7 Ağustos 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 5

7 Ağustos 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

| ' POLİTİKA İngiliz - Japon müzakeresi 'Tokyoda Japon Hariciye Nazırı ile İngiliz sefiri arasında Çindeki Japon deh sonra, ağır tuvaletli, güzel, şık za- rif "kadınların sigar içmelerini beğe- deler oluğu gibi, daniel edenler de Bu münasebetle şunu kaydedelim: Sigarların ortasında yüzük gibi bir T Ütü icad edileli yüz elli sene oldu, İlk ütüyü, 1789 da Tvanley adında bir-İngiliz icad etti, Uzun bir demirin Üstüne ateş koyarak demiri kızdırdı. O zama bu icada kahkaha ile güldü. Doksan franga Bahrimuhit seyahatı Klark adında Porstmutlu bir balıkçı kâğıt vardır. Sigarlara böyle yüzük şeklinde bir kâğıt geçirmek neden âdet oldu bilir misiniz? Küba henüz İspanyol sömürgesi olduğu devirlerde Kübanın kibar kadınları sigar içerler ve sararmasın diye sigara bir kâğıt geçirirlerdi, Cenubi Amerika, bunun sebebini | başka türlü izah ediyor: ütü mevcuddur. evinde şereflerine bir çay ziyafeti ve- rümiş ve bu ziyefette komutanlar, vali ve bir çok davetliler de hazır bür lunmuşlardır. 16 Temmuz günü muhterem misafirlerimiz samimi ve güzel intibalarla memleketimizden ayrılmışlardır. Adanada eğitmen kursu Çocukluğumun Denizleri İlk deniz manzarasi -üç yaşında olduğumu sonradan öğrendim. gayeb süslü, yarı rüya, yarı hulya, fazla köpüklü ve çok işıklı, hatırımda şöy- le kalmış: şeffaf, beyaz, nârin bir cami; iki ya nında mumdan sandığım İki ince minare... Bir apaydınlık mermer ar- lu, bu avluya mürekkep gibi akıp sıvaşmış bir koyu ağaç gölgesi, Önü- müzdeki oymalı demir parmaklıklar arkasından yosunlu bir rıhtım görü. nüyor, Bu rıhtımın yenik ve çentik kovuklarında köplüklerin ateşten çe- kilmiş bir cezve gibi gittikçe kesile- rek hışıldadığını bugün bile görüyor ve işitiyorum. Aklımda €n fazla ka- lan, tenteleri sallana çırpına geçen çerden çöpten, dümen tekerleği ar- kada, yandan çarklı vapurlardır. Bu çarklar o kadar köpük döküyordu ki asıl işleri yolcu taşımak değil, denizi mütemadiyen dövmek ve köpürt- mektir sanıyordum. Benim, işte, ilk denizim bu Boğa- ziçi deniziydi; (Beylerbeyi) çamisi- nin avlusundan baktığım çok renkli etrafı hep ev, bark, saray ve bahçe, pek süslü, oyuncak denizdi. Denizin camiye, caminin de denize ne kadar yaraştığını, bu cami dekorunun Bo- ğaziçi manzarasını nasıl açtığını, ilk görgü ve bilgi, ilk zevk ve sanat hissi olarak en ufak yaşunda öğrenmiş ve duymuştum. Şimdi ben ve devir bir cami yaptıracak vaziyette olsaydık ona muhakkak Anadolu kıyısında bir yer seçerdim ve kendisi kadar sular- da gölgesini de seyrederek keyifle- nirdim. Suya vuran akislerle mehtap ışığı gibi kusurları örten ve çiğ ha- kikatı ince pençesine sarıp füsunlaş- tıran bir hassa vardır; Boğaziçindeki ihtiyar güzelliğin de başka yerlerde- kinden fazla hoşa gitmesi, manalı ve cazibeli oluşu da bundadır; man. zaranın suya vurmasındandır. Eski devirlerde bir Denizbank müdürü mevcut olsa idi, hiç olmazsa döniz kıyısında bir cami, bir mescit, bir çeşme, yahut bir türbe kurardı. Kü- bik villâ değil! Dört yaşma bastığım zaman bu Boğaziçi manzarisı yerine karşıma Erenköyünden Adalara bakan, eski- sinden büyük ve geniş, fakat yine süslü, yine korku vermiyen bir deniz gelmiştir. ş Bir ırmak kıyısından bir göl kenar Yazan: REFİK HALİD rına varmış gibiyim. İstanbulda de- niz, zaten, bir süş vasılasıdır, ciddi bir şeye benzemez, Tabiatın eli, kum- da oynayan çocuğunki gibi sanki şöyle, küreğinin ucu ile Karadenizi Boğazdan çarpuk çurpuk geçirmiş, Marmaraya akıtmış, oradan yine bir oluk açarak Akdenize aşırmışlır; sonra, yine küreğile şuraya, buraya koylar, körfezler, dereler ve haliçler çizmiş, öteye beriye adalar koymuş; burunlar, kayalıklar işlemiştir; epey- cs eğlenmiş, plâjda hoşca bir gün geçirmiştir. Bana çocukluğumun bu denizleri, biraz da, davullu tavşanım, kurşun- dan askerlerim, teneke lokomotifim kuzulu çobanım ve çukur yanaklı bebeğim kadar oyuncak sepetimin içindekilerden bir şey gibi gelirdi; bir eğlence idi. Şimdi yalnız o oyuncak sepetimi bile teferruatile hatırlayarak zevk aldığım için küçük yaşımda ölmedi- gime ve aklı başında yaşlanabildiği- me memnunum. diyeceğim geliyor, genç iken içimizde açılan tahassüs Çiçekleri, tohumlarını benliğimizin kuytu, bir yerine döküyorlar; bunlar ancak neden sonra, ihtiyarlığa yakın tekrar yâşarıyorlar ve yeni filizlerile hatıra bahçemizi şenlendiriyorlar. Gencin gönlünde nihayet sekiz, on saksılı ve güneşli bir balkon vardır; yaşlınınkinde ise bir gölgeli park saklıdır. O hatıralarına bakarken w- lık çalar; biz ağır ağır içinde dolaşır ve düşünürüz, Denizle vücudumun ilk tam tema. sı (Bostancı) sahilinde oldü; kadın. lara mahsus Salaş deniz hamamın. da... Hatıram yine aydınlıktır; yarı sıcak bir mürdüm eriği peltesi üze rindeki zâr nasıl üfleyince kırışır ise, öyle hafif bir meltem rüzgârı da ko- yu yeşil denizin tatlı derisini ürper- tiyordu; bu deri altında su, güneşin işiğile ballanmış bana girince teni- me yapışacak kadar koyu, ağır, ağ- dalı göründü. Daldırdılar; ilk boğu- luş korkusu, ilk nefes alamamak 12- tırabı... Yün fanilâlar, pamuklu hırkalar hatta, bazan aba mestler içinde bü- yüyen o zamanki soluk İstanbul ço- cuğuna deniz, şimdikinden soğuk ge- lirdi; dişlerimiz birbirine vurarak sudan çıkar, hemen kukuletalı sile ceklere sarılır, çarçabuk giyinirdik. Denize ilâç yutar gibi girerdik; kuma uzanmak, güneşe serilmek, saatlerce Çırçıplak gezinmek, ancak uyanınca hayre yorulması lâzım gelen bir rü- ya olabilirdi; rendesiz çam tahtala- rının budak deliklerinden, belki içerik- si görünür diye hanımlar localarında bile rahat soyunamazlardı. Ah, o za- manki kadın mayoları... Bunlar Üs- tü ufak ufak çiçekli muşambamsı bir bezden yapılmış, katmer katmer far- balı, diz kapaklarından çok aşağıya düşük, gayet bol, vücudun şeklini tamamen kaybettirip hantallaştıran bir nevi soytarı elbisesiydi. Ya baş- lıklar? Frenk resimlerindeki kocaka- rı hotozundan daha komikti. Yüzme bilmiyenler için, ortasın- dan iple bağlanmış iki su kabağı bu günkü lâstik simitlerin yerine kulla. hırlardı. Hoş, yukarıda bahsettiğim mayolara az rasgelirdik; çokları pöş- timalla girerdi ve ekseriya hava do- larak bunlar kabarır, yayılır, vücut- ların etrafına renkli ve şişkin bir çember çevirirdi. Güzellere o da ya- kışırdı; birer iri ipek yapraklı ıslak ve azman çiçeğe dönerlerdi. Dört tarafından tahta kepenklerle örtülü, dar, yarısı güneşli, yarısı gölge ve suları durgun, kadınlara mahsus de. niz hamamı o renk renk peştimallar belden aşağı uzanmış gür saçlar, te- ne yapışıp benek benek su kabarcık- ları dolan sert mayolarla saçaklı ja- pon balıklarının doldurulduğu mo- dem akuvartumlar gibi, çocuğu da eğlendirecek bir seyir yeri olurdu. Sonra uzun, tenteli, tek atlı mu- hacir arabalarına binilir, yeldirmeli ve maşlahlı bir küme kadın, tram- vaysız, otomobilsiz, şosesiz ve asfalt 83 tozlu, tenha köy yollarından köşk- lerine dönerdi. Yirmi bir banyo tam tedavi idi. Yalnız «eyyamıbahur» denilen sayılı sıcak günlerde güneş vurur ve çil basar diye denize giren olmazdı. De- niz, adeta hesapla, damla ile alına” bir zehirli #lâçtı; döktor muayene edip izin vermeden tene sürülmezdi. Görüyorsunuz ki bizim yaştaki İs- tanbul çocukları «Orta çağı devrini de yaşayabilmiş yirminci asır adam- Jarıdır; birer «Harika; dır ve onların hatıraları siyasi ve içtimai bir yarı dünya tarihidir; buna ermek bir behtiyarlıktır. (YENİ GÜN) Halk içme suyu sıkıntsi çekiyor Zonguldak Zonguldakta sıcaklar geçen yıllara nazaran çok fazladır. Bütün halk de- nize hücum etmektedir. Zonguldağın en güzel içme suyu olan, (Bağlık) suyu her nedense bu sene azalmış, memlekette hayti bir ihtiyacı çok sıkıntıya sokmuştur. Di. ğer suların içilmiyecek derecede bo- suk olması, bu ihtiyacı bir kat daha şiddetlendirmektedir. Bir damacana Bağlık suyu aimak için günlerce sıra beklemek meebu- riyetinde kalınmaktadır. Her ne ka» dar Belediye bu suyun çoğaltılma- ani temin için çalışmakla ise de he. dak halkı çok sevinecektir. İstanbulda sıcaklık 32 dere Sicaklar devam ediyor. Termo metre dün de 32 derece idi, Havanm sıcaklığı yüzünden dün plâjlarda, sayiiye yerlerinde müthiş bir kalaba» lik vardı. Sabah erkenden şehir hak den trenler hıncahınç dolu !di. Macar - Slovak hududu Budapeşte 6 (A.4.) — Öğrenildiği- ne göre evvelce hasıl olan bir itilâf mucibince Macar ve Slovak komis- yonları iki memleket arasındaki hu dudu tesbit ekmek üzere bir ağustos GÜNÜN ANSİKLOPEDİSİ Yeni Almanyanın mühim bir şahsiyeti: Helmuth Wohltat Gazetelerde mütemadiyen ismi ge- çen şahsiyetlerden Helmuth Wohltat Alman iktisadi siyasetinin seyyar ajanıdır. Kırk dört yaşındadır. Dusseldor/'ta büyük bir şapkacının oğludur. Gayet İyi yaşamasını sever, Hoşsöhbet, mec- lisiâradır. Jimnazdan çıktıktan sonra, süvari zabiti oldu. Harbe bu sıfalle iştirak etti, Tipik bir Prusya askeridir, Harp dı, Harbin bitmesinden sonra Ordu- dan ayrılarak Amerikaya hicret etti ve Romanya petzolcularile peyda et- tiği münasebetten istifadeye kalktı. Bu plânı tahakkuk etmedi. Wohltat, bir sabah cebinde ancak « bizim paramızla - beş on kuruş ola- rak uyandı. Berlinde banker olan ço- cukluk arkadaşlarından birine tel grafla müracaat ederek yardım iste- mişti. Cevabı heyecanla bekliyordu. Banker istenilen yardımda bulundu. Wohltat bunun üzerine muvaffakıyet aramakta devam etti. Seyahatlere çıktı, çalıştı, tetebbüde bulundu. Pet- rol işlerinde ugraştı. Bilhassa Sir Henri Deterding'in peşinden ayrılmı. yordu. 1930 da Amerikalı bir kizla evlendi. Bu kış, meşhur doktor takdim etli. Bu suretle Wohltat da nazi Almanyasının mühim şahsiyet- leri arasına girdi, Gehç müteşebbis o sıralarda Relchswehr ile Reichbank arasında irtibat vazifesini görüyordu, Artık onu Viyana gibi, Prag gibi Al manyanın siyasi emeller beslediği memleketlerde iktisadi işlerin tanzi- mile meşgul görüyoruz. Alman hükümetinin iktisadi işleri. nin müdürü oldu, Şimdi iki büyük gayesi vardır: Romanyanın iktisaden istismari ve faşist İspanyanın techizi, Tiergartende mükemmel bir vilâ sahibidir. Basit bir hayat yaşıyor. Uzun sözlerden nefret eder, Hareketi tercih eder, Seyahatten de hoşlanırdı. Ona, Aa- man iktisadi siyasetinin seyyar ajanı, Commis - voyageur'ü diyorlar. - Amerika Maliye Nazıri Londraya gidiyor Londra 6 — Amerika Maliye Nazı- ri B. Morgenthau yakında Londrayâ gelecektir. Seyuhat resmi olmamakla beraber Amerika Maliye Nazırı İngi- Miz ricalile görüşecektir, Bu görüşme lerde paranın istikrarı meselesi de tedkik edilecektir. 1 Yugoslav - Macar ticaret anlaşması Belgrad 6 (A.A) — Macar « Yu. goslav ticaret itilâfı Yugoslavya ve

Bu sayıdan diğer sayfalar: