2 Ağustos 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 12

2 Ağustos 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

zi Nuri ile tramvaya beraber bindik. Bir iskemleye yerleştik. Biraz sonra biletçi yanımıza geldi. Ben gideceğim yere kadar kendime bir bilet kestir- dim, Nuri ile öteden beriden konuşma» ğa başladık Taksimde beraber tramvaydan in- dik. Tam o sırada aklıma geldi. Nuri tramvayda bilet almamıştı, Ona: — Yahu Nuri, dedim, $eti bilet al- madın... Cani sıkılmış bir tavırla? »— Ah... Sahi... dedi... Aman şu meş- hur dalgınlığım... Ah şu dalgınlık... İşte gene daldım, bilet almağı unut- tum birader... Arkadaşımla birlikte bir pastaha- neye oturduk, Dehşetli sıcaktı, İki buzlu limonata getirttik... Nuri bir hamlede kendi limonatasını son dam- Tasına kadar içti. Ben henüz limona- tama el sürmemiştim. Biraz terli ilim, Terli terli buzlu limonatayı içmek İs- temiyotdum. Biraz terimin geçmesini bekliyordum. Bir de baktım, Nuri benim limonatayı da bitirmemiş mi? Gülerek: —- Aman Nuri, dedim, nim limonatamdı... O bardağı son yudumuna kadar boşalttıktan sonra: — Ah şu dalgınlık... dedi, ah şu dal- gınlık... gene daldım birader... Dalgınlık, malgınlık ama bizim buzlu limonata da gitmişti, Bir müd- det geçti. Benim yeni aldığım sigara paketi, pastahanede, masanın üzerin- de duruyordu. Nuri: — Artık kalkalım... dedi. Masadan kalkarken benim sigara pâketimi aldi. Cebine attı. Ben: — Nuri, dedim, o sigara paketi be» nim galiba... Fena halde utanmış gibi: — Huyum kurusun birader ah şu dalgınlık!.. Nuri aramızda hakikaten dalgınlığı le şöhret salmıştı. Fakat garib şey... Dikkat ediyordum, Arkadaşımız işine gelmiyen şeylerde hiç dalgınlık gös- termiyordu. Onun dalgınlık gösterdiği şeyler- de pek işine geliyordu. Meselâ tram- vayda dalgınlık gösteriyor, bilet al- madan son İstasyona kadar gidiyor- du. Dalgınlıkla arkadaşlarımın limo- nalasını içiyor, yemeğini yiyordu. Ge- he dalgınlıkla başkasının siğaralarını cebine atıyordu. Velhasıl bü dalgınlık meselesi onun pek işine yarıyordu. yahu o be- dedi, © © İçime bir şüphe düştü. Acabu Nu- Eko İi sahte bir dalgın mıydı? ği Dulgınlığı kendisine bir menfaat Yöre mi yapmıştı? Bir gün Nuriyi bir toplanliya çağır- ar, Bu toplantıya gelenler fakir bir 'kadaşa bazı maddi yarğınğarda bu- caklardı. Fakat hepimiz bu toplantiye geldi. 'ğimiz halde Nuri ortada yoktu, Ar- “Kadaşlar: © — Unutmuştur, dediler, onun dal- İgınlığı meşhurdur. Muhakkak gene unuttu... nü toplantıdan çıktıktan son- ra Nuriyi deniz kenarında bir çalgılı gazinoda, bir kaç kadınla berâber eğ- denirken gördük. Yanına yaklaşlık: * — Nuri... dedik, bani bugün top- Jantımiz vardı. Oraya gelecektin?.. , Birdenbire yüzünü buruşturdu! « — Ah şu dalgınlık... dedi, huyum “kurusun... ” Nurinin dalgınlığı daha bir çok şey- lerde onun pek işine yarıyordu. © Meselfi bir yalan söylüyor ç — Falanca günü şurada idim... di- © Nevral ji, yordu, Onun orada olmadığını bilen- ler kendisinin yalanmı çıkardıkları zaman hemen: — Kusuruma bakmayınız... diyor- du, malüm ya ben dalgın adamımdır... İ Unutmuşum... Bundan bir buçuk sene evveldi. Nu- ri benden 50 lira borç istemişti, O ka- dar rica etmişti ki kendisini kırama- dım. Çıkardım 50 lirayı verdim. Bun- dan sonra Nuriyi ele geçirebilirsen ge- Bir kere onu köprü üzerinde gör- müş, borcunu hatırlatmıştım. — Aman sahi... dedi, #ana şimdi 10 lira vereyim de... Mütebaki kısmını da sonra öderim... On lirayı verdi. Onu gene dört beş ay kadar göremedim. Nihayet geçenlerde bir gün Sirke- cide karşılaştık. Gülümsedim: — Nuri... dedim, dalgınlığın arttı galiba... Benden vaktile 50 lira ödünç istemiştin... Hatırlıyor musun? Hafızasını yoklar gibi yüzünü bu- ruşturdu. İşaret parmağını şakağına götürdü: — Affedersin birader... dedi, dalgın- Tlığımı biliyorsun. 'Tamamile unut. | tum... Ben senden 50 lira borç mu is- temiştim?.. — Öyle ya... O gene dalgın dalgın bana sordu: — Peki sen bana 50 lirayı vermiş | Kusura bakma birader... miydin... Dalgınlık bu... — Aman Nuri... dedim, nasü hatır- lamazsın... Tabi! vermiştim... Nuriye bunu söylerken aklıma bir müziblik gelmişti. Nuri kendisine ver- diğim elli liranın on lirasını ödemişti. Borcu kırk lira kalmıştı. Fakat ben şimdi onu imtihan etmek istiyordum. Ben Nurinin borcundan on lirasını ödediğini unutmuş gibi davranacak- tım. Benden 50 lira borç istediğini ve benim bu parayı verdiğimi bile unu- tacak derece dalgın olan bir adam sönra borcundan on lirasını ödediğini de tabii hatırlamıyacaktı, Nuri sordu: — Şimdi sanane kadar borcum | var... Ben hemen cevab verdim: — Tamam elli lira... Onun gözleri kocaman kocaman — Amma yaptın ha... dedi Niçin sana elli lira borcum oluyormuş... Sa- na tam 40 lira borcum var... 10 lira- sını ödemiştim ya... Ben içimden ona gülmekle beraber son derecede dalgın bir adam tavrile: | — Ne münasebet? dedim. sen bor- cundan on lirayı ne zaman ödedin?... Bana ne zaman on lira vetdin?... Nuri şimidi rica eden bir tavırla: — Aman kardeşim... Hatırlasana, diyordu, hattâ sana bu ön lirayı köp- rü üstünde vermiştim... Geçen şubat ayının sekizinci çarşamba günü idi. İşte sana 10 lirayi verdiğim tarihi ayile, günile söylüyorum. Sonra sana verdiğim on liranın be- şi tek liralıktı, biri de beş liralıktı, Beş tek liranın birisi de yamalı idi, Görüyorsun ya... Sana verdiğim pa- raları nasıl hatırlatıyorum. Ben gene hatırlamamış gibi: — Kusura bakma birader... dedim, dalgınlık... Ben de bu sefer bir dalgın- Tık gösterdim. Belki bu parayı bana vermişsindir.... Fakat tuhaf değil mi? Sen benden borç para İstediğini, benim sana 50 lira verdiğimi dalgınlıkla unutup git- mişsin de senin bu paradan 10 lirayı ödediğini unutmamışsın... Hem borç aldığını hatırlıyorsun da bu borcun 10 lirasını hangi ayın, hangi günün- de, nerede ve ne çeşid paralarla öde- diğini, verdiğin liranın birinin yamalı olduğuna kadar hatırlıyorsun. İşte bu benim garibime gitti... Nuri önüne bakarak benden uzak- laştı ve bir daha bana karşı bir dak gınlık eseri göstermedi... Hikmet Feridun Es NEVROZİN Baş, Diş, Nezle, Grip Romatizma kırıklık ve bütün ağrılarınizi derhal keser. len bam İcabında günde 3 kaşe alınabilir. MAYAN KŞAŞAy alina TL Kontrakt Briç Meşhur eller No. 16 4R!08 YRD *ADA13 4953 Şi Şa Kâğıdı veren; Cenub, gark ve garrb yonda, * Deklârasyon Sistem Cenuh I 3BA() Pas Şimal 88.0) Şark Pas “ Pas Pas 241 A Pas B.A. Pas Pas Pas 3S.A.(d) Pas A Pas S.A, Pas Deklârasyon hakkında notlar w) Kido 22 sayıh ve her rengi bütacü kuvvet vardır. “Birden üç sanzotu denile- bilir. b) 14 sayı vardır. İki elde asğari 36 sayı olacağına güre petişilem için kâfidir. &) Forsa deklirasyondur. Cenubun elin- de beş buçuk onor levesi vardır. d) Şileme davet etmekte ve eldo Üç sağlam leve bulunduğunu anlatmaktadır. » Oyun Kozu: Cenub Oyun: 6 sanzatu Bir çok masalarda garb sinek damını çikti, cenub asla aldı, Kozcunun sağlam olarak üç pika, üç kupa, üç karo ve iki sinek ki ceman on bir levesi var. Eğer muhasım taraftaki karolar 3 - 3 olarak düşmüş ise on ikinci leve temin edilmiş demektir. Korcu bir kupa ve bir pika oynadıktan sonra karoların müsavi surette düşmüş olması ihtimalile üç el karo çekti. Koz- cunun tahmini boşa çıklı, şarkta büyük bir karo kaldı. Bundan Sonra kozcu sağ- lam Jevelerini (pikalarını, kupalarını ve #ineklerini) aldı, Son İki sineği garbe ver- di, bir içeri girdi. Kritik Yukarda bahsettiğimiz ilk giti leve ta- mamen doğru oynanmıştır. Yalnız üçün- cü karo üzerine garbin büyük renkten bir ufak kâğıd yediğini görünce kozcunun işi, garbin elinde bulunan bu renkleri izale maksadile sağ pika ve kupalarını almak olmalı idi. (Şarkın ilk sineğe ye- diliyi vermesi, geriye- kalan dört sineğin garbd» bulunduğunu göstermiştir). Bundan sonra közcu yerden sinek do- kuzlusunu oynıyarak elinden ikiliyi ver- meli veya onuncu leveyi elinden kazan- dığı takdirde sineğin ikilisini oynamalı, garb onor koyarsa yerden dokuzluyu ver- melidir. Garb tabiatile bu on birinci le- veyi kazanmak için önor koyacaktır. On ikinel levede cenubun rün sekizli sine- ğine karşı gelmek mecburiyetinde oldu- Kundan hangisini gelirse gelsin son iki leve kozcunundur, bu suretle petişilemi yapar. » Mesele No, 12 sureti halli 1 — Cenub karonun beşlisini oynar, yer Sekizli ile keser, şark kupa yedilsin! verir. 2 — Şimal sinek asını oynar. 3 — Şimal pikanın üçlüsünü oynar, gârb karo danunı yer, 4 — Cenub karo ruasını oynar, garb kupanın onlusunu, şimal sinek ikilisini, Şark sinek sekizlizini yer. 5 — Cenub sinek valesini oynar, garb damı koyar. Şimal keser, şarkın elindeki sinek onlusu düşer. 6 — Şimal bir kupa oynar, cenub rua e alır. 7— Cenub elinde sağ kalan sinek do- kuzlusunu yapar. # Muhtelif ihtimaller b) Dördüncü leveye (kato ruası) garb sinek yerse, cenub ımüneakib elde sinek dokuzlusunu oynar, garbni elinde tek ka- lan damı yerden keser, cenubun elinde velâ sağlanır, bi Dördüncü levede şark kupa yerse cenub müteakib elde kupa ruasinı oynar, yerin bir kupasını sağlandınır. ©) Beşince levede garb, sinek valosi üse- rine damı koymazsa şimal bir kupa yer, leveyi vala alır, “” Okuyucularımız: bu fazla sıcaklarda yormamak için kışın tekrar başlamık üze- re bir müddet briç meselelerine famla ve- riyol Askerlik işleri Eminönü As, Şubesi Başkanlığından: Kara, deniz ve hava birliklerinde istih- dam edilmek üzere bu yıl hesab ve mua- mele memuru okuluna 100 yedek subay alınacağından isteklilerin (oağustas ayı içinde hemen şubeye müracaatları ile ka- bul şartlarını öğrenmeleri Hân olunur, ei kğ Sl dek ala Gi a a DİŞİ KORSAN Tarihi Deniz Romanı Yazan: İskender F. Sertelli Tefrika No, 74 Antonyoyu bir okka balık yüzünden Hayırsız adaya sürmüşlerdi. Said o gün ikinci hücuma hazırlanıyordu Antonyoyu denizde yıkadılar. ye- ni gemici elbisesi verdiler. uzamış saçlarını, sakallarını kestiler. Anton- yo iriyarı ve olgun bir erkekti. Yeni kıyafetile reisin de çabuk gözüne girmişti. Satd; Antonyoya sordu: — Ne iş yapardın Bizanstâa? — Venedikten kumaş getirir, zön- ginlere satardım, — Çok zengin var mı Bizansta? — Halkın yarısı zengin, yarısı fa- kirdir, Seyid! Fakat, zenginler süse, debdebeye çok düşkündürler. Varını, yoğunu bu uğurda sarfederler. — İmparatorun hazinesinden ha- berin var mı? — Son zamana kadar dolu idi. Fa- kat, ben sürgüne gittikten sonra, Bi- zansta olup bitenlerden haberim yok. — O halde sen ancak üç yıl önce- ki vaziyeti biliyorsun! Ondan sonra Bizansta dönen fırıldaklırdan habs- rin yok demek.. — Evet.. — Eumaşçılıktan bâşka bir iş gel- mez mi elinden? Antonyo babasının yüzüne baks- rak cevab verdi? — Yirmi beş yaşıma kadar deniz- lerde yaşadım. — Sen de denizcisin, öyle mi? — Biz soyca denizciyiz, Seyid! Said, gardiyana bakarak güldü: — Oğlun neler söylüyor, Semiko? — Söyledikleri doğrudur, Seyid! Benim kardeşim kaptandı. Antonyo- yu yanında yetiştirdi... O, gençliği- ni denizlerde geçirmiştir. — Ya sen..? — Ben de onlar gibi bir deniz mar- tisi idim. Fakat,günün birinde na- sılsa elimden bir kaza çıktı. Uzun müddet adalardan birinde kapanıp kalmağa mecbur oldum. Göze görün- memek için, bir müddet sonrada Gabese geldim.. gardiyanlıkla geçti bütün ömrüm.. Said, Antonyonun omuzuna elini vurdu: — Aslan gibi bir erkek, Aradığım adamı buldum... Gemide amcanın yanında ne yapardın. anlat baka- 1m? Antonyo hürriyetine ve babasina kavuştuğu için çok heyecanlıydı. göğsünü şişirerek anlattı; — Amcam sapan (mancinik) Al lahı idi. Denizde ona taparlardi. Onün sapanla düşman üzerine attı- ğı taş güllelerle yangın humbarala- rini, onun kadar büyük muvaffakı- yetle hiç kimse yapamaz ve alamaz- dı. Bende bu işi ondan öğrendim. On yıldır meydan bulamadığım için, saparı gemide bırktım... Karada ku- maş ticaretile meşguldüm. Talih beni en çok sevdiğim bir işi yapmak- tan menettiği için, on yıldanberi, bu işi yapamamanin azabını çekmek- teyim. — Amcan nerede şimdi? — Onu Rodos açıklarında bir Rum korsanı vurdu. O zamandanberi ki- nim vardır Bizanslılara. Anlonyonun verdiği izahat Saldin hoşuna gitmişti. — Senden istifade edeceğimi umu- yorum, dedi, haydi git, yat bu gece, Kafan, vücudün dinlensin. Yarın gö- Semiko oğlunu aldı, tekrar amba- ra götürdü: — Talih yıldızın doğdu, Antonyol Arablar Bizansı zaptederse, hiç şüp- he yok ki, büyük bir adam olacak- sıni Haccac'ın yeni bir teşebbüsü.. ” Anlonyo gemdie yeni sapanlar kurmak, mevcud mancınıkları kendi bildiği şekle sokmakla o meşguldü. Saldin meşhur kaptanlarından Meh- med Haccac da Anlonyoya yardım ediyirdü. Antonyo büyük gemileri dolaşı- yor, üç gün içinde sapan ve humba- ra işlerini tamamlamağa çalışıyordu. Bizansa Haliçten yeni bir hücum Saidin bir derdi vardı: Bizansta neler dönüyordu?. Surların içinde neler oluyordu? İmparator hangi kuvvetlere ve ns- ye güvenerek anlaşma teklifini red- detmişti?. Said, prens Vasilin: «Üç ay mu- hasaraya devam ederseniz, kan dök- meden Bizansa girersiniis sözünü makul bulmakla beraber, galeyan içinde her gün hücum arzusile bağ- rışan mücahidlere: — Burada üç ay bekliyeceğiz.. de- meğe de cesaret edemiyordu. Said, Haliç cihetinden yeni bir hü- cum yapacaktı, Burasını her yerden zayıf görüyordu. Said o gece maiyetindeki kaptan- ların ve tanınmış mücabhidlerin hep- sini kendi gemisine davet ederek, bu fikrini açıkça söylemiş ve arkadaşla. rının da müvafakatini almıştı. Saldin Halice hücum fikrine işti. rak etmiyen bri kişi vardı: Mehmed Haccac... Haccac, Saidin en çok güvendiği deniz kartallarından biri idi. Fakat, Haccac, son günlerde Saidin fikirle- rine itiraz etmeğe, kendi plânlarına göre hareket etmeyi ileri sürmeğe başlamıştı. Saidin: — Bütün arkadaşlar Halice hücum etmemizi istiyorlar. Demesi üzerine, Haccac: — Ben de merközde kalayım. icab ederse imdadçı olarak koşarım, Cevabını vermişti. Haccacın fikri Antonyoyu tama mile elde etmek ve donanmada Sai- din mevktini almaktı. Sadi, Haccacın böyle gizli bir maksad güttüğünü sezememişli. Ona her hususta itimad ediyordu. — Peki, dedi, mademki merkezde kalmakta ısrar ediyorsun... kal! Kızkulesi önlerinde sağ ve sol ce- nah olarak ikiye ayrilan donanma nın merkezi burası idi. Korsan ge- mileri bu iki hat üzerinden Halice hücum edeceklerdi. Haccac, Antonyo ile de anlaşmıştı. Antonyo, Saidin gemisinde birden- bire hastalanarak sapan başında bu- lunmıyacak ve bu suretle Saidin mu- vaffak olmamasına vesile olacaktı. Antonyo donanmada Haccacı Said- den daha kuvvetli gördüğü için ona kapılmakta haklıydı. Haccacın zul- münden herkes korkardı. Antonyo, Haccacla gizlice anlaştı- ğını babasına bile söylememişti. Se- miko Salde çok bağlıydı. Böyle bir anlaşmadan haberi olsa, Saidi ha- berdar etmeden durabilir miydi? Saide - babasının hatırı için - An tonyo da ihanet etmek niyetinde de- ğildi. Fakat, ne yapsın ki, Haccaç, Antonyoyu ölümle tehdid etmiş: — Benim peşimden gelmezsen, $8- ni yelken direğine asarım! Demişti. İkinci hücum.. Güneş henüz doğmamıştı, Bizansın mavi kubbesinde bütün gece sabaha kadar ışıldıyan yıldızlar sönmüştü. Halici kaplıyan esmer bulutlar ya vaş yavaş pembeleşiyordu. Bosfordan esen hafif poyraz rüz- gârı Arab korsanlarının bakırlaşmış yüzlerini okşuyor.. Sald, iki fırkaya birden «hücum: emri veriyordu, İkiye ayrılan korsan donanması sağ ve sol hat üzerinden Halice doğ- Tu yayılıyordu. Garib şey! mıydı? 1 Surlardan bir tek ok ve humbara atılmamıştı. Korsan gemileri ne kadar da sur lara yakın geçiyorlardı ya..! Saidin gür sesi, gök gürültüsü gk bi, gemiden gemiye akislar yaparak çınladı: — Ölümden korkmayın, arkada” lar! Bugün değilse yarın, nasıl ols8 öleceğiz... Hiç olmazsa bugün, dü man karşısında şerefimizle ölelim.-- (Arkası var) Bizanslılar uyuyorlar

Bu sayıdan diğer sayfalar: