30 Haziran 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8

30 Haziran 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

AKŞAM Sahife 8 m. 30 Haziran 1938 > Af kanunu lâyihası Mecliste ittifakla kabul edildi (Baş tarafı 1 inci sahifede) — Bu kanunun buraya gelişinde vic- darımın sarsıldığını duydum ve buna tahammül edemedim. Birçok arkadaş- ların da ve Türk milletinin de bu sar- sıntıyı duyduklarına eminim. Bir kim- se anamızı babamızı öldürür, bunları | affedebiliriz. Fakat bilerek, şuurla mil- letin istiklâlini yoketmek istiyen in- sanlara karşı böyle bir lütuf yapılabilir ! roi? Ben buna kani değilim. Çocukla- rın bunu öğrenmesinden korkuyorum. Ankara hükümeti gibi çetin bir hükü- metin ve bu milli davanın saf simala- rından olan bir hükümetin başında bu- lunan, bidayette düşman ordusu karşı- sında ayağında çarık, başında sarık o- Jan Celâ) Bayar hükümetinin bunu na- $il teklif ettiğine hayret ediyorum. Böy- Je bir zitiniyeli nasıl olur da ben çocuğu» ma telkin ederim. Nasıl our da kim bunden sonra bundan dolayı beni affeder? Çok mütecssirim. Yalnız bir islinmdgâ- hım var, Bu davada aklımın şuurumun ermediği birçok hâdiseleri iyi gördü- ğü şüphesiz olan şeflerimiz böyle isli- yorlar. Beni teselli eden cihet budur. Fakat tarih huzurunda, gelecek nesil- Jer huzurunda a/fedilip edilmiyeceği- mizi bilmem, Arkadaşlar, bizim korkumuz yoktur. Bu millet şuurlu bir millettir. Bu udam- Jar içinde acaba buraya geldikten son- ra Edirnede trene binip Erzuruma git- tikleri ve bu muazzam eseri gördükleri zaman ben hata etmişim diye kerdi- sini kaldırıp trenin altına atacak ve öldürecek var mıdır? (Öylesini bekleme sesleri). Sonra müteselli olduğum diğer bir- şey vardır: Bu gibilere mukadder olan ilâhi ceza Ali Kemalin ölümüdür. Bun- Tar da Ali Kemal gibi ölmetidirler. Ben bunları birer birer dişlerimle etlerini kopararak öldürmek isterim. Bunlar da geldikleri zaman lâyık oldukları ce- Zayı millet tarafından bu şekilde güre- ceklerse bir diyeceğim yoktur. Mehmed Somer'in nutku Mehmed Somer (Kütahya) — Ar- Kadaşlar, bugün tasdikinize sunulan bu kanun bir af kanunudur, Bu kanunun ruhunda mündemiç şefkat ve Tefet milleti hakikaten sevindirmiştir. Ben bunlara zavallı adamlar diyeceğim (Haindir hain sesleri) bunlar 15 se- nedir Avrupada serseriyane sürünüyor- Jar. Ali Şevket (Gümüşhane) — Lord gibi yaşıyorlar. Mehmed Somer (Devamla) Biz de memlekette durmadan çalıştık. Bunlar geldikleri zaman utanacaklar- dır (Gürültüler) Çok rica ederim siz de söylersiniz. Atatürkün inkılâbında ilk gündenberi iddia ettiği yüksek eserlerden birisi de bu kanundur. Bu kanunla dünyaya de- mek istiyor ki: «Artık kimseden perva- muz yok, gelsinler görsünler ve burada kalsınlar» onun için arkadaşlar bu adamlar hakkında sayın arkadaşları- mın dedikleri gibi birçok sözler söyle- nebilir. Fakat ben bunlara hacet gör- müyorum. Çünkü bunların yaptıkları cürümleri tarih kaydedecektir. Kendi- leri, evlâd ve ahfadı utanacaktır. Ali Şevket (Gümüşanej — Utanmaz bunlar! Mehmed Somer (Devamla) — Ma- lümu âliniz ki af kelimesinin ruhunda mündemiç mâna afdır, ceza değildir. Adliye encümeninden sorarım bu af ka- nunun içine nasıl olur da ceza madde- lerini sıkıştırıyorlar? Hattâ arkadaşlar hukuku idare bakımından bir kayd koysak o dahi cezanın temadisi demek- tir. Onun için ben yüksek arkadaşla- rımdan sorarım, bunu nasil kanuna koymuşlardır. Rasih Kaplan (Antalya) — O vakit bir mücrim oluruz, Ali Şevkel (Gümüşane) — Bunları mebus yapacaksın galiba, Mehmed Sömer (Devamla) — 150 likler hakkındaki bu mülalcaya vere- cekleri izahat üzerine tekrar rücu et- mek üzere meseleyi burada birâkıyo- rum, İkinci kısma gelince memleketteki heyeti mahsusaların, İstiklâl mahke- melerinin verdikleri kararlar üzerine memleketin içinde bizim gibi hukuku Mmedeniyesine sabip olarak yaşamakta olan birçok vatandaşlar vardır. Bunla- nn yalnız bir eksikleri vardır. Âmme hizmetinden mahrumdurlar, Seneler- den beri ihtizar” ettikleri kanundan yalniz bunu umuyorlar. Biz onların da | cezalarını daha 2 sene tecil ediyoruz. Arkadaşlar Atatürk bu işe teşebbüs | ettiği zaman yanında kaç kişi vardı? Yavaş yavaş bütün millet Atatürkün büyük şahsiyetini, büyük görüşlerini anladıktan sonre ona iltihak etti. Fa- kat dört beş sene kadar millet inledi. Tâ ki bu mühüm vaziyeti anlayıncaya kadar. Bunun için biraz daha semih olalım. Dahilde bulunan insanların her biri | müerim değildir. İçlerinde öyleleri var- dır ki, işgaller ve zaruretler dolayısile, binbir türlü ihtiyaç dolayısile bürolara gelememişlerdir, Gelselerdi bile burada onlara verecek iş yoktu. Onun için ne olmuş olmüş. bunların bilâkaydı şart affa dahil olmalarını heyeti celileden tekrar tekrar rica ederim. | o Arkadaşlar a! kanunu yapıyoruz, ye- İni ceza kanunu tedvin etmiyoruz. Ve biz | bu kanunu bütün dünya muvacehe- | sinde yapıyoruz, ortaya atıyoruz. Onun! icin gerek adliye encümeni azasından, gerek hükümetten kanunun af kanunu olarak çıkarılmasını minnetle rica &de- Tim, B. Durak'ın nutku Mehmed Somerden sonra söz alan Gü- müşane mebusu Durak meclis kü sünden herkesin kanaatini serbes- çe, vakur olarak söyliyeceğini göster- mekte olduğunu kayıd ile sözlerine baş- Tamış ve: - Müzakere ettiğimiz vatanın bağ- rına hancer dayıyanlardır, Aradan 20 sene geçti, O vakit 10, 12, 14, 15 yaşında bulunan yavrularımız bugün tamami- le işin içinde bulunuyorlar, Belki kar- şımızda samiin içinde 30 yaşında genç- lerimiz vardır ki o günü temamile id- Tâk edemezler, Bunu yalnız tarihten okurlar, Fakat bu kâfi değldir. Bu bü; hâdiseyi, içinde bulunanların ağızlardan işitmekle mahiyetini ve bü- yüklüğünü daha iyi arlamış olurlar, Gümüşane mebusu bundan sonra in-| kılâbın safhalarını kısaca hülâsa ederek| demiştir ki: — Şimdi gelelim af meselesine. bun- ları «f edelim mi etmiyelim mi? Müm- kün olsa ve ben mecliste bulunsaydım | Gışarda kanaatimi sorsalardı «aslâ ki- mi affediyoruz. Vatan hainleri affedilir) mi?» derdim. Kardeşimi, babamı öldür- müş olanları affederdim. Fakat vatan heinlerini aslâ... Bununla beraber hü- kümetimiz bize bir kanun lâyihası ge- tirmiş ve bizden aflarını istiyor. Biz öyle yekvücud bir meclisiz ki, öyle bi- ribirimize kaynaşmış siyasi bir kütleyiz ki bizim mi hükümetten ilham aldığı- mızı hükümetin mi bizden ilham aldı- ğını kimse bilmez. Bunun yalnız biz bi- Yiriz. (Gülüşmeler ve alkışlar) Hükü- metin esbabı mucibesi bize mümkün olduğu kadar vazıh sebepler göstermiş- tir. Buna ben de bir mucib sebep ilâve edeceğim. Durak sözlerine şu cümlelerle niha- yet Termiştir: — Cümhuriyetin dalâlete sapanlara kahrı çok büyüktür. Şurası iyi bilinme- lidir ki, dün olduğu gibi bugün de re- ! jime, Türk vatanına hiyanete yeltenen- leri asla müsamaha ile karşılamayız. Bilâ kaydu şart boyunlarını koparırız. (Alkışlar). B. Sırrı İçol'un nutku Sım İçol Yozgad —- Benim kısa gö- ! rüş ve mahdud düşünceme göre onları | affelmek kabiliyetinde değilim, gele- cek içinde memleketin namusunu lekeli- yenler olduğu gibi şahsen beni de iz- rar edenler ve masa başında kardeşimi koyun gibi kesenler de vardır, Bizi sevmiyenler olabilir, fazla ihtiraslarla itham edenler olabilir, halbuki başta Atatürk olmak üzere bizim meclisimi- zin, hükümetimizin, partimizin şiarı, hedefi, gayesi asla şahıslar değildir. Yalnız ve yalnız vatan istiklâl ve refah duygularıdır. (Bravo sesleri). Arkadaşlar, onların alnındaki o dam. ga silinmez, onların burada kalp ak- çe kadar bile kıymetleri yoktur. Bizim onlara vereceğimiz iyi birşey varsa oda mezarları için iki metre bir çukurdur, Nemutlu insan imişler ki onlara son za- manlarında bir karış yer veriyoruz. Madem ki, bugün Onun şefkati bu hainlerin affını istilzam ediyor, ben de kanunun kabulüne taraftarım (Aferin sözleri). B. Ruşeni'nin nutku Ruşeni (Samsun) — Arkadaşlar, benden evvel söz söyliyeh hatiplerin duygularına tabii ben de İştirek ede- rim. Ben yalnız af kanununda sevdi- ğlm birşeyi huzurunuzda tebarüz et- tirmek için geldim, hiç süphe yok de- | uluvücenabı, şefkati ve | hası kadar merhâmeti hududsug ve payansız olan Atatürk, böyle jestleri pek tabii ola- rak gösterir ve ona bağlı olan hükü- met ozaman baha «Git Mustafa Kema» le söyle, meclisi abloka edeceğiz» di- yenler vardı. Bunları ben şahsen affe- demem. Yalnız bir hususta mecisite bülunan arkadaşların hafizalarına mü- racaat ediyorum. O zaman meclis ikiye ayrılmıştı. Tecdidi intihap kararı ve- rildikten sonra birinci grupâ mensup olanlar, arkadaşlar Atatürk mensubi- yetlerinin derecesini anlamak için bir beyanname vermişler, orada herkes hissiyatını yazdı, «Ulu reis hayatta kal- dıkça izinde yürüyeceğim, yolunda öle- ceğim» Bizim rejimin ve cümhuriyelin me taneti ve selâmeti, değil böyle yıkılmış, ezilmiş yüzelli hainin enkazını! içine alacak kadar, yüz elli bin kişinin enka- zı dahi olsa bizi rahatsız edecek hiç bir fenaık, hiç bir kudret izhar edemez. Bu gayet tabiidir. Bizim şıarımız olan bence ve bütün arkadaşlarıma terci- man olarak iddia ederim ki, en büyük haslet vatan aşkı ve vatan duygusudir. Vatan için ölmek, herşeyi vatan uğru na feda etmek çoluk, çocuk, mal mem- lekel ne varsa hepsini ona kurban, et- mek bizim ezeli şıarımız olduğu gibi ebedi vasfımız olacaktır, Binaenaleyh vatanda yaşamak en büyük saadettir. Vatandan cüda olmak, idamdan daha ağır en büyük cezadır. Büyük Atatürk ve onun kurduğu yüksek cümhuriyet bunları, kaçmış olanları gıyaben idama mahküm ede- bilir ve ele geçirdiği vakit de pekâlâ asabilirdi. Fakat o cezayı pek hafif gör- düğü için onları vatandan mahrum et- mek ve işte size en ağır ceza demek bi- zim şıarımızdı. Çünkü vatan aşkı bi- zini en büyük hasletimizdir. Ben kısa bir zaman Filistinde konsolosluk ettim, O münasebetle Suriyeyi defalarla gez- dim. Tabii vazife iktizası olarak orada sefil dolaşan bu serseriler! de İedkik ve takip etmekte idim. Bunların hergün na- sıl öldüğünü gözümle gördüm. Arka- daşlar hiç şaka değildir. Bölki şuraya buraya yapışarak en sefil hizmetlerle bir kuru ekmek ik ediyorlardı. Fakat nereye giderlerse onlara «Sen vatandan koğulmuşsun» deniliyordu. Şimdi arkadaşlar biz affederiyoruz. Ne diyoruz.: «Buyrun yıkmak İstedi- ğiniz memleket işte böyle yaşar.« Şim- di bunlar gelecekler, hiç şüphe yok. De- gl şimendifer ve vapurla hattâ sürü- ne sürüne gelmeğe razıdırlar, Öyle bir geliş gelecelerdir ki, yıkmak istedikleri vatanın nasıl mesud olduğunu, nasıl tekâmül ettiğini, nasıl bütün dünya nazarında mukaddes bir mevcudiyet olduğunu göreceklerdir. En küçük duy- guları varsa bu suretle gene zillet ve mahcubiyet altında hergün ölecekler- dir. İşte onlar için hakiki manzara bu- dur. Orun için arkadaşlar ben bu söz- Jeri bu affın bile onlar için ne kadar bü- yük bir ceza olduğunu tebarüz ettir- mek maksadile söyledim. Ve gene onun içindir ki-bu lâyihanın kabulünü ta- leb ediyorum. B. Vasfi Raşid'in nutku Vasfi Raşid (Sivas) — Cümhuriyet Halk partisinin Tütfiyle aranıza ilk ka- tıldığım günü ve bu kürsüden lik söy- lediğim sözü hatırladım. 4 üncü Bü- yük Millet meclisi Reisicümhur intiha- bını yapmış ve tekrar Atatürkü lâyık olduğu o mevkie getirmişti. Hiç bir küvveti lemsli etmiyen, küstahlıktan başka bir meziyeti olmıyan Mehmed Ali, intihabı gönderdiği bir telgrafla protesto etmek gibi akla hayret veren bir cüret göstermişti. Halifenin etrafın. da maddi bir surette yıkamadığı ve öl düremediği bu milletin ikbeline ve var- Jığına tahammül edemiyen bu küstah öyle bir protestoda bulunmuştu. O za- man İlk sözümü söyledim ve bu mll- letin her dört senede bir Atatürkü re- isleümhur intihap etmek suretile bu mülk varlığına tahammül edemiyen- lerden intikam almak temennisinde bu- Tunmuştum. Millet bu intikamı almak- ta devam ediyor ve hiç şüphesiz devam edecektir. 150 liklerin Atatürke sui- kasd için, bu milletin varlığına suikasd için içeri soktukları adamları düşün- düm, Misakı milli ismile tarihle hâdiselere ihanet etmiş olen bunlara Kârşı fiilen saf almış, cephe almış olan Celâl Bayar ve arkadaşları, onların kal. binde le muhtelif hatiplerin söyledik- | 1 leri sözlerin kopardığı furtınaların bü- | tün hayatile yaşamakta olacağı hiç şüphesizdir. Öyle ise bu kanunu bu gibi işlerin öl- çüsü ile.ölçmiyerek eümuhuriyetin ve milletin yüksek menfaatleri zaviyesin- | den ölçmek daha muvafık olur, (Bra- vo sesleri): nihayet vermiştir: — Bu kanunla ölmüş yapraklara ha- yat vereceğiz. Arkadaşlar... Kütükten aşağı düşen yapraklar ölü yaprak'ar- dır. Memleketin dışına atılmış insan- Jar da ölmüş insanlardır, Türkiye cüm-| huriyeti bunlara bu kanunla hayat ve- riyor. Bu vaziyet karşısında bu kanu- na rey vermemek elimden gelmiyor. (Alkışlar). B. Hakkını mütalâası Van mebusu B. Hakkı — Bence on- Jarın bu yurddan uzak kalması ağır bir ceza değildir. Onların cürümletine kar- şılık ve lâyık bir ceza bulmak mü küldür, Ancak olsa olsa yıkmak iste- dikleri yurda gelip Onun, yani O aziz yurdun hakiki evlâdları eli ile ve sev gisi ile ne derecelere yükseldiğini göz- Jerlle görmek cezalarıdır sanıyorum. İşte ben bunu af şeklinde bir ceza te- | Jâkki ediyorum. B. Besim Atalayın nutku Besim Atalay (Kütahya) — Ar- kadaşlar değil insanlarda hayvan- Jarda bile yurd duygusu vardır. Evet, memlekete ihanet ettiler, Vatana iha- net ettiler, herşey yaptılar. Bunu biz adım adım takip ettik. Okumadık, göz- lerimizle gördük kulaklarımızla duy- duk. Yanan şehirlerin alevleri içerisin- den öksüzler kurtardık, Bunları hep bi- liyoruz ve hepsinin müsebbibi onlardır. şatır, çeliği bile eritir. Bu adamların taş kalbleri şüphesiz yangın külleri arasından Büyük Önderin rehberliği ile çıkan bu yeniliği ve yükselişi gör- | Thüştür, Elbette taannüdlerinden vaz geçeceklerdir. Gözleri varsa kör olası gözlerile elbette bunu göreceklerdir. Af daima yüreklerde minnet ve şük- ran duygusu yaralır, Bırakın bu adam- ları gelsinler, Elbette yüreklerinde bi- ze karşı his uyanacaktır, Biz bunları, memlekete sokmıyabiliriz. Affetmiye- biliriz. Fakat affediyoruz. Çünkü re- jimin, cümhuriyetin kendilerinden kor. kusu yoktur, Bunlar kendilerine ehem- miyet verilen simalardan olmıyâcaklar- dır. Çoğu ihtiyarlamış olan bu adam- ler gelsinler... Arkadaşlar şunu biliniz ki bunlara kapıyı açıp buyurunuz di- yemem, Gelsinler görsünler, her Türk genci bu adamların çehresinde yanan köyledrin alevini, ölen kardeşlerinin kanlarının aksettiğini görecektir. İşte böyle rüsvalar gelsinler. Onlar da ge- lecek yüz varsa gelsinler, Fakat şunu da bilsinler ki, nifakları devam ede- cek olursa cümhuriyetin pençesi, Türk gençliğinin elleri yakalarında olacak, bu'adamları kahredecek ve ezecektir. (Alkışlar. ) İçel mebusu B. Fikri — Arkadaşlar Bu kanun af kanunu değildir, Zavallı bu taynet insanların, yaşıyan ölülerin son varlığı üzerine konan yüksek ulu- sumuzun şefkat ve merhamet faliha- sadır, Varsa kalbleri sızlasın, Utayısın- ler, ağlasınlar, Bunu böyle bilerek ka- bul edelim. B, Muhiddinin nutku Ordu mebusu B. Muhiddin — Ar- kadaşlar.. Ben tik mecliste Eskişel de İstiklâl mahkemesi azası, Sonra Konyada da İstiklâl mahkemesi reisi idim. Bir karınca bile öldürmedim. Fakat belki yüzlerce adam astım. On- ların asılması için imza koydum. İdam ettiğim adamların simaları birer birer şimdi karşımda dolaşıyor. Onlar için bu kanun münasebetile Allahtan mağ- firet dilemeğe mecburum. Biz yüzei- Milikleri affederken Allahda onların af- fetsin. Çünkü asıl mücrim olani. on Jar değildi. Asıl mücrim bügün 3nları tahrik eden bu affettiğimiz adamlardır. Eskişehire gönderdikler casuslar ya 70 yaşında Süleyman Karzak denilen bir Yerik, yahud bir-prens diye kendisini satmış olan mecunun bir Salâhaddin. yahud okuma yazma bilmiyen Hasan veya Veli idi, Asker kaçaklarını idam ettik. Onları, siz din aleyhinde bulunuyorsunuz, gâ- “Mir ölu)örsunuz. diye'iğfal edenler bu adamlardır. Konyada Konya isyanında bir kısım halkımızı orduyu arkadan vurün diyen sarıklı cahillerin 14 ünü birden astığımız bu adamlar gene bü yüzealiliklerin iğfaline kapılmış olan Jardı. Yüzellilikleri affediyoruz. Affetmek- liğimizin sebebi esbabı mucibe Jâyi- hasında gösterilmiştir. Bazı arkadaş- Jar değiler Ki, bü adamlar her gün bi rer kere öldüler, Ben de diyorum Kİ © bu adamların hergün biner kere ölme Vasfi Raşid sözlerine şu cümlelerle leri lâzımdır. Fakat Atatürke lemessül eden Türk milletinin şefkat ve muhabbetni ulnv- vücenabı, itimadı nefsi bu adamların bu cürümlerini affetmek için kâfi dir. Bir şair (Tanrının magfiretinden d€ büyük mü günahım) demiş. Türkles rin merhametinden, şefkatinden bü- yük mü günahım diyebilirler. Bu a* damların bir tek şairleri vardır. Bir de nasirleri.. onların lisanı ile cibette i Atatürke, hükümete iltica ederek yal vardılar, ağladılar, hepsi vatan hud“ duna gelerek: (Bizi buraya alın) diye bağırdılar. Bu feryadlarına belki de bâ- kılmıyabilirdi. Fakat ne yapalım Kİ, İ bunların burada “belki 850, belki de 5850 evlâdları, kardeşleri, hısımları, akrabaları vardır. İşte asıl insan zaâfa düşüren cihet budur. Bu adamlar memleket içinde dolaşırken yüzellidik- lerden herhangi birinin oğlu veya kar- deşi gibi dolaşıyorlar. Müerimlerin oğ- lu veya babası olmak töhmetini taşı“ yorlar. Bunlar içinde birçokları babe- larını veya kardeşlerini tel'in etmişler- dir ve nihayet bu adamlar artık birer İ pıhtıdan ibarettir. Birer pıhtı birer müstehase, birer iğrenç vücud, birer ölmüş vücuddan ibarettir. Gelsinler. Milletin yüksek nazarları önünde eğik sinler. Tekrar ediyorum. Biz bugün bunları affedeceğiz. Fakat bunların teşviki ile bunların iğfali ile idam edil | miş olanları da Allah affetsin.. (Bravo sesleri alkışlar). B. Akagündüzün nutku Ankara mebusu B. Akagündüz — Sizin Huzurunuza bir müsavi arkadaş gibi çıktım. Fakat bir tarihi temsi! olan İ bu kürsünün manevi huzuruna mâne- xi bir müerim gibi çıkıyorum, Çünkü affolunmağa ben muhtaç iken yanlış bir kelime kullanarak ben başkasını affa teşebbüs ediyorum. Bu kanunda- Ki af kelimesi formüler bir kelimedir. Hukuki ve teşrii formülü af kanunu- dür, Fakat bunun mahiyeti bir cezayi bitirmeden süprüme etmektir. Fakat teşrii ve hukuki formül buna (af) di yor. Biz de bunu böyle kabul etmeğe mecburuz. Fakat acaba affedecek biz miyiz? Kendi şahsımı alayım. 'Tek be- yaz tey verecek ben miyim. Evel benim. Amma bunda maddi hakkım olduğu gibi acaba manevi hakkım da ver mi- dir? Hayır manevi hakkım yoktur. Bi- naenâleyh kendi hakkımı kullanarak rey berirken manevi bir mücrüm vâ- ziyetinde bulunuyorum. Onlar hakkında birşey düşünemiyo- Tum. Kendi hakkımda düşünüyorum. El açarak dize geliyorum ve diyo- rum ki: «Bugün kocasını Anafartalar- da, evlâdını Sakaryada bırakıp şimdi gözleri görmiyecek kadar ihtiyarlanan 'Türk anaları bunlara sebeb olanlar hakkında beyaz rey vereceğim siz beni affediniz. Ben dize gelip ellerimi açıp diyorum ki, göğe düşenlerin yerde ka- lan dul ve öksüz bırakıntıları. Ey de- nizde kalanlar. Yurdun şimdi rahat ya- şıyan fakat sizin hasretinize, afiyelini- ze sebep olanların ıztırabını duyan kar» deşler.. hemşireler. ben sizin verdiği- niz vekâletin maddi kısmında bir be- yaz rey veriyorum. Manevi kısmında $iz de benim cürmümü affediniz ve nk hayet yalnız dizimle değil, yalnız elle- rimle değil, yalnız alnımla değil beyez reyi veren bu elimle bütün mevcudiye- ti, Dumlupınardaki merkadında gök- lere yükselen aziz Mehmedciğin önün- de eğilerek diyorum ki, «Mehmed ben bu beyaz reyi veriyorum. Amma sen beni affet!..» Ey yaşıyanlar, ey mukaddes ruhlar. ey ölmüş olanlar, ey vatandaşlar bu be yaz reyi vermek için hiç bir esbabı mus cibe lâyihasına lüzum yoktur. Çünkü bize sorarsanız bir kanunun tek bir es babı mucibesi vardır, Bundan 20 sene evvel bir avuç vatandaş Ege denizinin şimal'kıyıları kahramanlarının etrafın da topaandı, Ona inanını ve bağlılığını gösterdi. Bu Şişli caddesinde böyle ol* (Devamı onuncu sahifede) ike İl bh lin

Bu sayıdan diğer sayfalar: