18 Ekim 1946 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 15

18 Ekim 1946 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 15
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

beş şartından biri olan zekât... lekât ve iktisadi şartlarımız ;. *; AZANC durumu «hali, vakti ye- K rinde» nin hayli üstünde bir es- ki dostuma (geçen gün sordum: — Sen zekât veriyor musun? Mânasını anlamadığı bir şeyden bah - sedilmiş gibi hayretle yüzüme baktı: — Zekât mı dedin? — Evet! Zekât dedim! Müslümanlığın Unuttun mu? Hafifce kızardığını bana belli etmemek için mırıldandı: — Ha... Tabii, onu biliyorum! — Bilmek yetmez, dedim, malının z2- “ kâtını veriyor musun, vermiyor musun? Bir şeyler kekeliyecek. oldu: — Eğer zekâttan gaye, fakirlere yar - dim ise... Ben, onu... Sözünü kestim: — Tanrı buyuruğu açıktır! Zekâta tâ- bi malının kırkta birini muhtaçlara dağı- tacaksın! Dinine bağlı bir adam olarak tanıdığım muhatabım, dalgın ve düşünceli görünü - yordu. Bir üzüntü hali geçirdiği muhak- kaktı: — Evet, diye başını salladı, namaz, o- ruç, haç, zekât, kelimei şahadet... Bu 80- nuncudan başka #anki hangi vazifeyi ye- rine getirebiliyoruz? — Evet ama, ötekilerin hesabını Al- lah soracak. Zekât ise ayrıca kul hakkı sayılır. Yarın bir divanın kurulacağına, yâni bu perdenin bir de ardı bulunduğu- na inanıyorsan... Durakladı: — Yenicamide vaaz eden kürsü şeyhi edasiyle konuşuyorsun! — Hayır! Cemiyete karşı yerine geti- rilmesi bugün her zamandan ziyade ge- rekli olan bir Tanrı emrini hatırlatıyorum. Tek kurtuluş yolumuz, bul... Bir ara, kendisinden hemen oracıkta zekât tahsiline kalkışacakmışım gibi telâş- landı: i i — Kardeşim, bana gelinceye kadar bu memlekette 'ne zenğinler var! — Her koyunun kendi kacağından a- sıldığını bilmiyor &ibisin! Bir parça dinle benil Şeriatin emrettiği zekât, bugün için- la kat'iyülmüfat bir tedbir düşünülmesi.) Buraya kadar gözönüne serdiğimiz vesi- kalar, ikinci Abdülümidin, kendisine -işnat edilen suçlardan ne kadar uzak olduğunu ve nasıl bir iş seciyesi taşıdığını, ilmi bir kati. GM. Salâhaddin in de yaşadığımız günlerin ağır şartları al - tında, (farz) mahiyetini büsbütün yükselt. miştir. Zekâtı ödenmesi gereken bir mâ: nevi borçtan bilhassa şimdi, bir içtimai nizamın kurul. ması işi, bir kitle adaletsizliğinin düzeltil- mesi dâvasıdır. Gözümüze ilişen sahneleri yalnız kabuk tarafından görüyoruz. Bir iç hastalığını merhemle tedaviye kalkışan a- cemi doktorlar gibiyiz. Şu koca İstanbulda, var ki, hâlâ keşfedilmemiş birer iklimdir. Çöp. tenekeleri © artıklarını kemirmekle meşgul inmeli ihtiyarlardan, sütü çekil- miş bozuk ciğerli anasının kuru memesi- ni büyük bir sabırla çekiştiren saçı bitme- dik yavrulara kadar, iç hüviyetimizin bü- tün döküntüleri bu çatıların altında birer zâhife hayatı yaşamaktadırlar. Sakın, şeh- rin «Yeşil Saha» larını bu zavallılar rahat rahat otlasınlar diye açmış olmayalım? öyle çatı altları Zengin dostumun elimden ve dilimden kurtulmak ister gibi bir hareket yaptığını görerek: — Dur, diye sözüme devam ettim, dur!.. Fi etme! Söyliyeceklerim daha bitmedi. Sana bir kaç olmuş vaka ve gö- rülmüş sahne anlatacağım: Çoluk çocukla birlikte bir Karadeniz gezisi yaptığım günlerde idi. Vapurumu - zun Trabzona uğramasından istifade ede- rek şehre çıktık. Öteyi beriyi dolaşıp va- pura dönerken, çarşıdan aldığım bir kaç parça yiyecek paketini götürecek birini a- radığımı gören on kadar küfeci yolumu kesti. En kabası on beş yaşından yukarı olmayan bu yavrucuklar, elimdeki paket- lere ciğere bakan kedi gibi bakıyor ve ayrı ayrı kolumu dörterek: «Amca ben götüreyim!.. Ben götüreyim!» diye yal - varıyorlardı. İçlerinden hangisini seçdiysem ötekiler itiraz etti: «Onun başka işi var amca... ben götüreyim!..» «Evde üç cana bakıyo- rum, ben götüreyim!» Nihayet «Anlaşıl- dı, dedim, bu böyle olmayacak, aranız- da kura çekelim, Kime çıkarsa paketleri o götürsün!» Kura içlerinden birine çık- - tı. Ötekiler kaderlerine razı oldular. Fa- yetle isbat eder. Bütün pe boyun. ca, kendi Öz irade tek insanın hayatına ei nış kita bu. Hükümdara (Kızıl .Sultan) lâkabını takmak; o Tanzima- tun, ecnebi buyunduruğu altına girmeğe doğ” p 26 Ea ibaret mi sanıyorsun? O,: kat ikisi hüngür hüngür ağlaniağa yapa masın mi? İki pakete can kurtaran' gibi sarılan on gocuk... Hemde: Trabzon gibi en işlek bir limanımızda... unu da dinle: Geçen gün Çarşıkapı- dan geçiyordum. Bileklerinde yakut göz- lü altın yılanlatın çöreklendiği, göğsünde “pırlantalı bir (agraf)ın pırılpırnıl yandığı, elinin 'altında en aşağı yüz liralık bir çan- tanın sallandığı genç bir kadınla karşılaş- tım. Yanında belki kocası, belki âşıkı, bir erkek vardı. Kadın çantasından çıkardığı bir şeyi, kaldırım üstünde dileniyor mu, dilenmiyor hu, pek belli olmayan bir ih. tiyara uzattı: «Al, baba, bunu!» Erkek Hemen müdahale etti: «Ne yapıyorsun? » «Hiç, ine yapacağım, sadaka veriyorum!» «Dilenci değil ki ol.. Kadının cani sıkıldı: olmadığı için veriyorum Neye veriyorsun? » «Ben de dilenci iştel..» Kadın dinlemedi ve avucundaki bir beş -lira mi sandınız ?- kuruşu ihtiyara uzattı. İtina ile giyinmiş olduklarma göre, her halde bir ziyarete gidiyorlardı. Belki saza, belki ti- yatroya... Ve biraz sonra, o beş kuruşun €n az yirmi mislini yalnız garsona bahşiş diye vereceklerdi. Fakat bir fakire uzatı- lan bu beş kuruş, kollarında bir küçük ev parası değerinde ziynet eşyası taşıyan bu kadınla, kıravatı inci iğneli, ayağı lostrin iskarpinli erkek arasında, sokak ortasın - da, bir tartışma ve çekişme mevzuu ola- biliyordu. Ya şu dakikada görünmiyen bi Zekâ- tınızı vermeden, nereye gidiyorsunuz? » el, göğüslerine yapışıp: «Nereye?.. diye haykırmış' olsa, bu mağrur bay ile bayah kim bilir ne hallere girerlerdi? Geçen gün bir toplulukta, büyük ser- vet yapan kirinden bahsettiler. Kızılay mı, yoksa başka bir hayır kurulu mu, kendisinden yardım istemiş... Bin nâz ve niyazdan sonra ne çıkarıp verse beğe- nirsiniz? İki buçuk Jiralık bir kâğıt! Siz (Nâbi) nin dediğine bakın: «Servet efzâyiş bulunca agniya hısset- lenür» Muhatabım susuyor, bense yine zekât bahsine dönerek soruyorum — Ne yapabiliriz? Bellibaşlı zenkinle- rimizi zekât vermeğe nasıl mecbur edebi- liriz?.. Konferanslar vermek, makaleler yazmak suretiyle mi?.. Gülünç olduğu kala» yersiz bir tedbir! Nihayet insaflı muhatabım dünyanın en güzel sözünü söyleyiverdi: —— Azizim, bu vaziyeti kurtarabilmek için yepyeni bir nesil yetiştirip onlara müslümanlığın asırlardanberi unutulmuş ve sezilmemiş *ırlarını yeni baştan ve yepyeni bir sistemle öğretmekten başka çare yok-.. rük ve hasta gidişini, milli ve şahsi lere önlediğ; için ona ilim ve terakki düşmanı gözile bakmak, sadece 1908 politi- kazılarının, mektep kitaplarına okadar inti. kal ettirdikleri ilmi bir yalandır. 5. Bö Wi YA EEE TEE ; !

Bu sayıdan diğer sayfalar: