23 Şubat 1938 Tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 7

23 Şubat 1938 tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

bözee BN a b Üü Uyuyamıyan padişah Padişa İlhanın yüksek sarayı, dalgalar arasnda bulunan bir ada gibi, geniş ve su dolu bir hendek ile çevrilmişti. Yanında bulunan bir çok lar, bu sârayın haşmet ve — azametli gö geleri altında, birer kulübe gb kalıyorlar idi. Öğlenin güneşi, sarayın du- varlarına aksettiği vakit bura- lara asılmıs olan kalkanlar pa- ni, panl pa ve — gecenin ayı da, hafif ziyasile sanki sa- râyın duvarlarında bin gümüşlü Tümba "yakıyordu. Padişah İlhanın sarayı fevkar lâde, ve şöhreti de tâ uzaklara kadar duyulmuş bir saray idi; sarayın geniş ve yüksek kubbeli saloaları nazik ve nazenin hey- etlerle beraber, muharip ve ha- şin kimseleri hep bir arada gö- rüyor idi. “Bu padişah tantana kadar harbleri de seviyordu ve bir gün geçmiyordu ki — hududlarından birinde yeni bir muharebe mey- dana gelmesin. İlhan, insanların malik olmak istedikleri — şeylere — fazlasile malikti. — Zafer ve — servete, bütün tebaasının hayat ve ser- vetine malik ve sahip - idi. Bir işaret verdiği — vakit, — sarayın meydanları bir şenlik halıne gelir, davullar, zurnalar, borular çalınır, genç kız âar aynar, genç- ler atlarla oyunlar gösterirlerdi. Haibuki bütün — bunlara rağ- inen padişah —mesud değildi. Çünkü uyuyamıyordu. »a Gece sıyah kanatarımı şehrin *istüne gerdiği ve bütün nedim we nedimelerin huzur ve sükü a daldıkları vakit, zavallı padişah Acay p bir sıkıntının eziyetleri a tında, yatığında yapayaln z bir tarafından diğer tarafına döner dururdu. Çünkü gözlerine uyku İşte bunun için idi ki, bir gün memleketin bütün doktor- larımı, ya hastalığına bir çare bulmak veyahut sağ ellerin kaybetmek cezasına katlanmağa mecbur etti. Bu haber üzerine bir çok doktorlar, memleketi terkedip gittiler; zorla veya kendi isteklerile kalan bir. kısım da bu emre itsat ettiler. Nıhayet bir gün, bütün dok- torlar - ilâçlarını ve uyuducu şeyleri padişaha verdiler, Fakat heyhatl Böylece, ilâçla eld- edilen yalancı uyku, padişaba öyle kâbuslar, öyle korkuducu wüyalar verdi ki bu hale katlanmak- Bir muhteriin çocukluğu —— — İşte ben de niçin geldi. ğimi söyliyeceğim: Yeni bir usul bulduğumu zannediyorum. —— O, maşaallah.. Demek ki şimdi mucid oldunuz.. — Henüz omadım, fakat bir gün olacağıma son dere- sede eminiml — —O halde icadınız nedir bakalım?. Edison bir az kızarak: —. Ayani tel üzermde muh- telif Tihetlerden iki tahriratı ayni zamanda göndermek çare- sini bulduğunu zanned.yorum, — Ayni telden ayai zw manda iki tahr çekmek.. Fakat siz delirmişsiniz oğlum. Yoksa benim ile alay etmek istiyorsanız bu size pabalıya mal olur, sonra... Buaun üzerineEd.son tansa uyanık soturmak daha ha- yırlı idi, Işte bu süretle bir çok zavallı doktorların elleri kesildi.... Gün geçtikçe illet ziyadeleşi- yor, ve artık pad şab sıkıntıdan çatlamak derecesine geliyordu. Bunun üzerine kendsni bu dertten kurtaracak olana mem- leketin yarısını vereceğini ilân etti. Fakat bu püyük vaidin yanında da muvalfak olamıya- cak kimselerin başlarının vuru- lacağı — ilân edilmş dan hiç bir kimse ilâç tertibine cesaret edemiyordu. * DÇ Günlerden bir gün, akşam vakti fakir bir çocuğun padişa ha bir şeyler söylemek istediği haber verildi. Nedimler: * — Padişahımız- dan ne istersin? diye sordular. Çocuk “sadece: — Padişahın hbastalığını te- davi edeceğim. Diye cevap verdi. Vakım ço cuğun bu iddiasına güldüler, fa- kat çocuğun pek saf ve güzel olan çehresi bu kalpsiz saray larında nvaslsa bir merha- met uyandırabildi. Pek acıklı ölüme mahküm olacağı için hep acıdılar. Fakat kim olursa o'sun hemen yanına ge'irilmesi de Pa» dişahın emri iktzası - olduğun- dan çocuğu da yanına gölür. düler. Padişahı, bütün azamet ve haşmetile gören çocuk, korku- sundan ağlamağa başladı. Padişah: n — Sen kimsin? İsmin nedir? Diye sordu. Çocuk cesaretini bir az top- hyarak cevap - verdi: 'adişahım benim adım Beşirdir, dedi. Hükümetinize hudut olan yerlerin koyun ço- ban yıml.. — Buraya neden geldin? — Sana teselli vermek ve bastalığını iyi etmek için gel- dim.. Padişah: — Haydi çocukl. -dedi- git buradan.. Sürünün başına gitl. Çünkü cellâdın seni beklediğini bilmiyor musun?. Çocuk, bunun üzerine padi- şahtan nedimlerin bir az dışarı çıkarılmasını rica etli; padişah hemen nedimlerin çıkmalarını emretti ve çocuğa sordu: — İlâcın nedir, bakalım? Dedi. — Bir z geliniz haşmetlü vermeğe başadı. ve meseleyi daha iyi anlatabilmek için bir de kroki gösterdi. Fakat müdür bunları dinledikten soara, omuz- larını silkerek: — Size demin de söy'lediğim gbi sz bir deliden başka bir şey değilsiniz. Size bir nas hat vereyim: İşnize bakınız, böyle hayaller peşnden koşmaktan vazgeçiniz. Vaktinizi şmdi boş geçirmeyiniz ki ileride pişman olmıyasınız.. , Zavallı Edison gördüğü bu muamele üzerine — mahzın ve mahcup odasna döndü. Fakat o, bir san ye bile icadının doğ- ruluğundan şüphe etmiyordu. Bunua içn icadını bir defa da şişman arkadaşı “Varil Fred,e açtı. *Fred, de bu işi mümkün sanınıyordu; - Edison anlatırken © kocaman göbeğin: hoplatarak gülmekten katılıyordu. Bu kahr kabalar —arasında Edisondan Yüi lll olduğun - ” Sevyet Rusyadan Papanin namındaki zatın başkanlığında bır mütehassıs fen heyeti, geçen mayısta kutuplara gitmiş, en tehli- keli şartlar altında, kutupta rüzgârları, ziya, rtenk meselelerini, buzların bağlanıp çözülüşlerini ve kutuptan geçebilecek hava yollarını vesaireyi tetkik etmekte idi. Buz üzerinde yuva, telsiz istasyonları vesaire kuran beyet, geçenlerde buz'arın mevsimin- den ve tahminden evel kopması üzerine 25 metre genişliğinde ve 300 metre uzunluğunda bir parça üstünde kalmış ve bu parça denizlerde yol almağa bâşlamış, hâyatları tehlikeye düşmüştür. Ş mittir - ida giden gemilerden birinin |Şark M - sallar: 'Zengin bir tüccarın bır gün gayet kıymetli eşya ve çok para ile dolu olan bir sandığı çalınır... Yapılan tahkikatta bu hırsızlı- în konağın içindekiler, yani izmetçler tarafından yapıldığı anlaşılır... Halbuki yirmiden faz- la hizmetçiden kimin aldığını öğrenmek — ve- Bandığı - öondan almak mümkün olamaz! Tüccar, düşüne düşüne şu suretle bir çare bulu r gün sırtı siyah boya sıyanmış küçük bir keçi getirir ve konar gın kazanlık bir odasına kaps- tır; ve bütün hizmetçileri etra- fina toplıyarak: — Bakıaız, der. Benim para- larım sizin çinizden birisi tara- fından çalınmıştır. Ben bugün bu hırsızı, bu okunmuş ve sihir- n efendim; s$'ze göstereceğim... Dedi ve bahçeye bakan pen- cerelerden birine doğru yürüdü. Padişah ile pencereye yaklaş- akit padişah gene sordu: âcın nedir? Çocuk parmağile gök yüzünü göstererek: l İşteli dedi, Padişahın alnında hiddetin- dta”derin çizz.ler: yöydürelidü ve bağırarak: - Sonu 70 uncu sahifede - tafsılât istedi. Bıçare Edison, icadının doğruluğunu kabul et- tirebilmek ümidile bir — defa dahıa tafsilâta başladı ve kro- kiyi gösterdi. Fakat Fred hâlâ gülüyordu. Fakat, ertesi zgün, hemen Memfis ihtira beratları idare- sine giderek kendi namına br ihtira beratı çıka ttı. Edison iç n bu güzel bir ders oldu. Dsmek ki bundan sonra, her icadım rastgele adamlara anlatmamak lâzımdı! Bununla beraber, o icad fik- rinden — vazçeçmiyordu; şimdi de son derecede mühim ve ce- saretli bir şey düşüyordu; yürü- mekte bulunan iki şimendifer arasında — telgraf — münasebeti teşkil etmekl, Akla sığmaz bir iş değil mi? Kâğıd üstünde belki kolay gö* rünen bu iş, hakikatte ne kadar güçtül. Yorulmak bilmiyen Edi- son bu fikrimı şimendifer mü- Bunun üzerine Rusyadan üç gemi gönderilmiş ve fen heyeti, iki gün evel bin müşkü.âtla kurtarılmıştır. Fakat daha evel de tay- yareler inmiş, kendileri ile temaslarda bulunmuştur. Bu fen heyetini, gerekse kutuplara seyabat eden dğer Rus heyetlerini, sağda gördüğünüz sakallı etmektedir. Diğeri de fen heyetini kurtarmak için zat - ki adı doktor Otto Zenginin tedbiri lenmiş keçi sayesinde bulaca- ğım. Hepiniz bu odaya gire-ek sırtı boyanmış olan keçiyi okşı- yacak ve sonra çıkacaksınız. Her kim hırsızlık etmişse elleri boyanacak, ve etmemiş olanla- rın elleri bembeyaz kalacaktır., Bunun üzerine birinci giren hizmetçinin elleci kapkara çıkar, hizmetçi bu hal karşısında kor- kusundan titremeğe başlar. Efen- di, sırasile sekiz hizmetçiyi odaya sokar, hepsinin de elleri kara bir halde çıkarlar, Bunlar, korkularından — ellerini göster. meğe cesaret edemezlerken, ke- çinn yanına giren dokuzuncu hizmetçi sevinerek ve ellerinin beyaz olduğunu göstererek çıkar. Bunun üzerine bay: — Hırsız sensin! Der. Ve diğer hizmetçilere bu adamın ellerinin bağlanma- sını emreder. Bu iş bittikten sonra der ki: — *Elleri kara olanlar ma- sumdurlar. Çünkü onlar hırsızlık etmediklerini bildikleri için ek lerini hiç korkmadan keçinin sırtına sürdüler. Fakat bu adam hırsız olduğundan ellerini keçiye değdirmemiş ve güya açıkgözlük etmiştiri. A, H. A, dürüne açmağa karar verdi. Müdür, Edisonu ne bir alay, ne do bir hayret göstermeden, fakat bir-dost tavrile dinledi ve sonra: — Bu meselenin ehemmiye- Boi anladım, genç dostum.. Ve sizi tebrik ve teşvik ederim, Fakat bu hususta benden ne Edison, hiç durmadan: — Çok basit bir şey efen dim! Emrime iki tren vermek.. — İki tren mi?, Fakat.. — Çok vakit için değil, hem trenler, içlerinde benim âlet» lerim olduğu için tam vaktinde durabileceklerdir. Müdür, nihayet bu genç ve metin çocuğun teklifmı kabul ettir. Edison bu tecrübesinde muvVaffak olamadı; emrine veri- len ik tren Memfis istasyonu cvarinda karşılaştılar; — vakıa bundan büyük bir kaza çıkma- dıysa da kazanın büyüğü Ediso- Gündüzalp, çok düşünceli ve pek akıllı bir çocuktu; bir gün annesile beraber, beylerimizden pek zengin ve kibar br zatın konağına gümişti, Gündüz, bu büyük konakta, şimdiye kadar hiç görmed ğ: bir ciçek bahçesine girmiş, ç- çekleri seyrediyordu! Burada, her tarafta güzel renkleri, gü zel kokularile duran — çiçekler karşısında pek derin bir. dü- şünceye dalmıştı. Sanki ççek- lerin her birisi ona bir takım şeyler söylemekte idi. Bir zan- bak diyordu ki: *— Ah, ben yüksek boynum- la, beyaz tenimle ne kadar ki- ve güzelim: Buna öteden gül cevap — ve- riyor: “— Benim letafet ve za- rafetim, sonra o emsalsiz. ko- kum varken benden güzel çi- çek olabilir mi?.. Diyor. Menekşe, hiç durur mu?... O da: *— Benim gizli yapraklar arasındaki şuh rengim ve şek- lim, sonra baygın ve tatlı ko- Çiçek Bahçesi Dedi, her çiçeğ'n güzelliği, her ççeğin rengi ve kokusu top- lanmış ve bu güzellik meydana gelmiştir. Demek ki bu güzek lik biç birisinin o'madığı kadar h'psinin del!. O halde, vata- nım, vatandaşlarım, pavitahtım, köyüm ve saray mla kuiben, bir-araya gelmiş, bu ÇoK sev- gıli vatanım meydana gelmiş- Ü Sükranın Babası * Bilmece: Ne çın? Süt kaynadığı zaman ne içn taşıyor? Nedir? Benim kadar temiz bir şey yok. Çımur içinde de yatarım; herkes beni hayretle seyreder, fakat herkes te benden kaçar. Ekseri yerlerde ömrüm ancak bir günlüktür, fakat hiç ölme- diğim yerler de çoktur. Şu halde.. Ben neyim, biliniz, küm ne kadar hoştur. Acaba benden güzel çiçek var mıdır?. Diyordul Hasılı her çiçek böylece ken- dini, kendindeki eyillik ve güzelliği her şeyin üstünde bu- luyordu. Gündüz, bunun — üze- | rine çiçek bahçesine şöylece bir baktı: Doğru, bunlar ne kadar güzel şey.lerdi. Ve o da kendi kendine: *— Çok l bir bahçel. Oduncu Dağlar dumanla dolu Kar bastı bütün yolu Bizim oduncu gene Binmiş te eşeğine Gidiyor ağır ağır Diyo: kiz “Kim yalvarır Mavi gökten boş yere Aç kalarak göz göre Bize çalışmak gerek Dağları davirerek İşliyen bileklerle Ateşli yüreklerle Geceler gündüz olur Yokuşlar dümdüz olur * .. Şu bir demet odunla Oğluma bakacağım Gönlümün alevini Ben onda yakacağım. Bir gün oduncu oğlu Baş olur aranızda Alanı kaldırarak Dolaşır - sıranızda nun başına geldi: İdare Edisona artık kendismi kullanamıyaca- ğını söyledi. Bu vak'adan sonra Edison Nevyorka geldi. Burada otur- duğu misafirhanede iyi arkadaş- larındar birisine rastgeldi, ve ona başına gelen işi anlattı. Dostu te âşla: — İki tren tokuştu mu? Diye sordu. , — Hem iki Tokomolif zarara uğradılar. — Fakat bu çok iyi... —Hiç te değil. Mesele sade Memfis istasyorunun dört du- varı arasında kalmış - olsaydı, neyse. Fakat gazeteler - bile bundan bahsediyor. Ve cebinden bir gazete çıka- rarak arkadaşına verdi. Arka- daşı gazeteyi okuyunca: — Hem bu ümitten fazla iyi.. Diye haykırdı. Azizim, sen kendinden bahsettiriyorsun; hem kendini, emellerini, — gayretini çok bakalım? ANADOLU GAZETESİ Bilmece “Kuponu İsim : Kış münasebetile, büyük ba- Ikçı gemileri, açık denizlerde mo'ina balığı avcılığına * çik. mışlardır. Bu balığın bilhassa yığından istfade edilir. Mori» nalar, sürü er halinde dolaşırlar ve bunlardan bir kısmı, resim« de gördüğünüz gibi insan - be- yunda, bazan da insan boyun- dan fazla ve insan skletinden ağırdır. herkese duyuruyorsun.. Boş bir genç olsaydın belki bundan bir fayda gelmezdi; fakat sen hem çalışkan, hem müs!t bem de madmatlı bir gençsin.. Bunun için bundan çok istifade eder. sin.. Böyle bir reklâm binde bir kimsenin —eline geçmez. Havdi azizim, sen çalış ve bu rek âmlardan — istifade et.. Mur kıyet yolu sana artık açık liyorum ki maksadın beni teselli etmektir. Fakat ben böyle bir çocuk aldatır. gibi teselli istemiyorum. Yalnız senin çok iyi kalbin beni müteselli etmek için böyle söyleniyor. Çok te. şekkür ederim. v Fena günlerin sonu Edison, Nevyorkun — küçük otelinde arkadaşının teşvk ve tesellilerini dinlerken o saatte Amerikanın beşinci |

Bu sayıdan diğer sayfalar: