20 Şubat 1948 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 2

20 Şubat 1948 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

İSLÂM NASIL BOZULDU? 2 — KANUNİ'DEN SONRAKİ TEREDDİ DEVRİ © Kanuni'den sonra başlayıp Tanzimata kadar devam eden tereddi devrimiz, İslâmi bir idare için- de İslâmlığı anlayamamak, onu bütün saffet ve as- liyetiyle kavrayamâmak ve yine bütün saffet ve as- liyetiyle yeni zaman ve mekâna tatbik edememek, ilerileyen ve giriftleşen insan ve cemiyet tecrübele- rini İslâmt ölçüler mihrakında toplayamamak, İslâ- miyeti yeni zaman ve mekâna hâkim kılamamak; ve sadece nas ezberciliğinin iç mânalardan habersiz ölü idrakinde bütün ruh feyizlerini kaybetmek, böy- lece insan we cemiyeti, bütün yeni oluş ve hamlele- re karşı öksüz bırakmak ve nihayet iflâs ve inhiza- ma kadar sürüklemek gibi tarihi bir seciye ve seyr arzeder. - © İşte tam bu devirdedir ki, garp dünyası (Rö- nesans)ın ilk yemişlerini devşirmeğe başlamış, eşya ve hadiseleri yeni usüller ve âletlerle teshire baştı- yan ve eski insan yaşayışını allak bullak eden mus- takbel çığırın eşiğine ayak atmıştır. Böyle bir ha- rika karşısında İslâm dünyasına ve tefekkür âlemi- ne düşen ilk borç, her feyzin sadece İslâma bağlı olduğu ve İslâmdan fışkıracağı emniyeti iken ve do- layısiyle her iyi şeyi İslâma maletmek gerekirken, küfür dünyasına hakaretle arka çevrilmiş; ruhta ve esasta her kıymete malik bir dinin, ruhta, esasta ve hele maddede hiç bir hakkı verilmemiştir. Niha- yet hakikatte dine zıt olarak din adına düşülen bu gurur ve nefsani halet, meydana, Şeriat maskesi al- tında Şeriate ihanet eden ham ve kaba softa tipini çıkarmış ve bu tip bütün kaba, geri ve nefsani sal- tanatiyle İslâm ruhunu asırlarca zulmet ve cendere içinde tutmuştur. İnsan ve cemiyet hayatını yeni bir fayda ve kıymete ulaştıran her buluş ve hamle - eğer Şeriate aykırı değilse- bizzat Şeriate karşı bir teyid ve hizmettir. Bu inceliği bizzat Şeriat Hamili'nin bin- bir emriyle tanıdığımız halde, otomobile şeytan ara- bası, matbaaya küfür âleti ve daha bilmem nelere bilmem ne hükmünü veren ham ve kaba softayı, din ve hakikat hizmetçisi mi, dön ve hakikat katili mi telâkki etmek gerekir? Heyhat ki, bütün saffet ve asliyetile dinin, en korkunç suikasiçısı olan ve Kâinatın Fahri'ne, bilmek ve anlamaksızın ihanet eden bu tavla zarı kafalı tip, hakikatte dinin mü- Mmessili bilinmiş, din hakikatte bu tipin söyledikle- rinden ve anladıklarından ibaret sanılmış; ve o de- virde zavallı insan ve cemiyet, mayasındaki derin sadakatin sadakatsizliğe âlet edildiğinden habersiz, başına ve dinine gelecek bütün belâlara karşı mah- zun ve mütevekkil beklemekten başka bir yol bula- mamıştır. O devrin hükümdarları da, içlerinde geniş ve derin bir dünya görüşüne malik tek şahıs bulunmak- sızın, emir ve iradeyle nasb ve tayin edilen fetva mümessillerinin sultani nefse göre din uydurmag mustaid tavırları karşısında müteselli, gelip gittik- çe, sadece «Şeriafin icrası» emrini vermişler; âsi ve bozguncu askerler «Şeriatin icrası» adına padişah- larını tahttan indirmiş; padişahlar, onları «Şeriatin icrası» adına tepelemek istemiş; medrese kaçkınları «Şeriatin icrası» adına isyan ve politika meydanla- rını doldurmuş; ve sağlı, sollu, ilerili, gerili her daw- ölmesi ASİ Bkü ai ek bü. yi > A mümler; in ranışın ağzında kuru bir «Şeriat» lâfzı, cihanda ve cihanın en büyük imparatorluğu üzerinde bir misli görülmemiş, bir «anababa günü» dür kopmuş ve bu hazin yuvarlanış içinde hiçbir gerçek din ve tefek- kür adamı doğrulup, bu cemiyete «dur; din, din diye diye, yalnız dine zıt gittiğin için bu hale düşüyor- sun » diyememiştir. Neticede Türk cemiyeti, sırf dünya çapında bir mütefekkir yetiştirmemek ve kâinatın tek kurtarıcı sistemi olan İslâmlığı, bü- tün saffet ve aâsliyetiyle vazifelendirememek, onu beşer? hamlelere i, ir platformada tutamamak, “yüzünden bu hale gelmiş; ve İslâmlığı, şahısların temsil kadrosun- da, en nazik yerinden bozmuş ve yaralamıştır. İdeolocya örgüsü — BÜYÜK DOĞU 1001 ÇERÇEVE .Necip Fazıl KISAKÜREK Kolay cümle RA dostlarım bana demiştir ki : — Yazılarını kolaylıkla anlıyamıyoruz. Bazı cü leleri birkaç kere okumak lâzım. Biraz daha hafif yazamaz mısın ? Bazı düşmanlarım da şöyle buyurmuştur : — Ne dediği anlaşılmayan adam! Muvaffakiyetini anlaşılmamakta arayan, zikzaklı, dolambaçlı, çetrefil cümlelerde kıymet vehmeden yazıcı! Demek ki, bazı dostlarımla bazı düşmanlarım ara- sında yalnız nezaket farkı var. Bir Fransız papazının (Saf Şiir) isimli kitabı, vak- tiyle bütün dünyada bir sanat hâdisesi kabul edilmiş- ti. Bu kitabın ilk sayfasını açalım ! Kâinatı tek cüm- leye hapsetmiş bir vecize kadar güzel bir söze rast- geliriz : “Dümdüz, çırçıplak,. apaydınlık bir vuzuhla konu şan insanlara dikkat ettim. Her defasında karşımda bir APTAL vardı.,, Akıl hastalıklarına dair bir kitapta da, bir delinin ağzından çıkmış şöyle bir cümle gördüm: “Mavi hattın üstündeki sebep!, Papazın sevdiği girift cümle acaba bu muydu? İçi hayat dolu cümleyle, illetli bir kafanın depre- nişi arasındaki fark inceliğini sezmek, o kadar zor olmasa gerek... Bir odada ışıkları kıstıkça misafirler ebedileşir, ışık büsbütün söndürülünce mesafe kalmamıştır; aynı fark... Dik bir yokuş karşısında dizlerimizin, ağır bir hindi dolması önünde midemizin, çıkacağı kapıyı bu- | lamıyan şaşkınlar arasında sinirlerimizin yorgunluk hakkını kim teslim etmez? Fakat fikrin yorduğu in- sanları ister istemez mazur görürken, için için ağlı- rumi Bu zavallılara bütün kâinattan mahrum ol dukları söylense acaba anlaşılır mı? VE z Mamafih onlara mahsus kolay bir cümlem var. Lütfen kulak kabartsınlar : — Batıyoruz!!! Can kurtaran yok mu??? ze L5> ş lin zn la mim m

Bu sayıdan diğer sayfalar: