10 Haziran 1934 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6

10 Haziran 1934 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Hakiki vesikaları tasnif eden ve birbirine bağlıyan Kadri CEMiL |— 10-6-034 Geçen kısımların hulâsası ' Mütarekeden sonra İstanbulda A- nadolu lehinde çalışanlar arasma ka- tılan İlhami, İngilizler lehinde çalı - gan Fatma Nüzhetle tanışıyor ve o - munla beraber yaşıyor. Diğer taraftan Pantikyan yazıhanesinde milli kuv - vetlere çalışan Feridun Bey Pantik - yan tarafından takip ettirilmektedir. * İngilizler yirmi beş lira maaş| ve ayrıca tayinat vermek ve 1Bo- ğaziçinin her iki sahilinde eşkıya takibatında istihdam edilmek üze- Te jandarma kaydediyorlar. Kayıt muamelesi Beykoz - İngiliz karar- gâhmda memuru siyasi sabık Du- dullu nahiyesi müdürü Mehmet A- li tarafından yapılıyor. Şimdiye kadar Lâz ve Arnavutlardan — iki yüzden fazla kaydedilmiştir. İstih barat memurları kayıt için propa- ganda yapmaktadırlar. * Dün Galata şubesinde mülâ-| zim Çetr ile E. Bey arasında cere- yan eden bir mükâleme esnasında F. Bey Yunan ordusunun bu harp te gösterdiği kabiliyet ve meharet ti askeriyeye hayran olduğunu söy lemiş ve buna cevap olarak ta Mülâzim Çetr: — Evet., Herhangi bir ordu iyi| idare edilirse iyi neticeler verir. Yunanlılar İngiliz erkânı harpleri- ne dua etsinler.. Zira bu onların yapacağı bir iş değildi. demiş... * Karamürselde Yunanlılar ta- rafından esir edilen bazı kimsele-| Tin üzerinde zuhur edip hükümeti | — “merkeziye ile Ankara hükümeti- nin teşriki mesai eylediklerini pat edecek mahiyette bulunması| sebebile Yunanlılar tarafından İn| gilizlere tevdi ve irsal olunduğu- pu ve berayı tetkik (Mecır Hey) e havale edildiğini ve fırsat bulun- duğu takdirde çaldırılacağını va- at ve beyan eylediğim on sekiz par ça dosya halinde evrak Mecır Hey in mütaleanamesi ile beraber dün akşam üzeri evrak kalemine tevdi edileceği esnada tarafı âcizanem- den vaki teşebbüs ve teşvik üzeri- ne mahalli malümda bulunan di- ğer delilim yediyle aldırılmış — ve birinci delilim A... nın tensip ey-| lediği daire dahilinde bir mahalde| — hifzedilmiştir. Gerçi bu evrakı ta-| kip eden bir kimse yok ise de ge- rek (Mecır Hey) in ve gerekıc sa-| Geçen kısımların hulâsası | Mekteplerde akutulan ve tarihte, e- debiyatta bahsi geçen bir kral Ödip ef- sanesi vardır. İşte, o gün, faleı Fatih Etendi, Edip Beye, Ktal Ödipin felâ- ketine uğrıyacağını haber veriyor. De- Hikanlı, isterap içinde, ne yapacağını bi- lemiyor, Eve dönüyor. Annesine ne söyliyeceğini şaşırıyor. Onun yüzüne hıkımı)or Kendisine, Osman Bey ismindeki ahbabının gel ğini haber veriyorlar, Falcıyı tavsiye eden bu adamdır. Osman Bey, sakal bırakmıştır. Edip, arkadaşma meseleyi söylüyorsa da, an- — mesine bir türlü açılamıyor. Şimdi, E- dip, Osman Beyle beraber İzmire - git- miş, yani annesinden kaçmıştır. Orada bir çokhıııııuıı bu meyanda — Şahı Nisvan H. isminde birile tanışıyor. Ker bokka mahfuzdur | çalan deli'im Ra Tefrika: 88 ir ümeradan birinn derhatır edilip | aranması ve bulunması hususunda ısrarı ve bu yüzden delillerime bir zarar irası ihtimalâtına — binaen bir kaç zaman için orada mahfuz bulunacak ve bilâhare tamamen bize teslim olunacaktır. Evrakı arasıra para, alabilen kimselerdendir. Binaena- leyh mümkün olduğu ve tensip bu- yurulduğu takdirde münasip mik- tarda mükâfatı nakdiye itası sure- tile taltif ve teşciini son derecede rica ve istirham eylerim. Evrak pek emin ve her türlü tehlikeden salim bir mahaldedir. Sekiz veya on gün kadar geçtikten ve biraz unutulduktan sonra berayı müta- lea takım takım takdim olunacak- tır, * Belkis Hanıma nit üç kıt'a fo- toğraf takdim kılınmıştır. Son bir tedbir olmak üzere Altunit — Zade mahallesinde kâin validesinin ha- | nesin bir hafta müddetle taras- sut altına aldırdım. Bu müddet zarfında gerek İngilizlerden ve ge rekse mensuplarından eve gidip gelen olup olmadığmı tetkik ede- ceğiz. Belki bu suretle bir iz elde edilmek mümkün olur. Bu esnada şayet validesi bir tarafa çıkarsa takip edilecektir. Mezkür mahalle ahalisinden bir iki zat ile bizzat temasta bulundum. Bunların ka-| naati; iddia olunan mumıebchn siyasi olmadığı merkezindedir. Ge rek evvelce, mezkür haneye vam eden ve gerekse isimleri ma: lüm kızlarla herhangi bir mahalde| pandelâkis dün sabah istihbaratta tesadüf edilen İngilizler hep genç| ve yakışıklı kimseler imiş. Bundan maada bu kızlar ayni şerait tahtın| da bazı Türk gençlerile de müna- sebettar imişler. Bu meyanda tanı- madığım bazı Türk gençleri de zikir ve tadat olunuyor. Binaen- aleyh bu ahvale nazaran işte bır casusluk meselesinin mevcudıyelı meşkük olsa bile pek zayıf ihti- malâta müstenit olduğu için gayri kabil ispattır. — (Fotoğraflar E.... Beye ait zarftadır). * Yüzbaşı Fuat Beyin Bulgaris- tanda bulunduğuna ve Trakyada ibrazı faaliyete başladığına — dair Köprülüden malümatı — resmiye gelmiştir. Köprülü civarındaki fa- ıhycılcr henüz siyasi bir mahiyeti Tefrika No.29 10-6-934 Aşk ve ma- cera romanı Nâkıli (Vâ-Nü) Bu “şey,, ancak, Avrupanın bü- yük artistlerinde bulunur. Belki, “Şahnisvan,, muhitine düşseydi, büyük bir artist olurdu. Bütün san at çerçivelerini kırardı. Lâkin, Tevfik Fikretin bir mısraı vardır: “Eyvah, çorak yerde akıp git- mişsin !,, O da çorak yerde akıp gitmişti. Belki hakikatte berrak bir su iken, toprağı çamur edip bırakmıştı. Bütün bunlardan bizzat kendi değil, yaşadığı devir mes'uldü. Öyle bir devir ki, kadım peçe al- tındaydı. san'atini inkişaf ettirme- &e imkân bulamazdı. Halbuki, Şahnisvanın ruhunda| : d K oğ _*._a—ı-———r—lihm..__—___—ığ de-| | | düşünülmekte olduğunu arz ve iş”- HABER — Akşam Postası Geçen kısımların hulasası Ali baba, İstanbulla Rusya, iki memleket kadın — ticareti yapmakla meşğuldü. Alibaba küçük - ken hadım yaptığı Ferhada İstanb daki kızlarını teslim ederek, Kafkas- yaya gidiyor. Tifliste valinin kona - ğında (Fatma) isminde bir Gürcü kı- zını kaçırmağa uğraşırken, Rüstem isminde bir gençle tanışıyor. Bu genç, Ferhadın arkadaşıdır ve Ali babadan intikam almak üzere Tiflise gelmiş - tir. Rüstem Fatmayı kaçırıyor ve fail olarak Ali babayı rindana atıyorlar. Ve Rüstem, günün birinde Fatma ile İstanbula dönmeğe muvaflak oluyor. Sabah olmuştu. Rüstem gözlerini arasında haiz imiş. İstihbarat; Edirneden aldığı malümata nazaran geçenler de Ahırköy civarında infilâk eden bombanın bu teşkilâta mensup çe teler tarafından vazedildiğne — ve| gayenin de Edirne askeri kuman- danını hâmil olan renin tahribi ol- duğuna kanaat hâsıl etmiştir.Key fiyet ehemmiyeti mahsusa ile Lon> draya iş'ar olunmuş ve bu husus- ta Yunanistanın noktai nazarı da mümessil Foçisten istifsar edilmiş tir. Yunanlılardan henüz gelmemiştir. * Istanbul Rum müdafaai mil - liye cemiyeti âzasından Yorgiya- dis ve Pandelâkis namlarında iki Rum önümüzdeki Çarşamba günü Istanbuldan hareket edecek - olan Sırp bandıralı Dimitri — vapurile Batuma gideceklerdir. Bunların milli ve mühim bir vazife ile mu- vazzaf oldukları ve Batumdaki İn- giliz istihbarat şefine hitaben ya- zılmış bazı 'tavsiyeleri de hâmil bulunduklarını delilim — söylüyor. cevap Kapiten (Morgi) ile uzün müddet görüşmüş ve tavsiyeleri almıştır. Tavsiyeler bizzat zabit tarafından yazıldığı için münderecatına vu- kuf hâsıl edilememiştir. * Geçenlerde Yunanlıların mü- yracalı üzerine İstanbulda mevcut bilcümle esliha ve cephanenin bir mahalde cem ve hıfzı hususunun ar eylemiştim. Ahiren verilen ka- Yâr üzerine esliha ve cephane Maçka kışlasına cem ve iddihar o- lunacaktır. Tophaneden nakliyat başlamıştır. Bütün depoların Maç- kaya nakli mutasavver imiş, Nakli yatın nihayet bir ayda hitama er- dirilmesi emir iktizasındandır. (Devamı var) bir kabına sığamamazlık - vardı. Bu hassasını, akla gelmedik hare- ketlere başvurmakla, kendini de muhitini de berbat etmekle israf| etmişti. Ve işte, bugün buradaydı. Fakat, başka bir meşhur mısra daha vardır: | Yere düşmekle cevher sakıt ol- z kadrükıymetten! Şahnisvanın da kadri, kıymeti,! böyle bir yere düşmekle sakıt ol- mamışa benziyordu. Onda, ne ha- yatiyet vardı, aman Yarabbi... Bir can parçasıydı, ateşten yaratılmış bir cindi o... Kapıyı ardına kadar açıp, bir| müddet öylece tuttu. ı İki erkeğe baktı. Bunların hiç birini tanımıyordu.!| — Beni siz mi çağırttınız? diye alaylı alaylı sordu. Emretti pat- rik! diyerek ortaya daldan düşme bir külhanbeyce lâf attı. Fakat, siz beni nereden bildiniz de çağırt | içinde getirdiği acı kahveyi Rüs- | temin e'ine verdi: 10 Haziran 1934 10 Haziran 19384 Müellifi: Zshak FERDIİ açtığı zaman, kendisini akşamüstü oturduğu ağacın dibinde buldu. neş yeni doğuyordu. Servilerin ü ] tünde cıvıldaşan kuşlar küme kü- me ucuşurken, Rüstem garip bir baş dönmesile yerinden - kalktı.. Kahveden içeriye girdi. Kahve ©-| cağının başında çıraktan başka kimse yoktu, | Rüstem gözlerini uğuşturarak| sordu: | — Memiş ağa nerede? — Ustayı mı soruyorsunuz? 0 şimdi evindedir. — Ne vakit gelir...? — Sabaha karşı gitti, beyim! Ancak akşamüstü gelir. | — Beni burada sabaha kadar neden uyuttunuz? — Siz kendiniz uyudunuz, be- | Size uyuyin diyen oldu mu? Rüstem başını sallıyarak: — Doğru... Diye mırıldandı.. Kahve peykesinin bir kenarına oturdu: — Çabuk, bana bir şekerli kah- ve yap bakalım... yi Çırak hayretle Rüstemin yüzü- ne baktı: | — Şekerli kahve mi? | — Evet... | —Tekrar esrar mı çekeceksiniz, | beyim? | — Hiç öyle bir niyetim yok. Ne- den sordun? | —Sabahcılar daima sade kahve içerler de, ı Rüstem kızdı: — Öyle ise sade getir! Ben eı-* rar kahvelerinde her zaman bahlıyan bir adam değilim. Kahveci çırağı büyük bir mcnnl — Bu gece ilk defa mı esrar çektiniz, beyim? — Evet.. Çekmez olsaydım, Fa- kat, kabahat bende. — Geceyi duymadan geçirdiniz.. — Geçirdim ama.. Beklediğimi-| de kaçırdım. Rüstem kahvesini içerken, pey- ke üstünde sızmış iki adam daha görmüştü. Bu adamlar da yavaş yavaş gözlerini açarak uyanıyor- lardı. tmız? Ha?.. Kim sağlık verdi?| Bu aşağılık ağızlar ona hem ya-| kışıyor, hem yakışmıyordu. Asıl kendi lisanının böyle olmadığı mu hakkaktı. Muvaffakiyetle taklit yapan bir aktrise — benziyordu. Rol oynuyor gibiydi. — İçinizde beni kim tanıyor- muş bakayım? Sakallı! Sen kim-| , sin? Çıkar şu gözlüğünü! Polis ha- fiyesi gibi neymiş bu? Delıkınh senin nen? Sakın... şey... Ağzından gene münasebetsiz! bir söz çıkaracaktı. Fakat, genç a-| damm tavrı bu #özü sarfetmesine Sebebini anlamadan kızardı: | — Çocuğum, sen yaşta, sen ıü-j zellikte, sen yaradılışta bir erke-| ğin buralarda ne işi var? diye â- deta çıkışır gibi sordu: Senin ka- dın ihtiyacın olur da bu mülevves yerin haricinde bulamaz mısın? Bu sözlerini, kendi de, bu mu- hit için, münasebet almıyacak de- Rüstem etrafına bakındı ve çı- i| rağa yavaşça sordu: — Bunlar kim? — Sizin gibi uyuyup kalanlar...! Rüstem, külhanbey kr'ıklı bu iki adama: — Merhaba arkadaşlar... Diye: rek selâm verdikten sonra yanla: rıma sokuldu. — Her akşam buraya gelir misi- niz? İkisi birden cevap verdiler: — Bizim zaten buradan başka yatacak yerimiz yoktur, beyim! — Gündüzleri ne iş yaparsınız? — Balıkçılık.. — Para kazanmıyor musunuz? Para nerede...? Ancak karnımı- zı doyurabiliyoruz. — Kimseniz yok mu — Hayır.. İkimizde kimsesiziz... — Ne alâ, Başınız dinç.. Başka derdiniz yok! Balıkçılardan biri yirmi beş yaş- larında şakacı bir delikanlı idi: — Sizin derdiniz çok galiba? | Diyerek güldü. Rüstem tekrar sordu: — Sen buraya çoktan beri gelir gider misin? — Bir senedir. Memiş Ağa eski | ahbaptır... Rüstem, de'ikanlının kulağına eğildi: Ferhadı tanır mısın? — Hadım Ferhadı mı?! — Evet... — Tanrmaz mıyım? Her akşam gelir.. Geceliğini alıp gider. — Ne geceliği... — Aman beyim, anlamaz - gibi İsorma! O da benim gibi müthiş tir yakidir amma... Ben kabak çeke. rTim, O evde kurlur ve kapatmaâsı- nın koynunda çubukla çeker... Rüstem, balıkçının Ferhadı ta- nıdığını duyunca canlanmıştı. — Kapatması için güzel bir ka- dın diyorlar.. Doğru mu? — Ben görmedim; beyim! Fa- kat, görenler kaymak gibi şey, di- yorlar, — Çok güzel demek ha?!... — Güzel demek te lâf mı? Bir içim su. (Devamı var) recede ahlâkperastane buluyordu. Ve bir kahkaha attı: — Ha ha ha ha.. Sen bana al - dırma, çocuğum.. Ben, böyle deli dolu konuşurum.. Haydi bakalım, eğlenmeğe geldiniz, — keyfinizi bozmıyayım.. Eğlenmek hakkınız- dır.. Gelin benimle beraber, Odada yalnızdılar... Şahı Nisavn, delikanlının saç: larımı okşiyordu: — Niçin böyle — kederlisin ?. Vallahi içime dokunuyor.. Gali * | ba, demin sana ahlâk dersi ver « | mâni oldu. | mem sinirine dokundu. Aldırma , canım.. Ben öyle deli dolu söyle * nirim.. Kıymet verme,. Hem billâ * hi samimiyetten söyledim.. Zira , seni görür görmez kanım çekti. Bir kahkaha daha attı: — Sakın ha, seni — erkek diye beğendim sanma.. Acemi horos ! ÜDevamı tar)

Bu sayıdan diğer sayfalar: