January 20, 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

January 20, 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Bir ecnebi memleketinde otobüsle bir şehirden başka bir yere gidiyor- dum. Yanımda bir de arkadaşım var- dı. Ben bir aralık: — Aman dedim, bari kazasız belâsız* gideceğimiz yere varabilsek... İstan- buldanberi yanımda bulunan arkada- | gm gülümsedi: — Kazadan bu kadar korkar mısın?, dedi. Güldüm: — Herhalde kaza hoşa gidecek bir- şey olmasa gerektir... cevabını ver- dim. Arkadaşım Nuri eski, tatlı bir hatı- raya dalmış gibi: — Ah, ah... dedi, bazen öyle güzel, öyle tatlı. öyle nefis kazalar vardır ki... — Haydi canım... Saçmalama... Ka- zanın tatlısı, güzeli, nefisi de olur mu? dedim... O sözümü ağzımda bırakan bir te- — Öyle bir olur ki... Anlatayım da dinle... dedi, Biraz hava almak için otobüsün ca- mını hafifçe aralık etti, Sonra anlat- mağa başladı: — Gene böyle bir seyahat yapıyo» rum. Bir ecnebi şehirden başka bir ye- re otobüsle gidiyordum. Hava çok fe- na idi. Dehşetli kar yağıyordu. Oto- büsün şoförü yolculara: — Eğer kar bu suretle devam eder- se yolumuza devam edemiyeceğiz. Kar yolları iyice kapadığı için bil- hassa dönemeçler çok büyük bir teh- like teşkil ediyordu. Kar fırtınası yüzünden “biribirine çarpmış, tekerlekleri kayarak devril- miş otomobillere ras geliyorduk. Üs- telik kara saplanmak korkusu da var- dı. İşte o günü ben de senin gibi: — Ah bir kaza olmadan gideceği- miz yere kapağı atabilsek!.. diyordum. İki gündenberi olobüste yolculuk et-| tiğim için canım da fena halde sıkı. ! mıştı. Otobüs yolculuğu tren vapur yoleuluklarından büsbütün sıkıntılıdır. ! Çünkü bütün yolculuk müddetince gö- rüp göreceğin birkaç kişinin yüzüdür. Can sıkıntısını defetmek için yani- ma aldığım kitaplardan birini açtım. Okumağa başladım. Bu gayet merak. lı bir zabıta romanı idi, Dalmışım... Romanda müthiş bir cinayet olu- yor. Polis hafiyesi mösyö Le Kok meç- hul katili bulmağa çalışıyor. Polis hafiyesinin maceralarına ken» dimi o kadar kapıp koyuvermiştim ki artık dışarıda yağan buram buram | karı bile unutmuştum. Birdenbire müthiş bir sarsıntı oldu. Otobüsün içinde çığlıklar koptu. Başımda bü- yük bir sızı hissettim. Kendimi kay- betmişim. Ne kadar zamân geçtiğini bilmiyo- rum. Gözlerimi sicak bir odada aç- tam, Etrafıma bakındım, Hiç tanıma- dığım bir yerdi. Başımın ucunda dok- tor kıyafetinde bir adam: — Otobüsünüz bir kazaya uğradı. Yaralandınız. Öteki yaralıları civar- daki evlere taksim ettik. Sizide bu çifliğe getirdik... dedi. Tekrar kendimi kaybettim, Ertesi günü gözlerimi açtığım zaman kendi. mi çok daha iyi hissediyorum. Bulun. duğum odada kimse yoktu. Bir aralık kapı açıldı. İçeriye genç, son derece güzel bir kadın girdi. Ken- di kendime: «Aman dedim, acaba rü- ya mı görüyorum!» çünkü bir müd- det evvel dalgın bir halde yatarken gözümün önünden gâyet güzel kadın hayalleri geçiyordu. Genç kadın yatağıma yaklaştı: — Nasıl oldunuz? dedi, dün gece rahat uyudunuxz sanırım... — Evet rahat uyudum... dedim. A Genç kadın yatağımın yanına otur» az — Burada kendi evinizde gibisiniz, dedi, bu benim çifliğimdir, Size yardım edebildiğim için çok memnunum. Eğer bir arzunuz varsa hiç çekinmeyiniz. Böyleyiniz. — Teşekkür ederim. Bütün gün yatağımın yanında otur. du, Ciril civil konuştu. Hayatımda bu kadar tatlı bir hastalık görmemiştim. yatağı bana âdeta bir cennet gibi geldi, Ertesi, daha ertesi günler biraz da- da iyileşmiştim. Yatağımın başı ucun- TATLI KAZA i Vi da güzel ev sahibim romanlar okuyur, bana hikâyeler anlatıyordu. Artık bütün arzum, şu hastalığın biraz daha uzaması idi. Beni bu çif- liğe getiren kazayı içimden âdeta tak- dis ediyorum. «O ne güzel, ne nefis, ne taılı bir kaza imiş...» diyorum. Dört gün sonra yataktan kalkmıştım. Fa- kat güzel ev sahibim: — Dünyada bu halde gidemezsiniz. Birkaç gün daha istirahat ediniz... diyor, bırakmak istemiyordu. Zaten benim de «Cennet canıma minnet». Güzel ev sahibimi fazla üz- medim. Birkaç gün daha çiflikte kal- dım. Ben gitmek istedikçe güzel çiflik sâ- hibi: — Ne acele ediyorsunuz? diye soru- — Sizi fazla rahatsız ediyorum. — Katiyyen... Zaten bu çiflik dağ başında... Ve ben burada tamamile yal. nızım. Bir insan yüzü görmek benim için büyük birşey... diyordu. Dağ başındaki çiflikte bir müddet sonra bizim için nefis bir bayat başla- dı. Bir gün bahçede dolaşırken ev sahi- bim: — Haydi kovalamaca oyniyalım!.. demişti. Bu kovalamaca oyununda ben onu uzun uzun kövaladım. Nihayet kendi- sini kahkahalar arasında yakaladım. Kovalamaca oyunu bir aşk başlangıcı ile bitti, Bundan sonra gece mehtapta dola» şıyor, ay ışığında civardaki dereye ka» dar iniyor, beraber yüzüyorduk. Bu çiflikte altı ay kaldım. Dünya. nın en güzel aşk macerasını yaşadım. »* Nuri hikâyesini bitirdikten sonra ba- na sordu: — Nasil kazanın da tatlısı olmaz mı imiş? Hikmet Feridun Es Bir gün bir kasırga gü- nünde, göklerin kör gaza- bına uğramak istemiyor- sanız, durup dururken kur- ban olmıya isteğiniz yok- sa, şimdiden kurbanları- nızı kendi elinizle hazırla- yıp yerine götürünüz: Türk Hava Kurumuna ve- Posta ittihadına dahli ülmiyan ecnebi memleketler: Senetiği 3600, altı aylığı 1900, üç aylığı 1000 kuruştur, Köpek isteniyor Base ve Fosleriye cinslerinden gayet iyi cins 2 yavru köpek iste- niyor. Akşam İlân memuruna müracaat, Telefon: 20681 O Okuyuculanmızdan arzuları, dilek- leri hakkında her zaman mektuplar almız. Bu arada aldığımız mektup- lardan birinin içinden bir de karika- tür çıktı. Karikatürü yukarıda neş- rediyoruz. Mektupta deniliyor ki: «Bir ecnebi gazetesinden kestiğim şu karikatürü size göndermekten ken- dimi alamadım. On beş yirmi gün evvel İstanbul halkı büyük bir susuz- Tuk sıkıntısı içine düşmüştü. Apartı- man komşularımdan bir zat tıpkı şu karikatürdeki gibi banyoda susuz kalmış ve biçare İçecek suyu ile te- yemmüm kabilinden yüzünün gözü- nün sabununu! yıksyabilmişti. Bu karikatürü gazetenizde neşre- derseniz. İstanbul halkına çok fayda- lı bir rehberlik etmiş olacaksınız. Bu suretle ani olarak susuz kalanlar ka- Tikatürde olduğu gibi itfaiyenin yar- dımından istifade etmeği öğrenecek- lerdir.» Türkiye Madyodifüzyon Pestalari DALGA UZUNLUĞU 1639 m. o 183 Kes. T.A 19741. 15195 Kos T.A P, 3lTom. 9468 Kes, ANKARA KADYOSU TÜRKİYE SAATİLE Cuma 20/1/9809 12,30: Türk müziği - PI, İS: Saat, ajans, meteoroloji haberleri, 13,10 - 14: Müzik #şen parçalar - PI), 1830: Progrüm, 18,35: Türk müziği (İncesaz Acemaşlran), 19,15; Konuşma (haftahk spor saati), 1930 Baat, ajans, metâoroloj! haberleri ve zi- rast borsası (flat), 19,40: Türk müziği (Muhtelif şarkılar, Rumeli türküleri): 1 - Bayati araban peşrevi, 2 - Udi Ahmed - Karcığar şarkı - Zahnu hicranın gibi #lemde, 3 - Hacı Arif - Gönül bezmi ha- | rab âbâd gamdır, 4- Suphi Ziya - Uşak şarkı - Dökülmüş zambak gibi, 5 - Dede - Uşak şarkı - Ağladırlar güldürür- | Jer, 6 - Debâl Zade - Karcığar şarkı - İki de Tumam, 7 - 8az semai- s), $ - Rumeli halk türküleri: Koyun beni yükseklere, Sabah olsun ben bu yerden gideyim, Dağlar dağlar viran dağlar, Alişimin kaşları Kare, Okuyanlar: Mü- zeyyen Senar, M. Çağlar, Çalanlar: Veci- he, Cevdet Çağla, Kemal Niyazi Seyhun, 2030: Konuşma (Çocuk Esirmeğe Kuru- mu), 2045; Müzik (Riyaseticimhur Flar- manik orskestrası - Şef: Prastorluş): 1 - Nino Neldhardt: İkarus, senfonik şiir ©p. 67, 2 - Nino Nelnhardi: Yaylı sazlar kuarteti ve orkestra için Konçerto, op. 74 - 3 - W. A. Mozart: Senfoni Re majör No. 4 Adaglo - Allegro, Andante - Pres- to, 21,45: Suat, ajans, esbam Lahvilât, kambi-' yo - mukud borsası (at), 2155: Müztk üküçük orkestra - Şef: Necip Aşkın): 1 - Johannes Brahms - Macar dansı No. &. 2 - Willy Riçhartz - Küçük balet sülti, 3 - Fried Walter - Serenad, 4 - De Michel - Çocuk oyunları, 5 - Hanns Löhr - Büyük vals, 6 - Mainzer - Düğün töreni, 7 - 4eopold - İspanya melodileri - potpuri, 8 - Hans Mainzer - Serenad, 9 - enza Tempo - Galop, 22: Müzik (dans - PU. 2045 » 24; Son ujans haberleri ve yarınki proğram. aralama aa, anl Kızılay balosu 129 Kw. 20 Kw. 20 Kw. Kızılay cemiyeti Beyoğlu şubesi tarafın- dan her sene kış mevsiminde tertip edilen balo, bu sene de ayın 28 inci cumartesi ak- şamı Tokatlıyan Salonlarında verilecektir. Balonun her hususta mükemmel olması için bir heyet istihzarut le meşgul olmak- tadır. RADYOLIN ile SABAH, ÖĞLE ve AKŞAM her yemekten sonra muntazaman dişlerinizi fırçalayınız TURA TARİHİ #— Ye Mesih, sen Avrupalıları bu felâketten kurtarmak için, bütün mucizeni ve kuvvetini gösteri» Diye yalvarıyor, aylarca, yıllarca kiliselerde âyinler yaparak matem tu- tuyor ve ağlıyorlar. Moğollar dediklerini yapıyorlar, 4— Karskova şehri bizim olacak- tirh Diyen Moğol baş komutanı niha- yet büyük ordusile Karakova kalesi- ni zaptediyor ve kalenin bütün burçlarını yıktırıyor ve şehri tahrib ediyor... Etraftaki asilzadelerin köşk- lerini yaktırıyor. Moğollar bu şehri yaktıktan sonra Silezyaya giderek bu havaliye de hâkim oluyorlar. Moğollar, birbirini takib eden bu sonsuz galibiyetlerden sonra, şimale doğru ilerliyorlar, Karşılarına çıkan (Oder) nehri üsündeki bütün köprü- lerin düşman tarafından yıkılmış ol- duğunu görüyorlar. Bu nehrin Üze- rinden sallarla karşı yakaya geçmeğe muvaffak oluyorlar. Moğolların (Oder) nehrini geçtik- lerini karşı yakada gizlenmiş olan Silizya dükası Mesislav görüyordu. Silizya dükasının askeri azdı. Mo- ğollar nehri geçip ilerlemekte devam ettiler, Sllezyalılar, Moğolların hiç birşey- den yılmadan, bütün zorlukları yene- rek ilerlediklerini görünce: * — Bu adamlara Allah yardım ediyor.» Diyerek bir çokları kabul etmişlerdi. Bu devirde Yukarı Silezya ile Po- lonyanın bir kısmı putperesttiler. Dinleri yoktu. Allahı tanımazlardı. Silezya dükası Mesislav vaziyeti tehlikeli görünce birşey yapamıyarak (Lingnich) üzerine çekil Burada Mesislav'ın o amcazadesi - Moğollar Üzerine yürümek üzere - asker töp- Tuyordu. Mesislav amcasının oğluna sordu: «— Ne kadar asker toplayabilecek- sin?» . « — Toplayacağım asker beşbin kadar tutar» « — Moğollar bizden on kere dâha kuvvetlidir, Onlar bir kılıçla on kişi- nin başını birden yere düşürüyorlar.» « — Bunlar masaldır. Seni korkut- muşlar!? « — Masal değil. hakikattır. zümle gördüm.» « — Moğollarla harbettin mi?> « — Hayır. Fakat, onların yerliler- Je nasıl çarpıştıklarını ve (Oder) in hiristiyanlığı Gü coşkun akışına ehemmiyet vermeden karşı yakaya nasıl geçtiklerini uzak- tan gördüm. Moğollarla harbedilmez. Onların her yaptığı, bir mucizedir.» Mesislav'ın amcazadesi Hanri bu sözlerden ürkerek askerini (Lingnich) dan kaçırmıştı. Moğollar, Silezyanın merkezi olan (Breslar) üzerine süratle yürüyor- lardı. (Breslav) ahalisi Moğolların geldiğini haber alınca kaleye çekil- mişlerdi. Moğollar bu şehri ilk istilâ- dua yakmışlardı. Halkın kaleye çekil. diğini görünce burada bir wiktar muhasara kuvveti birakarak, prens Hanriyi takibe koyuldular. Silezya dükası Mesislav kendi ken- dine birşey yapamıyacağını anlayın- ca, mevkiini amcazadesi Hanriye terketmişti. Gençliğinde putperest iken bilâhara hiristiyan olarak (din- dar Hanri) adıyla anılan yeni Siliz- ya dükası (Lignich) ve Yukarı Silez- yadan otuz bin asker toplayarak: — Moğolları mutlaka Silezyadan süreceğim. Diye and içmiş ve yola çıkmıştı. Dindar Hanri'nin hazırlığı büyük- tü. Avrupalılar bu harbe büyük bir ehemmiyet vermişlerdi. Hanri; «-- Muvaffak olacağım ve Avrupa yı Moğül istilâsından kurtaracağım!» Diye bağırıyor, bütün hiristiyanlık âlemini ümüd ve heyecana düşürü- Hanri, Mesislav'a bu savaşta büyük bir vazife vermişti. Yazan; İSKENDER P. SERTELLİ İ|Silezyalılar 30,000 kişilik ordu ile Mogollara karşı koya- “İcaklardı. Çagatayın oğlu Mogol ordusunun başında idi KINA ROMAN 'Tefrika No. 33 — Hanri otuz bin askerin başında bu- Tunuyordu. Hanrinin kuvetli mışta. Bu kollârın başında da tanınmış kimseler vardı. 1) Büyük Polonya ve Karakova askerleri Suslav'ın kumandasında, 2) Yukarı Silezya dükası Mesis- )av'ın kıtası, 3) Moğollara karşı haç muharebesi açan Almanlarla (Koltberg) maden- leri amelesinin başında bulunan (Moravya) dükası Diyopold'un oğlu Poselislay'ın kumandasında, yürüyen ordu, N 4) Poyo'nun kumandasında Tötön- ya askerleri, 5) Aşağı Silezya dükası Hanri'nin kumandasında. bulunan Polonya ve Silezya'nın en seçme askerleri. Bunlarla beraber, bir de çoğu Ak manlardan mürekkep bir ecnebi ala- yı (üç bin kişi kadar) bu büyük or. duya iştirak etmişti. Moğollar uyumuyarlardı. Dindar Hanri'nin beş kol üzerin- den Moğollara doğru yürüyeceğini önceden haber almışlardı. Moğollar du derhal beş koldan yil rTümek üzere ordularını hazırladılar. Moğol ordularının başında Çagatayın oğlu Baydar bulunuyordu. Sabotay bu büyük harbe yetişeme- diği için Tuna boylarında kalmıştı. Prens Baydar, Moğol akıncılannın başında yürüyordu. En büyük dövüş Ülingnleh) önlerinde yapılacaktı. Bu kadar büyük iki ordunun çarpışması için bundan daha müsald bir mey- dan tasavvur edilemezdi. Silezyalılâr: — Peta geliyor.. onun sırtını yere getirmeden dönmiyeceğiz. Diye bağırışıyorlardı. Peta (1) nan çok inadcı bir adam olduğunu haber alan Silezyalılar: — Biz de yurdumuzu muhafaza et- meğe, bu uğurda kanımızı dökmeğe ve muzafer olmadan dönmemeğe and içtik, Diyorlar, Moğolları bu atıp tutma- larla büsbütün hiddetlendiriyorlardı. Nihayet Silizyalılar ve Polonlar 9 nisan sabah: kiliselerde dua ettikten sonra, ayrı ayrı kollardan harekete geçtiler, (Lingnieh) den bir fersah uzakta bulunar ve (Neyis) suyu ile sulanan ovada Moğollarla karşılaştılar. Moğol ordusu harb meydanına onlardan önce gelmişli, Bir tarafta Moğollar, diğer tarafta Silezyahlar mevzi alarak harbe tutuş- tular. İlk önce Alman alayı, Hanri” den müsaade İstedi: «— Bizim dövüşmemizi görjinüz... ve Moğolları nasıl yere serdiğimizi uzaktan seyrediniz.» Dediler. Göğüslerine büyük haçlar takarak harb meydanma atıldılar. Bunların yanında bir kaç yüz ecnebi gönüllüsü da vardı. Bunlar da Avru- payı temsil ediyorlardı. Moğollar meydana atılıp aslanlar gibi gükreyerek, çok kısa bir zaman içinde Almanları bir pusuya çekliler ve bir ferâ kurtulmadan kılıçtan ge- çirdiler. Silezya dükası ve müşterek ordular başkumandanı Hanri bunu görünce: — Şimdi benim aslanlarım mey- dana çıkacaklar. Almanlar gaflet #çinde Moğolların kurduğu pusuya düştüler. Biz meydanda dövüşeceğiz. Dedi. Meydana ikinci defa atılan, prens Mesislav'ın ordusu idi. â Mesislav'ı büyük Polonya ve Kara kova askerleri Lakviye etti, Bu yürü- yüş çok heyecanlı olmuştu. Prens Mesislav korktuğuna uğradı, bir Mo- gol okuyla yaralanıp atından düştü. Prens Suslav onu takib etti, Her iki kol birden bozuldu. Moğollar, düşma- nın merkezine doğru yürümeğe ve Silezyalıları Lingnich'e doğru sürme- ğe başladılar. beş kola ayni- (Arkası var) (0) Macar müverrihleri, o devirde Moğol ordularının başında bulunan prens'ere bu adı vermişlerdi.

Bu sayıdan diğer sayfalar: