25 Mayıs 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

25 Mayıs 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Yugoslavyada a 6 gün: 4 Belgrad askeri müzesinde Marsilya suikastı tamamile anlündıkliiştir Müteveffa Kral Aleksandr'ın kanlı üniforması, eldivenleri, yakalığı ve şapkası, bindiği otomobil müzede teşhir edilmiş Belgrad — Belgradın görülmeğe va tedkik edilmeğe değer yerlerinden bi- Ti de asker! müzesidir. Askeri müze, Belgradın eski kalesi olan Kale mey- danının ortasındadır. Bu Kale mey- danı, tanzim ve tarhedilerek muaz- zam bir park haline konulmuş, aşağı tarafları hayvanat bahçesi yapılmış- tır. Kale meydanı, Belgrad halkının en işlek gezinti yerini teşkil eder. Şeh- rin tam merkezinde bulunduğu ve çok güzel ağaçlarla süslendiği cihetle, Bel- gradın âdeta ciğeri mesabesindedir, Kale meydanı, şehrin en yüksek ye- rindedir. Bu itibarla bu meydanın Tuna ve Sava nehirlerine bilhassa mebtablı gecelerde nezareti, çok gü- zel bir manzara teşkil eder. Belgrad müzesi, iki kısımdır. Bir kısmı, Sırbistanın istiklâl harbi, diğer kismi da harbi umumi! ve kral Alek- sandrın Marsilyada katli hatıralarına tahsis edilmiştir. Belgrada gelenler, muhakkak bu müzeyi ziyaret ederler. Müzeyi ziyaret ettiğimiz zaman tatil günü olduğu hâlde ziyaretçilerle dopdolu bulduk. Harbı umumi ve Kral Aleksâanörın katli hatıralarının büyük bir dikkat ve itina ile teşhir edildiği binaya, ge- miş bir sofadan giriler. Medhal sofa- sının #ol duvarını baştan başa, büyük Önderimiz Atatürk'ün mareşal ünifor- masile yapılmış yağlı boya, ayakta bir portresi kaplıyor. Bize rehberlik eden Yugoslav meslektaşın verdiği izahata göre Büyük Önderimiz, müteveffa kral Aleksandrın Dubrovnik kruvazö- rile İstanbula gelerek kendilerini Dol- mabahçe sarayında >iyaret eltikten ve bugünkü Balkan antantının temel- İerini attıktan sonra bu portreyi, şö- valye kral Aleksandra ithaf etmişler. Yugoslav dostlarımız, bütün Yugos- lavların kâbesi mesabesinde bulunan bu müzeye Atatürkün bu portresini koymakla, Atatürke ve Türk milleti. ne bağlılık, sevgi ve hayranlıklarını izhar etmek istemişlerdir. Müzenin alt (katında, hep kral Aleksandr hatıraları, zati eşyası, Umu- mi harbde giydiği elbiseler, içtiği si- garalara ve kullandığı kalem ve kâğı- da varıncıya kadar her nevi eşyası, Harbı umumlide Selânikte iken çalış- tığı büro, Marsilyada feci ölümile ni- hayetlenen seyahate çıkacağı gün, muhtıra defterine yazdığı bazı not- Yer ve saire çalışma masasının üzerin- de duruyor. Eşya, çok büyük bir dik- kat ve itina ile tasnif edilmiş. Ziya- retçi, her eşyanın Üzerine yazılmış olan notları okumakla, kral Aleksan- ârın hayatını, memleketine yaptığı Nakleden: ( Va.Nâ) Başı dönüyordu; gözleri kararmış- tı; yere yuvarlanmamak için bütün kuvvetile önündeki masaya dayandı. Amca hayretle yeğenini süzüyordu. O, genç kızdan isyan, feryad bekler- ken Lâmia'nın böyle perişan hali ve Adeta çıldırmış gibi gözleri dışarı fır- hyarak dimdik önüne bakışı bir itiraf Mmesabesindeydi! Zavallı ibtiyar, birdenbire başını Aki elleri arasına alarak hıçkırıklı, canhiraş bir sesle: — Demek doğru... Demek iftira de- ği,- Sen!.. Seni ki evime aldım, mu- hafaza ettim... Sen bana bu işl yaptın ba?.. Namussuz!.. Artık adamda öyle bir halsizlik var- dı ki, kalkıp kızı dövmeğe bile mecali kalmamıştı. Kendi kanından bir insa- un bu derece sukut etmesini havsala- m alamıyor!. Nasıl olur? Onun vü- cudü de kendininki' gibi temiz, asil bir hamurdan yuğrulmamış mı? Ah, halbuki bu kızı o, ne kadar severdi? Evlâd gibil.. Onun temiz, saf bakış- ları, neşeli cıvıltısı, sessla evini güneş aşığı gibi parlatmıştı; kuş yuvasına MAZİNİN YÜKÜ ALTINDA... Aşk ve macera romanı Yukarıda: Kale meydanında bulunan askeri müze binası, aşağıda: Kale meydanından Tunaya bir bakış büyük hizmetleri, başka izahata muh- tac olmaksızın, hayalinde canlandıra- biliyor. Alt kat salonunun &5ol tarafında, Marsilya faclası tecessüm ettiriliyor. Ustaşi komitesine mensub katil Kele- manın kralı vurmak için kullandığı tabanca, sonradan yakalanan hempa- ları üzerinde bulunan silâhlar, şar- Jörler ve kurşunlar, duvarda bir eta- Jer üzerine asılı duruyor, kral Alek- #andrın Marsilyada vurulduğu zaman giydiği amiral üniforması beyaz ya- kalığı, şapkası, beyaz eldivenleri, ya- ralarından sızmış ve pıhtılaşmış olan kanlarla büyük bir camekânın içinde serili bulunuyor. Beride, Marsilyada kral Aleksandrın suikasde kurban git- tiği sırada bindiği otomobil, kapısı açık ve oturulacak yerleri kanla bula- şık olarak duruyor, Yugoslav hükü- Tefrika No. 19 döndürmüştü. Şimdi artık dövse de, paylasa da ne fayda?.. Ne olursa olsun namusları lekelenmişti. Âleme rezil olmuşlardı! Zaten hayat en kuvvetli darbesile Lâmia'ya ders vermiyor miydı?.. Şevket paşa, iztırablı bir sesle: — Artık burada kalamazsın! Yarın İzmire, Büyük annenin yanına gide- ceksin! Bana çektirdiğin bu acıyı bun- dan böyle o ihtiyar kadına da çektir. mel Aklını başina topla... Bense şim- diden sonra Lâmia isminde bir yeğe- nim olduğunu tamamile unutacağım! Hazin sösle verilen bu feci hüküm en şiddetli azardan, dayaktan daha fazla zavallı kızı harab etti. Biran kalbinin çarpması durdu ve boydan boya yere yuvarlandı. Lâmla'nın İzmire gittiğinden on beş gün sonra, Şevket paşa, baba bu- cağını salarak, İstanbuldan İzini kay- betti, İkinci kisim İstanbulun plâjlı bir sayfiyesinide, güzel bir köşkte, gayet zarif giyinmiş meti, bu otomobili Fransadan alarak tarihi bir hatıra diye saklıyor. Odanın bir köşesinde, kral Aleksan- drın suikasdde kurban gittikten son- ra çehresinin ve takallus etmiş olasi ellerinin şlçı ile alınmış molajları du- ruyor, ve ölürken son söz olarak: «Yugoslavya için müteyakkız bulu- nunuz» diye siyasi bir vasiyet maka- mında sarfettiği son sözler, bütün Yu- goslav vatanperverlerine vazifelerini hatırlatıyor. Bu canlı tarih köşesinden çıkarken, kalbimizde derin bir huşu hissi vardı. Binanın üst tarafı, Yugoslavyanın Har- bi umumi tarihi hatıraları ile dolu. Bu katta, Sırp milletinin > vatanını mü- dafua etmek için katlandığı büyük mahrumiyetler ve fedakârlıklar, Ava- la dağındaki meçhul âsker âbidesine gömülü olan meçhul askerin parça- genç bir kız, en son moda şarkılardan birini söyliyerek pembe kıristal vazo- suna çiçekler yerleştirmekle meşgul- dü. Cidden pek güzeldi: Uzun boylu, iri siyah gözlü... Beyaz ve pürüzsüz alnı- na lülelüledökülen kestane rengi saçlar... Gayet biçimli, çok kırmızı du- daklar... İnci gibi beyaz dişler. Vi bütün yüzünde kadınlık zarafetile, bir azim ve karakter. Vücüdünün spora alışmış olduğu. bütün hareketlerinin zarafetinden belliydi. Arkasından kendisine hayran hayran bakan hizmetçi kıza dönerek: — İşte işim bitti. Çiçeklerimi yerleş- türdim. Şimdi aşağı iniyorum. - Dedi, Ve küçük ayaklarını yumuşak hali- lara canlı canlı basarak merdivenler- den aşağı indi. Cidden zengince dö- şenmiş bir salorıdan içeri girdi. Pen- cerenin önüne oturarak, yarı birak- mış olduğu kitabı okumağa başladı. Biraz sonra, ©n son model büyük bir otomobil bahçede göründü. Kır saçlı, uzun boylu, tamamile matruş bir erkek bü arabadan inerek pence- rede duran kızına seslendi: — Merhaba Nazan! Nasılsın baka- Lm?.. Genç kız gülerek yerinden fırladı, Babasını karşılamağa ii N Aireni usattı ve sonra, endişeli gg a reel Seç 25 Ma Sütten zehirlenenler 13 kişi hastahaneye kaldırıldı, mideleri temizlendi 2 sütcü sorguya çekildi, sütleri muayeneye gönderildi F Sütten zehirlenen bir aile efradı, sağda toplan süt satan Petro Son günlerde şehrin muhtelif yer- lerinde sütten zehirlenme vakalanna tesadüf edilmektedir. Bu cümleden olarak evvelki gün 13 kişi sütten zehirlenmiş ve hastaneye kaldırılma: larına lüzum görülmüştür, Sütten zehirlenenler Yenikapıda Sepetçi sokağında Ahmed, Eftalya, Lângada Karakol sokağında Eftimya, Nuruosmaniyede Ojeni, Karakol 80- kağında Marika, Küçükayasfoyada Medrese sokağında Saniye, Kâmil, Zeki, Cinci meydanında Hamide ile çocuğu Osman, Lângada Salâhaddin, Mihran ve Kigorktur. Bunlar aldıkları sütü içtikten sonra| zehirlenme alâmeti göstremişler ve hastaneye okaldımlmalarına lüzum görülmüştür. Hastanede mideleri yı- kanmış ve sütler çıkarılmıştır. Hastalananlardan bir kısmı seyyar sütçü İbrahimden süt Almışlardır. İbrahim de Çatalcada inekçi Mehmed ağadan süt almaktadır. İbrahim ve Ayni zamanda toplan süt salışı ya- pan Petro isminde bir sütçü de sor- guya çekilmiştir. Çatalca adliyesine müracaatle inekçi Mehmed ağanın sorguya çekilmesi istenmiştir. Sütçü İbrahimin güğümleri ve mevcut süt- ler mühürlenerek Belediye kimyaha- nesine gönderilmiştir. Buradan veri- lecek rapora göre zehirlenmenin se- bebi anlaşılacaktır. Tahkikat devam ediyor Sütten zehirlenme vakası etrafında Kumkapı polis merkezi dün de tah- kikata devam etmiştir. Zehirlenen- lerden bir kısmı fazla hastalandıkları cihetle Haseki hastanesine kaldıni- mışlardır. Mihran, Karısı Mariçe, Var- tohi, Apik, anası Mari, Agop, Keğam, Varkes ve Salâbaddin adlarında do- kuz hasta da dün Adliyeye getirilerek Adliye doktoru B. Enver Karan tara- fından muayene edilmişlerdir. Birçok kimselerin ozehirlenmele- rine sebebiyet veren sütler tahlil edil I üzere müddeiumumilik tarafın- dan '1:bbı adli kimyahanesine gönde- ra sahibi Petro ile sütleri sa- ved dün isticvab edilmiş! dir, Fakat tahlil raporu henüz veril mediği için bunlar hakkında henüz adli tahkikat yapılmamıştır, Zehir- lenenlerden de henüz ölen yoktur. Tıbbı adli raporu sütün zehirli ol- duğunu bildirirse, Petro ile Mehmed haklarında zehirlenemeye . sebebiyet suçundan, kanuni takibat yapılacak- tar. Sütlerin bozulup kesilmemesi için bazı kimseler, içerisine bir miktar 50- da kalmaktadırlar. Bu soda fazla mik- tarda konulursa süt zehirlenmekle ve içenleri de zehilemekte imiş. Bu ci- hetler de göz önünde tutularak tah- kikata devam ediliyor. —— — ——————————<—— Janmış palaskası, paslanmış kurşunu ve kemeri, yırtılmış kunduraları bir camekânın içine konulmuş... Üst kat salonunun ortası ve duvar kenarları gülle isabetile parçalanmış toplar, patlamış mitralyöz ve mavzer namlulari, Almanların patlamamiş büyük top gülleleri vesaire o feci günleri hatırlatıyor. Başka bir binada Sırbistanın istik- Jâl harbi hatıraları mevcuddur, Bura- da teşhir edilen şişhaneler, piştovlar, uçları sivri demir matraklar, palalar, hançerler, taş ve demir yuvarlak gül- leler, dolma toplar... sın? Bari bu gece iyi uyuyabildin mi?.. Baş ağrıların hafifledi mi?.. Erkek, meyus meyus: — Zorla iki saat kestirebildim. Ta- biatile bu derece az uyku neticesi, bü- tün gün şakaklarım zonk zonk atıyor. Baba kız, kolkola yürüdüler. Yemek odasının önündeki verandada serpiş- tirilmiş hasır şezlonglara uzandılar, Erkek, henüz genç sayılabilirdi. El- UN yaşında ancak var, yoktu, Halbuki yüzündeki çizgiler, derin yorgunluk- lar ifade ediyordu. Rengi uçuktu, Du- dakları kansızdı ve bütün benliğinde, ıztırab çekmiş insanların yıpranmışlı- gı görünüyordu İri siyah gözlerinde şefkat ve mer- hamet okunmaktaydı. Hele kızına çevrildiği zaman, götleri öyle muhe.b- betle parlardı ki, sırf bu bakışlar, bu erkeğin pek hisli bir adam olduğunu ispata kâfiydi. Nazanın babası yalnız işten “değil, içten de yorgundu. “Kendisinde müt- hiş bir manevi ıztırabın yükünü taşı- yan bir adam hali vardı. Beyaz ve uzun elleri korkunç dene- derecede zayıftı. Biraz dinlendik. sonra, kızına sordü: — E, bakalım Nazan!.. yapıyorsun? Genç kız, hayretle: — Ne yapacağım, babacığım? &8iz bütün gün nasılsa vaktinizi bana vak- Bugün ne Müzeden çıktıktan sonra, Kale mey- danmds Son Belgrad valisinin tamie edilmiş olanı türbesini de ziyaret etti başında ancak kırk gün k on Belgrad velisinin meza rna, üzeri arabca ayetler yazıl bir Puşide ile örtülü yeşil bir sanduka ko- nulmuş... Sandukanın bir tarafında pencere gibi bir yer açılmış, Bü pe cerenin kanadı kaldırılınca, son nin kemikleri görülüyor. Yugoslavlı bu türbe ile içinde merazı ve sanduka yı tarihi bir hatıra diye muhafaza edis yorlar. Ahmed HilâH fediyorsunuz, sizden ayrılır mıyım hiç? Bütün günüm diyemeyiz ya, yayrum... Çünkü doktora gideceğim, kimbilir kaç saat beni alıkoyacak! Bu sözleri bezgin bir sesle söylüyor- du. Belli ki doktorlara muâyene edil mekten bıkmış, bunu zoraki yapıyor» du. Genç kiz, babasının elini okşıya- rak: — Kuzum baba! İnadcılık yapma... Fazla çalışmak seni yavaş yavaş öldü- rüyor. Eğer doktorlar da bu noktada kati karar verecek olurlarsa Allah r- zası için artık işi bir tarafa birak, biraz dinlen Erkek, omuz silker gibi Jâkayd bir hareket yapınca, kızcağız yalvardı: — Babaciğim! Benim hatırım için söz dinle artık! Baba, kızının saçını okşıyarak: — Peki! Üzülme... O sırada kapı açildi. Hizmetçi, ye- meğin hazır olduğunu haber verdi. Yirmi beş sene çalışma hayatı, Atı- fı vaktinden evvel “yıpratmıştı, İşte bu yorgun ve hasta baba, vaktile k. dınlar tarafından o derece sevilen İs- tikbali parlak genç mühendisti. Üş sene Amerikada kaldıktan sonra, ba- bası Ralf Refet beyin Ani vefatı Üze- rine İstanbula dönmüş, mühim ticari işin başına geçmişti ve servetin! günden güne büyütmüştü (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: