16 Haziran 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 12

16 Haziran 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

0 zavallılar sahnelere. © Sahife SARAY ve BABIÂLİNİN İÇ YÜZÜ Yazan: SÜLEYMAN KÂNİ İRTEM — Tercüme, iktibas hakkı mahfuzdur Tefrika No, 155 4 31 mart vakası nasıl başladı - ilk: kıyam hareketi 7 Kumandansız, zabitsiz kalan tabur- lar efradı tablatile arkadaşlarına i!- tihak eylediklerinden Yaka tevessü etti. j Yedi sekiz ay içi akla, hikmete uym göfen ve neticenin etmeğe başlıyan bazi üds > cemiyetin için âsi efrad nda cebren alındı. İş böylece İttihad ve Terakki cemiyeti dönmeğe Cemiyet ve kabine oynadığı bu oyu- nun kendi aleyhine dönmesinden korkuya düşerek âzasından her biri bir tarafa kaçarak kurtar- mak istediler. Hil- mi paşada İstifa firar etti, Memleket -halin- için padişah memlekbiçe' malardan bir kabine teşkilini düşü- nerek derhal Tevfik paşayı sadaret mesnedine getirdi.) Hâdisenin #ebeblerini böyle tasvir eylemek ancak siyasette muhalefet mesleğini hasımlar > aleyhinde tasni- lerde bulunarak fikirleri bulandırma- ğa çalışmaktan ibaret telâkki etmek- tir. Eski Şürayi Devlet reisi Said paşa oğlu İstokholm elçisi Şerif paşa - ki İttihad ve Terakkinin en gayretli bir hasmı kesilmişti - ise 31 mart vaka- sının bir irticai hareket olmadığına şu delilleri gösteriyor: (Martta ne yapıldı? Meşrutiyet ni- gehbanı diye cemiyetin kudretini tem- sil eylemek ve meşrutiyeti her türlü tecavüz ihtimallerine müdafaa etmek üzere İstanbula getirilen Avcı taburları 31 mart feciasına kadar bas- kıncılık etmekten başka hiç bir işte 'kullanılmadılar. (Memlekette hürriyet var) zumile teşekkül eyliyen Fedakâ- ranı millet cemiyeti, İttihad cemiye- tinin müstekreh iftira kurban edilerek bu taburların hüfriyet silâhi- le kaldırıldı. Darüşşefaka, Harbiye, sırasile meclisi mebusana kadar he- men her daire bu ekahrimanlarımı- zın» besalet nasiyesini, bilhassa hür- riyet nur ve feyzile cilâlı süngülerini, bazı talihsizler bir kısım «hürriyet kahramanı» zabitlerimizin rovelverle- rini bile gördüler, Harbiye nezareti Meydanında ve- rilen müsamerede ve bunun gibi bir çok sahnelerde askeri ciddiyetin, as- keri itaatin büsbütün haricine çıkıldı. Harbiye nazırının himayesi altın- da, hassaten askeri ıslahatta bulun- duğu, ordunun tekemmülü yolunda fevkalâde mesai ibzal ettiği ötede, be- ride safsatalarla işaa olunan (Ostand) kahramanı...» (iki kelime). Mahmud Muhtar paşanın gösterdiği teshilât ile e çıkarıldılar. İşle o hürriyet ve meğruliyet ni- gehbanı mesud kuvvetin “ İstanbulda icraatı... Böyle askeri itaati berbad eyliyen, meşrutiyeti rahnedar eden idari meselelerde körcesine bir ihtiras âleti olarak kullanılan askerin isyan eylemesi gayet tabiidir. Bunda mesu- Jiyet asker ümerasına, o gözleri, gö- “mülleri siyaset ilcasile *muhterisane bunalan zabitlere racidir, O sonradan asılan cahil çavuşlarıfi, heferlerin ha- zin ölüm hayali o büyük denaetlerin en müstekreh hacaletleriri elân taşi- yan mülki, askeri cemiyetçilerin vle- danını tazib etmiyorsa, hayret! Niha- yet bu gibi sefil hizmetlerde kullanı- Jan asker köprü üstünde İttihadın şeametine hedef olan Hasan Fehmi beyin hazin ölüm faciasi münasebe- tile halkın ağzında dolaşan şikâyetle- rin tesiri altında (Firzovik) içtimamı taklid ederek Ayasolya meydanında toplandılar. 31 mart bir irtica vakası değildi. İşte delilleri: Evvelâ mürleciler yalnız dört, beş şahsa değil, tefrik etmeksizin bütün mebuslara düşmandırlar; öyle olma- Jarı icab eder. Halbuki kıyam eden asker makul metalibini mebusan ineclisinden İsti- > syor. Padişahtandeğike «s3. Sw Asker kıyamının esasen fenalığı başka, metalibin makul olması da büs- bütün başka şeylerdir Bunlar mürteci olsaydı Yıldız sara- yı önünde toplanır, bir müddet sonra mebuüsan meclisini de yağma ederler- di, Öyle yapmadılar, Burada yalnız bir iddia vaki olabi- lir. Varid olmamakla beraber ona da cevab vereceğiz: (Dini kıyama alet etmek irticadır) ithamını icab ettiren kıyamcıların; — Şeriat isteriz! Vaveylâsıdır. Bu söz vakaya irtica rengi veriyormuş. Âsi heyetin şeriat istemesi kıyamcıların İrfan ve idrak seviyesi düşünülürse hiç te irtica sa- yılamaz, Merdud cemiyetin o sefil icraatın- dan sonra o kıyamı, muhali farz ka- bilinden, münevver bir kısım halk başa çıkaraydı bunlar tabii: — Şeriat isteriz! Gibi bir fikir, bir istinadgâh aramı- yacaktı, Bu hali tabi bir şekle sokan berikilerin münevver, irfanı ve âsi askerlerin ise cahil ve basit düşünü- cü olmasıdır. O asker nazarında ada- let, hürriyet, meşrutiyet, hasılı her ahrarane emel şeriatte mündemic- dir. (1) Şeriat istemek öyle denildiği gibi istibdad aramak, zulüm istemek değildir. Hususile bazı serbest düşü- nenlerin bile muhatara hengâmında bir salâh silâhı gibi sarıldıkları şey, garibi şu ki, gene din oluyor. Kıyam eyliyen askerce bundan baş- ka arzu olunan şeyler kabinenin su- kutu, beş, altı şahsın mebusluktan istila eylemeleri, kendilerinin affı! Mazlum Hasan Fehmi beyin şehadeti meselesi halk efkârında haklı bir ga- leyanı mucib olmuş, bu galeyan aske- re de sirayet eylemişti. Asker bu altı kişiyi pek ziyade sivrildikleri için sırf O yüksek şehid namına paralıyacaktı, Çünkü cumhurun efkârı intikamcu- yane idi. Nitekim kaza eli âsilere o yolda da müthiş iki hâta yaptırdı. Adliye na- ziri Nâzım paşa, mebus Aslan bey o hâtanın kurbanlarıdır. Bu teşrihimizle zannımızca tama- men tenevvür eyliyen müellim vaka esas Itibarile bundan ibaröt! Garez sahiblerinin ihtiras sevkile meseleyi başka renge, başka şekle, ir- tica suretine sokmak istemesi bütün idari, siyasi geçmiş seyyielerini gene nasılsa talihin müsaadesile diriltebil- dikleri için örtbas etmek, muarızları- nı o sayede irtica isnadile kahreyle- mek içindir, 31 mart bir irtica vakası değil, fakat mülk için, millet için bir Afet, bir cinayetti. Maksad ne derece- lere kadar meşu ve muhik olursa ol- sun askerin askeri itaate hiç te mu- vafık olmıyan bu gibi kıyamlara cü- reti Allah saklasın izmihlâlimize, pe- rişanlığımıza sebebiyet verebilir. As- ker hâlâ var kuvvetile siyaset âlemin- de koşuyor, Meşruliyetsizliğimiz, ha- Ti hazırdaki buhranımız da hep bu ma- razdan intişar ediyor. Bazı bedhahlar cidden menfaat saikasile 31 mart ha- İlesine başka cereyanlar vermek isti- yorlar. O sayede bir kaç mangır edin- mek için her yalanı, her mezelleti fr. tikâb eyliyorlar. Bugün hakikat mey- danda! 31 mârt Kiyâmı münâsebetile bir irtica ihtira edivermek, sonra da'bu sayede ümmetin ahrarını, bilhassa meşruti bir fırkayi - Ahrar fırkasını - perişan eylemek, ulemayı sürigüle- mek hürriyet davasile meydana atı- lanlara hiç yakışmaz; bilâkis şindir. Esasen - hamiyet fikrile ortaya atı- lan bazı safdiller müstesna - Hareket ordusu baştan başa cinayet işledi; tarihte gayet ağır ithamlara uğra- maktan ictinab etmedi.) Kıyam için dini siyasete âlet et- mekten başka yol bulamıyan, alaylı- ları bırakıp kendi mektebli zabitlerini öldüren âsilere mürteci dememek, dedirtmemek kasdile bu kadar dolam- 16 Haziran 938 Perşembe İstanbul — Öğle neşriyatı: 12,30: Plâkle Türk musikisi 12,50: Havadis, 1305: Plâk- ia Türk musikisi, 1530: Muhtelif neşriyatı, 14: SON. Akşam neşriyatı: 1830: Plükla dans musikisi, 15: Spor müsahabeleri: Eş- ref Şefik, 10,58: Borsu haberleri, 20: Grenviç o rasathanesinden naklen saat ayarı, 2002: Sadi Hoşses ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve hâlk şarkıla- ri, 2045: Hava raporu, 2048: Ömer Rıza tarafından arabca söylev, $i: Radife Neydi ve arkadaşları tarafından Türk musikisi" ve halk şarkıları, 2145: ORKES- 'TRA: 1 - Bovato: Mefistofel fantezi, 2 - Zeller: Adam vals, 3 - Hans May; Sere- Dad, 4 - Severak: Vals romantik, 22,15: Ajans haberleri, 2230: Plâkla sololar, opera ve operet parçaları, 22,50: Son ha- berler ve ertesi günün progrumu, 23: SON. Ankara — Öğle neşriyatı: 1230: Karı- | şık pllk neşriyatı, 1250: Plâk: Türk mu- sikisi ve halk şarkıları, 1915: Dahili ve harici haberler. Akşam neşriyatı: 1830: Plâkla dans plâk musikisi, 19,15: Türk musikisi ve halk | sarkıları (Makbule Çakar ve arkadaşları), | 20: Saat ayarı ve arapça neşriyat, 21: Köonferans:* (Selim Sirri Tarcan), 21,5: Stüdyo salon orkestrası: 1 - Yoshitomo: Japonisehe . suite, 2 - Franz Grothe: Barcarole, 3 - Roefler: Darinka, 4 - Jean Neago: Mursla, & - Krno Koslal: Die Rose von Granada, 22: Ajans haberleri, 2215: Yarınki program ve istiklâl marşı. Avrupa istasyonlar Saat 20 de Berlin 20,10 plük neşriyatı — Deutsehl 8. ve Hambg. 20,0 eğlenceli muzika — Kolonya 20,10 akşam konseri — Königsbg. 20,10 konser — Leipzig 20,10 konser — Siutiz. 20,15 plik neşriyatı — Athlone 2046 orkestra — Bükreş 20440 keman — Droitviş 20 askeri muzika — Helsingfors 20,15 orkestra — Hilvers 1 2055 hafif muzika — Hilvers, II Beethoreni'n 9 uncu senfonisi — , Prag ve Bratislava 2035 askeri muzika — Milâno ve Roma 2030 dans — Sofya 1930 danberi orkestra, 20,45 piyano — Stokholm 2030 piyano Rad, Toulouse 20,15 filim havala- rı, 2040 hafif muzika — Varşova 2045 muzika, Sant #1 de Breslav 2130 orkestra, — Deutschi, 8. 21 büyük operet muzikası — Frankft, 21 konser — Kolonya 21 konsere devam — Königsbg. 21 konsere devam — Leipzig 21 konsere devam — Münih 21 «Çingene Aşkı. operet — Stuhtg. 21 orkestra — Vi- yana ve ondan naklen Berlin 21 orkes- tra — Bari 2115 Yunanca neşriyat — Belgrad 21 koriser — Bordo 2130 kon- ser — Bükreş 2130 orkestra — Florans 2140 senfon. konser — Kovno 2130 kon- ser — Londra 21,15 konser, 21,45 dans — Lyon 2130 Bordodan nakil — Ostrovo ve Prag 31 orkestra — Montpellier 2145 konser — Oslo-21 solistler — Rad. Paris 2130 - 2445 opera — Piris P.T.T. Grenoble » 2130 - 2830 «Ramuntehs. Ptrne'nin operası — Prag ll 21 «Perili Şa- to» operet — Rennes 21,30 hafıf muzika — Solya 21,15 konser — Soltens 21 konser — Strasburg 2120 - 2930 eğlenceli muzi- ka — Rad. Toulouse 2130 hafif muzika, Saat 23 de Breslat 22 konsere devam — Deutechi.8. 22 operet muzlkasına devam — Frankit. 32 konsere devam — Hambg. 22 halk muzikası — Kolonya ve Darzig 22 kon- ser — Münih 22 operete devam — Stutig. İ 22115 kukla oyunu — Viyana ve Berlin 27 konsere devam — Athlone 22 piyano — Belgrad 2250 keman — Brüksel 22 İngiliz muzikası Budap. 22,15 cazband — Hüvers, I 2245 solistler — Kopenhag 22 orkestra — Lille 22.15 hafif muzika — Londra 22.20 orkestra — Lüksembg. 2230 senfon. konser — Rad. Paris 22 operaya devam — Paris P. T. T. Grenoble 23 ope- raya, devam — Prag II 22 operete de- vam — Roma 22 «Rosenkavaller» R. Strauss Operası — Sofya 22 muzika — Rad. Toulouse 22,10 hafif muzika. Saat 28 de Hamburg ve Kolonya 2330 orkestra — Diğer Alman istasyonları Stuttg. tan nak- len 3330 halk ve eğlence muzikası — Brüksel IE 28,1) cazband — Budap. 73 salon orkestrası — Droltviç 2320 salon muzikası — Ylorans 23 dans — Hilvers, TI 2350 dans — Kovno 33 hafif musika — Lemberg 23,05 harf muzika — Londra 23,25 dans — Oslo 2315 hafif murika — Rad. Paris 23 operaya devam — Roma 33 operaya devam — Stokholm 23,15 as- keri muzika — Rad. Toulouse 23,15 salon muzikası — Varşova 29 salon muzikası, Saat ?4 den iğibaren Alman istasyonları saat 1 e kadar bir saat evvelki programlarına devam — Budap. 24.10 çigan 'muzikası — Droltviç 24,15 dans — Kopenhag 24 - 130 dans — Lüksembg. 24 dans — Milâno 24 dans — Rad, Paris 24 operaya devam — Roma 4 operaya devam — Rad. Toulouse 24 as- keri muzika 24,45 dans —Stuttg., Frankft. ve Berlin 1-4 gece konseri — Münih 1 İtalyan muzikası, 2.15 - 4 Danzigden nakil — Deutsehl. 8. 1 - 3 Danzigden na- Alman - istasyonları Danzig: - 4 Şehir orkestrasının iş- : kalemlerinin yeridir. Telefon: 3377. Kardinal İstello, kabile şeyhi ile yemek yerken, per- denin arkasından bir ses işitti : Bizansı biz alacağızl — Korkak değil amma, sizin ka- dar da cesur ve atılgan değil — Eğer cesareti ve kuvveti bizden yüksek olsaydı, Bizansı onun elin- den almağa kalkışmazdık... İstello gözlerini (açarak, hayretle şeyhin yüzüne baktı: — Ne diyorsunuz, hazret? Bizansı zaplemğe mi karar verdiniz Şeyh Abdullah gözlerini süzerek cevab verdi: — Evet... Bizansı Mihailin elinden — Zaviyenize girdiğim zaman, mızraklı nöbetçilerinizin ağzından da ilkönce bu sözü duymuştum. — Şairlerimiz Bizans için şarkılar düzdüler, Bu sihirli beldenin anah- tarı yeğenim Saidin elindedir. — Dört çevresi tılsımlı surlarla kuşatılmış bir memleketi yirmi yel- kenil nasıl zaptedecek, hazret? İn- san bunu düşündükçe aklı duruyor. — Merak etme! Bu işi hemen bu- gün yapacak değiliz. Her halde Bi- zans önlerine yirmi tekne ile gitmi- yeceğiz. İstello, Arabların garblilerden gizli bir müttefik bulduğundan şüphelen- işti, Korsan Saide acaba Akdenizde kim yardım edecekti? “ «En büyük mucizeyi kim gösterecek?» — Çoktanberi şeyhin yanında bu- lunan bir adam, nasıl olurda bir kere olsun denize çıkmaz? — Ben küçüklüğümdenberi sudan çok korkarım, sinyor! Denize çıkmak Şöyle dursun, küçük bir gölden, bir dereden bile geçemem. Fakat, bizim şeyhin kızı kumdan ziyâde denizden hoşlanır. — Zaviyeye geldiğim gündenberi şeyhin Kızının- yüzünü göremedim. burada yok mu? — A: Sen Hacerin denize çıktı- ğından haberdar değil misin, sinyor? — Hayır. Bunu “ilk defa senden işitiyorum, Sahib! — O halde anlatayım: Hacer, ka- bilenin bütün erkeklerile döğüşen, cesur; ateşten, fırtınadan, gök gü- rültüsünden yılmıyan bir kızdır. Onunla hiç kimse boyölçüşemez. Sa- id Akdenize inerken, Hacer babasına yalvardı: «Ben de Saidle birlikte gi- deceğim, müsaade et!» dedi. — Şehy nasıl izin verdi? — İzin vermeseydi, Hacer kaça- câktı. Şeyh Abdullah kızını bir er - kek korsan gibi yetiştirmişti. «Hay- di, Allah yardımcın olsun!» dedi ve gemiler sahilden ayrılırken, şeyh kı- zıni uğurladı. «- Donanmanızın başka bir müt- tefik aramağa ihtiyacı yok, Sahib! En büyük müttefik, gemilerinizin ba- şında bulunuyor. Ben Kartacalılar- dan sonra, gemilerle düşman üzeri- ne yürüyen ilk kadın korsan olarak Haceri görüyorum. Kuvvetli midir kendisi?... — Her yıl kurban bayramının bi- rinci günü kabilemizde «kuvvet dö- ğüşleri> yapılır. Bugüne kadar Ha- cerin sırtını hiç bir delikanlı yere getiremedi. Ona zaviyemizin erkek- leri; «Bilekleri tılsımlı kadın!» derler. — Bileklerini de büken yok de- mek?... — Ne diyorsun, sinyor? Hacerin bilekleri demirden sağlamdır. Bir gün bana kızdı da ensemden yakla- dı ve şuradaki havuzun içine bir leş gibi fırlatıp attı. Suyun içinde kendi- mi güç topladım. Engin denizlerde İ boğulup giden bir kazazede gibi, İ az kaldı suyun dibinde kalıyordum. Boğalardan, fillerden, sırtlanlardan daha kuvvetlidir 0. — Şu halde Akdenize giden gemi- lerinizde düşmana karşı en büyük mucizeyi kimin göstereceğini tahmin ediyorsun? Said mi, Hacer mi? — Bu mucizeyi şüphe yok ki, Ha- cer gösterecek... Said, onun gölgesi- | dir. Hacer, güneş kadar kuvvetlidir, Ona yan gözle, kötü gözle bakanları DİŞİ KORSAN Tarinr Deniz Romanı Yazan: İskender F, Sertelli 'Tefrika No. 27 yakar, eritir. Kabilemiz arasında Hör cere bakıp ta gözü kamaşmıyan kiri” se yoktur. — Böyle bir mahlük, nasıl olmuş ta dişi olarak doğmuş? Allah onu ets kek yaratmalı imiş.. — Erkekten bir farkı yok ki... Dö” güyor, vuruyor, boğuşuyor, yüzüyor, öldürmesini bile benden iyi biliyor. Saydavilerle geçen yıl bir çarpı” ma oldu. Cerik meydanına atıldı. Ben bir kum yığınının içinde saklanmış” tım. Onu uzaktan seyrettim. Tamam on yedi kişiyi cenbiye ile yaralayıp yere serdi. O gündenberi Hacerdei çok korkarım, sinyor! Kardinal İstello, Sahible konuş” maktan, onun heyecanlı hikâyelerini dinlemekten çok hoşlanırdı. O gün misafir çadırında uzunboylu konuş” muşlardı. Şimdi İstellonun bir merakı var dı: Haceri görmek. Acaba, bu genç kız hakikaten S& hibin anlattığı kadar cesur, kuvvetli bir mahlük muydu? . “ «Bizans bizim olacak!» Sahib, şeyh Abdullahın “en sadık adamlarındandı. Hareme ondan bâş“ ka. bir erkek giremezdi. Şeyhin sekis karısı vardı. Bunların ikisi çok genç” ti; şeyh Abdullah bu genç zevceleri ni diğerlerinden fazla severdi. Bü yüzden öleki karıları arasında sık sık geçimsizlikler, dargınlıklar hat tâ kavgalar olur, Sahib onları yö” tıştırır ve barıştırırdı. Sahibin kabile arasında olduğu Kö dar şeyhin harem dairesinde de mü- him mevki ve nüfuzu vardı. O çok zeki, anlayışlı, fakat ayni zamand& da neşeli, şakacı bir adamdı. Yaş elliyi geçtiği halde henüz dünya evi ne girmemişti. z Sinyor İstello ona: — Neden evlenmiyorsun? Dediği zaman, Sahib başını Sak lıyârak göbeğini hoplata hoplatâ güler: — Kadınlardan korkuyorum. Derdi. Böyle muharib bir kabil? içinde yaşıyan Sahib gibi neşeli v9 şakacı bir adamın kadınlardan kork” ması ne demekti? Kardinal İstello bu muammayı bif türlü çözemiyordu. O gün kardinal “ile * kabile şeyhi birlikte yemek yiyeceklerdi. Sofrada Sahibden başka kirns9 bulunmıyacaktı. Yemek sofrası haremle misafir çi” dırının arasındaki bahçede hazırlan” mışlı, Sofranın etrafında uzun kuy” rTuklü tavus kuşlarile papaganlar ğ” laşıyordu. Sahip misafir çadırına geldi: 4 — Hazret sizi bekliyor, sinyort Dedi. İkisi birlikte çadırdan çeye geçtiler. Şeyh Abdullah sofr# nın başında oturmuştu. Yan tarafi bir siyalı perdenin arkasında iki kadını oturmuş, tanburla ud'a be” ziyen bir saz çalıyordu. Şeyh Abdulah, keyif veren yeşil bİ£ ot çiyniyerek geviş getiriyordu. Kardinal İstello selâm verdi, $97 hin karşısına oturdu. Sahib ayakta duruyor, yemek &* tiren zenci bir kölenin hizmetine m8“ zaret ediyor ve arasıra şeyhin ağına hazırlanmış bir tutam yeşil ot U8” tıyordu. Bu, Hebron dağında ve çok pahalıya mal olan, afyon gr bi keyif verici bir madde idi ONU herkes kullanamazdı, tedariki if küldü. (Kat) kullanabilmek için DÜ” yük servet sahibi olmak gerekti. Bir çok kabile reisleri kendi za de bunu üretmek istemişlerse de m8 “5 vaffak olamamışlardı... (Arkası var) © İ a | | Böyle bir insana kadın denir mi? Öldürmesini de senden iyi be çerebiliyor demek?! Sahib güldü: — Ben bir devekuşunu bile öldür remem. Ömrümde bir kere hast bir deveyi güçlükle kestim. Halbuki Hacer, kurban bayramında dokus deveyi bir çırpıda keser...

Bu sayıdan diğer sayfalar: