30 Ağustos 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 12

30 Ağustos 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Garib insanlar Yazı geçirmek üzere büyük bir Yalının, iki bölüğünden birini tut- muştum. Yanımdaki bölükte bir aile oturuyordu. Orta yaşlı bir karı ko- ca, bir kaynana... Ve bir de ailenin küçük çocuğu... Bir de Sândealleri yardı. Yalının benim oturduğum kısmı ile onların tarafındaki pencereleri birbirine son derecede yakındı O kadar ki öteki tarafta küçük bir çit olsa benim kulağıma e geli. yordu. “Bitişik komşularım hakkmda bazı malümat sahibi olmak istiyordum. Onlar hakkında kimin fikrini sor- sam: — A son derece misafirperver in- sanlardır... Misafir için parçalanır Jar... cevabını alıyordum. © Ne yalan söyliyeyim? Kofüşularım hakkında çok iyi fikir #âhibi olmuş- tum. Onların bu derece misafirper- yer olmaları, kendilerini gözümde pek ziyade büyütmüştü. Bir gün penceremin yanında otur- © Muş kitab okuyordum. Bitişik aile. * de bir patırdı koptu: — Buyurunuz... Buyurunuz efen- — Nasıl oldu? Hangi dağda kurt öldü de bizi hatırladınız... 7 Rica ederim şöyle oturunuz... Anladım ki bitişik komşulara bir misafir gelmişti Çünkü: «Buyuru- nuzi», «Buyurunuz!» sözleri” ayyuka çıkıyordu. Komşularımın ne kadar misafir. perver insanlar olduğunu -işittiğim için hemen yan pencereye geçtim. Buradan bitişik komşunun evinde konuşulan her şey işitiliyordu. Üs telik bitişik ailenin mutfakları da ta- bak gibi gözüküyordu. Bizim komşular, gelen misafirlere: «Nerelerdesiniz?», «hiç kapımızı çal miyorsunuz! >, «sizi gidi vefasız dots- lar sizi» gibi bir sürü sitemlerde bu- Yanuyorlardı. Fakat arasıra garib bir şey oluyor- du. Bitişik komşularnmızdân biri bazan koca, bazan evin kadını, ba- zan kaynana, bazan da'allönin Çço- cuğu mutfağa giriyorlar, bir şeyler yiyorlar, sonra misafirlerin yanına çıkıyorlardı. « Böylece akşam oldu. “Misafirler ar- “tık gitmek niyetile kalktılar: — Bize müşaade!.. diyorlardı. © — ç Misafirlerin bu sözü üzerine bi- - zim komşular karı, koca: “ — Aman efendim, yemeğe kalsa- “ « «Rica ederim, Allah ne verdi is6 “hep birden yemek yeriz; .. 5 — Kalnız canım... Zaten bizim de yemeğimiz yok... Başçıdan bir pişmiş baş, biraz meyva, öteberi alırız. Bi- © im sandala biner, deniz üstünde ye- “ mek yeriz yahu... Fakat misafirler — Artık kalkmışlardı. Korüşularım on- © Jan kapıya kadar geçirdiler. Misafirler yalının kapısından çi- Kar çıkmaz yalının bitişik bölüğün- de «garib bir şey oldu. Komşum olan karı koca âdeta sevinçlerinden oy- miyacaklardı. “Kadın: — Oh gittiler... Sepetledik!. diye kahkaha atıyor, erkek: — Aman yemeğe kalacaklar diye ödüm patladı... diyordu. Ben kendi hesabıma şaşırıp kak mıştım. Hani komşularınız son de - ece misafirperver insanlardı?., Şimdi bitişik köşkteki erkek ka- - orısnı tenkid ediyordu: © Oo — Yahu... eYemeğe”kalnız!.» di- © ye o Kadar ısrar ediyordun, ya kal salardı?.. i Kadın bilgiç bir tavırla cevab verdi; -— Aman sen de... Budala mısın?. Evvelâ baktım, ağızlarim aradım... Yemeğe kalmağa niyetleri olmadığı- mi görünce, ancak giderken israr et- tim. Onlar çıkıp gitmek üzere şap- kâlarını giydikten, hazırlandıktan sonra «yemeğe kalınız!» o dedim... “Yoksa yemeğe kalmak niyetinde ol- duklarını hissetseydim hiç: «Yeme ğe kalınız!» diye ısrar eder miyim? Bu benim usulümdür. Ancak eve gelen misafirler kapıdan çıkarken; «Aman yemeğe kalınız...» diyo baş- o larım. Ozamanda artık yemeğe kalmaalar tabil.., Kadın sustu. Bu sefer erkek baş- ladı: — Fakat hepimiz sıra ile mulfağa girip nasıl misafirlerden gizli gizli yemek yiyorduk... — Ne yaparsın... O güzel yemişle- ri, O güzel yemekleri misafire çıkara» cak değiliz ya... Tabii gizli gizli yi- yeceğiz.... Komşularımın bugünkü hali son derece tuhafıma gitmişti. Aradan dört beş gün geçti. Gene ayni yan pencerenin önünde oturuyordum. Birdenbire bitişik kom- şudaki kadının sesini işittim. Koca sına; — Eyvah... diyordu, vallahi geli- yorlar... Hem de çolukları çocukları İle beraber geliyorlar... Kocasının ca- nı pek ziyade sıkılmış olacak ki; — Yahu... dedi, bunlar da nasıl insanlar... Bugün pazar işte... Büş- ka misafirlerimizin geleceklerini bil- dikleri halde ne diye gelirler? Ne saygısızlık bu... 3 — Acaba kapıyı âçmasak mu? Ev- de yok mü dedirtsek... — Olmaz yahu olmaz... Bugün pazar olduğunu, başka misafirlerimiz geleceğini, bizim evde bulunacağı mızı biliyorlar. Kapıyı açmasak ol- maz.. Misafirler bitişik bölüğün kapısını — Buyurunuz efendim... Buyuru- nuz... — Yahu nerelerdesiniz?, — Hangi dağda kurt öldü buyu- TunUZ.., — Şöyle oturun efendim... Sanki biraz evvel misafirlerden şikâyet eden onalr değilmiş gibi öyle ateşli karşıladılar ki... Erkek: — Aman orası cereyan yapıyor. Şu köşeye buyurunuz... Derken kadın misafirlerden biri- ne; — Haydi beş el bir tavla atalım... diyerek tavla kutusunu koşturdu. Nihayet komşum mizâfirlere: — Sandalı çıkartalım da biraz ge- ziniz! . dediler. Sandal hem bizim komşuları, hem de misafirlerini al- mazdı. Bunun için yalnız misafirler sandala bindiler. Gezmeğe başladı- lar. Bu esnada bitişik komşunun kaynanası: >— Aman çocuklar... Hazır misafirler yokken şu karpuzu getiriniz yiye- Denizde, yalının önünde sandalla dolaşan Omisafirler (o pencerelerden görmesinler diye bütün aile yere çö- meldi. Bir tepsi içindeki karpuzu kestiler. Sanki gizli" bir iş, bir eina- yet yapıyorlarmış gibi misafirlerden kaçamak karpuzü yediler, Karpuz bitince komşuları - bir telâş aldi” — Karpuzun kabuğunu mutfâk- taki çöp tenekesine atarsak ya mi- safirlerden biri görürse... Bizim ken- dilerinden gizli karpuz yediğimizi Aanlarlarsa... — Acaba karpuz kabuklarını bah- Şimdi de yaptıkları cinayetin izlerini ortadan kaldıracaklarmış gibi bir halleri vardı. Yemekler o günü de mutfakta gizli ve kaçamak suretile yenildi. İki ay sonra ben komşularımla tanış- mıştım, Bir kere evlerine gittim. Ne karşılama... Ne karşılama... Şapka- mı alıp kapıdan çikarken bir ısrar- dir başladı: — Yemeğe niçin kalmıyorsunuz... Allah aşkına kalınız... Evlme döner- ken düşünüyordum: Şu dünyada ne garib insanlar var!.. Şimdi her hal- de arkamdan onlar; «Oh... Hamdol- Sun sepetledik!.» diye bayram yapı- yorlardır. Hikmet Feridun Es , BULMACAMIZ 21 4 9 w Soldan sağa? 1 — Kilükal. 2 — Sayi - Deniz kuşu. 3 — Tersi cem edatı - Hayvan gıda- sı - İş yapan Azamız., A4 — Sergerde. ” 5 — Usanan - Nota, 6 — Sakat - Tersi soy olur. 77 — Japon parası - Keyif. 8 — Kurumlu - Mahal. * 9 — Tayın anası - Cevhef, 10 — Nota - Büyükler. Yukarıdan aşağı; 1 — Baki Türk şövalyesi; 3 — Manldar - Yeni değil 3 — Genç erkek. 4 — Tersi beyan edatıdır - Kovan mah- sulü - Şart edatı, 5 — Yenmiş - Tersi bin mesaha ölçüsü olur. 6 — Eski Yunan üdebasından biri - Bicak mevsim, 7 — Kan borusu - Zihnicvvel 8 — Vücuddeki arızi şişkinlik - Çift olmıyarak, 9 — Madeni iplik - İki harf, 10 — Karısından, korkan erkek - harfin okunuşu. Geçen bulmacamızın halli; Boldan sata: 1 — Başıbozuk, 2 — Azilolan, 3— Ba- ran, Hane, 4 — Arina, İrst, 5 — Yan, Paradi, 6 — İz, Kan, Nan, 7 — Galeri, $ — Irift, Hile, 9 — Se, Khrış, 10 — Yen, ÖOnlki. Yukarıdan aşağı: 1 — Babayiğit, 3 — Azarazar, $ — Şi- Tin, Lise, 4 — İlân, Kefen, 5 — 8 Ol, Ani, Ko, 7 — Zahir, Han, 8 — Unaran, İri, 9 — Nadanlık, 10 — Metin, Eşi, Bir vasıtadır, Alım satım, kira işlerin- de iş ve işçi bulmak için istifade Nevralji ve bütün ağrılara karşı NEVROZİN Baş, Diş, Nezle, Grip Romatizma Nevralji, kırıklık ve bütün ağrılarınızı derhal keser. BASNI WANAN İcabinda günde 3 kaşe alınabilir. ilgiyi Kegayi e dile. dağ DİŞİ KORSAN Tarihi Deniz Romanı Yazan: İskender F. Sertelli Tefrika No. 100 Said, arkada kalan keşif koluna emir verdi: “Hücum!, Korsanlar her şeyden önce susuz- Tuklarını gidermek istediler... Kuyu- nun etrafını sardılar. Yukarıya su çektiler, Belliydi ki, şehir dışındaki halk bü sudan içiyordu. Tereddüd- süz içmeğe başladılar. Yüz elli kişiden elliye yakını ilk hamlede su içti. Diğer kısmı örme- nın alt kısmında pusuya yatmıştı. Said onlara da haber gönderdi: — İçilecek su bulduk. Biraz sab- rediniz.. siz de içeceksiniz! Antonyo ile Sald bir ağacın üstü- ne çıkarak sık yapraklı dalları ara- sında gizlenmişlerdi. Aradan çok geçmedi. Trakyadan gelen kafile şehir kapısı önüne yak- laşmıştı., Said bir ıslık öttürecek, mücahid. er palalarını çekerek yolcu kafilesi- ne hücum edecekti. Hücuma hazırlanan Arablar ara- &ında birdenbire bir inilti ve fısıltı başladı: «— Sancılandım...» «— Dizlerim tutmuyor...» «— Karnımın içini gizli bir el bu- Tup koparıyor!» Ve biraz sonra hep bir ağızdan; — Ölüyoruz... Sadaları yükselmeğe başladı. Hiç beklenilmiyen bir felâket elli mücahidi bir anda yere sermişti. Korsanlar zehirlenmişlerdi. Said derhal ağaçtan yere atladı... Kıvranan mücahidlerin hepsini bi- er birer muayene etli. Korsanların gözleri dönmüş, ağızlarındaki salya- ları yemyeşii olmuştu. Korsanlar iztırab çekerek, yerler- de sürünerek, inliyerek ölüyorlardı. Said bü vaziyeti görünce, diğer keşif kolunun da ayni âkibete uğra- maması için hemen kuyunun ağzını kapatlı ve öteki arkadaşlarına sula- rın zehirli olduğunu bildirdi. Said, ne pahasına olurs «oi sun - gelmişken - kollarını sallıyarak dönmek istemiyordu. Arkada kalan keşif koluna emir verdi: — Hücum... Antonyo korkudan titriyordu. Ağaçtan bir türlü yere atlıyamıyor- du. Said geride kalan -mücahidlerin önüne düştü. Gabes zindanından kaçmağa mu- vaffak olan bir aslan böyle serbes bir sahada elbette bir o varlık göstere- recekti, Koştular. ve palalarını sallıya- Tak, ilk yolcu kafilesini önlediler, Said: — Vur.i Diye bağırıyordu. Trakyadan Bizansa gelen kafile yüz kişi kadar vardı. Said kafileye yaklaşınca tekrar bağırdı: — Kadınların güzellerini" esir ala- Kapıya uzak Kalan kâfileden - gü. zel kadınlardan başka - hiç kimse kurtulamadı. Korsanlar hepsini kı. lıçtan geçirdiler ve götürülebilecek mallarını, mücevherlerini alıp tek- rar ormana döndüler, Bu sırada Bizanslılar korsanların hücumunu görerek derhal kapıyı kapamışlardı. Bundan sonra surlar- dan da ok yağmuru başladı Arablar burada da bir mikdar ölü bırakarak kaçtılar, Bizanslılar böyle bir hücum ihti. malini düşünerek, o civardaki sula- rı zehirlemişlerdi. Şehir dışındaki halk evlerdeki kuyuların sularını içi- yorlardı. Bizanslılar, korsanların mikdarını keştedememişlerdi - Kapıyı kapar ka- pamaz faaliyete geçmişlerdi. Eğer bu baskını yapan korsanların bir avuç mücahidden İbaret olduğunu anlar salardı. surlardan bir huruç hare- keti yaparak, Arabları bir kaşık su- da boğmak işten bile değildi. Bizans- ların. (Romanos Portas) surların- da iki bine yakın muharibleri vardı. Korsanlar ormandan uzaklaşarak öğleye doğru sahile indiler, Said yarlandı mi? İki korsan gemisi Yedikule açıklar rında, bekliyordu. Yolda surlardan uzaklaşirken bir kaç Arab denizcisi daha yaralanmış- tı. Bizanslılar kosranlara ok yağdır- makta devam ediyorlardı. Artık, atı- lan oklar boşluğa düşmeğe başlar müiştı. Kurtulan Arablar tehlikeyi atlatmışlardı. Sahile doğru iniyorlardı. Ölenler kimlerdi? Kimler sağ kal muştı? Bunu ancak sâhile inince anlamış- Jardı, Korsanların reisi surlardan döner- ken bir okla yaralanmıştı Fakat, mesafe çok uzak olduğu için, atılan ok hızını almış, Saidin sol omuzuna hafifçe saplanmıştı. Saidin arkasın- daki oku çekip yere attılar. Said omuzundeki ince bümozla yarasını sarmıştı, Az çok izlırab du- yuyordu. Fakat, vaziyeti yakından görüp anladığı için çok memnun görünüyordu. — Ah, diyordu, şu kâpının dışında bir kaç bin kişilik bir ordu ile ke rargâh kurup otursak. İşte Bizans- blar o zaman muhasaraya dayana- mazlar, şehri çarçabuk bizo teslim ederlerdi. Sald böyle düşünüyordu. Oysaki, Bizans imparatoru askeri için bir yedek açık kapı daha Cibalideki Haliç kapısından her şey tedarik edilebilirdi. Halicin karşı yar kası serbesti. Arablar bunu düşü- nemiyortardı, Korsan gemileri sahile yanaşınca, keşif kolu gemilere bindi. Bir gece- tik keşif Arablara ( seksen kurbana mal olmuştu. Dönenler yetmiş kişi- yi bulmuyordu, Said arkadaşlarını sayınca: — Bu kurbanların âcısını Bizans- lardan çıkarmadan dönmiyeceğim. (Romanos kapısı) şimdilik onlar için tehlikeye düşmüş demektir. Kap yı-kapadılar. “Artık Bizanslılar için nefes alacak bir delik kalmadı, Hep- si de kapana kısıldı. Yarın açlıktan birbirini yemeğe ve nihayet - şehrin kapılarını açmağa mecbur olacaklar, Gemilere bindiler. Öğleden sonra Yedikule surlarını dolanarak, Kızkulesi açıklarına dön- düler. Saidin (Romanos kapısı) elhetin- de bir keşif yapmağa gittiğini haber alan korsan kaptanları, Saldin dön- düğünün görünce gemiye koştular, Saldin omuzu sarılıydı. Antonyo da topallıyordu. Said kaptanlara: — Düşman cephelerini yakından gördüm, dedi, (Romanos kapısı) açıktı... Biz gidince düşman, ordu ile geldiğimizi zannederek kapıyı der. hal kapattı. Bu kapı açık kaldıkça muhasaranın hiç bir mânası yoktur. (Romanos Portas) & sık sık baskın- lar yakmalı ve bu kapının dalma ka palı bulundurulmasına çalışmalıyız. Antonyo faydalı bir fikir verdi: — Romanos kapısına sokulmağa lüzum yoktur. Açıkta dolaşarak, 'Trakyadan gelecek kafileleri çevirip yağma etmek te beklenen neticeyi verir, Maksad Bizanslılraın yardım görmemesi değil midir? Antonyonun fikrini herkes kabul etti. Çünkü bu işin ucunnda hem harb tehlikesi yoktu, hem de yağma cılik vardı, Bir kaç gün sonra tekrar yeni bir baskın yapmağa karar verdiler, Esir kadınlar arasında kimler vardı? (Romanos kapısı) baskınında ye di kadın esir almışlardı. Bunların üçü kız. dördü yirmi beş, otuz yaşla nnda evli kadınlardı, Kocalarını, babalarını kılıçtan geçirmişlerdi. (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: