elma» dır. Hollivud otelinin barında bu dansı 20-90 kişinin hep birden ve müştereken | oynadığını görseniz kendinizi mutlaka timarhanede zannedersiniz. Çünkü bu dansta her türlü çılgınca hareketi yapabilirsiniz. Ben Holliyud otelinin | barına ilk girdiğim gece hayretler için- | de duraladım durdum.. Bir genç adam... Kendini yerden yere atıyor. Wücudünün her tarafını oyrata oynata dansettiği kızdan ayrılıyor, Şöyle orta- da bir tur yaptıktan sonra geliyor. Genç kızın kaba etlerine müthiş bir to- kat atıyor.. bu işi iki dakikada bir ya- pan delikanlının hali merakıma dokun- muştu. Sordum: — Deli mi? Cevap verdiler: — Hayır... Big Apple oynuyor... Hollivud oteli, Hollivudun eğlence mer- kezlerinden biridir. j | Hikmet Feridun Es K Yazan: Sermed Muhtar Alus — Esnaflarla dalga geçmeğe kalkı- | $ip kaçırmayın hergeleyi... Ben biraz dolaşıp geleceğim. Ne olacaksa bugün i olacak, solucanı ezeceğiz. İpek astarlı pardösüsü kolunda, sa- pi görünsün diye ortadan tuttuğu bas- tonu elinde, bir boy yukarı çıkıp dön- dü, Küçüğün landosunun önünden geçerken, bir öksürük. Dudu, başile çağırıyor. Gözlerine inansın mı, inanmasın mi?.. Nihayet Küçük Karakaşyan da | çantada keklik ha, deftere geçmek | üzere ha... Mutlaka (bizi tenha bir yerde bekleyin) diyecekler, yahut ta (Üsküdar iskelesinde buluşalım, kar- şıya beraber geçeriz, geceyi birlikte geçiririz) teklifinde bulunacaklar... Karin bey o anda gene baba hin- diliği gene takındı. Böbür böbür, şiş- konun yanına sokuldu. Ne saman altından su yürüten sinsilerden bu Küçük Karakaşyan mahlüku. Dudunun bir ahbabile ko- nuşacağı olur a; kendini alâkadar göstermemek için şemsiyesini araya indirmiş. 'Tablolardaki Meryem ana tasvirleri gibi saf, masum “bir vazi- yette. Dudu, hemen lâfa girişti: — Paşa beyim, cenabını halatlarla çeke çeke ne kol kaldı, ne omuz... Vezirzadedir, bezirzadedir, o kok- muş bulamaç bundada enksemizden ayrlmoor; leşe boğdu lândonumuzu. Burunlarımızı sika sıka, öğüre öğü- re, kusmuk tuta tuta çeğnelerimiz birbirine yapıştı; barsaklarımız dü- gümlendi. Sevgilinin başı için bizi kurtar bu kenefyandan. Bunları gören İrfan merakından ölüyor, hırsından çatlıyor... Herifi ne diye çağırdı bu kocakarı). Ne- ler söylüyor?.. Mevidi mülâkat filân mu veriyor?... At yarışları bitmiş, arabalılarla ya- yanlar birbirine karışmıştı. Lândo- lar, kupalar, faytonlar kalabalığın dağılmasını bekliyorlar, yol boyunda piyasaya hazırlanıyorlardı. 'Tufanın nam ve nişanı silinmiş, Abdülmennen paşa zade, Dudunun manevrasının ne neticeye varacağı- nı anlamak için oralardan pek uzak- Jaşmıyarak, bir gözü Küçüğün lân- dosunda, bir gözü de bastıbacağı ararken, köşkler arasındaki tarlala- Ta açılmıştı. Arkasından koşuşan ayak sesleri duydu. Dönüp bakmağa kalmadı, te- pesine bir kamsele, ayaklarına da çelme yiyerek yüzüstü kapandı, Yumruklar, tekmeler, ökçeler belâ bâranı gibi yağıyor. Arab, başını dizlerile (sıkıştırmış, reis göğse bağdaş kurmuş, Tatavlalı bacakların üstünde hora tepmede. Ne zamandanberi diş bileyen, üki- bet muradına eren Pembeten, bir türlü öcünü alamıyor. Deli Abdül, Zorba Musa, Pehlivan seryaver geli- yor mu gelmiyor mu diye dört ya- nına baka baka, kendi de kötek at- madan geri kalmıyor. Boğuk boğuk feryadları duymuş ve uzaktan belirmiş olan çoban kı- Yıklı iki kişiyi görünce: — Çabuk yere bir saldırma, ka- ma, yahut tabanca koyun!... dedi, Arab, kafanın üstünden yaylan- mış gibi fırladı. Omuzunun altında- ki saldırmayı kınından çekip koydu yere. Omuzdaş bağdaşından kalktı. Tatavlalı horayı bıraktı. - Kamseleyi çekip aldılar. Eşref haykırmağa başladı: — Polis!. Polisi. Paytahtı salta- natı seniyede polis, zaptiye kalmadı mı?... Serseriler yol kesmeğe kalkı- şıyorlar; saldırmalar çekiyorlar, ta- bancalara davranıyorlar. Kır tıraşı uzamış, pinti bir polisle ihtiyar, sarsak iki zaptiye yetişti. Eşref, gayet sert, âmir bir poz ta- kındı: — Neredesiniz afyoncular, burada kıtır kıtır adam kesecekler, siz uyku- dasınız. Velinimeti #lemiyan, essul- tanı ibnissultan Abdülâziz han efen- dimizin kurenalığı ile müşerref, wâ evveli payeli bir kimseyim ben, Be- nim gibilere tecavüze kalkışırlarsa gerisini var kıyas edin. Katırın bile- Bini büküp saldırmasını elindne al- dım, işte yerde. Bu elebaşı serseriye batimi bildirirkn, Kamah, tabancalı Sahife 7 'Tefrika No. 62 EMOLLA hempalarıni kaçırdık... Dürzüyü şim- di teslim eğin karakola; kaçan hay- dudları da yakalayın!... Yerde, karlar içinde kalıp gibi yâ- tan İrfanı ayâğile gösteriyordu: — Bu deyyus, öyle haini devlet bir alçağın mahsulüdür ki cehennem- deki babasını bile şevketlim sürgün- lerde çürüttü, Veliahd Murad efen- dinin taraftarı #di o bunak. Artık driağı orada, Arab Tayfu- Tun koluna gitdi. İkisi önde, ikisi ge- ride, sandık Kaldırır gibi omuz omu- gusulhane pencereleri gibi yüksek- te, demir parmaklıklı, küçücük pen- cere avluya baktığı için içeriye gün girmiyor; hakiki zindan. Tavanlârda, köşelerde örümcek ağ- vızır vızır uğuğüyor.” * Mutlaka hel bitişiğinde olacak ki keskin kokular geniz yakıyor. Gene mutlaka pek yakında kedi, köpek 6lüsü var Ki taaffün buram buram. Büyüklü, Küçüklü yeşil kanatlı si- nekler do; Yer taş. Bit kenarda ot minderil bir kerevet, yanında pas içinde bir teneke ibrik... Abdülmennan paşa zade İrfan bey © kerevetin üstünde, 17, 18 saatten- beri bihuş yatıyordu. Gözlerini aralıyabildi. Kafası kur- şun; içinde uğultular, sancılar. Ce sed haline yaklaşmış vücudü kıyım kıyım kıyılıyor. Düşünebilme bassasndan mah- rum; beyni işlemiyor; gövdesi kımıl- damiyor, cildi bile seyirmiyor. Bir kaç sant te gözleri aralık yat- tı; nihayet kendine gelebildi: — Ben kimim?.. Neredeyim?.. Gene kendini kaybetti. Bir müd- gülü zaptiyenin arkasında bir gölge, Uzun boylu, iri kemikli, yeniçeri bıyıklı bir adam... Bâbı zaptiye müc- rimin dairesi müdürü Salim ağa bir çaput, paçavra parçası bile sari. mamış halde. Aradan bir, bir buçuk saat geçti, Salim ağanın, kapı dışarısında gens sesi, yeni nöbetgiye ayni tembih: — Gözünü aç ayı, iti kaçırırsan kendini ölmüş bill... Şırrrak! ... İrfanın zihni yavaş yavaş işleme. ge başlıyor: 2 Ey Eşref iâini Allahtan bulacak. #ın elbette!... Bu dereceye varacağını hiç uma, mıştı. Bunu da yaptı ha?... Küçük Karakaşyana da tam numarayı &p- tık vermişti. Boynu altında kalem | kahbenin; bir daha ismini alırsa dili kurusun... Tufan alçak ta ne matahmış larla birlik midir nedir, yok oluverdi. Dışarıda ayak sesleri. Bir Rum ağ zi da araya karışıyor: — O esrarkes ki dün aksam getzi- misler, verdiniz ekmek? — Gardiyan Şükrü ağaya soralım, — Sükrü ağa tsağir burada!... — Şükrü ağal... Şükrü ağal... (Arkası var) » sym.

Bu sayıdan diğer sayfalar: