16 Eylül 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

16 Eylül 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Büyük ükikramiyekazananlardan N bazılarının garip maceraları Rüzgârın uçurduğu bilet, kazandan ölünün elbisesinden çıkan bilet Jul Corby Bizdeki tayyare piyangosu gibi Fran- sada da her ay, hazine menfaatine | bir piyango çekilir. Bu piyangonun | büyük ikramiyesi 5 milyon franktır. 1 milyonluk, 500 bin franklık ve daha küçük müteaddid ikramiyeleri vardır. Fransızlar bu piyangoya çok rağbet ediyorlar. Bir Fransız gazetesi, her ay büyük sabırsızlıkla beklenen bu piyango ve büyük ikramiyeleri kazananlardan bir kısmının çok garip maceralar geçir- diklerini yazıyor. Bu macera yüzün- den bazıları kendilerine düşen parayı alamamışlar, bazıları parayı için uzun müddet uğraşmağa mec- bur olmuşlardır. Büyük ikramiye olan beş mliyon frangı kazandığı halde bu parayı ala- | mıyan Marie Gossen adında bir hiz- metçi kızdır. Bu kız piyango biletini aldıkları sonra ikramiyenin muhak- kak kendisine çıkacağına o kadar kâ- | naat getirmiş ki hizmet ettiği evde sık sık odasına çıkar, bileti alıp okşar, s€e- vermiş. Nihayet piyango çektimiş, en büyük | ikramiye hizmetçinin biletine çıkmış. Marie baygınlıklar geçirerek odasına koşmuş, paraları tahsil etmek için bi- lelini almak istemiş, #akat bir türlü bulamamış, Her tarafı tekrar tekrar aramış, bilet yok... Zavı âdeta deliye dönmüş, bu serveti kaçırmak ihtimali kendisini hasta etmiş, Haline merhamet eden harkes bileti aramış, fakat bir türlü i olmasın?. almak | | | İ biletine çıkmış, Çocukları bileti ara- bulmak kabil olamamış. Fransada alta ay zarfında piyango idaresine mürâ- taatle parası tahsil edilmiyen biletler kükümsüz sayılır, Marie altı ay için- de biletini bulup müracaat edemedi- ğinden beş milyon frank hazineye kal. | mış. Aradan iki ay daha geçmiş, Bir gün Marle oturduğu apartımanın önün- deki ağacı muhafaza için ağacın etra- fına konulan demirlerden birinde bir kâğıd görmüş. Merak ederek yaklaş- muş, Bir de ne görsün, kaybetliği pi- yango bileti... O zaman keşideden az evvel biletini okşayıp severken kendi- sini çağırdıklarını, âcele ile bileti masa üzerinde bırakarak koştuğunu, rüz- gârın bileti uçurduğunu anlamış, Pi- yango idaresine koşmuş, bileti göster- miş, macerasını anlatmış. Fakat ka- nuna muhalif hareket edilemiyeceğin- © den 5 milyon frangı alamamış... İkinci vaka şudur: Bir ticaretha- nede tezgühtar Jul Corby adında bir genç bir piyango bileti alır, bileti ce- ketinin cebine yerleştirir, Pyango çe- kilince biletine bir milyon frank çik- tığını sevinçle görür. Fakat bileti her tarafta aradığı halde bir türlü bula- maz, Jul büyük bir yeisle bir koltuğa düş- tüğü sırada birdenbire aklına biletin iki gün evvel boyacıya verdiği ceket- te olması ihtimali gelir. Hemen kalkar, boyacıya koşar. Ceketi boya kazanın- | dan çıkartır, Cebine bakınca bileti bu- lur, Fakat biletin numarası boyadan okunmaz hale gelmiş... Bilet kimya- ! haneye gönderilir, kimyevi vasıtalarla temizlenir, Jül günlerce halecanlar ge- çirdikten sonra nihayet paraya kar vuşmağa muvaffak olur... Serveti kaçırmak üzere iken yakala- mağa muvaffak olanlar arasında en garibi şudur; İhtiyar bir adam bir pi- yango bileti almış, biletinin numara sını çocuklarına söylemş. Aradan bir- kaç gün geçtikten sonra ihtiyar, pi- yangönun çekilmesinden evvel, has- talanmış ve ölmüş. Bir müddet sonra piyango çekilmiş ve büyük ikramiyelerden biri ibtiyarın mışlar, fakat bir türlü bulamamışlar. Bütün evi, babalarının bütün eşyasını ait üst etmişler gene bileti bulamamış- lar. Hepsi şaşkına döndükleri bir sira- da çocuklardan biri babalarının yeni elbiseleri giydirilerek defnedildiğini hatırlamış ve: — Sakın blet bu elbisenin cebinde demiş. Bunun için hükü- MEŞ'UM KADIN Aşk ve macera romanı Nakleden: (Vâ- Bedi halecanla mağaranın önünde sevgilisini bekliyordu. Yaptığı plânın bozulmuş olmasını aklından bile ge- çirmiyor, bilâkis işlerin tasavvur etti- Zi gibi cereyan edeceğine kâni! Hiç bir şeyden şüphesi olmıyan Cenan ge- lecek; delikanlı bin bir nüyazişle ka- bahatini affettirecek ve tam tatlı aşk sohbetine daldıkları sırada Refika ha- nımefendi inaiyetile birlikte onları basacak. Belki ayılmalar, bayılmalar olacak; fakat nihayette Bedi muradı. na erecek. Hele onlara bir damad ol- gun da bak konduğu servetin sayesin- de ne işler yapmıyacak! Halecanla dertleşiyor. İki dakikada nin cebinden çıkardığı ince yor. Ol işte yuvası Nd) TTefrika No. 7 hanım ve maiyeti iki gencin münase- beti hakkında ne düşünseler yeriydi. Uzaktan Cenan görününce, Bedi se | vinçle bağırdı: yarım saat | n evvel | i t otur ta bi döşek OR e bezden bir perde asılmış. it orasını âdeta Bir hususi oda — Oh! Çok şükür geldin... Kaç gün- dür ne ıztırab çekiyordum. Hele sen- sizlik bütün üzüntülerimin fevkinde idi... Ah! Cenan seni görmeden ben yaşıyamam!.. Genç kız kendini yenerek sakin bir sesle; — İşte görüyorsun ya, ben de da- yanamadım geldim... - dedi ve sonra ilâve etti: - Zaten bugün pek ciddi ve pek hazin şeyler hakkında görüşmeli- yiz. — Eazin mi?.. Sen beni sev Neden güzelim?... sun, ben de sana pres- tiş ediyorum... Dünyada hiç bir kadın bu kadar nemiştir. Biran süküt ettiler, delikanlı sev- gilisini sarmış mağaraya doğru götü- rüyordu: — Bak perde astım. Samandan da oturacak yer. yene bu gabat tablar Marie Gossen mete müracaat ederek izin almak lâ- sımdır, İhtiyarın. varisleri hükümete müracâatle vaziyetlerini anlatmağa mecbur olmuşlar ve epeyce uğraştık- tan sonra mezarın açılması için izin alabilmişlerdir. Mezar açılıp ölünün elbisesinin cepleri araştınldığı zâ- man bilet bulunmuş. bu suretle çocuk- ları paraya kavuşmuşlardır, Denizli hapishanesi ıslah edildi Denizli (Akşam) — Denizli hapls- hanesi ıslah edilmiştir. Bundan evvel harap vaziyette bulunan koğuşlar ta- mir ettiriln içme suyu bulunmıyan hapishaneye su getirilmiş, bir mü- dürlük dairesi inşa ettirilmiş, müte- addid sanat ateleyeleri vücude geti- rilmiştir -Şimdi hapishanede bulunan 370 mahküm, mühtelif sanat atelye- lerinde çalışarak hayatlarını kazan- makta ve biraz da para biriktirmekte dirler, Hapishanede marangoz, kundura, trikotaj, yerli dokuma, ateleyelerinde yüzlerce mahkümun çalıştığını ve ça- lışma zevkini tattıklarını görmek, in- sana bu zavallıların âtisi için valt- lerde bulunmaktadır. Bütün bu işleri kısa bir zamanda yapmağa ve hapishaneyi kısa bir za- manda iyi bir inzibat ve intizam yu- vası haline sokmağa muvaffak olan hapishane müdürü B. Fevzi Dirimdir. Bu muvaffakıyetinden dolayı kendi- sini takdir etmek lâzımdır, vişmek ne güzel değil mi benim biri. ciğim?.. Ah bilsen seni ne kadar sevi. yorum. Cenan ağır ağır: — Sözlerine inanmak istiyorum, Bedi. Evet zannederim ki beni sevi- yorsun. — O halde üzülecek ne var. Bu mü- tekabil muhabbette en büyük saade- ti bulmuyor mıyız? aşk kadar büyük ve güzel hiç bir şey yoktur. Bu sözleri söylerken kızın yere ba- kan gözlerinden şimşekler çakıyordu. Bediin yüzü kızardı. Fakat kendini yenerek sordu: — Benden ne gibi bir fedakârlık is- tiyorsun, cicim?.. Her şeyi yapmağa hazırım! Şimdi samanların üstünde yanya- na oturuyorlardı. Delikanlı, kızın eli- ni avucunun içine alarak; — Demindenberi kendi kendime: «Acaba ona ne suretle aşkımı ispat edebilirim?» diye düşünüyordum. Ba- na verdiğin saadeti neyle ödeyebili- rim? — İşte, Bedi! Ben de seninle bunu konuşmağa geldim. na kendimi verdim. Zira aşkına itima- | dim vardı. O aşkınla ki her şeyden der. tün tultağunu. ayi mağ “Geçmiş zamanlar. Bir aralık mevcudlerine ilâve ola- rak Abdülhamid Almanyadan bir kaç müsilim zabitle bir kaç sivil mütehas- sıs celbetmişti. Bir takım ecnebiler ile Beyoğlu halkından ve kendi içimizde yelişen tenkidcilerden bazıları «Al- man lisanı ve Alman kültürü Türkiye» de cari değildir. Fransız lisanı ve Fransa maarifi ile eskidenberi Türk- lerin gözleri açılmıştır. Vaziyeti ve po- Htikası iktizasınca Almanyanın Tür- kiyeye siyasi bir faydası dokunmamış- tir ve dokunamaz. Halbuki Fransız- lardan #iyasi mienfaatleri icabınca "Türkiyeye defatle hayır gelmiştir ve daha gelmek ümidi vardır. Fransız ordusu intizam ve mükemmeliyet iti- barile Almanyadan aşağı değildir. Fransanın dahili teşkilâtı ve idaresi ve kanunları ve nizamnameleri Türk- lerin âdetlerine ve ahlâklarına ve zih- niyetlerine göre Almânyanınkinden daha yakındır. Hasılı Türkiyenin eski dostu Fransa dürürken Almanyanın kucağına atılması ve Fransızlara hor bakması lâyık değildir» yolunda ten. kidler yapmakta ve mühakemeler rütmekte idiler. Bir gün mutadım üzere saraydaki hizmetime müteallik bazı evrakı gös- termek üzere sabahleyin padişahın huzuruna girmiştim. Beni görünce elindeki okuduğu kâğıdı bir tarafa bi- rakarak bana hitaben egetirdiğin kâ- ğıdlara sonra bakarız. Şimdi sen kar- şıma geç otur da beni biraz dinler de- dl, Yukanda hulâsasını kaydettiğim şehir dedikodularına dair tafsilâtı ha- vi olarak aldığı raporu verip okuttuk- tan sonra sözüne şu veçhile devam etti: «Bize pek büyük ve elim zararlara mal olan son Moskof muharebesinde ordumuzun teşkilât ve tensikat ve sevkiyat ve levazımatınca ve kuman- daca ve zabltan ve ümeramızın ameli ve fenni malümatça bir çok noksan- Jarı olduğu meydana çıkmıştı. Bu ku- surları hemen ıslah eylemek cizemdi. | Sulh yapıldıktan sonra bu işe pek ehemmiyet veriyordum. O zamana gö- Te en malümatlı ve mütefennin Üme- ramızdan Gazi Osman paşa ve Gazi Ahmed Muhtar paşa dahil oldukları halde bir ıslahat komisyonu teşkil ettim. Bunlar iyice derin tedkikat yaptılar. Noksanlarımızı ve kusurları- mızı tamamen ortaya koydular. Bü- yük ve başlı ıslahat ve tensikat yapıl. ması lüzumu tebeyyün etti. Fakat görülecek işlerin başlarına geçirilerek mütehassıs ve liyakatli za- bitlerimiz kâfi gelmiyordu. Ecnebi askeri bir devletten iktiza eden müte- fennin zabitleri isteyip getirtmek mec- buriyeti hasıl oldu. O esnada hizme- timde bulunan ehliyet ve liyakatinden ve şahsım hakkındaki pek samimi dostluğundan emin olduğum Fransa erkânıharbiyesi ümerasından miralay Drese ile istişare ettim. Fransaya müracaate karar verdik. Şimdi Drese bizde terfii rütbe ile müşir olmuştur. 'Tanırsın ve müşavirlikle ve hususi yâ- O halde, Bediciğim, tereddüdsüz seninle konuşabilirim. Benim gibi terbiye görmüş bir aile kizı kendini verdiği erkekten başka bir adamla evlenemez. — Ah, Cenancığım, bu ne saadet! Bütün hayalım sana teşekkürle geçse azdır... Genç kız sevgilisinin sözünü kese- | rek: — Evet fedâkâr ve menfaatsiz bir — Öyle ama, bu işin fena bir tarafı var. Dünya bir araya gelse annem bu izdivaca razı olmıyacaktır, — Ne yapacağız? Cenan biran tereddüd eder gibi ol- du. Sonra birdenbire, büyük bir coş- kunlukla: — Bir çaremiz var, Bedi... Birlikte kaçmak!.. — Seni kaçırmamı mı İstiyorsun — Evet... üzere gidelim... Zâten her şeyi hazır- ladım... Babamdan kalan serveti de hemişireme oterkediyorum.. Bütün haklarımdan feragat ediyorum... Şim- di dünya yüzünde yapyalnız ve para sızım... Yalnız senin olacağım... Zen- gin bir hayatı Lai tercih etme. » Birlikt e çalışırız... Kansatle ge- ww Sevdiğim kocamin yanında her şey bana hoş gelir... Sen gençsin, istikbalin parlak ta olabilir. ş dan Bir daha geri dönmemek 36 yiti 1998 man zabitleri ve sivil mütehassıslar nasıl geldiler! kle hâlâ hizmetimde bulunduğu» nu sen de biliyorsun. Kendisi amcam Abdülâziz ile Parise seyahatimizde yaver olarak yanımda bulunmuştu. O vakitten tanıyorum. İşte böylece düşünüp taşındıktan ve istişare ettikten sonra iplida husu- sİ surette Drese vasıtasile ve ondan sonra Babıâliye Fransa elçisi vasıta- sile tensikat ve tanzimat için bir as- keri ıslahat heyeti ile maliye ve güm- Yük ve nafıa gibi bazı dairelerimiz için sivil memurlar istedim. Fransa hü- kümetinin bize bu dostane muaveneti diriğ etmiyeceğini memul ediyorduk. Halbuki o vakitki elçilerinin ısrarına ve benim hususi suretteki iltimasları- ma rağmen Fransa bükümeti türlü özür ve bahaneler ile aylar geçiriyor- du. Moskotflar ile sulh yaptıksa da harb neticesi olarak türlü dağdağnalar içinde yuvarlanıyorduk. Meselâ kon- grede Yunanlılar ile hududumuzu tashih etmeği kabul etmiştik. Fakat Yunanlılar hudud tashihi bahanesile bizden bir çok geniş ve zengin yerler aimak davasına kalkışlılar. Bu iş için bizimle harbı göze aldıkları anlaşılı yordu. Bulgarlar Moskofların her em- rine itaat etmiyorlardı. Memleketleri- ni kendileri idare etmek ve Moskof memurlarını başlarından savmak isti- yorlardı, Moskof hükümeti süz geçire- mezse .Bulgarislanı tekrar işgal et- mekten çekinmiyeceği söyleniyordu. Rumlar ile bir muharebeye tutuştu ğumuz takdirde Sırbların ne yapacak- Jarı bilinmiyordu. Hasılı bu gaileler dolayısile askeri ıslahat işini ihmel ettik. Bahusus Fransa hükümeti de vahi özürler ile Tunusu işgal ettiğin- den kendisinden dostane bir hizmet ve muavenet talebinde bulunamazdık. O vakite kadar arzumuzu is'af etme- mesinin sebebi hem kendisine mütte- fik olarak ele s#lmak istediği Rusları ürkütmemek ve hem de eskidenberi göz attığı Tunusu ele geç için olduğunu öğrenmiştik. Onun üzerine Almanyaya müracaat ettik, Bu bab- da asla tereddüd etmiyerek ve Fransa- peçerek bu dostça muaveneti imparatordan rica etmekliğimi Frans sız olduğu halde bana olan sadakati iktizasınca ısrar ile tavsiye cd-- Dre se paşa olmuştu. İmparator talebimizi iyi ve doslane telâkki etti. Az zaman içinde bize gü- zide zabitler ve asker! ve sivil müte- hasıslar yolladı. Ve bunlara ordumuz» da Türk zabiti gibi sadıkane hizmet etmeleri emrini verdi. Eskiden gelen izi hoşnud ettiği için üz lüzum üzerine gene Almanyadan zabit ve memür ge- tirttik. «Hakikati hal bundan ibarettir. Dedikodulara ve yanlış telâkkilere ve muhakemelere nihayet vermek için Avrupalı gazete muhbirlerini irşad ederek kendi taraflarından bu busus& dair neşriyatta bulunmalıyız» dedi. Salih Münir Çorlu Müteknid büyük elçi fena halde afallamıştı. Filhakika, ka çırtına meselesi olmıyacak işlerden değildi. Müşkülât çıksa dahi bu gibi teşebbüslerin sonu ekseriya izdivaçlâ biter... Fakat... Cenan devam etti: — Yarım annem gidiyor... İstersen ben seninle gelmeğe hazırım... İstifa nı ver... İşlerini düzelt... Bizi tanımı" yan bir şehre gideriz... Neresini arzu edersen... — Niçin cevap vermiyorsun? Delikanlı, aktör meharetile yüzü nün işmizazını değiştirebiliyordu. Cid- di ve memnun bir hal takımarak rolü“ ne devam etti: Şimdilik bu teklifi ka” bul etse dahi ne kaybedecekti? Bira” dan mesele tabiatile hallolacaktı. Hes yecanlı bir sesle: — Vallahi bilmem, Cenan... SeB konuşurken, demindenberi bu teklifi” ni kabul edeyim mi, buna hakkım vaf mı diye düşünüyorum... Acaba rahat” nı bozmalı mıyım?.. Filhakika aşkı! o kadar kuvvetli ki seni mesud etmek için elimden göleni yapmağa hazırım." i yağa ken” ben hezi- rım... Paranın verdiği » zevklerin. mahrumiyetini muhabbetim sana bis” settirmemeğe kâfi gelirse dünyanın e -bahtiyarı ben Oluruz.

Bu sayıdan diğer sayfalar: