4 Temmuz 1934 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 4

4 Temmuz 1934 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

aları tasnif eden ve birbirine bağlıyan Kadri CEMiL 4-7-934 Her Hakkı ..İııı;aı. Tefrii Geçen kısımların hulasası Mütarekeden sonra İstantul'da Anado- ku ichinde çalışanlar arasma katılan İlha- mi, İngilizler lehinde çalışan Fatma Nüz- het'le Lanığıyor ve onunla beraber yaşıyor. — Diğer taraftan Pantikyan yazıhanesin'e — lli kuvvetlere çalışan Foridun Bey Pan- tikyan tarafından takip ettirilecaktir. — — Şakayı bırakın Fatma ha- “nım. Cidden nerede?, — — Bilmiyorum. Zannederim A- nadoluya yaçmış olacak, Bana ne- /— reye gittiğini bulmak için yardım eder misiniz Recep Bey. — Hay hay. Çalışırım. Fakat ne — yapacaksınız. -— — Kendisini arayıp bulmak| mecburiyetindeyim. Onun yüzün- den işsiz kaldım, Elbette bana bir yardımı dokunu — Ya söyledi luya gitmişse.. — Oraya da gitmeye hazırım. — Fakat nasıl olur. Siz istihba- ratta çalıştınız. Anadoluya kabul edileceğinize pek aklım yatmaz. Recep bey, Fatma Nüzhetin bu teklifini garpsemişti. Bu vaziyet arşısımnda kendisiyle daha fazla =_ık lüzumunu hissetti. Ve Fatma Nüzhete: — —— İsterseniz ve vaktiniz varsa — şurada bir yerde oturup konuşa- kım. — Vaktimin müsait olmasına göre niçin istemiyeyim. — O halde buyurun. Beraberce, yan yana yürüdüler. Fatma Nüzhet, ilk önlerine çı- | — kan pastahanelerden birinin ca » mından içeriye baktı: | | — Şurası fena değil, tenha da. İçeriye girdiler.. Oturduktan sonra birer çay| söylediler. Recep Bey: — İlhaminin arkasından gitmeni- zi doğrusu garip buldum. Her halde bu, kendisiyle fazla ııliln—'I dar olmanıza delâlet etmiyecek. — Niçin etmesin.. — Ohnunla beraber yaşadığınız zaman hiç bu tesiri vermiyordu- onuz. — Ona bakmayın.. Ben her şe- yerağmen onunla alâkadarım.. Muvaffakıyetlerinden birçok kıs« mını tamamiyle ben hazırlamışım dır da diyebilirim. Bununla bera- ber, o, bundan kat'iyyen haberdar değildir. iz gibi Anada- | terdiğiniz bütün | Recep Bey bir an durdu: Fatma Nüzhet Recep Beyin Te! numarası 7 94 bağlı bulunduğu vazifeyi çok iyi biliyordu. Bunun için hiç çekin- meden devam etti: Belki inanmıyacaksınız. Fa- kat sizi temin edebilirim, İlhami- den elde edilmesine lüzum gös- malümatı ona ben temin eder, hazırlar ve ken- disine bunu nereden ve nasıl teda rik edebileceğini bilmemezlikten gelerek anlatırdım. Şüphesiz, o da bana istediklerini açıktan açı- ğa söyliyemedi. Bunları, bana| sorduğu — suallerden — çıkarmak müşkül olmaz. Hem de kız karde- şiyle istediklerinden haberim o - lurdu. — O halde, dedi, İngilizler hiz- metinde niçin çalıştınız?. — Ben İngilizler hizmetinde sureta bulundum. Yoksa, onlar i- çin temin ettiğim malümatın bü- yük bir kısmı yalandan başka bir şey değildi. Recep Bey, Fatma Nüzhet hak kındaki bilgilerinin böyle bir an içinde sarsılmasından çok tuhaf bir vaziyete düşmüştü. İşin hakikati araştırılırsa, bu sözlere pek inanamıyordu. Bu ka dar zamandanberi, tamamiyle bir İngiliz hizmetçisi olarak yaşamış ve tamamiyle o kılığa bürünmüş birinin şimdi, tam manasiyle hü- viyeti değiştirivermesine pek de akıl erdirilemezdi. Recep Bey, bunun bir dolap olması ihtimalini gözönünden a« yırmıyarak: — İlahminin kız kardeşi vaziyetinizi biliyor muydu? Siz- den öğrenmek istediklerini o duî İlhami gibi mi sorardı; yoksa a -| çıktan açığa mı?. — Açıktan açığa.. — O halde, o, sizin hakiki hi viyetinizi biliyordu, öyle mi?. — Evet.. — Nasıl olursa İlhamiye bir şey söyliyemez öyleyse. — Ben rica etmiştim. Ağabe - yin beni İngilizler lehine çalışı - yor biliyor. Rica ederim, ona bir şeyden bahsetme, gene öyle bilsin demiştim. — Yal... İş kendi kendine açılıyordu. Bunu kolaylıkla tahkik etmek şim Aşk mı, Servet mi? Nâkıli: (Vâ - Nü) — Geçen kısımların hülâsası Fikret, Avrupadan — dönünce Türkânı almak istiyor. Lâkin, Tür- - kânm fakirleşen fakat lüks hayat sürmekten bir türlü vaz geçemi- — yen babası İlhami Bey, kızını Ce- mal! Bey isminde zengin birine ver mek arzusundadır. Bunu sahiden tercih edeceksin de, ba- na karşı, ilk günler, öyle bir tavır mı — takmdın?... Bahçedeki köşk, gerçi, es- kiden ben istemiştim... Fakat, onu, ba- banın aklıma sen getirmişsin... Sakın bunda bir kasıt olmasın?... Sakın, Ce: sonra, Fikret, kendi kendine şu hük - mü verdi: * — Eğer, Türkân, benim bildiğim s, bu adamdan katiyyen hoş - çe Janmaz... Bakalım, netice neye vara - cak?..." Fakat, içini bir kurt kemirip duru- yordu: “ — Türkân bunu istemeyip te ben- de ısrar ederse, ben, para yükünün al- | tımdan nasıl kalkacağım... Bu aileye, | alışmış olduğu hayatı nasıl yaşataca- gım?... Hele borçlar... Borçlar.. Aman | Yarabbi..” Azap içindeydi ı Klübün yeşil, ferah bahçesi, ona, | zindan gibi geliyordu. | Tlhami Bey, lâkırdı arası, Cemal Beye: — Unutmadınız, değil mi?... - Di- ye sordu. - Bu akşam, yemekte, biz- desiniz.. Türkân, ısrar etti... Mutlaka bekliyoruz. “Türkân srar etti..” Öyle mi?. Sahi mi acaba?... Yoksa, bunu, İlhami Bey, kuru bir teşrifat cümlesi olarak mı söyliyordu?... | Kiyordum... Biliyordum... Ben de ak - HABER — Akşa m Postası Fıkra müsabakası En iyi, en güzel fıkraları bize gön- dereceklerin yazıları; burada neşredi- lecektir. Yalnız bu fıkraların uzun ol mamastı, seçme olması ve — okunaklı yazılması lâzımdır. Dur birader Hoş sohpet bir adam çölde yal- nız başına giderken bir araba tesa- düf etti. Yanma çağırarak: — Gel beraber gidelim. olda ko nuşarak gidersek vakit çabuk ge- | çer, dedi ve sordu; — Senin adın ne? — Yağmur. — Söhretin? — Fırtına oğlu — Babanın adı? — Fırat. — Künyesi? — Yağmur babası. — Annenin adı? — Detya validesi... Hoş sohbet adam hemen atıldı! — Aman birader dur. Bir kayık tedarik edeyim, Eğer seninle kayı- ğa binmeden gidersem beni boğa- caksın......, Umuüryeri: Cevaplar Adapazarında Osman Nuri ve Abdullah beylere: Fıkra müsaba- kamız daha bir müddet devam & decektir. Söylediğiniz hata maa- lesef vaki olmuştur. Maamafi ki- tap haline konulduğu zaman dü- zeltilecektir. Jak Seviya efendiye: Sorduğu- nuz suali İzzet beye sorduk, bize şu cevabı verdi: “Ben ispirtizma ile uzun müddet meşgul olmuş bir adamım, Bir tecrübe esnasında te- sadüfen Salamon ve Moizin ruhla- rı gelip anlattılar.,, Hazsan Müustafa | di bir imkân dahiline girmiş lm-W İunuyordu. | Recep Bey bu sebeple daha faz| la ince eleyip sık dokumıya lüzum görmedi. Söze gene Recey Bep devam etti: — Şimdi İlhamiyi arayıp bul - makta musir misiniz?. — Evet.. Bana yardım ederse « niz memnun olurum, — Çalışırım Fatma hanım.. Pek öğrenebileceğimi tahmin etme « mekle beraber.. — Niçin?.. Nereye gittiğini bil-| miyor musunuz?.. — Hayır.. Maalesef.. — Ben bildiğinizi tahmin edi- yordum. — Aldanmışsınız.. Maamafih çalışacağım, bundan emin olunuz. (Devamı var) de şüphe yoktu. Cemal Bey, memnuniyet tebessü - münü gizliyemedi. Yan gözle, kaça - mak olarak, Fikrete Baktı. Bu cümle- nin onda ne gibi bir intiba husule ge- tirdiğini anlamak istiyor gibiydi.. Ya- hut ta, delikanlının genç kıza alâka - sını sezmişti, ondan şüpheleniyordu.. Bu cümlenin sarfedilmesi üzerine, gu- ruru okşanmıştı... — Unutur muyum, efendim?... De- di. - Maalmemnuniye geleceğim.. Bi- şamt iple çekiyordum... Fikret, kendi kendine: “ — Soğuk herif... - Diye düşün - dü. - Eğer, Türkân da seni teverse...” Bir aralık, İlhami Bey davrandı: — Haydi çocuklar, burada fazla o- turmaktan-sıkıldık..: Biraz dolaşalım... Açık bir otomobile binerek Maslak yolundan Tarabyaya kadar sarkalım. Grupa doğru eve döneriz... Sizi davet ediyorum... - Dedi. - İnsanın bir oto- mabili olmalı da kendi kullanmalı doğ- rusu... - Diye ilâve etti, Bu sözleri töyledikten sonva, Fik- 4 Temmuz 1934 Ingilizce dersleri -- Müellifi: ömer Rıza Zi In the country (kentri) kır - memleket Those who live in crowded (kravded) kalabalık towns are often weak. The air is lesa (les) good there than in the country daha az (kentri) a the het time of the year kır the air is often guite bad (bâd) in the fena tawns. Then many people (pipul) go halk to the country, wbhere the air is pure (piyur). temiz - halis There they can have the best (best) en iyi milk, good fruit and fresh (freş) eggs taze (esz) f yumurtalar The farmer gives then the egge which his hens (henz) lay (ley). He tavuklar yumurtlar has many hens and a cock (kok), horoz who crows (krovz) in the morning, öter sometimes very cariy (erli), at 3 or erken 4 o clock. Cocks and hans are colled fowls (fayilz). Fowla are birds. They kümes hayvanı cannot swim (svim), but there are yüzer other birds which swim very well, for instance (fer inistens egzl) duoks meselâ (daks) and geese (gis). A duck is ördekler dazlar ördek smaller than a göose — (gus). kazı geese are white. They have while feathers (fzerz) and a yellow (yelo) tüzler sarı beak (bik) many birds can not swim ibik | But ©Hey can fy. Thty Miy wit Taer wings. A fowl does not fiy — (flay) uçar ” well; a little sparrow (sparo) flies serçe and a swallow Many muce better (beter) daha iyi (svalo) better still. kırlangıç 'The ssparrows egge are very small; they Ko in its (its) nest (nest). The onun yuva mest is very öften ünder - (ander) the altında roof (ruf) of a house. The #sparrow çalı feods (fidz) its young oönes (vanz), besler — küçük — yerler (yavrular) which stay in the nest. This nest is made of little feathers and picces (pisez) of wood and straw (stro) parça çöpler Proverbs; two hesds are better than öne İt is the eariy bird that Delikanlı, kendisinden bir fedakâr- lık istendiğinin farkmıma varmıştı. l — Pek yakında, inşallah, sizi ken- di otomobilimle gezmeğe — çıkarırım.. Diyerek gülümsedi. Sonra, rakibi Cemal Beye döndü. — İlhami Beyefendiye amca derim. Çok eski bir nile dostumuzdur. Baba- mın candan arkadaşıydı. Bana cidden tam manasiyle babalık etmiştir. Avru- padan dönüp bankaya yerleşmemin hediyesi olarak, bir hususi otomobil almış... Bana verdi... Hhami Bey, memnun: — Canım, lâfr mt olurmuş, lâfı mr olurmuş?.. Diye mırıldandı. - Senin gibi müstakim, çalışkan çocuklar, ba - balarından böyle mükâfatları hak eder- | ler.. Ben, senin tam manasiyle baban yerindeyim, Türkân da tam manasiy- le hemşirendir... Bundan emin ol... Böyle söyliyerek bir taşla ; şu vuruyordu. Hem kendisinin kibar- lığını, cömertliğini göstererek zengin damadına karşı caka satıyar; hem de, Türkânla Fikret arasında ancak bir kardeşlik hissi mevcut — olabileceğini Cemal Beye anlatmak istiyordu. Onun | Walk, always, ku * | catehes (kâçez) the worm (verm) tutar - yakalar kurt Öne swallow does not make apring Müfret: Goose — Cemi: gecse foot feet tooth teeth Goodı better: daha iyi, best: en iyi, to swim yüzmek to fly uçmak 1 — Okuyunuz: Country, cousin, young; — sece, eat, people, we; pure, figare; here, there, İtara, hear, year, carİy; crow, now, how, grow, snow, fowl, hotse, ceW, geese, sces, froeze; feather, beak, greal head, cat, * weather, swallow, — wall, straw, daughter, call worm, word, third, Tbusday. 2 — Cevap veriniz: (1) İs the air better in towns or in the country? (2) When do people go to the country? (3) what animals lay egg? (4) When does the cock craw? (5) What are fowls? (6) Which birds the | can swim? (7) Which birde can fiy weli?.. (8) what is a sparrows' made of ©f what is a sparrow's nest made? (9) Where does the aparrow oöften make it? (10) Has sparrow longer wings than a swallow? (11) What do birds cat? (12) “Where do e? nest their eggs 1) €. g. lâtince iki kelimenin — baş harfleridir. Aslı (exempli gratia) dır. Manası (meselâ) dır. (Devamı var) âlkâyelıer ve temenniler | Tomrase ar A'HAB CK A Yardım ist;myor Beşiktaşta Muradiye mahallesi Ka- rakol sokakta Riza Kâmil 11 Adres ve imzasiyle bize mektup gönderen bir admtpealimin çıkan yangında yersiz yurtsuz kalan - lar arasındaki fakirlerin haline naza - ri dikkati celbetmektedir. Ve “Memle- ketin her yarasını sarmasını bilen Kı- zılay' ın bu felâket görmüşlere de ka- natlarını germesini” dilemektedir. Davet Türk Diş Tabipleri Cemiyetin u - mum kâtipliğinden: 6 - Temmuz - 934 KA B 0 SABDE a8 çilee A | Cuma günü sabah saat 10 da umumi heyet toplanacağından mezkür gün bilamum azanın Üçüncü mımntaka E » tıbba odası binasını teşrifleri ehem - miyetle rica olunur, Yeni r;;îrlyat Resimli Şark 43 numaralı Temmuz — nüshası üç renkli güzel bir kapak içinde intişar etmiştir. Tavsiye ederiz. korkuyor- du. — Tabiü... Zaten eminim... Yolda, Fikret düşünüyordu: “ — Şimdi devam eden bu lüks ha- yatla müstakbel damadın gözünün bo- yamak çok âlâ... Fakat, İlhami Bey kı- zınt verdikten sonra, ona karşı malh - cup düşmiyecek mi?... Zira, nasıl ol - sa, Cemal B. amca beyinin tüken * miş bir kibar düşkünü clduğunu er -« geç anlıyacak...” Sanki Fikretin zihnini tırmalıyen bu süale cevap vermek istercesine, İl- hami Bey, diyordu ki: — Oğlum Fikret, şimdi, yeni nesil bankacılarının en ileri gidenlerinden - dir, Cemal Bey... Borsa — oyunlarının iniş çıkışında malümat almanız lâzım « gelirse, her halde, kendisine müraca « at edersiniz... O size, icap eden fikir » leri söyler. Cemal Bey: — Ben, tehlikeli borsa oyunlarına girmekten şimdiye kadar daima çe » kindim... Dedi.. Bundan sonra da ni « yetim yok.. Paramı, daima emin yer » Tere yatırırım... (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: