6 Şubat 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

6 Şubat 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

| | | ii Mitat oturduğu apartımanın kapi- Sından içeri girdi. Asansöre bindi. Ta» mam düğmeye basıp asansörü hare- ket ettireceği zaman hemen parma Eını geri çekti. Çünkü sokak kapısın- dan içeriye güzel, genç komşusu Na- dide girmişti, Altı yedi aydanberi ay- Dİ apartımanda oturdukları halde Nadide Mitata selâm bile vermiyor. du. Çok güzel olmasına rağmen biraz sinirli, gayet ciddi bir genç kızdı. Bundan başkr. son derecede Zengin olduğu da söyleniyordu. Mitat Nadidenin parasında filân değildi. Bu çiçeklenmiş bir dal kadar gençlik ve hayatla dolu Kızla ahbap olmak için ne kadar zamandan beri can atıyordu. Genç adam adeta eski zaman âşıklarına dönmüştü. Daha konuşmadan, anlaşmadan, ahbap ol- madan Nadideye karşı içinde aşka benziyen hisler başlamıştı. Nadide ona en küçük bir cesaret vermiyor, güler yüz bile göstermiyor” du. Yalnız apartımanın şu şık, etrâ- fi aynah asansöründe ara si karşılaşıyorlardı. İşte aralarındaki bütün münasebet bundan ibaretti. Mitat o günü de Nadidenin kapıdan girdiğini görür görmez hemen faali- yete geçti. Biraz evvel kapattığı asan- sörün kapısını açtı. Nadide soğuk bir tavırla içeriye girdi. Genç adama asansörün kapısını açtığı için bir te. Şekkür bile etmedi, Mitat kızın otur. duğu katı biliyordu. Onun için üze. rinde 4 üncü katın işareti olan düğ- meye bastı. İkisinin yalnız bulundu. ĞU asansör yükselirken Mitat ke çamak bakışlarla Nadideyi seyrediyor- du. Gözlerini, ağzını, burnunu, yö haklarını, kirpiklerini, kaşlarını ayrı ayrı seyrediyor, kendi kendine: — Saçları kirpiklerindön güzel.. Hayır kirpikleri saçlarından güzel... Ağzı burnundan biçimli... Hayır, ha» Yir burnu da çok güzel canım... diye garip garip hükümler veriyordu. Nihayet asansör dördüncü katta durdu. Genç kiz dışarıya çıktı. Otur. duğu dairenin kapısını çaldı. Mitat beşinci katta oturuyordu. Düğmeye bastı. Asansörü hareket ettirdi. Genç adam, kendi dairesine girer. ken kendi kendine: — Amma da kalbsiz şey ha, diyor- du, ne bir selâm... Ne bir bakış... Ben onun için yanıp tutuşsam bile başını çevirip şöyle bir bakmayacak... Nafi. Ie bu kızın yola gelmesine imkân yok.. diyordu. Mitat iyi resim yapardı. O günü Tesim yapmak arzusu vardı. Odasına girdi. Boyalarını çi- Hayalinden Nadidenin bir por- 55 yapmağa başladı. T aralık içinden; «Tuhaf şey, de- bu genç kızı ne kadar çok düşü. müyorüm.» Aradan bir hafta kadar geçmişti. Mitat evihe dönerken Taksimde tram- aydan indi. Ağır ağır evinin yolunu tuttu. Oturduğu sokağın köşesine ge- Mince helecanla durakladı. Önünden Gayet güzel, biçimli vücudlü bir genç yürüyordu. Bu Nadide idi, Mitat kendi kendine; , “Aman, dedi, hiç olmazsa onu asan- görürüm.» diyerek adım- larını sıklaştırdı. Evvelâ apartımana, sonra da bera- ber girdiler. Küçük asansörün içine Nadidenin hafif yasemin kokusu da- almıştı. Mitat bu koku içinde adeta yarı sarhoş gibi olmuştu. Bu sefer Nadide asansörün düğme. sine bastı, Asansör hareket etti, Bugün Mitata asansör her zaman- kinden daha hızlı gidiyor gibi geldi. Genç adam, içinden: «Muhakkak ba- Ba öyle geliyor. Nadide ile yanyana W saniyelerin daha ağır geçmesini rum da Asansörün dava hızlı git- ğin; sanıyorum. dedi. Pakat hayır.. Hakikaten bugün Mlnsörde bir Şey vardı. Bu sırada cü kata geldiler, Lâkin asan- SÖZ burada durmadı. Beşinci kata doğ- TU Yükselmeğe başlayınca Nadide ba» ŞA Sevirdi, Mitata: > çAücaba niçin bu Katta durma- d3? diy, sordu. BU Büretle genç kız ilk defa olarak MİİAA bir şey söylemiş oluyordu. Delikanı,. yanlış düğmeye basmış ol. — Sakış niz? » gayet İyi biliyorum. $ nu. bastım... kardı, tresini ? Hayni a i — Tuhaf Şeye. Öyle ise asansörü | durdurmağa mahsus olan şu düğme ye basalım... | Bu sırada asansör beşinci katı da | geçmişti. Genç kız hemen ü | durdurmağa mahsus düğmeye bastı.| Asansör beşinci katla tavan arası ara. | sı kalı arasında boşlukta durmuştu. Bu vaziyette asansörden çıkmağa imkân yoktu. Bu şeler genç kız asansörü aşağıya indirmek için yine dördüncü katın düğmesine bastı, Asansör harekete geldi. Aşağı inmeğe başladı. Fakat hayret bu sefer de dördüncü katta durmadı. Asansör olanca hizile aşağıya ini- yordu. Nadide heyecan içinde: — Eyvah... dedi, asansör bozuldu, gayri tabii bir hizla iniyoruz, Aman şunu durdurtalım... Mitat asansörü durdurtmağa mahsus düğmeye uzan- dı. Bastı. Asansör garip garip gıcırtı. | ri Tar çıkararak yine iki kat” arasında durdu. İkinci katla üçüncü kat ara. sında idiler. Yine çıkma. ğa imkân yoktu, Aşağıya da atlaya. mazlardı ya... Nadide; b — Ne yaj ?, diye Mitatın yüzü. ne bakanı Delikanlı: — Zemin katının düğmesine basa- lum. Herhalde oraya gelince duracak- Sn çıkarız, dedi. Genç kız: — Yoo... dedi, asansör aşağıya doğ” ru müthiş bir süratle iniyor. Zemin | katına hizla çarpar da bir kaza olur, korkarım... — O halde asansörü yukarıya doğ- ru hareket ettirelim. Katlardan bi. rinde durdurtur ineriz. Siz demin dör- düncü kat düğmesine bastınız. Belki, © düğme bozuktur. Bu sefer de üçün. cü kat düğmesine basalım... Öyle yaplılar. Asansör yükselmeğe başladı. Fakat üçüncü katı da geçti- ler, Dördüncüyü de... Beşinci katı geç- mek üzere idiler.. Nadide: — Aman, dedi, asansörü durdul- mağa mahsus düğmeye basınız... He- yecandan bayılacağım... Mitat hemen öyle yaptı. Asansör durdu. Beşinci katlan yarım metre kadar yükselmişlerdi. Şimdi bu vazi- yette asansörün kapılarını açmak be- şinci kata atlamak Jâzımdı. Nadide pek fenalaşmış, Mitata dayanmağa mecbur olmuştu. Delikanlı evvelâ iner, merdivenlerden N | ENİK © Türkiye Radyodifüzyon Postaları DALGA UZUNLUĞU 1600 m (o 183 Kes, T.A g. ım m. 15195 Kes, T.A. P, Şizüm. 9485 Kes ANKARA RADYOSU Pazartesi 6/2/9395 TÜRKİYE SAATİLE 1230: Program, 1235: Türk müziği -Pi-, 13: Memleket Saat ayarı, ajans, meteoro- 1oji haberleri, 13,10 - 14: Müzik CEnfii wvertörler Ve fanteziler - PD), 1830 Program, 1635: 'Türk müziği halk hava- ları, 19: Konuşma, 10,15: Türk müziği (Fasi heyeti: Bestenigür saba faslı), 20: Ajans, meteoroloji haberleri, zirmat bor- 120 Kw. 20 Kw. 20 Kw. sası (list), : Türk müzigi CKiisik yi « Baya- tiaraban Peşrevi, 2 . Sadullah ağa - Ba- yatlaraban birinci beste, 3 - Sadullah ağa - Bayaliaraban ikinel beste, 4 - Sa- dullah ağa gemal, 8 - Reşad Erer, keman taksimi 6 - Arif bey Muhayer şarkı: Human yok, 7-Lemi-Bayati ariban şarkı: Bakasız hüsnün, 8 - Dede. #fendi - Bayati - Karşıdan yar güle gü- Ie, 9 - Lemi - Bayatlaraban şarkı - Çeş- hi O mehveşin, 19 - Mahmud Celâled- aşa - Karcığar garkı: Vahı meyusi, Sadullah ağa - Bayatiaraban: Yü- semal, 13 - Etem elendi - Bayatlara- ban: Bez semaisi, 21: Memjeket saat Ayarı, 2105: Konuşma, 2115: Esham, tahvilat, kambino - nukud borsası (fiat), 2140: Müzik (Oda müziği) Piyano: Ce- mal Reşid, Keman: Orhan Barar, Viola: İzzet Albayrak, Cello: Edip Bezen, C. M. Yan Weber - Piyanolu kuartet (Bibemol majör, opus 8). Allegro, Adagio manon İropopo, Manuetto (alleğro), Finale (Pres- İo), 2: Müzik (küçük orkestra - Şef: Necip Aşkın) 1 - Şubert - Moment mü- sikal (fs minör, opus 94, N. 3) 2 - Nes- vedba - Lorley şarkısı üzerine fantezi, 3 - Nielsen - Maskarade komik operasın- dan İspanyol danaları 4 - Lehar - Li- bellentanz öperetinden potpuri, 5 - Mo- zart - Re majör divertimentodan menüet dansı, Şumann - 4 üneü senfoninin ro- mansi, 7 - De Mieheli - Buseler serenadi, 8 - Johann Strawss - Şark hikâyeleri, 23: Müzik (canzand - P)), 2345 - 24: Son ajans haberleri ve yarınki program. asansörün kapısını açtı. Sonra da eğildi beşinci kattaki demir kapıyı da €pey müşkülâtla açtı. Evvelâ kendisi atladı, Sonra da adeta Nadideyi ku- caklayarak beşinci kata indirdi. Genç kiz: — Aman, dedi, ayakta duramaya- cağiım... Bir iskemle bulamaz misiniz? Mitat beşinci katta oturuyordu. He. men odaya girdi. Bir iskemle çıkardı, Genç kıza kolonya, su getirdi. İşte bu suretle bir asansör bozukluğu yü- günden ahbap olmuşlardı. Bu ahbap- Tık ilerledi. Ve nihayet evlendiler. Mi- tat saadetini asansöre borçlu idi. Fa- kat şimdi karısına kızınca: — Ah o asansör, alı o asansör yok mu Eğer bozulmamış olsaydı ne iyi olacaktı... diyor. Hikmet Feridun Es RADYOLİN ile SABAH, ÖĞLE ve her yemekten sonra muntazaman dişlenriizi fırçalayınız GRİPİN Bütün ağrı, sızı VE sancıları keser Baş ağrısına, nezle, &Tip ve romatizmaya kar$şı günde 3 kaşe alınabilir. Baş ve Diş ağrısı ıstırabların en müthişidir En şiddetli diş ağrılarını dindirir Bilhassa müessirdir. İcabında AKİ TARİHİ ROMAN Yazan: İSKENDER FP. SERTELLİ Viâdimir için bir tek kurtuluş yolu vardı: NA 'Tefrika No, 47 Dimitriyef kalesini derhal tahkim etmek... 'Timuç geniş bir nefes aldı. Gülümsedi: — Dokuzay önce (Saray) dabir Moğol zabitinin öldürüldüğünü duy- madın m? Deri tüccarı vaziyeti anlamış gi- biydi. Prense dönü: — Gerçek, dedi, (Saray) dan ay- rlırken bir zabitin öldürüldüğünü duymuştum amma.. neden öldüğü- nü soruşturmağa vaktim yoktu. Vilâdimir, karşısında konuşan İki kişinin birbirine bakişarak gözle an- laştıklarının fârkında değildi. Deri tüccarı Moğolların şiddetin- den çök korkardı. O gün bu konuşma böylece niha- yet buldu. Deri tüccarı yoluna de- vam etti, v 'Timuç, prense kısaca izahat verdi: — Bu adamlar bir kaç kişidir. prensim! Dalma çürük, durmuş mal getirerek Moğollara pahalı olarak sa- tarlar. Hilekâr. düzenbaz, yalancı adamlardır. Şi - Ting bunları bir kâç kere şehirden sürmüştü. Benim öl- dürdüğüm adamm dirilmesi için, bütün ölülerin canlanması lâzım. Ben Samoyu canevinden yaraladım ve sön nefesine kâdar yanından ay- rılmâdım. Cesedini bir köpek gibi sürüyerek sokağa çıkarıp attım. Sa- monun şimdiye kadar topraktâ ke- mikleri bile çürümüştür. Deri taciri bir noktada haklıdır: Moğol zabitle- rl şehirde bir kılıkla gezerler, at- tan inmezler. Hepsi birbirine ben- zer. Hilekâr tüccar size lâf olsun di- ye böyle bir yalan atmış, fakat be- ni görünce hakikati söylemeğe mec- bur olmuştur. Prens Vlâdimir, o günden sonra Timuç'a karşı biraz daha ihtiyatlı davranmağa lüzum görmüştü. Timuç'un sözleri Viâdimiri tatmin edememişti. Deri tüccarı, ilkönce kırdığı potu her ne kadar tamir et- tiyse de, prensin içinde beliren şüphe tamamile silinmemişti. s. Vlâdimirin karısı, casusun izi üzerinde yürürken... Vlâdimirin karısı, o gece çok si- nirliydi. Kocasına Timuçtan bahse- derken: — Dokuz aydanberi koynumuzda, bir yılan besliyormuşuz, dedi, bu adam günün birinde bizi öldürürse kimse şaşmasın. Vlâdimir, karısının Timuç aley- binde ilk defa söz söylediğini duyun- ca hayret etti; — Bir şey mi var? dedi - neden üzülüyorsun? — Timuçun bir casus olarak içi- mize kadar girdiğini hâlâ anlıyama- dın m? — Henüz ortada şüphemi uyandı. racak bir hadise yok. Sen bir şey mi duydun? — Evet. Deri taciri bu akşam şe- birden ayrılırken, bana geldi: «Pren- se cesaret edemedim, size söylemek istiyorum.. 'Timuçtan sakınınız. O, Şi - Tingin casusudur. Ben onuda (Saray) da zabit elbisesile at üstün- de gezerken görmüştüm! dedi. Deri tüccarı, Timuçun çok tehlikeli bir adam olduğunu söyledi, — Ben hâlâ inanamıyorum bu lâf- Isra. Çünkü, ben onları bu sabah yanımda yüzleştirdim. Timuç, Sa- ray şehrinde deri tacirinin eski müş- terisi Imiş. Eğer ondan bir şüphesi olsaydı. deri tüccarile yalnız kaldı- ğım zaman bana da söylerdi. — Sizden korkmuştur... — Beni ikaz etseydi, kendisine m bile vezirdim. Korkacak ne — Bana yalan söylemedi ya... — 'Timuç, onun yalancı, sahtekâr bir adam olduğunu söyledi, — O, kendini kurtarmak ve kendi etrafında uzanan şüpheleri izale et- mek için böyle söylemeğe mecburdur, Ben, Timuçtan korkuyorum. Onun $â Tây içinde serbesçe dolaşmasına bundan sonra müsaade etmeyin! emine am mn la man mm... m ymm İİİ gm İn nil ni mai Viâdimir, karısile konuşurken, şe- hir dişmdan köşarak gölen bir sa- rây muhafızı telâşla prensin yanına girdi: , — Şehir kenarında deri tüccarmı vurulmuş olarak bulduk. Dedi. Vlâdimir birdenbire şaşırdı: — Katil kimdir? — Bilmiyoruz. 'prensim! Karanlık- ta bir adam, deri tüccarının atına binerek kaçmış ve cesedi kanlar için- de yerde bırakmış. Vlâdimir hiddetle ayağa kâlktı: — Muhafızlar atlarina binip kati- lin peşini kovalasınlar. Ve uşakalrından birine: — 'Timuçu çabuk bulup getir. Diye emir verdi, Vlâdimirin karısı; Timuçu bulamıyacaklarını s&- niyorum. Diye söyleniyordu. Sarayın içini &ltüst ettiler, Gerçek, Timuçu bulamadılar. Şehrin içinde aradılar, gene bır Jamadılar. Vlâdimir hiddetinden dişlerini gi- cırdatarak bağıriyordu: — Vay alçak vay! Dokuz ay bizi aldattı demek?! Deri tüccar buraya gelmeseydi, bü iş meydana çıkmıya- caktı. O gece (Dimitriyef) sehri baştan- başa telâş ve heyecan içindeydi. 4— 'Timuç kaçmış...» «— O, Şi - Tingin casusu imiş!» «— Eyvah, Moğollar, bizim onlara atıp tutuğumuzu duyarlarsa, Dimit- riyefin altını üstüne getirirler.» Her kafadan bir ses çıkıyor, saat ler geçtikçe halkın heyecanı arti- yordu. Timuç, dokuz ay içinde Dimitriyef- te neler öğrenmemiş, neler duyma- muşta! O, Saray şehrine varınca, burada duyduklarını ve gördüklerini Şi - Ting'e anlatacaktı. Buna şüphe yok- tu. Vlâdimir, Timuçun kaçışından çok müteessir olmuştu Samoyu öldürdüğünü iddia ede- rek dokuz ay Rus sarayın. da sığınan Timuçun foyası meydana çıkmıştı buraya Vlâdimirin kar — Şimdi ne yapacağız? - diyor- du - Moğollar başımıza çullanırsa, kendimizi nasıl koruyac Vlâdimir için bir tek kurtuluş yolu vardı: Dimitriyef kalesini der- hal tahkim ederek, şehri müdafaaya hazırlanmak. Bunun için de her şey- den önce paraya. ihtiyaç vardı. Viâ- dimirin karısı çok zengindi. Rusyada onun kadar mücevheri olan biç ka- dın yoktu. Prenses. kocesını ve mem- leketini tehlikeden kurtarmak için bütün mücevherlerini, o Vlâdimir de hazinesini meydana koydu. Hazırlık başladı... Bir hafta içinde üç binden fazla asker toplandı. kalenin yıkık surları tamir edildi.. şehrin kapıla- rı kapandı. Artık Dimitriyefe hariç- ten yabancı bir kimse giremiyordu. Etraftaki sayfiyelerde oturan bütün Rus aslizadeleri şehre taşınmışlardı. Köylerin o ambarları boşaltılıyor bütün erzaklar Dimlftriyefe nakledi. liyordu. Şehrin surları çok sağlam ve < yüksekti, Moğolların, burasmı zaptedebilmek için çok kan dökmele. ri gerekti. Kaleyi muhasara ederler. se, şehir içindeki erşak Rusları bir yıl kadar idare edebilecekti. Prens Vlââimir, erme karşı koymağa karar verdiği gündenberi, geceli gündüzlü çalışıyordu. Şehrin müdafsası için her türlü tedbirler alınmış, kaleye muhafızlar yerleşti. rilmişti. Dimitriyef kâlkı, Moğolları, bugün lecek diye bekliyordu. Viâ- Timi Korkusu yoktu. Ruş prensi: — Kalemizi, Cengiz mezardan çi- kıp gelse, zaptedemez. Diyordu. (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: