5 Eylül 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7

5 Eylül 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

B Eyidi 1939 «Top atmak» ve «hapı yutmak» kadar değilse bile «patlamak» da korkunç bir kelimedir. Söylenişinde bile saniyenin mil- yonda biri kadarcık bir an içinde ortalı- ğı ayağa kaldıran korkunç bir kudret ve mâna vardır! Zengin sofrasında isaz edilen misafir: «Aman patlıyacağım!, derse ev sahibinin ısrarından yakayı kurtarabilir!.. Arıcak bü isafirin patla- fazla Ikram- balini hatırlatır v eçirir!.. Hiddetlenen kâdın, erkek gibi horozia- | nip küfürler ederek sükünet bulamaz, Onun kordiyali (in işallahie dır. San- Xİ o, bu kelimenin korkunç medlülünü düşünür ve düşmanının patlayıp havaya uçtuğu vehmile yataşır! «Mesele Hele saman patlak verdi!» ded büsbütün korkunçt hişterin dan sonrü in pat- r. Daha sonra da tahkikat, istin pansımanları başlar! Vi cezalarını bulur. Yangınlarda suların kesilmesinden, kâ- rayelin esmesinden'daha korkunç olan hortumların «patlamasız dir. Otomobille tatlı bir maceradan dönen çifllerin günü ne münasebetsiz bir Lesa- düfle, ve de tataz bir açıkla zeh- rolür. Lâstik «patlaması. hepsinden kor- kunçtur! Hulâsa « maks arı hangi şe- kilde te edilirse edilsin korkunç ve tüy- ler ürperticidir. haflanın gergin, sinirli ha- artık patlasa! diye harbin başlamasını diliyenler oldu. Bunu İsmenni edenler galiba Avrupa- | nm başında patlıyacak olan şeyin barp | deği! bir kabak olduğunun farkında idiler! Her şeklinde korkunç olan «patlamak» ; yalnız bu dilekte dehşelini kaybetmiş sö- ründü! (Almanyada kahve satışı yazak edildi) — Gazetelerden — «İspanya bitoraf kalmağa karar verdi!» AEŞAM Haftanın en heyecanlı hadisesi Avrupa ringinde ve İngiliz, Alman profesyonelleri arasında başlıyan dünya şampiyonl: (Yan ve resimler: Cemal Nadir'in) Dünya şampiyonluk güreşi! uk güreşidir!.. Maçın dikkate değer tarafı güreşçilerden birinin ağır sıklet, birinin horoz sıklet oluşudur!.. Maç, öledenberi bu çeşid sporlara meraklı olanlar arâsında büyük bir alâka uyandırmıştır!.. Yukarıdaki resim, pehlivanların henüz kapışıp el-ense etmeden, peşrev yaptıklarını ve meraklı Türk seyircilerini Nadir Nadi, Muharrem Feyzi Togay, Necmeddin Sadak, Mehmed Asım Us, Falih Rıfkı Atay, Ahmed Şükrü Esmer, Etem sıra İle bay Yunus Nadi, İzzet Benice, Hüseyin Cahid Yalçın, M. Zekeriya Sertel ve dokter Mazhar Osman'dır. Not: Meşhur bir akıl doktorunun maçta bulunuşu bilhassa mânldardır!.. mda bir kaptan fazla yemek satınanın yasık olduğu bir şehrin mahkeme salonunda geçer). Perde açılın sa hâkim suçluya, görar: — Pekâlâ, söyle bakalım, hüküme- tin koyduğu yasağa neden karşı gel- din? - (Birden irkilerek) hâşâ bayım, leyenler arasında gülüşmeler) — Kahve salmamışsın amma Jokan- tadaki müşterilere ikişer kap yemek rermişsin!... — (İstavroz işareti yaparak) yemin ederim ki, yalan!... İftira!... şahidleri! (İki delikanlı şahid salona girerler | ve hâkimin sorgularına cevap verir- | ler:) — Evet, bu adam müşterilerine iki. | şer tabak yemek veriyor. Hattâ bizim Şehir halkına apartımanları tercih ettiren konfor ihtiyacı vapur halkın- rahatını arama kaygusudur gidiyor. da pek iyi görünüyor. Ambar kapa- ğımın üstüne yerleşmiş bir yolcuya bakıyoruz. O kndar rahatta ki key- finden sık sık burnunu kârıstırıyor. Yemek sepetinden, su testisine, şem- siyesine, yatak ve yorganına, kahve pişirmeğe mahsus küçük gaz ocağı- na, hattâ itina ile torbaya yerleştiril. miş hacet kabına kadar her şey elinin altındal.. Emrine âmadel.. Üst gü- vertedeki hoparlör de musiki ihtiya- cnı temin ediyor!.. — Bu adamın Ayazpaşa aparlıman- larında oturanlardan ne farkı var?. dedim. Orada ne konfor varsa bura- da da var. Onların sekiz, on odaya dağıttıkları konforu bu zat bir met- re kare içinde toplamış. Komprime halinde rahatlık!.. Bay Amca sözümü kesti: — Hayır, bu adam daha rahat, dedi, misafir üyük kâşif ben kahve satmadım!... Yalan!... (Din- — Görenler var!... (Mübaşire) çağır da da kendini gösteriyör. Herkeste bir Bu bilhassa güverte yolcuları arasın- | — Bir perdelik komedi — | bile önümüze koyduğu yermek iki ta- baktı!... Hâkim — (Suçluya) ne dersin?.. İ Suç — (Birden aklına birşey gel- miş gibi şözleri parlar, gülümsiyerek) efendim, meseleyi şimdi anladım!... İ Bu işte suç değil, bir yanlışlık var baylar!... Nasıl yarlışlık?.. — Müsnade edin anlatayım: Bfen- dim, bir tabak yemek mideleri şöyle | böyle doyuruyor, amma gelgelelim göz- | leri aç bırakıyor. Ben hiç olmazsa İ gözleri doyuracak bir çare keşfettim İ ve tatbike başladım. Yanlışlık işte bu- İ rada!, (Hâkimler, dinleyleler suçluyu hay» retle dinlerler, o devam eder:) — Keşfim gayet basit: Lokantam- daki yemek masalarının üstüne âdi cam veya örtü yerine ayna döşettim. | Müşterilerim bu sayede, yedikleri, iç- | | * ! Güverte yolcuları arasında garip bir delikanlı var. Ayağında kısa pan- talon, sırtında kolsuz bir gömlekle dolaşıyor. Yarı çıplak!.. Boynundaki fotograf makinesine ve meşin çanta- ya bakılırsa bir yabancı turist ola cak. Aramızda bir hayli mesafe ol duğu için hangi dilden konuştuğu işitilmiyor. Bir aralık Bay Amca: — Bu adam Almen!.. diye hükmetti. — Nereden anladın?.. diye sordum. — Baksana, dedi, kaşla göz ara- sında yanındaki yolcunun yerini kaptı!.. * Deniz tutmasını yalnız mide bu- lantısından, baş dönmesinden, maâktan ibaret sanırdım İ çok çeşidi varmış İ boğazlık Meğer pek göstermektedir. Seyirciler sağdan tikleri şeyleri hep iki görüyorlar!... Mi deleri değil amma gözleri olsun biraz doyuyor! (Bu esnada dinleyiciler tarafından bir alkış tufanı ve «Yaşa sesleri yük- selir, hâkimler biribirlerile fiskos eder. ler) Hâkim — (Kâtibe) yazınız: Lokan- tasında bir kaptan fazla yemek sat- makla itham edilen suçlunun davası- na bakıldı. Kendisinin böyle büyük bir suçtan dolayı tecziyesi şöyle dur- sun, bilâkis ifşa ettiği bir sırdan dolayı takdir ve tebrikine, ve bu vatani keş- finden bütün milletçe istifade edilmek üzere mumalleyhin yüksek makamla- ra tavsiyesine karar verildi! (Başta hâkim olmak üzere herkes birer birer gelip suçlunun elini sikarlar. Büyük bir heyecan ve sevinçle lokanlacının ba- şna halk «Yaşa!» sesleri arasında bu büyük kâşifi elleri üstünde salondan çıkarırlar, perde iner.) Bay Amcaya bu ekseriyeti göster. dim, güldü: — Bari Maarif Vekilimizden rica edelim de, bizim münevverleri sik sık deniz gezintisine çıkarsın!.. dedi, * İlkönce Bay Amcanın gözünü uj- ku tutmadı. Galiba yerini yadırgadı!.. Halbuki (Akşam) ın üçüncü sahife- sindeki yerins benzesin diye geminin en arkasındaki kamarayı seçmiştil.. Sık sik dışarıya çıkıp dolaşıyor. Bir defasında beraber çıktık. Bir köşeden denizi seyrediyoruz. Her taraf sim- siyah karanlık. Bir zift kuyusuna düşmüş gibiyiz!.. Karanlık bulaşmış mı, diye insan gayri ihtiyari üstüne başına bakıyor!.. Ay gece yarısından sonra çıkacak. — Hiç bir yer, hiç bir ışık görün- müyor, Bay Amca, dedim, artık ş6- hirlerden çok uzaktayız. Bay Amca tepemizde cıyak © (Arkası haftaya)

Bu sayıdan diğer sayfalar: