27 Ağustos 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11

27 Ağustos 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Bonbaharın serin günleri başla- Muştı, Böyle zamanlarda kırlarda do» laşmağa bayılırım. O günü de şehirden uzaklara çık- tım. Bahçeler, tarlalar arasında do- laşıp duruyordum. İleride bir kır | kahvesi gözüme ilişti, Biraz dinlen- Meğe karar verdim, Kır kahvesine döğru İlerlerken birdenbre gözüme bizim arkadaşlardan Necmi ilişti. Fa- kat Necmi, şimdiye kadar onda hiç Börmediğim bir kiyafete girmişti. de bir avcı elbisesi, omuzunda bir çifte, sırtında bir av torbası vardı. İşin en garibi Necmi bu kıyafetle bir genç kadının koluna girmişti. Necmiyi gayet iyi tanırdım. Fakat Du yanındaki genç kadını şimdiye kâdar hiç görmemiştim. İçime bir merak düştü. İnsan omuzunda av çiftesi, sırtında av torbası olduğu hal- de gönül avcılığına nasıl çıkardı? kendi kendime: «Belki yanındaki ka- dınla beraber ava çıkmışlardır!» dedim, Fakat Necminin yanındaki Benç kadında ne silâh vardı, ne av torbası... Ne de güzel kadın bir avcı kıyafetinde dı. Arkadaşinıla yanındaki kadında kır kahvesine doğru ilerliyorlardı. Ben de arakalarından yürüdüm. Evvelâ onlar kır kahvesine girdiler. Üç ta- Yatı kapalı bir çardağın içine otur- dular, Ben de kendime bir masa seç- tim, Onları uzaktan görüyordum. Necmi tüfeğini bir köşeye dayamış, Sırtından av torbasını çıkafıp ât- mıştı. Yanındaki genç kadına sokula- Tak tatlı tatlı birşeyler anlatıyordu. Bir türlü içimdeki merakı gideremi- yordum. Bir insan aşk randevusuna av tüfeği ve av torbası ile gider mi idi? Sonra şimdiye kadar Necminin av- cılığını da hiç işitmemiştim. Bundan Sonra haftada bir iki gün Necmiyi aynı yerde, aynı genç kadınla görü- Yordum. Necminin omuzunda her zamanki Avcı tüfeği, sırtında av çantası vardı. Kendi kendime: « Bu ne garip #şki> diyordum, Şimdiye kadar hiç bir âşıkın omuzundaki av tüfeğile #evgilisine koştuğunu görmemiştim. Asradan bir müdet geçti, Balık Zamanı idi. Bir gün Boğaziçinde do- Jaşıyordum, Bir de baktım, yine bi- Zim Necmi, bir elinde balık tutmağa Mahsus bir kamış, Yanında bir genç Kadın, sahilde ilerliyor. Demek bu sefer arkadaşım işi ba- Mik avcılığına dökmüştü. Peki yanın. dâki genç kadın kimdi? Necmi aşk randevusuna bu sefer de balık tutmağa mahsus kamışla gel- mişti, Necmiyi aynı ay içinde bir kaç defa yine Boğazda gördüm. Yanında her zaman başka başka gerç, güzel kadınlar vardı. Fakat balık tutmağa Mahsus kamış hiç elinden eksik olmı- yordu, Nihayet, Necminin bu hali o dere ce merakıma dokunmuştu ki, bir gün kendisini yazıhanesinde ziyaret ettim. — Ne var ne yok Necmi?... dedim. Galiba avcılığa merak sardın. O şaşırdı. Hayretle sordu: — Nereden biliyorsun? — Canım, arasıra omuzunda tüfek, sırtında av çantasıle seni kırlarda görüyorum. Hattâ yakaladığın avları bile gördüm. Güzel güzel bıldırcın. lar avlıyorsun. Necmi benim sözümdeki alay ko- kusunu hissetti: — Demek gördün ha... dedi, bira- der ne yapayım?... Başka çare bula- madım. Benim ne kadar çapkın bir adam olduğumu bilirsin, Fakat sene- İerce beraber yaşadığım Ayşe son de- Tece kıskanç bir kadındır, Bana göz açtırmaz. Boş zamanlarımda, güzel bir kadınla bir kaç tatlı seat geçir- mek için ne yapacağımı düşünüp du- rürdum. Bu esnada baktım, bizim komşu Hakkı: — Ben ava çıkıyorum!... Diyerek silâhını omuzlayınca s& bahın karanlığında evden çıkıyor, akşam karanlığında eve geliyor. DÜ- şündüm. Acaba ben de av bahanesile böyle evden çıkıp, akşam üstü tekrar dönemez mi idim? Avdanda hiç anlamam, Av tezke- Tem bile yoktur, Fakat yalancıktan dehşetli bir av merakı çıkardım. Bir çifte satın aldım. Bir av torbası teda- Tik ettim, Bir gün sonra da tanıdı. / MAN ASM İcabında günde 3 kaşe alınabilir. KREM ASAŞ Bim bir genç kadına randevu vermiş- tim. O günü sabahleyin erkenden; — Ayşe... Ben ava gidiyorum... Diyerek evden fırladım, Doğru sev- gülme koştum. Vakıa sevgilim, benim av tüfeğiyle, av çantasiyle randevuya gelişime şaştı, kaldı. Fakat ona o ka- dar tatlı sözler söyledim ki Nadide - sevgilimin adı » benim bu kıyafeti- mi affetti, Akşama kadar gezdik, tozduk, eğ- lendik. Çok güzel bir vakıt geçirdik, Akşam üstü bazı av mahlükatı, bıldır. cın vesaire satın alıp eve döndüm. Ertesi hafta yine silâhi omuzla- dım: — Ben ava gidiyorum! diyerek evden fırladım. Bu sefer de başka sev- giliye, Naciyeye koştum. Yine akşama kadar eğlence, gez- meler gırla gitti, Bu sefer de bir kaç bıldırcın satın alıp eve döndüm. Ayşe de bu halimden son derece memnundu. Benim çapkınlıktan başka şeylerle, avla, sporla meşgul olmamı çok iyi görüyordu. Fakat, nihayet av mevsimi bitti. Bu sefer ben, balığa merak sardım. Balık tutmağa mahsus bir kamış te- dari kettim, Artık sabahları: — Ben balığa gidiyorum... Diye evden çıkıyordum. Bu sefer de balık tutmağa mahsus kamış elimde sevgilimin randevusuna gidi- yordum. Vakıa bu halde tanıştığım kadınla- rn aşk randevularına gitmek biraz garip oluyordu amma, ne yaparsın birader? Beni de uzaktan gören müt- hiş bir av meraklısı zanneder... Arkadaşımı bir daha aylarca gör- medim, Bir gün kendisine Beyoğlun- da rasladım: — Merhaba avcı... diye şaka ettim. Bu sözüme bayağı kızdı: — Allah aşkına bana, artık avcı — Sebeb? — Ne diyorsun birader? Başıma bu yüzden neler geldiğini bir bilsen... Yine birgün: Ben balığa çıkıyo- rumlş diyerek elime balık tulmağa mahsus öteberi almış, evden fırla- miştım, O gün Neclâ adında bir ka- dınla buluştuk. Neclâ tutturdu: — Bu gün ille beni sinemaya gö- tür... diyordu. Çaresiz kamışı bir ta- nıdığın dükkânına bıraktım, Neclâ ile kalktık, sinemaya gittik. Sinemayı seyrettik. Filim bitti, Elektrikler yandı. Bir de baktım, yan- daki locada bizim Ayşe oturmuyor mu? Beni görünce: — Vay ...Sen balık avını böyle mi yapıyorsun... Rezil herifi... Diye üzerime: atıldı, Başıma gelen felâketi sorma... O günden sonra av- dan filân vâzgeçtim. Hikmet Feridun Es şa 26/9/038 Türk borcu I, Vadeli 19275 Türk borcu YIL, Peşin 1940 PARA ve ÇEKLER (Kapanış fiatleri) Londra 1 Sterlin 8.14 Xew-York 100 Dolar 125896 Paris 100 Prank 34425 Milâno (o 100 Liret 8.6225 Cenevre (o 100 İsviçre Fr. 224 Amsterd. 100 Florin 65.54 Berlin 100 Rayhşmark 504525 Brüksel (© 100 Belga 2125 Atina 100 Drahmi 11225 Botya 100 Leva 1515 Prag 100 Çekoslovak Kr. 43425 Madrid Oo 100 Pezeta 8.14 Varşova (o 100 Zioti 23.7078 Budapeşte 100 Pengo 2506 Bükreş (oo 100 Ley, 03113 Belgrad Oo 100 Dinar 2395 Yokohama 100 Yen 35.845 Stokholm 100 Er. 31.655 Morkova © 100 Ruble 2735 2 — Arzusu olan, 3 — Tarif ve tavsif etme. 4 — Anlayış - Ummaktan emir - Kolun ucu. 5 — Bahçıvan âleti - Nefi edatı. 6 — Tersi beyan edali olur - Zaman ölçüsü. "7 — Odun kesen balta - Gazi slinmiş maden kömürü. 8 — Dünya - Oyunda berabere gelmek. 9 — Turşuluk domates - Kasık. 10 — Lütfen, Yukarıdan aşağı: 1 — 3406 -- 3506. 2 — Başına «T» konursa bülün mâna- sna gelir - Zihin keskinliği - Lâhza. 3 — Aşağılama - Asyanın cenubunda bir ada, 4 — Vukubulan - Bir askeri kıta. 5 — Fransada bir şehir - Bir kafes kuşu cinsi, 6 — Yazla dindar - Donuk renk. 7 — Kederli. ii 8 — Bölüm - Bir romatizma ilâcı, $ — Nüzül - İntikam hissi, 10 — Hâlen - şi yok. Geçen bulmacamızın hali; Boldan sağa: 1 — Müştereken, 2 — Avaik, Düve, 3 — Cerbeze, 4 — Ayten, Vadi, 5 — Ra, Kavi, 6 — İna, Ortak, 7 — Samime, Nim, 6 — Elem, Âza, 9 — Lir, Ok, 10 — Naim, İn, İŞ. Yukarıdan aşağı: 1 — Macaristan, 2 — Üyveyana, 3 — Şart, Ameli, 4 — "Tibet, İlim, 6.— Eken, Ömer, 6 — Krem, 7 — Edevat, On, 8 — Kü, Avanak, 9 — Ev, Dikiz, 10 — Nesil, Manj. m —————— 26/8/938 İstanbul Hâlinde toptan satılan yap meyva ve sebze flatleri: En aşağı En yukarı fat fiat Cinsi Emsali Kr.8. Kr.8 Bamya Bilo Y— 14— Bakoz kabağı >» .4— 5— Dolmalık biber » 3— 4— Bivri biber > 2 3— Kır domalesi » 2-— 18 Sırık domatesi 3 4— Çal fasulye » 6— 11— Ayşekadın fasulye İğ Ayla Yeşil fasulye » 1— 8— Kırmızı » 13— 1$— Add 3— 11— Patlıcan baş > ın 25 » ora »> — 1— > ufak »> —5 — » Bostan » 2— 25 » » Ecnebi limon ( (100) aded200 — 450 — Karpuz yenidünya baş » 8— 15— , »> ota » 5— 40— > Biye vr e — ei Bm Karpuz Alacalı baş > 10— 15— , : ota » 8— 10— , » ufak » 2— 5-— Karpuz Tekirdağ baş » 7— 10— , » orta » 4— 8— , » wak » 1— 250 Kavun Topatan baş » 9— 12— . 7, orta » 6— 8— , »> Wak » 3— i— Kavun Kırkağaç baş » 10 — 18— , » ota » 86— 12— > >. Mak » 280 4— YENİ NEŞRİYAT: Çocuk Duygusu Duygusunun 43 incel sayısı çıktı. Okurlarımıza tavsiye ederiz. Pisti beş kü- : * NEVROZİ Baş, Diş, Nezle, Grip Romatizma Nevralji, kırıklık ve bütün ağrılarınızı derhal keser. Tarihi DİŞİ KORSAN Deniz Romanı Yazan: İskender F. Sertelli 'Teirika No. 58 Said, yola çıktı. (Romanos kapısı ) na kadar sokuldu. Bizanslılar korsanları surların dibinde görünce şaşırdı'ar — Hakikati söylemeğe and içmiş- tim. Gördüklerimi aynen anlatace- ğım. Fakat, ilk söz olarak şunu söy- liyeyim ki, Bizanslılar, muhasaraya yıllarca dayanabilecek kadar kuvvet- lidirler. Şehrin (Romanos Portas) darafı açıktır. Bu kapıdan Bulgarili, Trakya cihetinden bütün ihtiyaçları» nı temin ediyorlar. Reislerden biri şiddetle bağırdı: — Bir kaç gemi ile o kapıyı da çe- virip tutalım, Bunu söyliyen korsan çok cahil bir adamdı, Arkadaşları gülüştüler, — Gemileri karadan o yürütebilir- sen, haydi bu İşi sen yap. (Romanos Portas) fatihi olursun! Sald, Aryüsü kalabalıkta fazla söy- letmemek için - çünkü bu sözler Arap- ların maneviyatını kırabilirdi - lâfı kısa kesti: — Ben zaten Bizanslıların kuvvetli olduğunu bilerek geldim buraya. Bi- 5 bu Dedi, Reisler mıştı. Kimisi: — Bu yüksek surları aşmağa im» kân yoktur. Boşuna bekliyoruz bu- arasında fısıltılar başla- i rada, Diyor, kimisi de; — Biz surları aşacak değiliz. Onlar bize şehri teslime mecbur olacaklar. Kanaatını ileri sürüyordu. Bu mese etrafında başlıyan mü- zâkereler münakaşa ile neticeleni- yordu. Said, gürültünün ilerlemesine meydan vermedi. — Haydı, dağılın arkadaşlar. Ben Aryüsle yalnız kalacağım, Onu mah- rem olarak dinledikten sonra, tek- rar buluşur ve son kararımızı veri- riz. dedi, Arap kaptanlar birer birer dağıl- mağa başladılar. li Aryüs, Arab korsanile başbaşa kalınca.. Sald ellerini birbirine çırparak: — Semiko, bize iki turunç şerbeti getir! Diye bağırdı. (Gabes) zindanının ihtiyar gardi- yanı gülerek, yerlere kadar eğildi: — Başüstüne, Emir! Aryüs, Saidin karşısında oturu- yordu, Yanlarında başka kimse yoktu, Said sordu: — Hakikat, ilk söylediğin gibi mi- dir, Aryüs! — Evet, Seyid! Bizanslılar çok kuvvetlidirler, Kadın, ihtiyar ve ço- cukları bile surlardaki askere yardım ediyorlar. Ok, humbara, yiyecek ta- şıyorlar. Halkın maneviyatı çok kuv- vetli. Herkeste sârsılmaz bir iman var: «Düşman, bugün değilse yarın çekilip gidecek!» diyorlar, Ambarları erzakla dolu, Trakyadan büyük yar- dım görüyorlar. (Romanos Portas) 1 karadan kapatabilirseniz, işte o 2a- man Bizanslılar ancak bir yıl sonra erzaksız kalabilirler. — Buna imkân yoktur, Aryüs, ge- milerimizden karaya muharip çıka- nizde korsanlık yapmağa alışmışlar- dır.. karaya çıkınca hiç bir muvaf. fakıyet gösteremezler, Aryüs, bundan sonra, Saidin baba- sını aramak bahanesiyle şehri nasıl dolaştığını anlattı. Fakat, gördükle- rinin dalma tersini söyledi. Manevi- yatı sarsılmış, ümidsiz yaşıyan halkı büyüğe ümidler ve imanlarla yaşıyor- — İmparator beni kendi sarayın- da alikoydu, hattâ casusluğumdan şüphe ederek idamıma bile karar ver- mişti, zekâmın dümenini maharetle kullanmak sayesinde ölümden de kurtuldum: « — Beni öldürüseniz, kapınızda bekliyen korsanların kı- Uucndan küçük çocuklarınızı bile kuratamazsınız!; dedim, Korktular. Beni serbes bıraktılar, — imparator ne fikirde? .. — Askerine güveniyor.. hazinesine güveniyor.. erzak ambarlarına ve ni- hayet halkın sarsılmaz imanına gü- veniyor, — Bizim şehri zaptedebileceğimize inanmıyor mu? — Böyle birşeyi aklından bile ge- çirmiyor.. eğlencesini, zevklerini, gez melerini ihmal etmiyor. — Hazinesine güveniyor demek? — Evet. Çok zengin bir hazinesi varmış, Fakat sandıklara doldurup şehir haricine göndermiş, Şehir içinde kıymetli birşey bırakmamış. — Şu halde bizim, günün birinde şehri zaptedebileceğimize o inanmış- tır? Aryüs, bu sözü söylediğine peşiman oldu.. tam're çalıştı: — Halkın ve kumandanların ısrarı üzerine yapmış bunu, Yoksa İmpara- tor Mihail bu kadar uzak bir ihtimal karşısında mühim tedbirler alacak kadar ihtiyatı sever bir hükümdar değildir, d Said, Semikonun getirdiği şerbeti içti. düşünmeğe başladı. — Keşki geldiğin zaman bizim ar- kadaşlara, Bizanslıların çok kuvvetli olduğunu söylemeseydin. Aryüs, Aarap korsanını memnün etmek için, şu cevabı verdi: — Bunu düzeltmek benim elimde- dir, Emir! «Gerçi askeri kuvevtli, er- zakı bol İse de, bizim muhasaramızın uzaması onların maneviyatını kökün- den sarsabilir, İşte o zaman şehir ka- pılarını açmakta tereddüd etmezler» derim, — Bunu yaparsak, gerçekten, müs- bet bir neticeye ulaşmış olur muyuz? Yani, Bizanslılar - muhasara uzar. sa - bize şehri teslim ederler mi? — Hayır, Seyid! Benim kanaatımı öğrenmek İsterseniz, Bizans on yıl daha muhasaraya dayanabilir, de- rim, — Ben, bu fikirde değilim, İmpa- rolor ve onun adamları sana şehrin içyüzünü ve halkm maneviyatını kuvvetli göstermiş olabilirler, Seni bir saat bile yalnız ve başıboş birak- madıklarından eminim, — Evet. Beni yalnız bırakmadılar amma.. benim gözüm, onların içyü- zünü görecek kadar kuvvetlidir, Seyid! Bilhassa kulaklarım. ne initiler, ne feryadlar duymadı ... ... Aryüs, Saidin emrile korsanları aldatıyor Muhasara devam ediyordu. Aryüsün dönüşünün ikinci günü, Sald tekrar bütün reisleri ve kap- tanları kendi gemisine davet etmişti, Aryüs ortaya çıktı ve Saide verdiği #özü yerine getirdi: — Arkadaşlar! - deği. - Bizaslılar, muhasaranın uzamasından çok kor- kuyorlar, Askeri bügün kuvvetlidir. Fakat, muhasara biraz uzayacak olursa, şehir kapılarını açmakta te- reddüd göstermiyecekler. Zira, yer- ilerden hiç biri İmparatora uzun müddet sadakat göstermek fikrinde değildir. Said bunlari duyunca sevindi. Ar- yüs, Saidin istediğinden daha güzel söylemişti. Aryüs bu işi yapmakla Saidin - tam mânasile - samimi bir adamı olmuş- tu. Said artık Aryüse her hüsusta itimad edebilirdi. Çünkü, bu zeki ve intirikacı adama her istediğini yap- tırabiliyordu. O gün muhasaranın üç ay devamı- na karar verdiler. # Aryüs Bizanstan döndüğü günden- beri korsan gemisinde serbes bulunu- yordu. Said, Aryüsü donanmada tercümanlıkla kullanmağa karar ver- mişti. Harp bittikten sonra da mem- leketine göndermeyi vadetmişti , Aryüs gemide serbes kalınca, İlk işi şüphe yok ki, kendi yurrddaşi olan Antanyo ile dost olmak oldu. (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: