16 Mayıs 1947 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 5

16 Mayıs 1947 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ABDULLAH ISFAHANİ Diyor ki: : — İrşad edicimin eteğine ilk defa yapıştığım zaman bana bu beyti dular : Nefsini sil ve ortadan pa SlMnE budur. Mutlak mahvi ara; visal de ##X Diyor ki: — Bizim yolumuzda usül şudur : Mürşidin çehresini hayalde muhafaza etmek; sımsıkı tutmak... Tâ, bu mu- hafaza edişten, mürşidin ruhundaki feyz müridin kalbine dökülmeğe baş- © layıncaya kadar,.. Bu keyfiyet tecelli edince de yine o hayali bırakmamak, saklamak lâzım... Böylece kalbin fethi yolu açılır. Kalb; işte insan hakikati- nin toplayıcı merkezi!.. Bütün kâinat, alil ve süfli her şeyile ona bağlıdır ve onun parça'arı şeklinde görünür. O, maddeye ve cisimlere hulülden münezzehtir; fakat yürek dediğimiz et parçasının ortasında öyle bir nisbet vardır ki, her mânanın kilididir. Bu yüzden, göz, fikir ve hayal, bütün kuvvetleri onun üzerinde toplamak, daima onun karşısında hazır bulun- mak, boyuna gönül kapısında otur- mak ister. Böylece insanı, kendi ken. disinden kaybolma, kendi kendisinden geçme hali kaplamaya başlar. İşte bu bal gelince yol görünmeğe başla. mış demektir. Artık bu halin arkâ- sından gidilecektir. O sıralarda kalbe damlayacak olan her hâtıra nefyedi- lecek ve bütün dış âlem intibahların- dan kalbin hakikati tarafına kaçıla- caktır. Eğer vesvese ve hâtıra insanı bırakmazsa, çare, yine mürşidin çeb- resine sarılmaktır. Kendinden geçme hali avdet edince mürşidin çehresi kendi kendine kaybolur MEVLÂNÂ SADEDDİN (KÂSGERİ ) Başlangıçta ilme dalmış ve birçok kitap yazmıştı, Halkanın pırıltısı ve içdünyasının güneşi, üzerine düşünce her şeyi bıraktı ve bir mürşit ara- maya kuyuldu. Buldu ve oldu. #** Gönlüne mânalar dökmeğe başla- dığı zaman uykuya varmış gibi bir tavır alırdı; bu Vaziyette kendisini gören, uyuduğunu Kğ Bu hali işaret eden birine dedi k ze, bilimi özümüzü uyku tutmayacağı kadar bile itikadın yok... ##* 12 yaşlarında bir çocukken baba- siyle beraber sefere çıkmıştı. Bir ker- FN a vansaraya indiler, cağız kervansarayın kapısında bir ta- Sabahleyin çocuk- kım tacirler gördü. Bu tacir kılıklı insanlar başbaşa vermiş, başı ve sonu olmıyan çekişmelerle alışveriş ve kâr mevzuları üzerinde konuşuyorlar ve bir lâklâktır gidiyordu. Bu hal, duraksız olarak öğle vaktine kadar devam etti. Nihayet Sadeddin, 12 ya- şındaki masum yavru, hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Tacir kılıklı muh- teris insanlar, nihayet çekişmelerini bırakıp çocuğa sordular ; — Yavrum, ne.oldu, niçin ağlı- yorsu Ve öbek şöyle karşılık verdi : — Sabahtan öğle vaktine kadar yanınızdayım; hiç ayrılmadım. Sabah- tan öğleye kadar o türlü çekiştiniz ki Allahı anmak bir kere bile hatı- rınıza gelmedi Nihayet size merha- metimden ağlamaya başladım. ek Şahı Nakşibent hakkında bir sözü: — Onun aynası Allahın zatına karşıdır. : Zattan başka gördükleri yoktu. ##x Anlatıyor : — Bir arak beni öyle bir hal sardı ki, kime gözüm değse o adam kendinden geçer ve aklını kaybetmiş gibi bir vaziyete düşerdi. Yanıma gelen helâk olabilirdi. Bu hal bende tecelli edince evin bir kenarına sak- .landım ve on dört gün kadar kimseyle düşüp kalkmadım. Uzaktan peydah- lanıp benimle görüşmek isteyene BN EN çig ai 7100) | il, Adalet mefhumunun, billârlaşmış nurdan heykeli Hazreti Ömer, dev- rinde hiç kimsenin hiç kimse üstün- de bir tavır; eda ve lâkap kullan- masına müsaade etmedi. Amr ibnil Âs'ın Mısırda, Mısırın en büyük camiinde kendisine mahsus bir kürsü yaptırdığını duyunca ona şu hitap ve ihtarı gönderdi: — Kendine, öbür müslümanların üstün de, onların hizasını aşan bir yer mi ver rdın ? r kere Mısır valisi Amr ibnil Âs'ın e haksız yere birini döğün- ce, aynı Ömer, döğülen adamı getir- terek, valinin gözü önünde öz oğluna 80 kırbaç vurdurdu. Böyleyken ?.. Adıdeğmez p$ YAZAN. DIDEĞME elimle işaret eder ve yaklaşmasını bissettirirdim, Bu hal benden kalkın- caya kadar hep böyle hareket ettim ve sonunda işin ruhunu anladım. Bü. yüğüm bana şu öğüdü vermişti: «Allahın kahrı sende tecelli ettikçe sakın o kahır kuvvetini kullanayım deme!» ##X* Söz — lah bulan ister. — - Birini seven, herkesin onu sev. mesini ister, Sözü: — Kıl kadar bile olsa ışık gördü. ğün ze git! Sözü — Haktan gayrısına yok diyen kurtuldu. Sözü : — Allah, kuluna, her şeyden da- ha yakındır. Lâkin bu yakınlık hali kelimeye sığmaz, Yakınlıktan dem vuran birçoklarının hali uzaklıktan başka bir şey değildir. Sözü * — Bir yerde olan her yerdedir; her yerde olansa hiçbir yerde değil... Özü : ” . — Cüneyd demiş ki: «Benim mü- rakabede üstadım bir kedidir. Evet, bir gün bir kedi gördüm; fare deliğine dönmüş, bütün tüyleri dimdik ve adaleleri gergin, fareyi kolluyordu. Bu manzaraya taaccüple bakarken şu sesi duydum: Ben senin gayen ve emelin olmakta bir fareden eksik miyim ? nde beni istemekte bir kediden aşağı olma!..> **k Kerametleri sayısızdır.. Bir müri- dine zahiri ilme dalmayı yasak edi- yor. Fakat bu mürit, aldığı emre mani teşkil etmez sandığı bir kitabı koluna alıp şehrin kalabalık mahalle. lerine doğru yürümeğe başlıyor. Bir de bakıyor ki, ayağına zincirle müt- hiş bir gülle takılmış gibi bir ağırlığa yakalanmıştır. En garip ve müthişi, bir an sonra başındaki tülbent, der- ken sırtındaki caket, gömlek, gizli bir el tarafından çekilivermişcesine üzerinden alınıyor. Mürit; birkaç adım daha atsa çırçıplak kalacaktır. Haş. yet ve dehşet içinde geriye dönüyor ve her adım başında, üzerinden gi- den şeylerin bir tanesi avdet ediyor; ayağındaki ağırlık da kalkıyor. Böy- lece, şeyhinin huzuruna gelip tam bir teslimiyetle kendisini ona birakıyor.

Bu sayıdan diğer sayfalar: