16 Mayıs 1947 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 14

16 Mayıs 1947 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 14
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

EE — EB Üçüncü Selim, Rumi 1206 tarihin- de, Patrona vak'ası yüzünden harap olan Sâdâbad kâsriyle teferrü- atını tamir ettirip bahar mevsimlerini burada geçirmeğe başladı,' 1244 de ise Sultan Mahmut, kasrı tekrar tamir ve Çadır köşkünü yeniden inşa ettirdi. O zamanlar Şehzade olan Sultan Mecid ve Azizin sünnet düğünleri Kâğıthanede yapılmıştır. Gerçekten Haliç, bir zamanlar, aşağı ve yukarı sınıflar nazarında pek makbul ve rağbet çekici bir muhit olmuştu. Mevkiin tabii güzelliğine bir de umran güzelliğini ilâve edip, her iki kıyıyı muhteşem saraylar, kâşaneler, köşkler, gayet sanatkârane bahçeler, lâlezarlar, fıskıyeler ve havuzlarla donatılmış farzederseniz, © günlerin mamurluğu ve bugünlerin sefaleti hakkında bir fikir edinmiş olursunuz. HALİÇ MESİRELERİ İstanbullular, ilkbaharda Haliç mesirelerine fevkalâde rağbet göste- rirlerdi. Nevruz'un gelişi, İstanbullu- larca ilkbaharın girişi sayıldığından, kıştan usanmış olanlar baharın yeşer- meye başladığını görünce' tatil gün- lerini evlerde ve kahvehanelerde geçirmekten vazgeçerler ve müsait havalarda Eyübe giderlerdi. Bir zamanlar, Beykozun paçası, Samatyanın koyun başı gibi, Eyübün de kebabı ve kaymağı pek meşhurdu. Hattâ Sultan Abdülâziz Kâğıthane zamanın mizahı : (Cem)in Zar Kyme, hükmü elemekler GECMİŞ GÜNÜ ELERKEN 19 uncu ASIRDA İSTANBUL Eski Balıkhane Nazırı merhum Ali Rıza Bey sarayına geldiği zaman Eyüp camiine bitişik kebapçı dükkânının ustabaşısı bizzat kebap hazırlar ve eliyle Sultana takdim edip yüksek ihsanlar alırmış. Aynı zamanda ilkbaharın Cuma gün- leri, Eyübün çarşı boyu da bir âlem- miş... Çiçekçiler sarı ve beyaz renkli (zerrin) leri, fulyaları. pembe ve mor sünbülleri öbek öbek dizip bunların harikulâde renk çönüüpleri ve tatlı larda oyuncak adına teşhir edilen. şeyler, kırmızı tüylü kuzular, hünkâr kayıkları, boyalı -aynalar, beşikler, fırıldaklar, ikişer ve üçer şerefeli camisiz minareler, tahta kılıçlar, ka- mıştan tüfekler, davullar, tefler, dü- dükler, çekirgeler, hacıyatmazlar, kay- nana zırıltıları, aynalı testiler, bar- daklar vesaire. Bu oyuncakları e onları yapan kokulariyle etrafı İşte İstanbullular, bahar mevsimi. nin tatil günlerinde Eyübe akın eder- ler ve kebapçı ve kaymakçı dükkan- larını doldururlardı, Yemekten sonra kadınlar Türbe bahçesinde' eğlenirler, genç kızlar salıncağa biner ve etrafı billirdan kahkahalarla çınlatırlardı. Erkekler de, Cuma namazından sohra bostan iskelesindeki sıra kahvelerde oturup karşı sahilin kıyılarını seyre- derlerdi. AT VE ÇAYIR Her sene padişahın tavlalarındaki atların çayıra çıkarılması âdetti, At- ların çayıra çıkarılması mevsimi ge- lince halkın (imrahor) telâffuz ettiği (emiri âhur — ahır emiri) bir ziyafet verirdi, Ziyafet günü köşkün civarın- a çadırlar kurulur;- ziyafete bazı vükelâ, vezirler dâvet edilir; ve hal- kın fevc fevc doldurduğu meydanda, çayıra getirilen hayvanlar seyredilir. di. Bu başlangıç ziyafetinden sonra bir de çayır mevsiminin nihayetinde asrın kibarları ve, büyükleri yine ahır emirine misafir giderler, tertip- lenen ziyafette köçekler oynar ve geceleyin meşalelerle binbir eğlence yapılırdı, Hayvanların alınlarına çayır otlarından sorguçlar takılır, bütün ağalar (imrahor) un peşinde ve her atın yularından bir kişi tutmuş olarak "çayıra çıkılırdı. Bulgar seyisler şişir- me gaydalarını çalarlar, hora teper- ler;” ve fevkalâde cins kan taşıyan atların tepinip mii e ve, kişne- mesi içinde, başt başa zevk ve güzellikten ai. bir manzara do- ğardı, EYÜB OYUNCAKLARI Eyübün kebabı ve kaymağı gibi, oyuncakları da meşhurdu. Vapur is- ların hepsi oyuncakcıydı. Bu dükkân- Yü asla terakki ve şahsiyet | eseri kle için Avrupadan gelmeğe başlayan oyun- caklar önünde rağbetten düşmüş ve zamanla sönüp gitmiştir. ARABALAR Kadınların erkekler gibi ve o şekilde atlara binmesi âdet olmadığı için, arabaya binmek hakkı öteden. beri kadınlara bırakılmıştı, Sultan, vezir ve rical haremleri, büyük dört tekerlekli, etrafı kelepçe tâbir edilen tahtadan yapılmış, üzeri «eğri» deni. len çemberlerle muhafazalı, pencere- leri kafesli, yaysız ve (Koci) isimli arabalara binerlerdi (Koci) lerin içi kadife ve kıymetli taşlarla süslüydü. Arabaların dört tarafını kaplayan tahtalar, çiçekli oymalar, boyalar ve altın yaldızlarla bezenmişti (o Bu arabalara garip bir tarzda merdivenimsi bir şeyle inilir ve binilirdi. (Koci) lerden sonra yaylı arabalar kullanılmaya başlanınca, bunlar da oyuncaklar gibi rağbetten ve göz- den düştü. Bu yaylı arabalara da (Hanto), (Talika), (Kâtip odası) gibi isimler verildi. Daha sonra da arala- rında meşhur ve itibarlıları (Kupa) ve (Lândon) lar oldu, Kadınlarımızın körüklü faytona binmeğe başlamaları pek yenidir. Hattâ erkekler bile'kö- rüklü faytonlara binip körüğünü aç- mayı hafiflik sayarlardı. ATA BİNENLER Eskiden İstanbulda erkekler mut- laka ata binerlermiş. Devrin padişa- hından, yüksek sınıfa mensup en küçük ferdine kadar herkes için hayvana binmek umumi imiş. Fakat devlet büyükleri ve halk arasında ata bin- mek hakkı sıkı bir usül ve nizama kağlıymış.. Meselâ hıristiyanlar, müs. lümanlar arasında ata binemezlerdi. Bununla beraber elçilere, devlet mü- messili oldukları için müsaade edilirdi,

Bu sayıdan diğer sayfalar: