5 Aralık 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

5 Aralık 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

pa 5 Kânunuecvvel 1938 Balona girdiğim zaman gözüme tu. | haf bir manzara ilişti. Gençler bir | halinde bir köşeye çekilmişlerdi. | i aralarında konuşuyorlardı. İh- lar da bir köşede toplanmışlar, gü- üyorlar, gayet şen bir tarzda çe- ne çalıyorlardı. Evvelâ gençlerin yanına yaklaşlım. Konuştuklarına kulak verdim. Spor- dan, sinemadan, kadın, erkek moda- larından bahsediyorlardı. Bunadn sonra kendi kendime: — Bakalım ihtiyarlar ne konuşu- yorlar?.. dedim. Onlara doğru ilerle- dim. Bu gece tâ ilk gençlik zamanla- rından biribirilerini tanıyan ihtiyarlar buraya toplanmışlardı. İşte artık yetmişini çoktan aştığı söy- Yenen Sami Servet. Karşısındaki bem- beyaz saçlı, âşağı yukarı kendisinden birkaç yaş küçük olan bayan Kadri. yeyi yıllarca evvel tanırdı. Artık te- miz yüzlü ihtiyar bir kadın olan be- yan Leylâ, daha çok genç, çok güzel, bir kadınken şimdi yanı başındaki koltukta oturan Şemsiyi bilirdi. Şem- si de artık çökmüş ve ihtiyarlamıştı. İhtiyarlar grubunda hemen herkes bribirini tâ gençliktenberi tanıyorlar- dı. Şimdi artık yüzünde eski gençlik zamanından hiçbir iz kalmayan Sami Servi anındaki ak saçlı bayan Kad- riyeye: Ah efendim, dedi, şimdi hatırı- ma ne geldi biliyor musunuz? Sizin kırk sene evvelki haliniz. Ne güzel, ne harikulâde cazibeli kadındınız. Ben iki arkadaşımla beraber sizin hayran- larınız arasında idim. Size meftun- duk... Ben şaşırmıştım. Bu ihtiyar adam karşısındaki kadına onun bakkında eskiden beslediği hisleri ne kadar açık açık söylüyordu. Sami Servetin bu sözleri üzerine bayan Kadriyenin kızacağını sanmış- tım. Fakat ne münasebet?.. Kadriye gülümsedi, şehadet parmağını tehdid eder gibi Sami Servete doğru sallaya. rak: — Siz de gençliğinizde az değildi- niz hani.. Siz de az değildiniz ya... de- di. Sami Servet alâka ile sordu: — Aman o zamanlar sizin nazarı dikkatinizi celbetmiş mi idim? Kadriye hâlâ gülümseyordu: — Hareketleriniz nazar dikkati celbetmiyecek gibi değildi ki... Siz o saman ele avuca sığmaz uçarı çap- kınlardandınız. Kâç kere arkama düştüğünüzü bilirim... Kaç kere... Şimdi Sami Servet de gülüyordu: — Ne diyordunuz efendim... Sizin saçınızın ucunu görmek için günlerce arkanızda taban teper, kundura eski- tirdik... Hey gidi günler hey... Onların böyle son derece samimi, açık açık konuşmalarına hayret için- de kalmıştım. Sami Servetin son sözü Üzerine Kadriye: — Siz, arkamda günlerce taban te- per, kundura eskitirdiniz ama bütün bu gayretleriniz hiçbir fayda vermez- di ki... Oh olsun ben de size saçımın telini göstermedim yâ... — Darılmayınız efendim ama O zâ- manlar çok merhanetsizdiniz... Kadriye güldü: — Siz de pek kendinize güvenirdi. niz canım... Gençliğiniz, yakışıklığı- nız sayesinde bütün genç kız, genç kadın kalblerini kısa bir zaman içinde elde edivereceğinize kani olduğunuz yüzünüzden belli idi. — Ne yaparsınız efendim?.. Mik... İnsan o zamanlar kendisine biraz fazla güveniyor... Bayan Kadriye birdenbire gayet mühim bir sır hatırlamış gibi Sami Servete: — A size senelerce sonra fevkalâde alâkadar olacağınız bir sırdan bahse- deyim... O zamanlar, henüz daha çok gençken benim pek samimi bir arka- daşım size çılgın gibi âşıktı... Sami Servet yerinde doğruldu: — Aman demeyiniz... Kim bu?... Bayan Kadriye gayet kısa bir tered- düt devresi geçirdikten sonra: — Eskiden, bu arkadaşım ve siz he- nüz gençken dünyada bunu söylemez- dim. Çünkü o zaman bu, arkadaşım #çin de, sizin için de belki mühim bir tehlike olabilirdi. Fakat şimdi öyle ? Bu arkadaşım da, siz de, bende ihtiyarladık. Unumuzu eledik, eleğimizi duvara astık. Bunun için artık bugün bu büyük sırrı size söy- demekte hiçbir mahzur ge IHTIYARLAR Sizi çılgın gibi seven kimdi bilir mi #iniz Arkadaşım Şaziye... Bu isim (üzerine Sami Servet yerin- den sıçradı: — Ne diyorsunuz? Ciddi mi söylü- yorsunuz?... — Tabii... Sami Servet adeta afa'lamıştı: — Buna ne kadar hayret ettiğimi dünyada tahmin edemezsiniz. Çünkü ben sizin güzelliğinize meftundum ama doğrusunu islerseniz Şaziyeye kalbden tutkundum... Fakat o derece mağrur bir kızdı ki kendisine âşkimı anlatmak için öyle ciddi bir teşebbüse girişememiştim. — Evet, kendisi son derece mağrur bir kızdı. Fakat eğer teşebbüs etmiş olsaydınız herhalde gayet iyi bir neti- ce alırdınız. Onun da sizi sevdiğini anlardınız... Sami Servet: — Ah bilir mi idim?... dedi, bütün bunları siz bana o zamen anlatsaydı- miz ya... — O zaman bunu anlatmakta mah- zur vardı. Şimdi iş değişti. Bayan Kadriye şimdi kahkahalarla gülüyor. | du: — Yalniz ben o zamanlar size bü- yük bir fenalık ettim. Sizi bir aralık Şeriyenin gözünden düşürdüm. Şazi- yere sizin bir «şip sevdi» olduğunuzu önünüze gelene takıldığınızı, hatta benim de peşime düştüğünüzü söyle- dim... Aman yarabbi, Şaziye o zaman, bu sözüm üzerine ne kadar müteessir olmuştu... Sami Servet: — Aşk olsun size... dedi, gıyabımda büyük bir dostlukta bulunmuşsunuz, doğrusu... Bayan Kadriye gülmekte devam ediyordu: — Doğrusunu isterseniz ben O za manlar sizinle çok alay ederdim. He. le kıvrık bıyıklarınızı, kordonlu ke- lebek gözlüğünüzü fena halde dilime | dolamıştım. Kıvrık bıyıklarınız akrep kuyruğuna benzediği için size «Akrep kuyruğuu adını da takmıştım. Şaziye ile beraberken sizi uzaktan gördük mü | hemen peçemin altından fısıldardım; — Akrep kuyruğu geliyor!... Sami Servet: — Aşkolsun doğrusu... diyordu. Halbuki ben o vakitler o bıyıklarımla, kelebek gözlüğümü ne kadar beğenir, kendime ne kadar yakıştırırdım... De- mek onlar sizi böyle güldürürmüş.. İhtiyarlar geç vakitlere kadar ko nuştular. Biz Sami Servetle beraber çıktık. Yolda ihtiyar dostuma: — Siz ne kadar samimi, ne kadar açik açık konuşuyordunuz?.. dedim — Eehb... dedi, gençliğe ait hisleri. mizi, hatıralarımızı artık birbirimize açık açık söylemekte hiçbir mahzur yok... Genç değiliz ki sözlerimizden birer mâna çıkaralım... İşte ihtiyarlı- ğın da bu imtiyazı var.. Halbuki karşımızda konuşan gençler grubu- nu gördün mü? Onların hepsi his. lerini kabil değil açık açık birbir. lerine söyliyemezler. Bugünkü duy- gularını ,hatiralarını 40-45 sene sonra rahat rahat birbirlerine anlatabilir. ler... Hikmet Feridun Es RADYOLIN AK ŞAM Eğitmenler İ | j İzmirin kazalarına 18 kadın eğitmen tayin edildi Temir (Akşam) — İzmirin Kızılçul- Ju Eğitmenler kursundan mezun kâ- dın ve erkek 80 eğitmen, vilâyetin muhtelif köylerinde 1 birincikânun- dar itibaren tedris faaliyet ve vazife- lerine başlamıştır. Dördü kadın olmak üzere 36 eğitmen Bergamaya, ikisi ka- dın olmak üzere 32 eğitmen Ödemişe, 7 kadın eğitmen Urlaya, 3 kadın eğit- men Çeşmeye, i kadın eğitmen Kara- buruna, 1 kadın eğilmen de Seferihi- #ara verilmiştir.. Kadın eğilmenler, köylerde tahsil çağı dışındaki kızlara ye köylü kadınlara biçki, dikiş, nakış, ziraat sanatları, ipek böcekçiliği, ço- cuk bakımı ve ev idaresi üsulleri gös- terip öğreteceklerdir. Türkiyede ilk defa İzmirde yetişti- rilen kadın eğitmenlerden, köylü ka- dın ve kızlarını yetiştirmekte çok isti- İade edileceği ümld olunuyor. Üçü Ber- | gama, üçü de Ödemişte altı gezici başöğrimen (faaliyette bulunacak, eğitmenlerin faaliyetini sıkı şekilde kontrol edeceklerdir. Posta ittihadına dahil olmıyan ecnebi memleketler: Seneliği 3600, alta aylığı 1600, üç aylığı 1000 kuruştur. B. 1243 227 728 947 1200 138 Va. 521 7091204 1428 1041 1819 Idarehane: Babıdli civarı Acımusluk sokak No, 13 NİŞANTAŞ, KARAKOL KARŞISINDA Saadet Ap. 5. 6 oda ve holü havi bol güneşli kiralık 2 daire. Kalorifer, sr- cak su. Apart. 3 cü dairesine müra- caat. Tel, 43783. * Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişli: Osmanbeyde Şark Merkez, “Taksim: İstiklâl caddesinde Kemal Rebul, Beyoğlu: Tünelde Matkoviç, Yüksekkaldırımdı Vinkopule, Gala- ta: Topçular caddesinde Merkez, Ka- aampaşa: Mücyyod, Hasköy: Sadık Akduman, Eminönü: Salih Necati, Fatih: Hamdi, Karagümrük: Ali Ke- mal, Bakırköy: İstanbul, Sarıyer: Nu- Aksaray: o Cerrahpaşada pi ner: ri, Beşiktaş: Süleyman Receb, Emilyadi, Kumkapı: Asadoryan, Kü- çükpazar: Yorgi, Samatya: Kocamus- tafapaşada Rıdvan, Alemdar: Divan- yolunda Esad, Sehremini: Topkapı- da Nâzım, Kadıköy: Söğütlüçeştmede Hulâsi Osman, Üsküdar: Selimiye, Heybeliada: Tomas, Büyükada: Haik.f | ile SABAH, ÖĞLE ve AKŞAM her yemekten sonra muntazaman dişlerinizi fırçalayınız Maliye Vekâletinden: 1 — 31/Kânunuevvel (937 tarihinde İlân edildiği üzere eski Bronz beş ku- ruşluklarla yüz paralıklar ve nikel bir kuruşluklar 3i/Kânunuevvel/938 ak. şamından itibaren tedavülden kaldınlacaktır. Ellerinde bu nevi para bulunan. lar 31/Kânunucvvel/938 akşamına kadar bilümum mal sandıklarile Cümhuri. yet Merkez ve Ziraat bankalarına müracaat ederek mübadele ettirmelidirler. 2 —'Tedavülden kaldırılan bu nevi paralar 2257 numaralı kanunun âeki- zinci maddesi mucibince 1/Kânunusani/939 tarihinden itibâren bir sens zar. fında ancak mal sandıklarına ve Cümhuriyet Merkez bankasına yapılacak te- diyatta kullanılabilecektir. Lie (8806), v Tarihi Sahife 9 DİŞİ KORSAN Deniz Romanı —.. Yazan: İskender F. Sertelli Melik bin Nasir, Bizans imparatoruna bağırdı: “Tahtını paylaşmak istiyen kumandanlarına mı güveniyorsun?,, Tefrika No. 192 — Kendinize başka bir baş bule- madınız mu? — O, hepimizin en cesuru İdi. — Dişi korsan muhasaraya devam edecek mi? — Şüphesiz, devanı etmek azmin- de olmasaydı, beni buraya gönderir miydi?! — Seni niçin gönderdi buraya? — Bizansın içyüzünü yakından görmek maksadiyle... — Bir hafta içinde neler gördün, söyle bakalım? Melik bin Nasir suslu: Kollarına ağırlık veren zincirleri yere bıraktı. Periklis, elindeki kamçıyı sallamak için imparatordan müsaade istedi. Sekizinci Mihail: — Hayır, diye elini uzatlı, ona vurma! Ve nöbetçilere şiddetle bağırdı: — Çözün şu adamın zincirlerini... Periklis mâni olmak istedi: — Ne yapıyorsunuz, haşmetmeabi Bu canavarın zincirlerini çözerseniz, hayatınız tehlikeye düşer... Sekizinci Mihail, tereddüd etme- den ayni sözleri tekrarlayınca, asker- ler, Petronun kollarındaki ve ayakla- rındaki zincirleri çözdüler. Arab kor- İ sanı diz çökmüş bir halde yerde du- | ruyordu. Sekizinci Mihali: — Bizans surlarını tek başına aş- mağa muvaffak olan bir adamı tak- dir etmeliyiz, dedi, Romalı Kostantin bu cesareti - bugüne kadar - hiç kimse gösterememisti, Bu, sadece cesaret değil, bir mücize- dir. Haydi, bu mucizeyi gösteren adamla beni başbaşa bırakınız! Nöbetçiler perde arkasına çekil- diler. Perikliş ayakta duruyordu. İmparator, Arab korsanına yer gösterdi: — Otur bakalım şuraya, cesur adam! Seninle biraz konuşalım... Korsan, imparatorun gösterdiği yere oturdu. İmparator sordu: — Adın ne?... — Melik bin Nasir... — Anan Rum mu? — Hayır, anam da, müslümandır. — Rumcayı nerede öğrendin? — Adalarda... — Bir Rum kadar güzel konuşu- yorsun! Senin Arab olduğunu hiç kimse tahmin edemez. — Böyle olmasaydı, ben de Bizan- sa gelmeğe teşebbüs eder miydim? — Benden şehrin teslimini istiyen reisiniz, bu cesareti kimden alıyor? — Benim gibi, kendisine canla baş- la bağlı olan arkadaşlarından... — Bizansa senden başka kimse gir- di mi? — Ben sonuncusuyum... Evvelki- leri tanımıyorum. Melik bin Nasir, Rum imparatoru- nu kasden şüpheye düşürmek isti- yordu. Sekizinci Mihail, kendi kendine; «Ne soğukkanlı adam!» diye mnl- dandıktan sonra, Arab korsanını iyi- ce avlamak fikriyle biraz daha gü- Yümsedi: — Sen merd bir adama benziyor- sun! Hakikati söylersen, seni affede- ceğim, Nasir! Haydi, bana. Bizansta neler gördüğünü, neler öğrendiğini anlat! — Gördüğüm ve duyduğum şeyle- ri anlatırsam, canınız sıkılır... Beni söyletmeyiniz! Cezama razıyım. Be- ni çabuk öldürünüz! — Hayır. Seni öldürmiyeceğimi! Bizansta neler gördüğünü ve neler duyduğunu senin ağandan işitmek istiyorum. — Hakikat acıdır. Fakat, madem- ki ısrar ediyorsunuz; anlatayım: Bir haftadır şehrin dört köşesini dolaş- tım. Yerlilerden, sizin lehinizde ko- nuşan hiç kimseye raslamadım. Her- babam da Mihail hefifçe başını sallıyarak sordu: — Ne diyorlar benim için?... «Çoluğumuzu, o çocuğumuzu, yurdumuzu mahvetti, Arablarla an- Jaşsaydı, bu derece perişan olmaz dık!» diyorlar. — Bu neticeden şüphe yok ki, sen de çok memnun oldun! — Memurlarının ve bilhassa mai“ yetinizdeki adamların zulmünden de şikâyet ediyorlar. Perikliş söze karıştı; — Zulümden ilk ve son şikâyetçi, muhakkak ki, senden başka bir kim- se değildir! Sekizinci Mihall birdenbire Jeşti: — Andigoniye; sarayıma girmek #stediğini söylemişsin! Girseydin, ne yapacaktın? — Buraya girince ne yapabilece. ğimi siz pekâlâ tahmin edebilirsi. niz! — Senin ağzımdan duymak İstiyo- rüm bunu... Melik bin Nasir son dakikalarını yaşadığını biliyordu. Önüne bakarak cevab verdi; — Arâblarm şehre çabuk girebil- meleri için, burada her şeyden önce görülecek bir iş vardı: Sizi öldür- mek. İmparator ayağa kalktı: — Ben ölünce, kumandanlarım şehrin kapılarını açacak mı sanıyor sun? — Şüphesiz. Çünkü, bugün gü- vendiğiniz kumandanlar, sizin ölü- münüzden sonra Bizans tahtına otur- mak sevdasına düşeceklerdi. Bu ara- da yerliler de bu sonsuz kavgalar- dan usanarak kapıları açmağa mec- bur olacaklardı, Sekizinci Mihail, 0 güne kadar en yakın adamlarından bile duymadığı böyle bir haber karşısında titreme- ge başladı: — Bunları kimden duydun sen? Diye bağırdı ve korsanın yanına sokuldu. Melik bin Nasir: — Halktan duydum, dedi, siz te baamza kulağınızı verseniz, daha neler duyacaksınız! — Onları da anlat... Korkma! — Korktuğum için değil, korkma- dığım için anlatıyorum. Öleceğimi bilmiyor değilim, Hızh hızlı soludu, anlatmağa baş- dadı: — Andigoninin kocası size Bizansı yakmanızı tavsiye ediyormuş. Geçen gün ot yığınlarını yaktırdığınız za man, herkes benim gibi, ilk önce, şehri ateşlediğinizi ve Neron gibi, bu ateşin karşısında harp çalarak şi rab içtiğinizi sanmıştı. Biraz sonra hakikat anlaşıldı. Fakat, halkın hâ- lâ böyle bir inanışı var: «İmparator şehri yakacak.. ve bizim yuvaları- mızım ankazı üzerinde yeni bir şehir kuracak!> diyorlar. — Halka bu hissi veren, general Anivas olsa gerek... Periklisi yanına çağırdı ve sordu: — Sen ne dersin bu işe? — Bunların hepsi yalan ve uydur- madır derim, haşmetmeab! Böyle bir baldırı çıplağın sözüne inanılır mı? — Kiyafeti perişan. Fakat, düz- gün, makul konuşuyor. Onun böyle bir şey uydurmüsına imkân yoktur. O, duyduklarını söylüyor. Eğer şehir- den dönmeğe muvaffak olsaydı ve reislerine bunları anlatsaydı, sonu- muz neye ovarırdı? Melik bin Nasir güldü: (Arkası var) YAKINDA TURAKINA Tarihi roman ciddi.

Bu sayıdan diğer sayfalar: