30 Mayıs 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 12

30 Mayıs 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ğ Hakkı, gayet ciddi bir tavırla yanı- ma yaklaştı: — Azizim, dedi, artık kararımı vef- dim; mutlaka evleneceğim. Biliyor- Sun ki, ilk karım pek sinirli, kavgacı bir kadındı, Onunla yaşadığım sekiz © sene içinde bana göz açtırmadı. Tam , <müinasile kılıbık bir koca olmuştum. Karımdan izinsiz evimin balkonuna bile çıkamıyordum. Hey gidi günler hey... Ben neler çekmedim. Haddin varsa bir arakdaşınla Beyoğlunda bir “gazinoda iki duble birâ İç... Ne müm- kün efendim? Ne mümkün?... Karım- dan ödüm patlıyordu. Odan tirtir titriyor, gölgesinden bile korkuyor- dum, Halbuki sen bilirsin; ben eğlen- ceyi seven adamım. Biraz fazla müs- rif bir insanım... Halbuki fik karım <ecfahattır, paraya günahtır!» diye buna dört günde bir paket sigara bile İçirtmezdi. Cebimdeki paranın kurü- © Şuna kadar sayardı, Kalkıp arkadaş- — Jaria bir eğlenceye, biğ gözintiye filân - gideyim! Ne münasebet? Fakat bugün artık serbesim, Kendi me istediğim gibi, uysal, sessiz bir ha- yat arkadası bulacağım. Öyle bir kâ- dır ki, bana hiç karışmasın; beni her hareketimde serbes bıraksın... Eskisi Bibi tam mânasile bir kılıbık koca ha- yatı yaşamak istemiyorum. Arkadaşım sözünü bitirince, ben: — Haydi inşallah... dedim. Hakkıden ayrıldım. Onu bir daha ancak altı, yedi ay sonra yörmek na- sip oldu. Pek ziyade memnundu. Beni görür görmez, koluma girdi: — Aman kardeşim, saadetimin de- Tecesini anlatamam... Buldum. İste- 'diğim gibi bir kadın buldum... İsmi Leylâ... Fevkalâde uysal, sessiz bir k kadın, Sana eski bir tabirle söyliye- © — yim: «Başına vur, ağzından lokmasını al» cinsinden... Doğrusu buna çok memnunum... Leylâ ile“ evlenirsem çok rahat edeceğim... Ben bir an ev- vel bu meseleyi halletmek istiyorum. Nişanı, nikâhı çabucak yapıp yuva- mu kurmak istiyorum, Bu fikrimi Ley- ğ — Jâya açtım. Mesud bir gülüşle; — Sen nasıl İstersen öyle olsun Hakkı... dedi. Zaten bu uysal kadının ağzından daima bu: «Sen nasıl ister- sen öyle olsun» sözünden başka bir şey çıkmaz ki... Çok iyi kadın doğru- su... Hemen evleneceğim. Onunla ne kadar mesud olacağımı şimdi. den tahmin ediyorum...“Beni bu 58 . adetimden dolayı tebrik et azizim, © tebriket... — Tebrik ederim kardeşim, tebrik ederim... Bir buçuk ay sonra Hakkı ile Leys lâ evlenmişti. Saadetinden, arkadaşis mın etekleri zil çalıyordu. Bir gün; — Gel de yaşadığım hayatı gör... A diye zorla evine götürdü. Daha yakır- dan tanıyınca, Leylânın hakikaten pek sessiz, uysal bir kadın olduğunu © anladım. j Bundan yedi, sekiz sene evvel ilk © — karısının karşısında dünyanın en kr — — Mbk adamı olan Hakkı, tamamile değişmişti. Şimdi evde yalnız onun dediği oluyor, onun arzuları yerine ge- tiriliyordü. Arkadaşımın evinden çıkarken onu son derecede mesud bir halde bırak- muştım. Kİ Aradan iki sene kadar bir zaman © — geçti, Hakkı ile hemen hemen hiç gö- iş Tüşememiştim. Bir yaz günü ona Ada vapurunda rasgeldim, Suratımı asmış, güvertede oturuyordu. Beni görünce yanında yer açtı. Oturdum. Konuş- mağna başladık. Bir aralık kadınlar- dan, evlilik hayatından bahsediyor- duk. Hakkıya sordum: — Nasıl saadetin devam ediyor mu? Yüzünü buruşturdü: — Bırak birader; bırak... dedi, han- © — gi saadetten bahse: Merakla atıldım: Z — Ne 0? O sakin, ülspösiz, o uysal karın değişti mi yoksa? :. “ © — Hayır... Karımda hiçbir değişik- Mik yok... Leylâ gene eskisi gibi sakin, uysal, sessiz... Ne desem «pekil, di- yor, hiçbir hareketime karışmıyor, Lâ- kin ben değiştim, Âdeta karımın bu kadar uysal olmasından şikâyetçi- yim... p Onun sözlerine hayret ettiğimi gö- rünce izahat verdi: — Söylediklerime pek o kadar şaş- ma... Leylânın bu kadar sessiz, bu de- — , rece uysal olması, bana hayatın zevk- iz | lerini, heyecanlarını kaybettirdi. Eskiden ilk karımın zamanındaki hayatı düşünüyorum. Meselâ o vakit- ler karımdan gizli şöyle kaçamak bir gezinti yaptığım zamanlar ne heye caniar geçirirdim, © günlerde haya- İ tam baştan başa bir heyecan içinde geçerdi. Hele kaçamak bir surette yap- tığım gezintiyi karıma hissettirmez- sem, artık sen bendeki keyfi görme... Böyle gizli yapılan gezintiler, kaça- mak içki âlemleri bana ne kadar tat- lı, ne kadar zevkli, ne derece heye canlı gelirdi. Şimdi bütün bunları kay- bettim. Çünkü bugün istediğim yere gidebilirim. İstediğim zaman arkadaş- larımla gecenin İstediğim suatine ka- dar yer, içer, eğlenebilirim. Leylâ bunlara hiçbir şey demez. Bütün bu dediklerimi her vakit yapabildiğim için, artık gezmenin, eğlenmenin, iç- menin de pek Zevki kalmadı. Çünkü bir şeyin kıymeti neresindedir? O şe- yin azliğında veya o şeyi her zaman ele geçirememekte değil mi? İşte eskiden kırk yılda bir yapılan kaçamaklar bunun için bana çok zevkli gelirdi. Bugün öyle mi ya?... Sonra bilirsin ben müsrif, para sâr- fetmesini seven bir adamım, Sefahat- te de son derece istidadım vardır, Başımda ilk karım gibi aksi, tabir Caizse, kazak, bana göz açtırmıyan bir kadın varken, hayatım son derece muntazam geçiyordu. İlk karımdan korkumdan, dünyada, istediğim kadar para harcedemiyordum. Gene ayni korku yüzünden, gece yarılarına kadar sokak sokak dolaş- muyordum, İçki içmiyordum. Hattâ dört günde bir paket sigaranın yüzü- nü görmediğim zamanlar da olurdu. Halbuki şimdi Leylâ, hiçbir şeyime karışmadığı için, dehşetli müsrif ok düm, Avuç dolüsu para sarfediyorum. Girtlağıma kadar borca battım, Gün- de dört paket sigara içiyorum. Her gece üç, dört şişe biraya «bana mi- sın?» demiyorum. Ekseriya da eve sa- baha karşı dönüyorum. $ Bu yüzden hem kesem harap olu- yor, hem de sıhhatim... Sonra azizim, ilk karımla yaşadı- ğım sekiz sene içinde kılıbıklığa o ka- | dar alıştım ki, başımda şöyle bana | söz geçirebilecek bir kadın arıyorum... | Ah, ah nerede eski kılıbıklık günle- | rim?... Vallâhi o zamanın hasretini çekiyorum. Yaşasın kılıbıklık... Yaşasın!,.. Hikmet Feridun Es j İl ... . İ gk Pi Güzelliğini SIRRI YOK Sebebi var RADYOLIN Dişleri mikroplardan, çürükler- den, ütihaplardan koruyarak sağlamlaştıran, hem de mineleri- nin bozulmasını ve sararmasını menederek dajmibir güzellikle muhafaza eden asrın en kuvvetli diş macunudur, Her sabah, Öğle ve Akşam ye- meklerden sonra günde 3 defa, ADYO İY ep e e Tüskiye Rağyoğifüzyen Postaları DALGA UZUNLUĞU 1939 m. O 16) Kos 120 Kw. T.A G i874m 15195 Esa 20 Kw. T.A P. 3170m. 946 Kc. 20 Kr. ANKARA RADYOSU TÜRKİYE BAATİLE Salı 10/5/939 1230: Program, 1235: Türk müziği CP1) 13: Memleket saat ayarı, ajans ve met&o- roloji haberleri, 1315; Müzik (Karık program - PL), 13,45 - 14: Konuşma (Ka- dın saati - Er hayatına dair). 18,39: Program, 18,35: Müzik (Operetler- Pi), 19: Konuşma, 18,15; Türk müziği (fa- sil heyet), 30: Memleket saat ayarı, ajans ve meleoroloj! haberleri, 20,15: Türk mü- Zâğl, 1 - Udi Eşretin hüzzam peşrevi, 2 - Ahmet İrsoyun hüzsam şarkı; (Hatırın- da kalsın), 3 — Faiz Kapancının hüzzam şarkı (Seni gördü © şafak), - Santur takslmi, 6 « Şükrü Şenozanın mahur şarkı: (Bu sevda ne tatlı), 6 - Hicaz türkü (Ds- ga girdim Üzüme), 7 - Halk türküsü: (Şu dağları delıneli), 8 - Ali efendinin hicaz garkı: (Samür kaşlım), 9 - Suzinak şarkı: (Sensiz geceler), 10 - Musa Süreyyanın hüzzam: (Sen sanki baharın), 21: Konuş- ma, 71,15 Eshamı, tabvilât, kambiyo - nu- kut ve ziraat borsası (flat), 2125: Neşeli piâklar - R., 2130 Müzik (Radyo orkestra- 81 - Şef; H. Ferit A'nar), a) Adagio - ATI ro, b) Andante, c) Menuetto - Trio, 9) Allegro spiritaso, e) Gricg: Norveç dans- ları; Op. 35. 4) Allerro maroato, b) Alleg- retto trarıguillos £razloso, c) Allerro mo- derato alla Marela, ç) Allegro molto, A - Dworak: Slav dansları, a) Nr. 8, Grazioso .& lento, b) Nr, 7, Allegro vivace,-). Brahms; Macar dansları, Nr, 5 ve 6, 2230: Müzik (Opera Aryaları « PL), 23! Son ajans ha- berleri ve yarınki program, 23,15 - 24 Mü- zik (Cazband) PL, Avrapa istasyonları Saat 20 de Hamburg ve Münih 20 orkestra — Kö- Budap. 20,25 çingene çalgısı Bükreş Budap. 225 çingene çalıgıs Bükreş 20,15 Rumen muzikası — Sofya 20,30 halk mmuzikası, Saat 21 de Berlin 21 Moğart'ın «Don Juan» Ope- Yazı — Breslau 2125 hafif muzika Hamburz 2130 orkestra — Leipzig 3115 hafif muzika Münih 271,15 askeri mmüzi- ka — Stutlg, 21,15 hafif murxika — Viyana 21,25 - 23 bilyük konser — Melnik 21,1$ hafıf muzika — Athlone 21,15 orkestra — Bari 21,15 Yunahen neşriyat — Belgrad 21309 senfon. konser — Bordo 2130 - 23.30 konser — Rudap. 2140 orkestra — Bükreş 21 senfon. könser — Londra 2130 Vagner'- in «Tristan ve İsides operası — Lyon 2130 - 2330 hafif muzika — Sofya 21 salon muzikası. Saat 22 de Melnik 22 dans — Prag 22,10 orkestra — Beromünster 22,15 orkestra — Florans 22.40 hafif muzika ve dans.— Laibaçh 22,10 mandolin — Milano 22 opera — Nis 2230 - 2330 konser — Sofya 22,40 hafif muzike ve dans — Stokholm 22,30 orkestra. Saat 23 de Breslau, Frankfi,, Hamburg” 2335 -1 bafit muxika ve dans Kolonya 23,59 Binert muxikasına dair — Königsberg 2335 - i dans — Leipeig 2335 - 1 hafıf muzika — Stuttg. 2355 - 1 hafif muzi- i ka — Viyana 2835 - 1 gece muzikası — Melnik 2335 salon muzikas — Budap. 23 cazband — Lalbaoh 23,25 orkestra Posen 2345 matdolln — Slokholm 23,1$ hafif muzika, Saal 24 den sonra Budap. 24 keman — Florans 24 dans — Londra 2405 dans — Hamburg, Nürnberg, Saarbrücken ve Stutiz. 1 - 4 salon muzi- kası, orkesira ve hafif muzlka Seik a ..... Son seneler içinde pek tleriiyen tb tedkikleri, kansızlığın başlı başına ne ka- dar mühim ve ne Kadar mühlik bir bas” talk olduğunu pek aşikâr olarak mey- dana koydu. Kansızlığın slelâde zafiyet telâkki ettiğimiz Ârızadan başka, birçok asabi hallerin de milaebbibi olduğu an- taşıldı. İşte hayatının kurulmasını bü keşfe msdyun olan bir çok hastalardan biri: #Vücudümü yavaş yavaş istlâ eden dermansızlıkla bermber, rengimi kaybet- tiren bir kansızlık beni âdetâ korkunç bir uçuruma sürüklemekte idi. &ik &ik tekerrür eden sinir buhranları hiçbir tarafımda kuvret ve takat bırakmamış- tar. Meflüç bir hastadan farksızdım. Bu- nun, kansızlıktan mağtevelid olduğunu vaktinde teşhis eden doktorum DESCHİ- ENS şurubunu tavsiye etti, Hayatım an- cak bu sayede kurtuldu. Ve kisa bir za- manda hiç bir ârızanı kalmadıs Bayan ©. H. Blaritz DESCHİENS şurubu kanın €sa$ cey- heri olan canlı ERMOĞLOBİNE'i ihtiva eder. Kana bu sayede hayatın zenginli- Bini verir, tekmii höcreleri besler, kuv- velendirir. ve kaybedilmiş olan hayat faaliyetini derhal yine getirerek sıhhat vs saadeti hem iade ve hem idame eder, Her türlü #adf, kansızlık, dermansızlık ve en hafif yorgunluk hallerinde bun- ların — İlerleniceine meydan Vermeden DESCHİENS şurubu kullanarak bemen tehlikenin önünü almak Jidundır. DESCHİENS şurubunu ©stacınız size derhal tedarik eder. Evvelâ işe, soğuktan en fazla canı yanan, kaynanasının giyeceklerinden başladı. Bir iki gün yatakta kalarak, sırtındaki kırmızı köfenlik hırkayı çi- karıp vermesini söyledi. Kumaşa astarın arasından, yaz başlarında çi- kartmış olduğu pamuklu tabakasını, tekrar yerine koydu, yerleştirdi. İh- tiyar nine, üstü sıkı sıkı örtülü, ya- ağının içinden güle sevine söylenip duruyordu: — Bakalım bu kelenimi de paralı- yabilecek miyim? Yazın buna aklım yatıyor amma, kış geldi mi içime kurt, giriyor. Neden dersen, artık yedi- ğim içtiğim eskisi gibi ısılmıyor içi. mi; ah kızım ah! diyordu. Ana da dalgın dalgın: Yok canım... Bana sorarsan da- ha sen çok, hem pek çok yaşıyacaksın koca nine... Çünkü doğrusu ya akran- larının hepsi de birer birer öbür dün. yayı boyladı... Bak sen daha turp gis bisin... Bu dünyaya sağlam bağlamış- lar seni... Öyle kolay kolay kopmıya- cak... Aramızda daha çok yaşıyacak- sın... derdi, Bu lâflardan hoşlanan koca nine gülerek: — Öyle, öyle... Benim mayam pek sağlammış... Hem iş inada bini Tiba, kolay kolay gidicilerden değilim... dedikten sonra, keyifli keyifli gülerek kefenlik hırkanın sıcacık dikilip ha- arlanmasını beklerdi, Bu iş bittikten sonra, ana çocukları- nın çullarını düzeltti, bir yılda, üçü de o kadar büyümüşlerdi ki, kizinki- leri, miniminiye, oğlanınkileri de kı- za aktarma etti, Sade, büyük oğlan açıkta kalıyordu; o ne giyecekti? Bü- banın içi pamuklu setresile, üç kış- tur giydiği bir pantalonu vardı. Ana, yaka ve kol ağızlarındaki yırtıkları dikmişti amma; bir gün erkek, öfke ile camısın ağzından geçen ipi fazla. ca çekince, hayvan da can acısile bir silkinmiş, boynuzu ile hırkanın önün. de kocü bir kapak açmıştı, hâlâ da bü. zük büzük gözüküyordu işte... Fakat gene de anacağız, bunu ke sip oğluna uydurmağa kıyamıyordu; yüreği sizlıya sızlıya, evire çevire elin- deki bu parlallara bakiyor ve bir ka- Tar veremiyordu. En sonunda: «Ya bir gün çıkar geliverirse.. Daha dursun bakalım...» diye mırıldandı. Lâkin yavrucuğun sırtındakiler hiç de havalara göre değildi. Sabah ve ak- şam serinliklerinde tir tir titriyordu. Nihayet, anası fazla dayanamadı, ba- badan kalan setre ile pantalonu ke- sip küçültmeği göze aldı, Bu işi görürken, nedense dişlerini sıkıyor, kendi kendini oyulamak ister- cesine de: — Yılbaşında gelirse eğer, pirinç sata- rız, ona bir kat yeni esvap alırım. Kim- bilir, ne kadar da sevinir!» diyordu. Kış da sırasınca geldi, ve geçiyordu. Kadıncağız kocasının yortularda mü- hakkak eve barka döneceğini umuyor. du. Çünkü o günlerde, ölmemişlerse eğer, dilenciler müstesna- erkeklerin hepsi de ocaklarına dönerlerdi. Şu, bu sordukça da: — Yılbaşı yortusunda gelecek!» diyordu. İhtiyar nine de, günde en aşağı yir- mi defa: — Oğlum yılbaşında gelince...» diye tekrarlıyordu. Çocuklar bile bunu bekliyor, umuyorlardı. Arasıra köyün dedikodu düşkünü dul kadını sinsi sinsi gülümsüyor ve yortu için hazırladığı yeni bir çift terliği işliye işliye; — Kocandan hiç mektup almıyor- muşsun, tuhaf doğrusu! Hoş, benim ne üstüme vazife ya... Şey söylüyordu, arzuhalcı! diyerek, kadıncağıza, ge. Lp gelip bir iğne batırıyordu. Ana o vakitler, aldırmıyormuş gi- bi gözükmeğe çalışarak: — Arasıra gelip geçenler oluyor... Onlardan haber alıyorum. Şimdiye kadar ne kocam ne de ben, yâzıdan pek haz etmedik. Bir takım kargacık burgacığa, olurup da mis gibi para. mızı verecek değiliz ya. Hem elin ada- mı, bakalım insanın dediğini unutma. dan yazabiliyor mu? Üstelik yazı de- NA 'Tefrika No, 18 | din mi, herkesin bilip göreceği birşey demektir; şâyed bir mektup gelse ba- na bütün köy halkı duyacak; ne var ne yoksa öğrenecek... Öyle değil mi? Doğrusu ya, ben kendi hesabıma, mek- tup falan göndermediğine hoşnudumi diyordu. İşte karşısındaki «ayaklı dellâlna» dilini, böylece ağzına sokturuyor ve kocasının, yılbaşı yortusunda gelece. gini söyliye söyliye, kendi de, gitgide, buna inanmağa başlıyordu. Bayram günleri yaklaştıkça, köyün içinde herkes hazırlıklara koyuluyor- du. Ana da birşeyler hazırlamağa başla» dı; sade çocukları için yeni ayakkabı dikmek, elbiselerini yıkamak, minimi- niye yeni bir başlık yapmakla kala- mazdı; kocasını da düşünmek lâzim- dı. Pek fazlasında varmadan, sade iki yük» büyük sepete pirinç doldurdu, lendi kasabaya gitti. Hemen evvelleri, kocasının tutturabildi fiatten, bunları sattı. Böbürlenmeğe hakkı vardı; çünkü tek başına, erkek» lerle cebelleşiyordu. Kazandığı para ile tlâhların önünde yakılan buhurla mumlardan, sonra, bir de sapanla çiftte kullanılan her- hangi bir âletin üzerine, «uğur» getir. sin diye yapıştırılan kırmızı yazılar- dan aldı, Yortu günü yapılacak Ççö- rekler için de lâzım olan yağ ve Şö- keri unutmadı. Bunlardan sonra, elinde kalan pas ra ile, bir dükkâna girdi ve altı yedi metre mavi renkte pamuklu bir ku. maşla, başka bir mağazadan da bunu astarlamak için, bir miklar çirişli pa- muk istedi. Ana, kocasının döneceğine o kadar emindi ki, makası aldığı gibi, elinden geldiği kadar Üüzenerek, kumaşı biç- ti. Kısa bir setre ile, bol bir pantalon kesti, pamukladı ve sıra sıra dikişler vurdu; kumaştan bükülüp yapılma ve sıkıca dikilen düğmelerine varıncaya kadar, her işi bitirdi. Ondan sonra da bu esvabı güzelce kaldırıp sakladı ve hepsinde de, bu hazırlanan elbiselerle, evin erkeği ar- tık iyiden iyiye yurduna, ocağına yale lâşıyormuş gibi bir his uyandı, Amma, sayılı, mahud gün geldi çat- tu,. Ve 0 gene de görünmedi. Sabahtan akşama kadar, sırtlarında en güzel giyeceklerile oturup durdular; çocuklar tertemizdi ve bir yerlerini kir- letmekten korkuyorlardı; ihtiyar nine yemeğini üstüne başına dökmemeğe “gayret ediyor, ana da zoraki bir gü- lümseyişle boyuna: — Belki daha ge lir.. Ortalık kararmadı! deyip duru. yordu. Adammn eski arkadaşları toplan- muşlar, ona «— Safa geldin! Hoş gel- dinl» demeğe, içeri giriyorlardı. Ana, onlara çörek ikram etti ve sorgularıs na Şöyle cevap verdi: — Evet, biz de kocam gelecek diye umuyorduk amma, efendisi onu çok seviyormuş, ondan başka kimselere gürenemiyormuş... Demek ki, böyle uzun bir yolculuğa çıkmasına bir tür- lü izin veremedi... Yanından ayirmak istemedi zaar! Ertesi günü gelen kadınlara da hep ayni şeyi tekrarladı. Yalandan gülüm. semelerle: — Gelmediğine göre, elbette yakın- da bir mektup alırım artık... Neden dönemediğini bildirecektir... diyor ve “lâkırdıyı çeviriyordu. Günler böylece geçti, çok tabii bir tarzda, doğru söyler gibi konuştuğun» dan, çocuklarda ihtiyar nine de, bu yeni havadise kandılar, zaten öna öy« le inanırlardı ki! Amma gece olup da simsiyah karan- lıklar çöktü mü, anacık, acı acı, sessiz- ce göz yaşı dökerdi. Bazen, erYeğinin elinden gidişine âğlar, bazen de onu clâleme karşı maskara ettiğine, ya hud da bu kadınlığile tek başına kalı- vermiş olmasına, beslenecek bakılacak dört insanla geçimin zorluğuna âğ- lardı, (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: