3 Eylül 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8

3 Eylül 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Imralı hapishanesinde tedkikat Adliye vekilinin hapishaneler ve mahkümlara dair beyanatı Bizim bu yeni hapishaneden maksadımız, mahkümları iyi insan olarak çıkartmaktır. Bunun en büyük ilâcı da çalıştırmaktır. Solda mahkümlar, Adliye Vekilini ve misafirlerini alkışlıyor, sağda Adliye Vekili mahkümlarla konuşuyor Evvelki gün Adliye Vekili B. Şükrü Saracoğlu bareberinde saylavlar, ad- Hye erkânı, matbuat mümessilleri, hukukçular olduğu halde Imralı ada- sındaki zirai hapishaneyi teftişe gitti Bu ziyaret için Kalz tahsis olunmuştu. Vapu Vekilimizle Imrahı ve diğer yeni ha- pishaneler hakkında konuştuk, B. — Ha mile bi yüzde yüz İyi insan haline girmel Halbuki maalesef mahkümlar, hapis müddetlerini istediğimiz şerait altın- da geçir. Hapishanelerde yaptık, Bir ge: mur et hiyesini pishan Bir ha; lar ka! hane niçin mahküm birer birer tedkikzt n haleti ru- rı ayrı tesbite çalıştık. Ha- bir ıslahhane yerine geçmiyor? Bütün bunları araş- | tırdık. Memlekette yaptığımız bu tet- kikattan sonra büyü, asri, dünya ha- i de tedkik ettik. Hattâ anelere miabküm sulatile bir arkadaşımızı soktuk Bütün gay hküms denilen 5 ndan öğren z uzun ted- kiklerden sonra lınralı hapishanesi teşebbüsüne giriştik. . Burada evvelâ çadırlar kurarak işe başladık. 20 - mahküm bir y © bu boş ada- ya geldiler, Bunlar bi gibi barınacak ilk yerle: Sonra bunların adedini y dık. 100, 200 oldu. Nihayet mahküm adedini 400 ze çıkardık. Bu vakta ka- dar yalnız adanın zirai kabiliyetin- den istifade ediyorduk, Fakat adada nüfus çoğalınca denizden balıkçılık- tan da istifadeye başladık Bugün adanın kadrosu 750 kişidir. Bizim bu yeni hapishaneden hedefi- miz mahküinu daha az fena, yahut daha çok iyi bir insan olarak hapis- haneden çıkartmaktır. Bunun için en büyük ilâç ta bu ha- pishanelerde durmadan ve muntaza- man çalışmaktır. Çalışmak mahkü- mun haleti ruhiyesi üzerinde çok lal yüzüne girdik. | tesir bırakıyor. | ruz. Bur ü ümlar | Kadınları Ka ASMA Çifçi mahkümlar küreklerile Vekilin önünden geçiyorlar Zaten bizde cürmü kendisine meslek ittihaz etmiş pro- fesyonel mücrim hemen hemen yok gibidir. Tabii İstanbul, İzmir gibi bü- yük şehirleri istisna ediyorum. İmralıda mahküm adedini 1000 - 1500 e çıka ümid ediyo- adadan son derece mem Diğer tar için de bir sınai teşkilât yapacağız. eride bir fabrikada Sümerbank ta bize kü- ri vermeği kabul ©t- miştir, Yeni hapishaneler etrafında şim- e kadar yaptığımız tecrübeler çok netice verdi, Zoguldakta, İspar- tada, Edirnede çok iyi neticeler alk dık, İmralıda 750 mahkümün başında bir tek Şandarma vardır. Bunun da vazifesi adaya kimseyi sokmamaktır, Burada bütün mahkümlar kendi ken- dilerini idare ederler, — Kaçmağı düşünmüyorlar mı? — İmralı ve diğer bu gibi hapisha- nelerdeki mahkümlar için en akıllıca hareket mümkün olduğu kadar dü- rüst olmak, uslu durmaktır. Çünü bu suretle cezası son derece azalti- Jir ve hapisten çıkar, İyi not alan bir | mahküm «Meşruta> denilen usulle ime ailemi senelerinin Nep- sini tamamlamağa lüzum görmeden çıkar, Muhkümlar da bu işi gayet iyi bilirler. Kaçmağa değil, iyi not alma- ga çalışırlar, Bizim bir hapishaneden bir hapis- haneye jandarmasız gönderdiğimiz mahkkümlar vardır. Sonra Edirnede tuhaf bir hadise olmuştur, Buradaki mahkümların muayyen bir arazisi vardır, Kendilerine «bu arazinin hu- dudunu geçemezsiniz!» diye tenbih edilmiştir. Bunlar hayvanlarını bu araziye bi- rakıyorlar. Hayvanlar kaçıyorlar. Ye- di saat öteye kadar gidiyorlar, Mah- kümlar telâş içinde hayvanların kaç- tıklarını biir yorlar. Müddetumumi: diyor. Kendi başlarına 7 saat ötedeki dağ- lara çıkıyollar. Hayvanlarını yakalı- yorlar, üstlerine binerek tekrar dönü- yorlar, Görüyorsunuz ki yeni hapishane- lerde mahküma iyi insan ruhu yavaş yavaş aşılanmağa başlanmıştır. Ma- amafih buna rağmen tabii bir iki kaçma vakası olmuştur. Fakat bunlar da ele geçmiştir. Mahkümları kendimize bağlamak için onlara mümkün olduğu kadar iyi muamele ediyoruz. Çünkü biz 'Türk- lerin güler yüze karşı pek büyük zaafı- mız vardır, Meşhur sözdür: «Yüzüne gül, ağzından lokmayı al.» Ağanın eski halini bildiğimiz için sorduk: — Eskiden İmralıda mahkümların sigara içmeleri yasaktı. Bu yasak de- yam ediyor mu? — Bunu şu şekle soktuk. Yemek» lerden sonra birer sigara dağıtıyoruz. İçiyorlar, — Buna neden lüzum nuz? — Çünkü nihayet sigara bir zevk- tir. Mahkümiyet de zevkten uzak bir hayattır. Fakat görüyorsunuz ya on- Jar uslandıkça hayatlarını daha gü- selleştiriyoruz. Zeman geçerse, daha iyi neticeler alırsak onlara dışardaki görüyorsu- Ölüden gelen mektub Yazan: NECDET RÜŞTÜ am Anası öleli bir yu olmuştu, Genç kızın çilesi artık dolmuştu Ölenle ölünmez, bu m yeter, Dünyada her keder, gün gelip, biter. İçini ke n ak i O elâ gözünden sildi, Kendini düşünmek lâzımdı çünkü: Titredi; korkunçtu hâli bügünkü. Arası ölmeden bir ev almıştı: Üç oda... Kendine miras kalmıştı. İkisi kirada. Birinde kendi Yaşarken yoksulluk sabrını yendi: Yoktu bir yenice hırkası bile; Ne zaman dolacak asıl bu çile?.. Genç kızı istiyen bir dam yardı: Gelmiyor ettiği ısrarın ard Yalvarıp duruyordu: «Değilim zer «Çalışkan bir gencim, ol den; «Dünyada serveti değişmem sai «O gelir çalışan, koşan insanal. Ateşe yaklaşan balmumu gibi Artık yumuşadı genç kızın kalbi. “Bu ateş sevgiydi; Kız vardı gence, Bitmişti yoksulluk denen işkence: Ziyafet bilerek bir kap yemeği, «Mesudum, sağım!.» demeği, Bir şubat gecesi, © ük evde, Gözleri sobaya dolan âlevde, mıştı iki sevgili, idi kapinin zili, Onlera gelmişti bu zil pek acı, Şokaktan duyuldu bir ses; Genç kadın kendini kapıda buldu, Kilidi açınca sapsarı ol Bu eski postacı bir genç çocuktu, Mektuptar rkmuştu, bı uçuktu Dedi ki: — Anneniz öldü geçen Pakat bu mektubu yazıyor nası Şaştınız bu işe siz de samrımı Onun el yazısı e, tanirim!. Bakın: Dün postaya vermiş mektubu: Ölüden geliyor, dehşetli Postacı bir zarfı fırlatıp kağtı; Genç kadın yardımcı ele Merdiven başında tit Korkudan kül gibi olmuştu benzi, Odaya çıkınca işi anlattı, Adama esrarlı zarfı uzattı. Cesaret etmeden fazla bir söze, İkisi geldiler biran gözgöze, Her iki kalbe de korku saçıldi Mühürle kapanan bu zarf a İçinde bir kâğıd.. uzun sat Başında «kızıma. kelimesi — Annemden Diyerek kadın inledi, Kocası okudu, o da dinledi Evelâdım!.. Mezarda kemiğim bile pi Dünyada kalmadı ananın izi". Affedin rahatsız ettimse sizi, Sanırım korktunuz biraz köcanla! Halbuki severim ben seni canla, Ruhumu şad eder neş'en, incin, Yazdım bu mektubü rahatıri için!.. Sen evli değiesen şu anda eğer Az sabret, bu müjdem cihana değer... Hasbihal edeyim şimdi seninle, Ömrümün bu gari : Babam çok zengindi, çiflikler si Ölünce bu miras hep bana kaldı, Ülkeye benziyen bir toprak: Sonsuz. Gövdemi töprak bürüdü, | Bahtiyar olurdum daha çok onsuz | Ka aydım par bir genç kız Keşkel. Gelmeğe başladı o zaman köşke Zengin kız &vına çıkan erkekler! İ O âdi gençler ki pusuda bekler. Hiç “biri ayırmaz güzel ve çirkin. Şârt budur: Olmalı bu kadın zengin!» Bu benim indimde âdi bir iştir: Evlenmek değildir, alışveriştir! İşte bu gençlerden nefret ed Tİ; «Parama âşıktır hepsi de..»derdim!- İsterdim .bu gençler beni alsınlar, Menfaat işinde geri kalsınlar!... Nasılsa tok gözlü bir adam çıktı, İtimad etmiştim; aşka lâyıktı; Bir gündü, almıştım ondan bir kâat, Diyordu: — «Sokâğa servetini at, «Kendin bir hazine gibi bana gel «Senin bir bakışın dünyaya bedel!..» Sözüne inandım, temizdi bu ge! Bu gencin maksadı değildi iğre O paramı değil, beni seçmişti. vlendim.. aradan üç yıl geçmişti, İçimi bir şüphe kemiriyordu, Beni bu düşünce aylarca yordu: Bu aşkta varlığım bir yetim midir, Sevilen ben miyim, servetim midir?.. Çare bu: Münasib fırsat gözettim;, Kocamın aşkını tecrübe etlim, Dedim ki: «Felâket Yi uğu irdi, «Çiflikler satıldı, çünkü rehindi!..» Ansızın duyunca kocam bu sözü, Öfkeli hatlarla karıştı yüzü, Bir cevab vermedi, dişini sıktı, teselli etmedi, dışarı çıktı. Kırmıştı askımi gururumu; Arada açılı bu uçurumu m bu ocak, Çaresiz sakladım artık paramı, Yoksulluk onunla açtı aramı: Yeminler; buseler ve herşey bitti, Boşadı; seni de bırakıp gitti, Aşkımı kırmıştı, çabuk unuttum. Kendimi seninle artık avuttum! İstedim yavrumu etmek bahtiyar, Dedim: «Parasını erkekler duyar, Büyüsün, sarılır hemen dört yanı, «Ben gibi onun da yakılır camı!.. «Daima kalırsa #akir olarak, «Evlenir, hakiki bir eş bularak!» Düşündüm; muvakkat bir zaman için. Ölmeden ev aldım yaşaman için, Ben hesab etmişlim her şeyi ince, Notere dedim ki: «Kiz evlenince «Parayı verirsin; yoksulluk bi «Çocuğa bu servet ömrünce Y «Evtenmez, gelirse otuz yaşına, «Hayatta kalırsa o tek başına, «Çaresiz durmadan vermeli ona: Geçkin kız kavuşup yarım milyona, nir, gönlünce bir koca bülur, «Yani: Erkeklerden öc almış olur!.. «İşte bu mektubu o zaman pulla, «Bu sırrı okusun, kızıma yolla!..» Kızım!.. Bu yazdığım bir sürü satır, Bilemem, belki de seni ağlatır!.. Bir ölü ardından ağlamak bence Dünyada çekilen en boş işkence. Yazıktır ağlama, göz yaşını kes, Bu kanun bozulmaz: Ölecek herkes, Denize akacak mutlak her nehir!.. Hayatı etmeden kendine zehir, Verdiğim parayla eğlen, yaşa, gez: Üç günlük ömrümüz kedere değmez! a m e am m a mma «nnçç6çpâp$ö€©âhföfö$€©* hayatı tamamile verebiliriz. Vapurumuz evvelâ adanın merkâ- zine yanaştı. Mahkümlar yakaları, bedenleri, paçaları, kolları ikişer ayrı renkli elbiseleri ve şapkâlarile bizi a)- kışlıyarak okarşıladılar, Bir buçuk sene evvelkine nazaran İmralı tanıl- muyacak bir hale gelmişti. Büyük bü- yük binalar. Geçen sefer biz geldiği üzerine binecek topu topu bir tek ihtiyar eşek varken şimdi atlar, ara- balar, inekler, maAndalar, tavuklar, Evveli bütün tesisatı gezdik, Adliye Vekili, bu felâkete uğramış adamlarla bir arkadaş gibi konu- şuyordu: — Nerelisin yavrum?... sın evlâdım? Diye onlarla bazan hasbühal edi- yordu, Hele adada Ziraat mütehassi- sı bir mahküm vardı, Vekile: — Emret... Burasını tanılmıyacak bir şekle sokalım!... diye atılıyordu. Yemekte mahkümlar bize hizmet Rahat mi- ettiler. Dört kişiyi öldüren bir katıl Adliye Vekiline bıçak koştururken, eski bir eşkıya, bardağına su boşalti- yordu, Adada vetişen üzümlerden y€ dik, Bundan sonra önümüzde bir mah- kümlar resmi geçidi başladı. Zirağt” çılar oraklarile, balıkçılar oağlarile, dokumacılar küçük dokuma âleti& rile, demirciler çekiçlerile, hayvan y€ tiştirenler hayvanlarile, berberler us” turalarile önümüzden geçtiler, Tekrar vapura bindik. Adanın m?” hur Mete burunu denilen — mevkiin? geçlik, Fakat burada sahile fazla 50” kulan Kalamış vapuru karaya otu Masmafih Mete bumundaki kümlar misafirleri için paralandılâ”- Mahkümlârın «Tekirdağlı Hüseyin”! «Çoban Mehmed» i ismini alan peh livanları güreşti. Göç vakıt yine ker” di kendini kurtaran Kalam vap” rile İmrahdan hareket ettik ve sab” ha kadar İstanbula döndük, H. FP.

Bu sayıdan diğer sayfalar: