5 Eylül 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

5 Eylül 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

5 Eyld1 1939 HER AKŞAM BİR HİKÂYE O günü Necmi Nedimin evine da vetli idik. Necmiyi çok eskiden ta- nırdım. Daha mektepte iken ona «Pısirik Necmis derlerdi. Çok utan- n bir çocuktu. Tanıma bir kimse ile iki kelime konuşur- ken kulaklarma kadar kızarırdı. Bir çokları ona; Oğlum sende bu derece pısırık- lik, bu derece ulangaçlık varken ha- yatla hiç muvaffak olamazsın... der» lerdir. Lâkin Necmi hakkındaki bu tab- minlerin hepsi boşa çıktı. Necmi ha- yatta sasılacak derecede muvaffak oldu. Dehşetli para kazandı. Şimdi adamakıllı zengindir. Eski arkadaşımın bir şatoyu andı- ran mükellef evine girdiğimiz zaman epeyce şaşırmıştık. Etrafırmzdaki eş- yanın güzelliğine hâyran olmuştuk. Yalnız bir şey pek ziyade dikkatimi- ze çarpmıştı. oOdaların, salonların Guvarlarına asılmış tablolar... Çün- kü hemen hemen bunların hepsi fa- Te resimleri idi. Bunların hepsi de gayet sanatkârane yapılmıştı. Tablo. ların birinde iki fare büyük bir pey- nir parçasını kemiriyordu. Ölekinde bir takım fareler bir deliğe gözlerini uydurmuşlar heyecanla dışarıda ke- &i olup olmadığını tetkik ediyorlar- dı. Üçüncü tablo bir kapan önünde içeriye girip girmemek için tereddüd gösteren genç, toy bir fareyi gösteri- yordu. Velhasıl duvarları kaplayan bir çok tablolar hep farelere alddi. Yalnız bu kadarolsa gene iyi... Iâkin masaların üzerinde etrafta bir takım küçük küçük fare heykelcikle- rinin çokluğu pek'ziyade hayretimi- zi uyandırmıştı. Necmi Nedim bütün bu fare resim- lerine, fare heykellerine bir babanın oğlunun fotograflarını seyretmesi gi- bi adeta şefkatla, sevgi ile bakıyordu. Hep beraber oturduk. Öteden beri- den konuşmağa başladık. Bir aralık hayvanlardan bahis açıldı. Necmi Ne- dimi sordu: —Yervüründe en faydalı hayvan hangisidir?... Bu suale herkes bir türlü cevap verdi. Kimi: — Koyundur, dedi. Etinden, sü- tünden, yününden, her şeyinden is- tifade ederiz. Kimi en (faydalı hayvanın tavuk olduğunu söyledi, Kimi «İnek; tir, dedi. Necmi Nedim kendi fikrini en 80- na saklamıştı. Herkes sözünü bitir- dikten sonra o güldü ve; © — Bana sorarseniz, dedi, yeryü- sünde en faydalı hayvan faredir... Herkes hayretler içinde kalmıştı, Necmiye: — Amma yaptın ha... dediler, fa- Tenin faydası şöyle dursun bu hay- van bilâkis insanlara dokunan mâ- zarratı İle meşhurdur... Necmi: — Bilmem, dedi, ben kendi hesa- bıma farenin çok büyük iylliğini gör- düm, Nankörlük edemem. Fare yü- xünden saadete ulaşmış bir adâa- mımdaır, "Necmiye: — Aman şunu anlat, dediler, Ba- kalım fareler insanların saadetine Me er Necmi Nedim sözlerine başladı: — Daha çok gençtim. O zamanlar ne kadar sıkılgan, ne derece ulan- gaç, pısırık olduğumu size anlatma” ğa hiç lüzum yoktur. Çünkü hepiniz benim o vakitki halimi bilirsiniz. 'Mektepten yeni çıkmış, bir yazıhane- de küçük . bir kâtiplik bulmuştum. Pek az maaş alıyordum. Öteki arka- daşlarım gibi eğlence yerlerinde ge- sip dolaşamıyordum. Tatil günlerimi teyzemin Göztepe civarındaki köş- künde geçiriyordum, Gene bir hafta sonu idi, İşimden çıktıktan sonra her zaman gittiğim berberime uğradım. 'Tıraş oldum. Köprüye geldim. Mak- #adım vapurla Haydarpaşaya geçmek oradan trenle teyzemin köşküne git- mekti. O günü hava çok güzeldi. Tlk bir yaz akşamı başlamıştı. Köprüde Kadıköy iskelesi pek kalabalıktı. Va- purun zamanına beş dakika vardı. yonda trene bindim. O da bindi, Göztepede indiğim zaman onu da bi- raz İleride buldum. Artık bende adamakıllı heyecan başlamıştı. Ge- ceyi onunla beraber ayni köyde gs- çirecektik. Akşam serinliği çökmkş yollardan teyzemin köşküne doğru ilerliyordum. O da önümde yürüyor- du. Birdenbire genç kadın teyzemin köşkünün önünde durmaz mı? Se- vinçten, heyecandan deli olacaktım. O kapıyı çalıyordu. Ben de yanına geldim. Kapının açılmasını yanyana bekliyorduk. Hizmetçi kapıyı açtı. Teyzem ikimizi de görünce sevinçle haykırdı: — Vay Necmiciğim... Sacideci- ğim... Aman ne güzel oldu. İkinizi birden görmek ha... Buyurun baka- ham içeri... Teyzem bize; — Birbirinizi tanımıyorsunuz de- gl mi? Sacide benim kızım sayılır. En eski arkadaşımın bir tek kızıdır. Onu çok severim, dedi. Bundan sonra Sacideye dönerek: — Necmi de yeğenimdir. Ondan &a- DA çok bahsetmiştim. Sacide gülümsedi: — Evet... ha Köprünün Kadıköy “iskelesinde O gece teyzemde kaldık. Ben Saci- denin etrafında pervaneler gibi dö- nüyordum. Fakat ne yazık ki sıkı. ganlığım yüzünden ona biraz hisleri- mi belli edecek derecede bir cesaret güösteremiyordum. Ertesi günü tatildi. Gene akşama kadar Sacide ile beraberdik. O gün- den sonra her sabah işime gidiyor, akşamları köşke dönüyordum. Teyzem ikimizi de bırakmıyordu. Sacide de benim gibi bu misafirtikten son de- recede mesud görünüyordu. Bir gün teyzem beni bir köşeye çekerek artık ev bark sahibi olacak yaşa girdiğimi, Sacidenin fevkalâde | iyi bir kadın olduğunu, ölen kocüsın- dan kendisine büyük bir servet kal- dağını söyledi. Bu sözlerin mânası pek açıklı. Lâ- kin bende Sacideye gönlümü açacak cesaret nerede? Bir akşam teyzem İslanbula in- mişti. Biz Sacide ile köşkte yalnız kal mıştık. Onun odasında ayni Üzerinde yanyana oturuyorduk. Ben Sarideye bir şeyler söylemek içni kendi kendimi cesaretlendirmeğe uğ- raşıyordum. Fakat sanki ucuna bir kilit takılmış gibi idi. Hal- buki ona söyliyeceğim sözleri daha geceden ezberlemiştim. İkimiz de di. vanın Üzerinde sessiz oturuyorduk. Aramızda gayri tabii bir süküt var- dı. Böyle abdal gibi durarak Sacide- ye İçimi dökmeğe imkün yoktu. Birdenbire oturduğumuz divanın altından küçük bir fındık faresi çıktı. Sacide bunu görür görmez bü- yük bir çığlık kopararak kollarıma atıldı. Fare korkarak kaçmıştı. Fa- kat o hâlâ kollarımın arasında idi. Artık ben de bütün cesaretimi top- yarak ona güzel bir kaç söz söyle dim. Beni gülümsiyerek, saadet için- de dinliyordu. İşte ona bü suretle açıldım. Akşam teyzem gelince Sacide fle nişanlanmağa karâr verdiğimizi ona bildirdik. Bir ay sonra evlendik. Sa- cldenin parası vardı. Büyük işler yaptım. Çok zengin olduk. İşte bir fındık faresi bizi birbirimizin kolları arasına att... LL dl T.A. P.3L70 m. M6 Ke. EKG sirri ie BALI 5/8/939 ng Program, 1235 Türk müziği: (Oku- (Gönül ne için ateşlere yanan), 3. Halk türküsü - cElveda dost deli gönül), 4- Halk türküsü (Şahane gözler), 5- Halk türkü- sü (A Fadimem haydi senle kaçalım), 6- Halk türküsü (Kır oğlanın davar), 13 Memleket saat ayarı, ajans ve metsoroloji haberleri, 1315 - 14 Müzik (Karışık prog- ram), 19 Program, 19,09 Müzik (hafif müzik - leket saat ayarı, Ajans ve meteoroloji ha- berleri, 2050 Türk müziği: Ankara Yadyo- su küme ses ve saz heyeti), 2130 Konuş- ma, 2145 Neşeli plâklar - R., 2150 Müzik (Bir solist), 22 Müzik (Radyo vilât, kambiyo nukut borsası (fiat), 2320 Müzik (Casband - Pİ.) 2355 - 24 Yarınki dedi, zaten kendisini da- | Siyahsaçlı, 4 divan | dilimin | Soldan sağa: 1 —Ter silmek için cepte bulunuz - Ruh. 3 — Çalmak - 'Tenavül et. $ — Sonuna «8. gelirse Kurşun olur - Zarafeti, 4 — Mesken, Tüteyiğ. Si Tersi zarf edatıdır - Katetme. 7 — Taç ve saltanat sahibi -Asmaktan emir 8 — Sifst edatı - Katet - Bir çift 9 — Barsaklar - Senuna <T» geline Diclenin kardeşi olur. 10 — Bir cins balık - Velide, Yukarıdan aşağı: 1 — Hünerler. 2 — Uzun kulaklı bir hayvan - Her za- man için. 3 — Kıvam - Lâhza. 4 — Hailevi, B — “Tersi notadır - Erkek - Kerre. 6 — Karadenir kayığı. 7 — Alman imparatorlanaın Jâğabı - Tersi güzel sanattır. 8 — Şef - Sonuna «EB» gelire yardım olur, 9 — Tefrik etlirmek. 10 — Payda - Cariye. Geçen bulmacamızın hall Soldan sağa: 1 — Temizleme, 2 — Adalı, Dal, 3 — Aban, Asker, 5 — Cay, Ama, 8 - Yanyed, Ek, 7 — Ural, Ask, 8 - Rakilçmek, 9 — Emik, Alkış, 10 — Tar, Ana, &. Yukarıdan aşağı: 1 — Tasivvaret, 2 — Edib, Arama, 3 Maya, Zakir, 4 — İlâncıhk, $ — Zıh, 8 — Saye, Çan, 7 — Edas, Damla, 8 — Maçka, Şek, # — Ellemek, Is, 10 — Irak, Aşı. Mükemmel Konforlu Küçük Apartıman Tramvay caddesinde 3 oda, mutfak, banyo, kalarifer, her gün scak $u, asansör, hemen Kiralıktır. “Taksim Topçu caddesi 2 numara Uygun apartımanı kapıcısına müracaat. Taşra gazete bayilerinin nazarı dikkatine Bazı taşra bayilerinden aldığı- mız mekluplardan «AKŞAM>ı mutlaka şu veya bu mutavassıt- lardan tedarik etmek hususunda kendilerini mecbur addettikleri TAÇ, 1974m, 15196 Ke./s, $0 Kw. dü Tetrika No, 52 Galiba bu yıl yüz ellinci çocuğum dünyaya geldi, Fakat sayısını iyice bilmiyorum Gülmesini bilmiyen insanlar arasında Zehra, deveciye sordu: — Bu akşam nerede yatacağız? — Beni Saad kabilesinin hâkim ol- duğu erazide. — Oraya ne zaman varacağımın biliyor musun? — Evet. Bu yürüyüşle güneş bat- madan Saad'lara varacağız. — Dün gece kaçırdığın fırsatı bu gece elde edebilecek misin? — Evet, — Develer gene bağırırsa, bu sefer yakayı ele verirsin diye krokuyorum. — Merak etme, sitti! Hava bulut- udur. Karanlıkta şeytanlar bile gör- mez beni. b emeli ıktı. Develer aydınlıkta giâiyorlardı. leri hazırladım. Onun işini bitirdiği- ni görür görmez. bunları dizisile sâ- na hediye edeceğim. Devecel gözlerini açarak minl- dandı; — Şimdiye kadar yolculardan yir- miden fazlasını öbür dünyaya gön- yun gibi bir hamlede yere devirece- gim, üzülmeyin! Önde giden gözcülerden birinin yüksek sesi duyuldu: — Beni Saad topraklarına giri yoruz. 'Urman derhal orduya: — Gülmek yasak.. 'Emrini vermişti. Urman, her gir- diği ülkede, oraya hâkim olan mille- tin örf ve ananesine hürmet ederdi. Baadi'lerin uzun âsırlardanberi gülmesini unutmuş bir kavim oldu- ğunu yakından bilen Urman bilhas- sa kadınları ikaz etmek maksadile yanlarına koştu: — Bu gece kanaklıyacağımız top- raklarda hâkim olan Saadi'ler gül menin düşmanıdırlar.. güleni öldü- rürler. Ve gülen insanın kendi yurd- larına uğursuzluk getirdiğine inanır- lar, derhal vücudünü ortadan kaldır. mak isterler. Gözünüzü açınız. ken- dinizi tutunuz. ve misafiri bulun- duğumuz bu toprakların sahiplerine saygı gösteriniz. Yarına kadar gül. memeğe çalışınız. Dedi, Kızlar gülmemek için kendi- lerini güç tuttular, Urman ilâve etti; — Muzaffer ordumuzun hakkı gül- mek, neşeli görünmek, şenlik yapa- rak yürümektir. Fakat, Saadi'lere büyük zaferimizi sükünetle de anla- tabiliriz. Urman çekildikten sonra, kızlara gülerek seslendi; — Çocuklar! Yeni konak yerine varmadan, bol bol gülelim. Yarına kadar da hiç gülmemek için, dişleri- mizle kollarımızı isırıp ağlamakla va kit geçiririz. (Fırat) şakacı bir kızdı. Saadi'ler- le alay etmeğe başlamıştı. Nihayet akşam güneşi batarken, bir hurma ormanının ağzında dur- dular. Burası geniş bir konak ye- riydi. Saadi'ler etraftaki hurmalıkta yaşıyorlardı. Bir çok çadırlar, ve ka mıştan barakâlar göze çarpıyordu. Zehra. bu hırçm ve kıskanç ka- din hâlâ (Fırat) ın peşinde koşuyor, (Fırat) arasında bir çok tanıdıkları vardı. Eğer bir tehlike İle karşılaşacak olur- sa, Zehradan incileri alır almaz Sandi'lere İltica edecekti, O gece (Fırat) ın - aksi olacak ya - ber yeni uykusu geç gelirken, er- a» ser ee Yazan: İskender Fahreddin ekmeğine yağ sürmüştü. Herkes ve varken, devecinin de aşağı yukarı do- laşması hiç kimsenin gözüne çarp: muyacaktı. Deveci bu arade (Fırat) m İ kalbine bir hançer fırlatıp kaça” caktı. i Devecinin gözü o kadar kızmış, © kadar dümanlanmıştı ki. o gece her zamankinden fazla faaliyete geçen gözcüleri görmüyordu bile, Saadi'lerin reisi, Urman'ı ziyârete gelmişti, Türk akıncıları bir yemek yiyorlar, bir taraftan da Bandi'lerle konuşuyorlardı. Devecinin gündüzkü tahminleri doğru çıkmıştı. Gökyüzü bulutluydü. Urman, karargâhın dört çevresinde meşaleler (o yakılmasını emretmişti, Ordunun karanlıkta bir taarruza uğ- raması ihtimali de gözönünde tutu- larak her türlü tedbirler alınmıştı. Urman: — Hâva bulutlu. Yağmur yağar. sa, sırsıklam olacağız. Zira, çöl yağ”. muru sel gibi akar. Diyordu. Saadi'lerden biri, Ur man'a cevap verdi: — Merak etmeyin! Bu bulutlar bir haftadır başıucumuzda (dolaşıyor. Gerçi yağmur mevsimi gelmiştir amme.. hakiki yağmurun yağması. ç nâ henüz dokuz günümüz var. Çölde yağmur mevsimi hiç şaşmaz. dı. Araplar yağmur gününü çok-iyi bilirlerdi. Urman bu cevab! alınca müsterih oldu. «Bir gün gökten yedi başlı bizi canavar düştü!...» 'Urman, 6 gece Saadi'lerin teisi ie | konuşuyordu. Reis ufak tefek bir adamdı. Yüz kişi kadar sadık mais yeti ile Urman'a hoşgeldin demeğe gelmişti. Saadi'ler, hurmalık civarında on bin kişiden fazla tahmin ediliyordu. Bunlar Hâlifeye asker vermezler, Ha- Menin memurları yardım istemeğe geldiği zaman, hemen hurma orma- nına dalıp yayılırlar ve gözden Kay- bolurlardı. Göçebe hayatı yaşadık. Jarı halde o civardan ayrılmazlar, bazan hurmalığın batı cihetinde, ba-. san doğu taraflarında yerleğirlerdi. Saadi kabilesi reisinin başında iki boynuzlu bir taç vardı. Belindeki ke-. merin ucunda da gene küçük iki boynuz sarkıyordu. 'Urman, reisle konuşurken, boynuz- lar gözüne ilişti. merakla sordu: — Bunları niçin başınızda ve belin © nizde taşıyorsunuz? — Bu boynuzlar bana odada kalmıştır. Bir vakitler gökyüzünden yere yedi başlı bir canavar düşmüş. Her başında yedi boynuzu* varmış. Dedem ona hizmet etmiş. kendini. sevdirmiş, Gökten inen canavar, bâ- hiç kimse el uzatamazi» demiş. Bun- dan sonra iki boynuz daha vermiş: «Bunları da beline tak. Çocukların çok olur ve hiç birinin sırtı yere gök — Sizin de dedeniz gibi çok gunuz var mı? “ — Evet, Seksene kadar saymıştır, Ondan sonrakileri SAYA Galiba bu yıl yüz ellinci ço dünyaya geldi. Fakat, sayısı iyice bilmiyorum. Onların da çocuklar. doğuyor. Torunlarım da var, Lâkin. ben biç birisini tanımam. Bayram. dan bayrama elimi öpmeğe gelirler. — ri zevceniz var? i

Bu sayıdan diğer sayfalar: