25 Ağustos 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

25 Ağustos 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Paranın bütün müşküllert halledici âssasını bilen insanlar yeryüzünde #âadetin de ancak para ile mümkün olabileceğine inanırlar. Hattâ paralı olmakla mesud olmak sözlerinin mâ- maları o kadar biribirine karışmıştır ki milyonerlerin dünyanın en mesud &damları olduklarına dair umumi bir Kanaat vardır. Bir insanın bu kadar Şok paraya sahibolduktan sonra râ- hat ve mesud bir hayat süremiyeceği hele bedbaht olabileceği kimsenin ak- ından geçmez. Halbuki bu kanaat t men yan» iştir... Çünkü ki nan içinde Muazzam servet sahibi olmuş, mil. Yönlar kazanmış insanlar arasında öyleleri vardır ki hayatları hiç te ini- Tenilecek gibi değildir, Ömürleri baş- tan başa sıkıntı ve endişe ile geçmiş, Yalnız para biriktirmek ve onları kay- betmemek ihtirasile çırpındıkları için İşte size bedbaht bilyonerlerden bir saç misal; Büyük Britanyanın en zengin ada- Mi olan John Ellerman öldükten son- Tü arkasında tam 40,684,000 liralık Muazzam bir servet bırakmıştı. Bu Eilerman çok şayanı dikkat bir adam- di. Dalma sükünet içinde ve âsabına hâkimdi. Hiç bir şeye kızmaz, en şa- Şırılacak zamanlarda soğuk kanlılığı. MI muhafaza ederdi. Bu huyunun mu- Yaffakıyet sırlarından biri olduğunu Söylerler. İş zamanında herkese, en ehemmi- Yetsiz bir adama bile daima tatlı bir tebessümle yaklaşır, kendisini sevimli Böstermeğe- gayret eder, konuştuğu Adamın bütün hususiyetlerile çok ya- kından &lâkadarmış gibi davranır, Ellerini uğuşlurarak «sizi memnun etmek için ne yapabilirim» diye çırpi- Tardı, Fakat akşam olup bürosundan çık- tıktan sonra büsbütün başka bir adam olur, dünyanın hiç bir hâdisesine en ufak bir alâka göstermez, insanlarla temas etmekten nefret eder, dalma Yalnız başına dolaşırdı. Ellerman mesud bir adam mıydı? Bütün hayatında para ile oynadığına Ye öldükten sonra muazzam bir servet bıraktığına bakılırsa bu suale evet de- Mek lâzımgelir. Halbuki o tamamen münzevi ve insanlardan uzak yaşadı; bir masada karşı karşıya geçip candan konuşabileceği iki samimi dostu ol madı ve yapyalnız öldü. Hayatına hiç kimse imrenmedi. Fakat aşağı yukarı bir çok milyo- merlerin hayatı Ellermanınkine ben- zer, çoğu onun gibi yaşamışlar, ömür- lerini bir kenara para yığmak ihtira- sile heba etmişlerdir. 1870 de Cenubi Afrikada dünyanın £N zengin elmas madenlerini Kkeşfe- derek milyonlar kazanmış olan İngi- e dakika rahat yüzü görememişler. | DERE liz Barney Barnato da bunlar arasın- dadır. Barnato dehşetli bir servet sa- hibi olduktan sonra Afrikadan ayrıl. mış ve ömrünün son günlerini geçir. mek üzere Londraya gelmişti. Bir gün Londra sokklarında kendi- sini daha meteliksiz zamanlarında t2- nıyan eski bir arkadaşı ile karşılaştı. Bu eski arkadaş Barnatoya servetinin ne kadar tutluğunu sorunca o takri- ben 90 milyon lira olduğunu söyledi. Bu cevap üzerine muhatabı alâkasız- Tıkla başını sallıyarak kısa zamanda milyoner olan bu eski dostunu tepe- den tırnağa kadar süzdükten sonrâ; — Senin milyoner olman neye ya- Tar, bir kere şu haline bak... demişti, Bu eski dostun hakkı vardı, Çünkü Barnato bünye itibarile gayet zayıf ve hastalıklı idi. Ciğerlerinden müt- hiş bir ızturab çekiyor, arasıra kan kusuyor, bu yüzden ekser zamanlar yatağından çıkamıyordu. Fakat Bamato muhatabının bu sö- züne çok içerledi ve ihtirastan kav- rulan bir hiddetle: — Sana bir şey söyliyeyim mi, dos- tum? dedi, ben öldüğüm zaman her- kesin resmimi parmkla göstererek «Şu Barnato yaman adammış, bir hiç iken milyoner oldu» demelerini iste rird, cevabını verdi ve bastonuna da- yana dayana yoluna devam etti. Bu hâdiseden üç sene sonra Bame- to 25 milyon liralık bir servet biraka- rak öldü. Fakat ömrünün son dakika. sına kadar rakiblerinin hareketlerini kollamak; dalaverelerini meydana çı. karmak, kendisine hazırladıkları dar. beleri savuşturmak endişesile Çırpın- dığı için yaşama kudreti vaktinden evvel tükenmişti. Kendisi gibi milyoner olan kuzeni Volf Joel amcasından bir sene sonra istediği parayı vermediği için bir şan- tajcı tarafından bürosunda bir taban- ca kürşunile öldürülmüştür. Gene Barnatonun 15 milyon liralık bir servete malik olan diğer kuzeni elmas fiatlerinin müthiş surette su- kut ettiği haberi gelince servetinin bir anda mahvolduğunu görmek heyeca- nile çıldırdı ve tımarhanede öldü. Zavallı ihtiyar Rokfeller! Bütün gençliğini durmadan çalışmak ve di. dinmekle geçirdi. Bir dakika eğlence nedir, bilmedi. Öyle zamanlari oldu ki sokağa çıkmağa korkar, en yakın dostlarını kabul etmekten çekinirdi. Rokfeller dünyanın en zengin adü- mı olarak 96 yaşına kadar yaşadı. Bü- tün arzusu yüz sene yaşamaktı. Fakat ömrünün son seneleri muzzam kâşa- mesinin sessiz bir odasında etrafı dok- Lorlar ve hastabakıcılarla çevrili oldu. ğu halde geçli. Kendisine müsaade edilen Şegâne eğlence paralarile oy- namaktan ibaretti, Bu pahalı oyun- caklar ihtiyarlık günlerinin biricik tesellisi oldu. Öldükten sonra cenaze- dar mesud değilim,, diyor 3edbaht milyonerler Muazzam servet sahibi insanlar arasın- Solda: Mesud olamadığını söyliyen milyoner Barbara Hutten eski kocasile, ortada: Rokfeller, sağda: Samuel İnsul sine beş altı kişi geldi. Çünküoda hayatında bir tek candan dost edine. memiş, insanlarla değil paralarla baş- başa kalmayı tercih etmişti. İskoçyalı David Yule mirasçılarına 18 mliyan bıraktı. Hayatının en güzel, en bulunmaz günlerini Hindistanın yakıcı iklimlerinde hastalıklar ve bin bir mücadele ile geçirdi. Müteaddid defalar ölüm tehlikeleri atlatlı. Çok zeki bir adamdı. Servetinin mahvol. masında korkarak hayatında kati- | ömeç bu, ikinci deröcede kalir. Mi- | yen politikaya karışmadı. O bütün ömründe yalnız para birikdirmiş, ken- di nefsi için on para sarfetmemiş, en büyük zevki eline geçirdiği parayı bankaya yatımakta bulmuştu. Geçenlerde Pariste yeraltı treninde kalb sektesinden ölen Samuel İnsul muazzam bir servet sahibi idi. Fakat bu servet ona saadet yerine felâket getirmiştir. En fazla rahat etmesi icabeden ihtiyarlık yaşlarında başına bin bir belâ gelmiş, iflâs korkusile Amerikadan kaçmış. Yakalanmamak için aylarca bir göminin içinden çıka mamiştar. Nevyorktaki yüzlerce büyük ma- Zazanın sahibi iki sene evvel öl- düğü zaman bütün servetini biricik kızı Barbara Hutton'a bırakmıştı. Do- lar prensesi namile anılan Barbara İki senedir mesud bir yuva kuramıyor. İkinöi kocasından da boşandı. Çünkü kendisini sever gibi görünenler onun Yalnız parasını 'sevmişlerdi. Barbara geçenlerde bir Amerikalı gazeteciye şu sözleri söyledi: — Paranın insana saadet getirece- gine inanmayın! Kaç kere fakir bir İnsan olmayı arzu etmiş, Nevyork 80- kaklarında dolâşırken kaç kere fakir- lere yaklaşıp onlara zengin olmanın hiçliğini anlatmak istemişimdir. Fa- kat kimsenin inanmıyacağına ve ba- na deli diyeceklerine emin olduğum için yapamadım. Bugün muazzam servetime rağmen babamın mağaza- larında çalışan fakir bir tezgâhtar kız kadar mesud değilim. Milyonerlerin hayatına imrenmiye- lim. Onların içinde de bedbaht olan- lar, paralarına rağmen saadet gömle- gini sırtlarına geçiremiyenler az de- gildir. Şevket Rado Yer değiştirecek kiracılara tavsiye ! Akşam'ın KÜÇÜK İLÂNLA- RI'nı dikkatle okursanız kendi. nize en elverişli yurdu yorulma- dan bulabilirsiniz, * | da rahat yüzü görmiyenler az değildir” Dolar prensesi Barbara Hutton “Babamın mağazalarında çalışan gündelikçi bir tezgâhtar kız ka erşembe müsahabeler mez Spor pedagojisi Bülüğ çağının sarsıntısından son- ra yaşı on altı, onyediyi bulan ço- cuklarda uyanan hissiyat,.onları ta- biatile hayal âlemine sevk eder. Ta- biatin ruha soktuğu bu temâyülü medeniyet ya büsbütün kötüleşlirir veya salâha götürür. Gençlik çağı- nm birinci basamağına ayak atan çocuğun izahına mukteğir olamadı- ğı bir his dışarıya çıkmak ister ve onu tatmin eden ilk vasıta romandır. Aşk maceraları, cinayel vakaları, es- rarengiz hadisler, tehlikeli teşebbüs- ler, muharebeler, döğüşmeler, boğuş- malar, hulâsa kalbe çarpıntı veren, heyecan uyandıran vakaları oku- maktan veya sinemada gidip seyret- mekten zevk alırlar. Bunun yanın- da vücudü salim bir şekilde faali- yette bulunduran, ruhun muhtaç olduğu heyecanı tevlid eden, içeride biriken ve İzahı mümkün olmıyan kudreti dışarı atan genç gönüllerde uyanan ihtirası veya aşkı tatmin eden bir vasıta daha vardır ki oda spordur. Evet! Spor, bedene olduğu gibi, ruha da zevk veren, fakat sıh- hi zevk veren bir meşgaledir. Tütün, Alkol, cinai romanlar, fena temaslar, sulistimaller bir çok gençlerin başı- nı döndürür, onları muvakkat bir zaman için bir aşk, bir iptilâ havası içinde sarhoş eder. Halbuki spor ay- ni hisleri ulvi bir aşk mertebesine çıkarır, Yüzen, ata binen, eskrim yapan, tenis, futbol oynuyan, yarı- şan, güreşen gençler bunu pek iyi bilirler, Zarar veren, vücüdü zehirliyen fena zevkleri bilmemek marifet de- gil, bildiği halde nefsini onlardan korumak hünerdir, Bundan iklimin veya ahlâkın te- sirini öne sürenler pek çoktur, Kanaa- zacı bozan, onü dalâlete götüren me deniyetin kötü taraflarıdır. > Gençlerin mizacında dışarı çıkmak ihtiyacında olan ikinci bir kuvvet daha vardır. Hiddet! Dikkat edilirse görülmüştür ki gözü kızan bir genç yaptığı işin âkibetini düşünmez, Vu- Tur, kırar, parçalar! Garibdir bu göz karartan hiddet ekseriya zayıf, çe- Jimsiz, cılız, sinirleri bozuk gençler- de belirir. Bir hiç için kalb kırarlar, bir pire için yorgan yakarlar. Jan Jak Ruso bunu pek güzel tas- vir eder: «Vücud ne kadar zayıf olursa O kadar mütehakkim, ne kadar kavi olursa o kadar mutidir» diyor. Spor hiddeti teskin edici bir devadır, Kızgınlığı, öfkeyi, geçire- cek spordan daha müessir hiç bir ilâç yoktur. Hiddetine mağlüb olan genç ne yapar? Eline geçen şeyi, bir vazoyu, bir iskemleyi, bir bardağı tutup yere vurur. Hattâ bir şey yapamıyacak vaziyette ise oturup ağlar. Bütün bunlar içeride biriken kuvvetin dı- şarı çıkmak ihtiyacından ileri gelir. Halbuki bu kuvveti zarar değil, fay- da verecek bir şekilde dışarı çıkar- mak mümkündür. O da sporla olur. Amerikada bunun tecrübesini yap- mışlardır. Cumhurreisi (T. Roosevelt) siyasi İ hayatının başlangıcında (New - York) Nevyorka vali olunca şehrin bazı kenar mahallelerinde kanlı müca- deleler eksik olmadığını, bir hiç için gençlerin birbirinin obayatına kas- dettiğini görünce ilk aldığı tedbir o semtlerde bedava devam edilebilen boks salonları açmak olmuştur, Bir müddet sonra sokak kavgalarının ardı kesitmiştir. Sporun karakter üzerine olan te- | ii gibi birbirine | icüret ve tedbir hürlerde Kendini göste- t ister. Fakat tedbir- innet olur. Güreşe, boksa gibi denize, yarışa en hesap lâzım. İşin zor olduğunu bil O zorluğu yenmeğe ah- âzım. Bu 2d tezahürler bir de $ porun mizac, karakter ve şuurla münasebeti Yazan: Selim Sırrı Tarcan tabif ile ruhi haletlerinde görülür. Bin metrelik bir * yarışta İfibün- lerde heyecanını tutamayıp bağrı- şanlara bakmız. Gayret! Gayret! Sa- dalarına çok kere dikkat! Dikkat! söz- leri de karışır, Yani rakiblerini geç- mek için bir taraftan âzami cehdi- ni sarfederken, diğer taraftan kesi)- memek için küwvelini idare et! de- mek isterler. Spor cesareti, cüreti, itidali yerin- de kullanmak suretile karakter üzerine pek faydalı bir tesir yaptığı gibi acaba bunun fena tesiri de ola- mâz m? Yani madalyanın ters ta- rafı yok mu? Evet sporu bir sıhhat, bir güzel lik, bir doğruluk, bir iyilik vasıtası bilip öndan fikren, ruhan, bedenen âzami bir rahdimisn elde etmek İs- tenirse O zarian İlmin ve pedagoji hin gösterdiği yoldan gilidir. Yoksa ne olursa olsun birinci çıkmık, has- mmi velev sıhhati pahasına mi etmek, şan kazanmak, alkış top mak sevdasınâ düşülürse o zaman pek tabiidir ki bu spor karakleri aşağılatabilir. Hele işin içine gizli maddi menfaatler de karışırsa! Muhtelif spor şubelerinden birine merak sardıran bir genç şuurunu yani aklını rehber edinmeli ve hissi. yatma galebe çalmağa gayret etme- lidir. Bunun için de kendisini daimi bir imtihana tabi tutmah. Adalele- rim (en forme) mıdır? Teneffüş filim iyi inkişaf ediyor mu? Yani cildim, ciğerlerim, hicabi hacizim va- zifesini İyi görüyor mu? Vüpudü- mün sürat ve mukavemet hassası yo- Yunda mı? Bunun yanında bi ruhi kontol yardır ki onuda ç ihmal etmeğe gelmez. Ruhi kontrol insanın İçinde kü nuş bif adalet mahkemesidir, Onun hükümlerini çok âdilâne vermesi şartlır. Bir ya- rışta geçilineğ, bir güreşte yenilin- ce, bir futbol maçını kâybedince ru- hi mahkeme derhal faaliyete geç- meli, Kendi kusurlarını araştırıp görmeyi bilmeli, hissiyatına kapılıp kızmamalı, rakibine hakaret elme- meli, centilmence hareket etmeli, Bunun için de irade kudretini kul lanmalı. Ruhan ve cismen kendini daimi bir nezaret altında tutan, başkaların- da gördüğü kusurları, kendi nefsinde de aramasını bilen ve onları gider- meğe çalışan bir sporcu muhakkak günden güne iyiliğe, güzelliğe, doğru- Juğa doğru ilerler. Mizacı, ahlâkı, karakteri, âsab, adalesi, hulâsa ruhi ve cismani va- sıfları günden güne tekemmül cden bir sporcu tam mânasile kuvvetli sa- yılır. Öyle yetişmiş bir sporcu sağ- lam vücudü, sarsılmaz karakleri, te- miz ahlâkı, ve dolgun kafası ile memlekete faydalı bir unsur olur. Sanat sanat içindir. Fakat spor ru- han ve cismen yükselmek içindir. Selim Sırrı Tarcan 1400 kuruş 2700 kuruş "we » MS » 400 Posta ittihadına dahil olmuyan ecnebi memleketler: Beneliği 3600, altı aylığı 1900, üç aylığı 1000 kuruştur. Adres tebdili için yirmi beş kuruşluk pul göndermek lâzımdır. Cemaziyelâhir 28 — Ruzuhuzır 112 B. İmsak Güneş Öğle İkindi Akşam Yatsı B. 835 1022 520 905 1700 1 Va. 331 5181216 1601 ise 2047 *“İdarehane: Babiâli civarı Acımüsluk #wkak No. 13 KE ŞE EŞİM REYog ŞM p Ş Y E9 ül Kami ine ink daimi, mi

Bu sayıdan diğer sayfalar: