2 Mayıs 1947 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 5

2 Mayıs 1947 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

— — ç ———— HASAN ATTAR Alâeddin Attar'ın oğlu... Cezbesi o kadar; kuvvetliydi ki, kime nazarı değse onu kendinden geçirirdi. Yaşa, dığı dünya içinde eşya ve hâdiseler- den hiçbiri üzerinde şuuru yoktu, Bir gün onun bu haliyle hallenen birisi, sabahtan akşama kadar çarşıda ve pazarda, gidenden, gelenden, söyle- nenden, anlatılandan haberi olmadı- ğını hikâye ediyor. Nakşilik yolunun ince bir gereği olarak has'aların yükü altına girmekten çok zevk duyardı. Bir gün böylece bir hastanın yükü altına girdi, hasta iyi oldu, kendisi dünyadan gitti. Şahı Nakşibend Hazretleri kendi. sini minimini bir çocukken görmüşler. O vakit Hasan bir buzağının sırtına binmeğe çalışıyormuş. Şahı Nakşibend şöyle demişler : — Bir gün gelecektir ki, şimdi buzağıya binmeğe çalışan bu çocuğun atlıyacağı atın arkasından sultanlar seğirdecektir. il her şeyle beraber De- mokrasyanın da ruhunu ve hakika- tini gitiren tek nizam, Peygamberler Peygamberinin Sahabilerinden mü- rekkep şüra huzurunda ve her me- sele üzerinde Devlet Reisini en derin, en çileli nefs muhasebesine dâvet eder. Bu şürada saf ve mücerret hakikat adına herkes serbestçe fik- rini söyler ve sadece hakikati hey- kelileştirmekten başka gaye gütmez. Bu, inkârcıların gözlerini kör edecek ve körlerin gözünü açacak kadar keskin hak ve hürriyet ışığını, Haz- reti Ömer'in şüra huzurundaki bir sözünden seyrediniz : — “Sizi, bana yüklemiş olduğu- nuz emanete iştirak etmeniz için dâvet ediyorum. Zira ben ancak sizin gibi bir ferdim. Benim fert arzuma ve keyfime bağlanmamanızı istiyorum!,, Bütün yer yüzünde fert ve top- luluk münasebetleri bakımından bu derecede güzel bir söz söylenme- mişken ?.. Böyleyken ?.. Adıdeğmez Bir zaman sonra Hasan Attar'a saygı göstermek için bindiği atın özengilerinden tutacak kadar nefsini küçülten bir sultan, atın ürküp birkaç adım yürümesi üzerine Şeyhin peşi sıra koşuyor ve Şahı Nakşibend Haz- retlerinin sözü aynile gerçekleşiyor. YAKUP (ÇERHİ) Şahı Nakşibend'in eteğine yapı- şanlardan .. #* Başlangıçta Şahı orisi e ara- sında şöyle bir konuşma geçiyor: — Beni gönlünüzün bir köşösine kabul eder misiniz? — Gidilecek zamanda mı geliyor- sun ? © — Hizmetinize kabul istiyorum. — Ne yüzden? — Çünkü siz bir ulu insansınız ve herkesin mukbulüsünüz. — Eğer bu herkesin. makbulü olmak, şeytani bir kabul ise ona bun- dan parlak delil mi olur? — <Allah bir kulunu dost edin- m isterse o — herkese sevdirir» , bir Hadisi “Ve ver (Çerhi ), Şahı Nakşi- bend'in eteklerine doğru böylece el- lerini uzatıyor. edilmek Bir müddet sonra Şahı Nakşibend'in cevapları : — Biz kimseyi kabul etmeyiz. Kabul etsek de çok ince eleyip sık dokuduktan sonra kabul ederiz. Zira kabul şartlarını iki taraflı bulmak pek çetindir, Kâh mürit kabul edilmeğe lâyıktır, fakat kabul ehliyetinde pir bulunmaz; bazanda pir vardır, kabul edilmeğe lâyık mürit yok... Biz kendi kendimize iş yapmayız. Bakalım bu ece 'ne olacak? Eğer seni kabul ederlerse biz de ederiz, Yakup ( Çerhi) diyor ki: — Ömrümde tek bir gece geçir- dim; sabaha kadar her zerremin ayrı ayrı yandığı, sızladığı, kıvrandığı bir gece... Ya beni kabul etmezlerse?.. Bu sual sabaha kadar gözümün önün- den gitmedi, Sabahleyin Şahı Nakşibend'in hu- zuruna çıkıyor ve bir «Evet» le bir «Ha- yır» arasında: ebedi hayatı kazanacak veya kaybedecek bir insana mahsus heyecanla bekliyor ; — Yakup, kabul edildin ! 10 Ge Ii ALÂEDDİN ( GUCDEVANİ) Sözü: — Ben kendimi bildim bileli, uy- kuda ve uyanıklıkta, bir serçenin başını suya daldırıp çıkaracağı zaman kadar olsun gaflet bana yol bulamadı ##* Büyüklerden biri anlatıyor : — Buharadaydım. Alâeddin dok- san yaşlarında kadar vardı. İki büklüm bir ihtiyar... Şahı Nakşibend Hazret- lerinin mübarek mezarına yüz sürmek üzere (Kasrı Arifan)a gittim. Dönüşte ve yarı yolda Alâeddin'e rastladım. Aynı yere gidiyordu. Bana dedi ki: «Ben sizi gece de, ziyaret ettiğiniz kabrin yanında kalacak sandım; geriye mi dönüyorsunuz?» Beraberce geriye dönndük ve kabrin yanına geldik. Yatsı namâzından sonra bana şöyle dedi: «Size düşen, bu geceyi, gözü- nüzü bir dakika kırpmadan ihya etmektir,» Ve kendisi sabaha kadar o şekilde oturdu ki, ayaklarını bile oynatmadı, değiştirmadi. Ben bütün bu gidiş gelişten son derece yorul- muştum, Bu doksanlık ihtiyara uymak borciyle uyumamaya karar verince gece yarısından sonra oturmaya me- calim kalmadı. Yerimden kalkıp iş görmek, hizmet etmek istedim, Sor- dular : rm yag ağırlık atmak mı istiyorsunu: Tefsirci: — Şahı Nakşibend Hazretleri bu- yurmuşlar: «Diri kedi ölmüş arslan- dan iyidir.» Bu yolda aşk:ve cehd lâzım İLİM Ey ilim ezbercisi! Bir ilim vardır ki, her şey unu- tulduğu, kafada hiçbir şey kalmadığı zaman başlar. Bir ilim vardır ki, şuur fotoğra- fının filmi ışık görüp bozulduğu, ruha ne kadar .yanlış birikmişse hepsinin üstüne yokluk düştüğü za- man ışıldar. Bir ilim vardır ki, ismi bilme- mek, görmemek, anlamamak, tanı- mamaktır. Ey ilim ezbercisi; işte ilim budur! Adideğmez

Bu sayıdan diğer sayfalar: