6 Mayıs 1934 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

6 Mayıs 1934 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

- Sekizinci sayıfadaki resme ba- kınız! - n Genç kadın, esrarlı gözlerini sa- dik kölesi Aptullahın gözlerine di- kerek: — Sen benim biricik dostum- sun! dedi, Babamın evinden bura- ya gelirken bana yalnız sen refa- kat ettin. Onun için, kocam Emir Halidi nasıl sevmediğimi, ona na- sıl istemiye istemiye — vardığımı bilirsin. Aklım fikrim amca za- dem Tarıktadır. İşte sana bir mektup teslim ediyorum. Bunu, ona götüreceksin.. Fakat, ele ge- çerse, akıbetimizin ne olacağnı sen de, benim gibi biliyorsun. Müste- bit emir, bizi sadece öldürmekle kalmaz, Bin türlü işkenceleri de bize reva görür. Aptullah, hadım bir köleydi. Fakat, hanımımı büyük bir aşkla seviyordu. Sevdasını itiraf etme- mişti; bu itirafım — mânasızlığını bildiği için daima susmuştu. İşte, şimdi, fırsat zühur etmişti. Emirin karisı Zübeydeye elinden gelen fedakârlığı yapacaktı. Söcdeye varır gibi yere -eğildi. Genç kadının mermerler üzerine basan minimini çıplak ayaklarını öptü, öptü. — Benden emin olun seyyide!. dedi. Bu tan bu tende iken, mek- tubunüzu kimse okuyamıyacak- tır. “— Bu can bu tende iken....,, di- ye Zübeyde düşündü. “Fakat, ya onu öldürürler de alıp okurlarsa..,, Fakat, bu ihtirazını yüksek ses- le söylemeğe sıkıldı. — Haydi, — uğurlar olsun.. İki gün gitmek, iki gün gelmek.. Seni beklerim Aptullah, çıktı. Zübeyde, onun arkasından baktı, Sonra, papcere- nin kafesine dayanarak, savık kö- lesinin avluda yürüyüşünü, çöller- den sonsuzluğuna doğru açılan kapıdan kayboluşunu seyretti. Bu muhavere cereyan ettiği sı- ra, odada, sade, sarayın cüce, sa- ğir ve dilsiz bir cariyesi oturuyor- du, Emir, zevcesinin yalnız kalma- sını asla arzu etmezdi. Gece gün- düz, yanında behemehal biri bu- hunmalıydı. Fakat, bu “biri,, Ap- tullak olamazdı. Has hizmetkâr- larından biri olmalıydı.. Zübeyde, sadık kölesile konu- şurken, söylenen sözleri işitmiye- teğini düşündüğü için, mahsus, sa- ğır dilsiz, cüce cariyeyi alıkoymuş- tu. Öna göstermeden mektubu Ap- tullaha uzatmıştı. Lâkırdıları ise, zaten işitmiyen bir cariyenin ya- ninde yüksek sele — söylemekte mahzur görmemişti. Köle, yola çıkınca, cücede bir kıpirdanma alâimi görüldü. Dışa - rı gitmek için müsaade istedi, Lâ- kin, Zübeyde: — Olmaz! otur... diye işaret et- ti “Acaba bu fitne bücür bir şey mi sezdi?,, diye düşündü. Herhal- de, onu, saatlerce yanımda alıkoy- | malıyım... Ta ki, Aptullah, çöller- de epeyce uzaklaşsın..., Fakat, vaktaki yemek zamanı geldi, emir, selâmlıktan içeri gir- di, artık, Zübeyde, kocasının ya- nına gitmeğe, yemek yemeğe mec- bur oldu. Yemekten sonra, kahve- ler içildi. Saz faslı başladı. Emir, bu rolü oynayıp hafiyelik ediyor- du. Onun işitip konuştuğunu yal- nız efendisi bilirdi. Dedi ki: — Emir hazretleri... Zevceniz Seyyide Zübeyde, bugün, Aptul- lahla, amca zadesine bir mektup gönderdi. Bunu şimdiye kadar si- ze haber verecektim. Lâkin, beni | yanından salıvermedi. Çöller hâkiminin gözleri, hid- det ve kıskançlıkla parladı: — Peki., Haber verdiğin için a- ferin sana.. Ve, bu tenha yerde fazla kalmı- yarak, bir şey olmamış gibi, aheste adımlarla saraya döndü. Zevcesi- nin yanma çıktı: — Zübeyde., Aptullahı nereye gönderdin? Genç kadın, yalan söylmenin u- sulünü gayet mükemmel bilirdi. Bütün tafsilâtı verir, sadece, esas noktayı gizlerdi. Dedi ki: — Köyüme gönderdim.. Akraba ve ehibbaya selâm yolladım. Ne halde olduklarını öğrenmek iste- dim. ğ — Sade bu kadar mı, Zübeyde? Başka bir şey daha varsa, yani, e- ğer Aptullahla gönderilmiş bir mektup falan yakalarsam, sana, dünyanın en büyük mücazalını ve- receğim. Öyle bir mektup yakalı- yamazsam senden şüphelenmek- te hiç hakkım olmıyacaktır. Affr- nı rica edeceğim, Lâkin, yakala- dığım takdirde, öyle işkencelere maruz kalacaksın ki, bunu en za- lim insanlar bile akıl edememiş- lerdir, Söyle.. Razı mism?, Zübeyde, kölesinin “bu can bu tendeyken mektubunuzu kimse'o- kuyamıyacaktır!,, sözünden cesa- vet alarak: — Razıyım!.. dedi. Fakat “ya o can o tende değil- ken mektup okunursa?,, diye, i- çin için titredi. Emir, derhal selâmlık dairesine geçti, Elini biribirine çarptı. Gelen nöbetçiyi başkumandanının yanı- na gönderdi ve baş kumandanına, yüz atlı ile yola çıkarak, Aptullahı yakalamalarını, üzerindeki mek- tupla beraber kendine getirmele- rini emretti. Aradan bir çeyrek geçmemişti ki, atlılar, sahraya açıldı. Gidecekleri istikameti biliyor- lardı, Altı saat, durup dinlenme- den yol aldılar. Mehtap vardı. Bu sayedeufukta, bir gölgenin kımıldadığını gördüler.. Gölge, Aptullahın ta kendisiydi. O da, süvarilerin yaklaştığını his- sederek hızını arttırmıştı. Tabana kuvvet koşuyordu. Kurtulmasının ancak bir mucizeye bağlı olduğu- nu anlıyordu. Bu kaçış ve kovalayış, üç saat sürdü. Nihayet, ufukta güneş do- gacağına yakın, mucize, zühur e- der gibi oldu. Mucize... Bu, bir tepenin arka- sında, birdenbire, kökriyerek beli- ren bir aslandı. Aptullah şöyle dü- şündü: — Aç olduğu halinden anlaşı- lıyor. Bir av parçalayıp karnını doyuracak. Lâkin, bu hayvan, ek- seriya, atları insanlara tercih e- der. Onun için, belki bana değil, arkamdan gelen süvarilere - saldı- rır da, onları kaçırır. Bu sayede de kurtulurum. Mektubu, yerine HABER — Akşam Postası Fıkra müsabakası Eniyi, en güzel fıkraları bize gön- dereceklerin yazıları; burada neşredi- lecektir. Yalnız bu fıkraların uzun ol- maması, seçme olması ve — okunaklı yazılması lâzımdır. 259 — Nereden biliyor Gemi batmiştı. Denizin üze- rinde küçücük bir saldan — başka bir şey yoktu. Salın üzerinde du- ran bu iki kişiden maada herkesin boğulduğu anlaşılıyordu. Rüzgâr ve akıtnı salı meçhul u- fuklara doğru sürüklüyordu. Kaza zedelerin biri ihtiyar, âlim kılkılı, diğeri çapkın, külhanbeyi tavrın - da idi. Bir ara ihtiyar inledi: — Rüzgâr ve akıntı bizi müte- madiyen engin denizlere doğru a- çıyor. İmdadımıza yetişseler bile bizi bulamıyacaklar. Bu şekilde öl meye mahkümuz.. — Fikirlerinize iştirak edemem. Ben bizi mutlak surette bulacak- larma eminim, — Nereden eminsiniz?. — Gayet basit.. Çünkü on iki memleketin zabıtası beni arıyor. Selimiye: Salih ——— İş istiyorum Almanyada üç sene bulunmuş bir işçı, ber sistem ve markada 40 tezgâha kadar bir fabrikaya gerek ustabaşı, ge- rek usta, gerek İşçi sıfatiyle taliptir. Anadoluya da gider. Galip Bahtiyar Adres: Sultan çeşmesi caddesi nu- mara 73: Balat. ——— ————E ken kabarmıştı. Kuyruğunu iki ya- na, şiddetle vuruyordu. Sanki: “bu betbahtlar, nasıl oluyor da, bana, korkmadan yaklaşıyorlar?,, demek istiyordu. Nihayet, toptan fırlamış bir mer- mi gibi, ileri atıldı. “— Acaba, yanımdan geçerek atlara mı hücum edecek?,, Aptullahın böyle düşünmesine meydan kalmadı. Biçare köle, bir pençe ile yere devrildi. Aç aslan, onu, büyük bir iştiha ile kemirme- ğe başladı. 'Tam bu esnada, çölün bir kaç kilometre ötesinden, bir kuş sürü- sü havaya kalktı. Bunlar, bir cese- din kumlara serildiğini hissederek aslandan kalacak parçaları ye- mek istiyen canavar kuşlardı. Kafilenin kumandanı: — Bize Aptullah değil, asıl mek tup lâzımdır. Aslan yazıya bir za- rar getirmeden ateş edin!,, Elli tüfek birden patladı. Hay- vanların kralı, şikârını benüz mi- desine indirmeden, tansız bir ceset halinde yere yıkıldı. Başı üzerinde bağrışa bağrışa dolaşıp duran kuşlar, cesedin iki- leştiğini anlayınca, hücum ettiler. Can çekişen aslan, onların bir iki- sini ponçesile tepeledi. Fakat, sah- ra kartalları, yüz tane değil, iki yüz tane değildi, Kırkı ellisi bir- den konup kırkı ellisi birden kal- kıyordu. Beş dakika içinde, Ap- tullahı da, aslanı da, ölen hemcins- lerini de temizlediler, Süvariler, nahak yere kurşun at- tılar, Kuşların ancak üç beşi daha vuruldu. Fakat, onları da sağ ka- lanlar yedi. Bütün bu hâdise olup bittikten sonra, emirin askerleri, kumlar ü- zerinde sade iskeletler - kaldığını gördüler.. Kuşlar, seyyidenin mek- tubunu da midelerine indirmişti. Kumandan avdet edip te vak'a- Nakıl ve tercüme hakkı Klorür doör hasıl olur. Iki hamızdan mürekkep mahlüta altın ve plâtini hal- ] lettiğinden Mai Zerrin denir. Hamızı azot uzuvlu maddeleri tah- maz bazılarını da tahrip eder. Saçlar, hamızı azotun buharında ya- nar ; terementi ruhu kesif hamızı a- zotla temas edince patlar. Hamızı azot cilt, yün ve ipeği evvelâ sarıya boyar l sonra tahrip eder. Bu hassasından isti- fade ederek yün ve ipek sarıya — boya- nır. Fakat boyadıktan sonra bol su ile yıkamalıdır. — Nebati lifler hamızı a- | zotta boyanmaz. Meselâ tabii ipek bo- yanır, sun'i ipek boyanmaz. Böylece bamızı azot vasıtasiyle kumaşın cinsi farkedilir. Hamızı azot şiddetli zehirdir. — Da- hilen alınmaz. Duhani hamızı azotla duhani hamı- zı kibrit mahlütu üzerine damla damla Bonzol dökülürse acı badem ko- kusundan ve itriyat yapmakta — kulla- nılan C* H' NO* “Nitrobenzol,, cismi basıl olur. Ayni mahlüta damla damla gliserin dökülürse zeytinyağı — kıvamında ve tehlikeli bir cisim olan C' H' (CNO') nitrogliserin husule gelir. Bu mad- deyi kum ve döğülmüş tuğla ile karış- tırarak dinamit yaparlar. Ayni mahlü- ta damla camla Fenol ilâve olunursa C6H2 (NO2)3 (OH) — Asid pikrik hüsule gelir. Pamukla — asid pikrikten dumansız barut imalinde kullandan beyaz barut hasıl olur. Hamızı azot kuvvetli bir. humuzlan- dırıcıdır. Madenlerin ekserisine tesir ederek nitrat dedikleri milihleri husule getirir. Esaslarda ziyade miktarda — bararet neşrederek nitratlar hasıl eder, Mavi turnösolu şiddetle kırmızıya, kongo kır- mızısınt maviye boyar. Esaslarla yalarz bir türlü milih husule getirdiğinden bir esaslı “monobazik,, dir, Nitratların hepsi suda erir. Fosfor Fosfor tabiatte serbest — bulunmaz Fosforiyeti — Kalsiyom — Ca' (PO")* şeklinde bulunur. Idrarım terkibinde az miktarda Fosforiyetler vardır. Asap ve cümlei asabiyede mevaddı uzviye ile it- tihat halinde bulunur. Hayvan vücu- dunda mühim vazifesi vardır. Çocukla- ya kemiklerinin teşekkülü için glisero fosfat dö şo verilir. Istihsali: Hamızı fosfordan çıkari« lır. Bunun için kemikler alınır üzerle« rindeki etler temizlendikten sonra- bir kaç gün sulu asid Kloridrikte bırakı- hır. Kemiklerin terkibindeki Karboni- yeti Kalsiyom ve Fosforiyeti Kalsi: inhilal ederek yalnız o..yıîı kalır. yı;: dan da tutkal ve jelâtin çıkarılır. Mayi- de eriyen Fosforiyeti Kalsiyomdan ha- mızı fosfor çıkarılır. Bu da toprak ku- nilerde fazla kömürle karışık, srtılınca fosfor buharları ile humzu karbon ve id- röjen elde edilir: ZH'P0'+BCL:2P+C0 3H Üç gazın mahlülü ılık sudan geçiri- lince fosfor tekâsüf eder ve mayi haline girer idrojen ile humzu Karbon taya- ran eder. Mayi fosfor hayvani kömür- den geçirilince rengi izale edilir ve ke- çi derisinden süzüldükten sonra kalıp- lera dökülür. Diğer usulü bir fosforiyeti, kum ve kömürle karıştırarak elektrik — fırında ısıtmaktır. Muamele sonunda silisiyeti kalsiyam husule gelip mayi halinde fı. rının dibine akar fosfor buharları imr zu k-rbonı::mıık olarak fırınin — üş. tünden çıl mahlütlardan geçirili; fosfor elde edilir: M Ca' (PO')' -& 3 Si Ot 4 5 C < gior *5CO-2p, Mayi fosfor havasız font kazanda bir kaç gün 280 derecede sıtılırsa kırmızı fosfor olur. Kırmızı fosfor çekiçle dö- vüldükten sonra su ile karıştırılmalı ve Kibriti karbon ile muamele edilerek Yazan: M. Gayur dir. Kesafeti 1,8 dir. Suda erimez, rit karbonda erir 44,5 derecede eder. 290 derecede galeyan eder. derece kuvvetli bir zehirdir. Adi cede bile teneffüsü tehlikeli b neşreder. En mühim hassası — oksij kolay imtizacıdır adi derecede ha' masında betaetle tahammuz — ed karanlıkta ışık verir. Mezarlıklarda celeri bazan gözüken ışıklar n lerdeki fosforların humuzlanması! dır. Beyaz fosfor hava veya — © içinde elli derecede yanar. Fosfo havada yanmasından fazla hararet gramda 180 kalori,, intişar ederek yaz dumanlar halinde Anidrid - fo rik bâsıl olur, 2P4350-P 0: Fosfor kuvvetli bir mürcidir. jenli cisimlerin oksijenini alarak Anidrid fosforik — susuz hamızı for yahut hamızı - fosfor H" PO' eder. Fosfor şiddetli zehirdir - demişi Fosfar fabrikalarında fosfor buhari neffüs eden amele diş ve çene lerinin çürümesini mucip olan Neki hastalığına uğrar ve ekseriya ölü Dahilen pek cüz'i miktarda bile lur ve tirementi ruhu yahut yarım f suda bir gram göz taşının erimesin hâsıl olan mahlül içirilir. Kırmızı Fosfor: Rayıhasız, — kib karbon da münhal bir cisimdir. Z. ban etmez, yüksek derecede teb eder. Buharları soğuk bir yerde to nırsa beyaz fosfor hâzıl olur. -Kırn fosfor beyaz fosfor gibi ışık 260 derecede yanar ve susuz — har| Fosfor hâsıl eder. Havasız yerde lırsa 500 — 600 derecede adi haline girer. Kırmızı fosfor zehir d dir. Böyle ayni maddenin iki veya fazla killeri olursa © maddeye muhtelif retli — allotropi denir. Istimali: Fosfor kibrit imalinde Tanılır. Beyaz fosfor tehlikeli o dan ekseriya kırmızı fosfor veya K riti fosforla kibrit yapılır. Kibrit zamk, kum, kibriti fosfor, $ herçile yahut kibriti potasyom mab tundan yapılırsa sert cisme — sürülür| ile birleşirse; H* P*O' — piro hati fosfor; bir su ile birleşirse; 2 HPO" meta hamizi fosfor hamızları husul€ lir. Fosfor milihlerine fosfat — foşfof' denir, Karbon Rümuzu: C. Atum vezni: 12 Tabiatte serbest olarak iki halde * siz olarak karbon bir çok mürekkeP ' simlerin terkibinde vardır. Bütün V cisimlerin terkibinde karbon mev” tur, Muhtelif cins kömürlerin hassaları başka başkadır. ( müşterek hassaları da vardır ki dir: Zevban etmezler, elektrik rında 3870 derecede zeveban biraz bahçeye çıktı. ulaştırırım.. Benim yolda görülü- | 4, anlattığı zaman, €Mir, suratı a8- | içindeki fi ikarılmalı karbon ir İşte, o zaman, hurma ağaçları- şüm, Zübeydeye her halde zarar | t;, Fakat, sözünü de tuttu: ıî ululır:’ h.:vı:îolçıyu nııı:n fi fazla llen:;ıh:l:şj:lız nn kuytuluğunda küçük bir gölge | vermiyecektir. Çünkü, esas mek-| — Hiyanetinize dair ele hiç bir | — Beyaz fosfor: Adi derecede yarı şef- | birleşerek CO halini alır. Eğer titredi. Sağır, dilsiz cüce, efendisi- | tuptur. Mektup yakalanmıyacak | vesika geçmemiştir. Sizden şüphe | faf ve saf iken renksiz bir sulp citim- | İn az ise bir taraftan CO* ne yaklaştı. Onu, bir tarafa çekti. | a,.., ettiğim için affınızı dilerim, seyyi. | dir. Sarımaak gibi kokar, ziya karşuın- | ÇO hâsıl olur. CO humzu karbOÜ — Bu mahluk, hakikatte ne sağır, ne| — Aslan, kökriyerek onlara doğru | de! dedi. e erimez karmant fobfor olur. Yumu- :ş ömür oksijeni cezbettiğinden şe dikirdi. Senelerdenberi, sarayda, ' bakıyordu. Bütün tüyleri diken di- . Sürlüe Lıı_ı: tırnakla çizilir. Fakat su içinde bir mürcidir. : i i p Hatice , li ve su içinde muhafaza etmeli- (Devamı VE

Bu sayıdan diğer sayfalar: